KRİZ YÖNETEBİLME KAABİLİYETİNİN LİDER İŞİ DEĞİL EKİP VE ZAMAN İŞİ OLMASI ÜZERİNE
Başlığın sıkıcılığının ben de farkındayım. İlk kez bir Pazar yazısında başlik hakkında uzun düşündüm ve bu konuya en uygun başlığın bu olabileceğine karar verdim. Bunu yazıyorsam gerçi çok da emin olamamışım.
Süreçler, süreçlerimiz bizi sürekli hayatın az görünen ama hiç uyumayan bir yerinde takip eden kavram. Süreç öyle bir kavramdır ki, bu kavramı ağzına her alan başka bir şeyden bahsedebilir. Bir konuya özel değil her konunun içinde var. Hatta bazı yavan ağızlarda süreç kavramıyla ilgili olmayan meselelerin bu kavramla açıklandığı da tespit edilmiştir.
Şimdi gelelim bir diğer kavram olan tecrübe kavramına. Tecrübenin sık kullanıldığı ama defaatle yanlış yorumlandığı bir başlığı söz konusu. Başlık " Hayat tecrübesi" şimdi bazı eli boş insanlar benim gibi " Sen bu yaşına kadar ne yaptın kardeşim?" Denildiginde kulaktan dolma anlamdan yoksun Türkçeleriyle " E abi hayat tecrübesi kazandım" diyebiliyorlar. Şimdi tecrübe dediğimiz şeyi biraz ele alırsak ( Yazıdaki gerilimin farkındayım doğaçlama bir gerilim ama oturuyor) bir şeyi defalarca yapıp o konuda uzmanlaşmak gibi bir anlam çıkarirız. Hayat tecrübesi kelimesi yaygın kullanımına bakıldığında "Tecrübe" kelimesiyle neredeyse zıt anlamlı. Çünkü hayat tecrübesi kazandığını iddia edenlerin öyle bir konu üzerinde yoğunlaşmak yerine hayat içinde daldan dala atlayan dikkat eksikliğinden muzdarip dostlarimiz olduğunu fark edeceksiniz. Tabii ki yetmiş yaşina gelmiş ve hayat tecrübesi olduğunu iddia eden amcamız da buna dahil. Açıklardım ama sırf akıllardaki sivri karşı çıkışları susturmak için bu savımı en saçma yerinden savunucam ve dil bilgisi mantığında kimse sesini çıkaramayacak. Bir kere hayat tecrübesinin olabilmesi en azından hayatı tekrar etme durumu şarttır. Şaka tabii arkadaşlar dil bu kadar matematiksel ve net çizgileri olan bir yapı değil. İşin sosyolojisini göze parmak yapmak istemedim bu sefer metod değiştirdim.
Gelelim süreç ve tecrübe kavramlarının çağımızın en zeki canlısı insanlar üzerindeki kadin etkisine. İnsanlar durmadan bir şeyleri değiştirip yeni bir şeyler yapmaya bayılıyorlar. Topraktan kiremit yapan da var, petrolden kot pantolon yapan da. Biz bir şeyleri dönüştürüp bakın " beşeri bir ürün" diye sunduğumuzda, o ürünlerin bizi dönüştürdüğü ve günün sonunda yapıyı tamamen bozup yeni bir şey yapabileceğini düşünüyor muyuz acaba? Yani etki tepki meselesini düşünerek düşünelim. Düşünerek düşünmek süreğen yapılabilen bir şey değildir muhtemelen çoğumuz için ama istendiğinde çok kolay yapılan bir şey deneyin. Yani dünyanın bir süreci var da, bir tecrübesi yok mu? Ya da doğanın deyip olayi evreni falan alayını kapsayacak mücadele edilemez bir güç noktasina taşıyım.
EY! İnsan halkları ve kendini bir halka ait hissedemediği için şahsi ismiyle anılan diğer tüm insanlar. Dinozorlar devrinde canlılığın yuzde seksenini yok edip geriye bir tek " Ben bunu harcamış otoriteyim ha" diye dinozorlarin fosillerini bırakan doğa bize neler etmez. Doğanın bilinci var mı ona siz kendi içinizde bir değer verirsiniz ama doğa bazen bir türe özel suikast de düzenleyebilen ve hatta bunu türün kendine yaptırabilen bir otorite olabilir. Olabilir diyorum çünkü bu yazılar uç kafa ürünleri ha bahsedilen konu siktiri boktan klişe bir komplo teorisi ama sunum iyiyse problem olmuyor bu tarz konularda. Gerçi artık sunum falan dinlemiyor millet edebiyata mühendislik getirmişler ana fikir işe yararsa iyi değilse bilinç akışı falan kar etmiyor. Olsun biz ustalarımızdan devraldığımız bu işi ölçücüler gibi değil ritimciler gibi devam ettireceğiz. Şimdilik yeter valla yoruldum yarım saattir yazıyorum. Okuyan gözleriniz dert gormesin öpüldünüz.