Mastadon kullanıcılarına özel Telef'in yeni bölümünün iskelet metnini ilk bittiği çıplaklığıyla burada paylaşacağım. Bir iki güne teknik kısmı da biter.
Günlerden 4 Haziran 1994, İzmir’in Balçova ilçesinde bir çocuk doğdu. İsmini dedesinin ismi koymak istemişlerdi. Fakat anne olacak kadın buna razı gelmedi. O dönem için bile çok çok demode kalmış olan bir ismi seçtiler sonra. Mevlüt. Mevlüt yürümeye ve konuşmaya başlayana kadar evin sevimli ve ilgi odağı çocuğu olmayı başarmıştı. Zaten çok ağlamıyor nereye koysan oradaki eşyaya estetik açıdan uyum sağlıyor. Gününün çoğunu da uyuyarak geçiriyordu. Yürümeye başlamasıyla birlikte aile üyelerini zora sokmaya da Mevlüt o yıllarda başlamıştı. Babasının geç saatlere kadar çalışması, annesinin de yoğun akraba ziyaretleri neticesinde Mevlüt sülalede yaramaz çocuk damgasını yemişti.
Tarih 9 Temmuz 1993 Afyon’un Bolvadin ilçesinde ismini vermek istemeyen gergin bir köyde bir kız çocuğu dünyaya geldi. O ailede isim konusunda çok fazla bir tartışma olmadı direk babaannesinin ismi olan Fadime ismi kıza verildi. Babası köyün fakir düşmüş eski zenginlerinin bir uzantısıydı. Uzantısı diyorum çünkü ağayla tam da net bir akrabalık istense de bulunamıyordu ama ne hikmetse aynı soyada girmişler işte. Geçen günler içerisinde bir gün baba İsmet gittiği bir ilçe yolculuğunda trafik kazası neticesinde hayatını kaybetti. Hiçbir şartta ve koşulda ağlamak nedir bilmeyen bebek Fadime cenazenin verdiği yoğun stresten olsa gerek zırlama alışkanlığı kazandı. Fadime’nin annesi evlatlık olduğundan baba evine geri dönemediği gibi dul kaldığı koca evinde de alt sınıftan eltiler tarafından hor görülmeye başlandı. Eeeeeh sikerim yapacağınız mobingi diyen Kadın Sevda kızı Fadime’yi de alıp böyükşehir yolu tuttu.
Tarih 2 Kasım 1996, Samsun Bafra’da zengin bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen bebeğin daha doğmadan aylar öncesinde ismi tartışılmış, sözlüklerden anlamlar karıştırılmış seküler manevi danışmanlara danışılmış ve Kaan’da karar kılınmış. Kaan dünyaya geldiği andan itibaren ağlayan zırlayan uyumak nedir bilmeyen, süt emmeyen mamaya ığğğğk diyen evlat olsa sevilmez hallerini bu çocuk hiperaktif diye eşe dosta yutturmuş ve sevilen bir bebek olmayı başarmıştır. Cinsiyeti belli olur olmaz odası hazırlanan, oyuncaklarla donatılan Kaan, ilk yürümeye başladığı anda evde bir şeyler kırıp döken, kendi yaşıtı veya biraz büyük arkadaşlarına şiddetle yaklaşan ve çocuk olduğunun bilincinde olduğu için de arsız büyüyen bir çocuk olmuştur. Babasının tayini çıkması dolayısıyla da Samsun’dan göçmüşlerdir.
Tarihlerimi 2001 yılını gösterirken, bir yerlerde yazar kasa fırlatan halk kitleleri diğer yanda İzmir Bornova’da çocuk okutmaya çalışıyorlardı. Mevlüt ilkokula başlamıştı. Eğitim kariyerinde kendine hiç güvenmeyen bir tavırla okul yolunu tutmuştu. Annesi veya babası diğer çocuklara yapıldığı gibi okulun ilk günü onu okula götürmemişlerdi. Mevlüt sınıfa girdiğinde yanında velisi bulunmayan bir kız ilişti gözüne. Fadime, boyuna posuna bakılırsa bu kız kendisinden büyük duruyordu. Sanki sürekli hamurla beslenmiş gibi bir hormonluluk vardı Fadime’nin üzerinde. Mevlüt cana yakın ve biraz da tehlikebilmez bir çocuk olduğundan Fadime’nin yanına gitti. Çünkü onun da annesi yanında değildi. Fadime’nin annesi de gündeliğe gittiği için kızının ilkokul günü yanında değildi. Fadime ve Mevlüt tanıştılar. Fadime sert mizaçlı kontrolcü bir kız olduğundan Mevlüt’ün merhaba sorusuna ters tepki vermiş ve “ konuşma benimle” demişti. Mevlüt de ima, tavır ve anlam çıkarma yoksunluğu çektiği için “ Niye” diye sorma gafletinde bulundu. Fakat Fadime’nin sekiz yıllık yaşantısında ilk kez kovduğu birisi gitmemek için direnmişti. Biraz tartışarak da olsa birlikte sıra arkadaşı oldular. İkinci sınıfa kadar da beraber yakın arkadaş olmayı sürdürdüler. Fadime’nin başarısının arkasına sığınan Mevlüt, okumayı Fadime sayesinde öğreniyor, resimlerini Fadime’ye çizdiriyor ve hoca tahtaya kaldırdığında Fadime’nin fısıldamalarıyla cevap veriyordu.
2003-2004 eğitim öğretim yılı Bornova’nın Mevlana mahallesinde tüm hızıyla devam ediyordu. Üçüncü sınıfta aramıza yeni bir çocuk katılmıştı Kaan. Kaan’ın üstüne başına bakılırsa bakımlı ve tertemiz görünmesi bu okul için biraz fazla kaçan bir durumdu. Babasının limanda bazı evrak yolsuzlukları ayyuka çıkmış ve Kaan’ın ailesinin mal varlıklarına el konulup babası da hapse atılmıştı. Bu durumda Kaan artık zengin yetişmiş fakir bir çocuktu. Bilirsiniz bu büyük sınavdır. Sınıf tarafından dışlanan Mevlüt ve Fadime ilk başta Kaan’a çok aldırış etmediler. Şımarık ve umursamaz hallerini büyük bir ustalıkla satan Kaan sınıfın en popüler çocuğu olmayı bir ay içinde başarmıştı. Tek esksiği derslerinin kötü olmasıydı. Fadime’de içten içe Kaan’la yakın arkadaş olmayı istiyor ama o kadar popüler birinin kendisiyle arkadaş olacağını düşünmüyordu. Mevlüt de kafasının içinde hep Kaan’ı alt ettiği senaryolar kuruyor ve Fadime’nin giderek artan Kaan hayranlığından nefret etmeye başlıyordu.
Bir gün sınıfta bir çocuğun Ronaldinhio’lu kalemliği çalınmış ve bu çalınan kalemlik Kaan’ın çantasında çıkmıştı. Hırsızlığın kamulaştırmak kisvesi altında normalleştirilmediği çok büyük ayıp olduğu bu yıllar Kaan’ın sınıfta küme düşmesine neden oldu. Ne olduğunu anlamadan kendini sadece Fadime ve Mevlüt’ün yargısız arkadaşlığında bulan Kaan öğretmenin gözünde de artık bir hırsızdı. Ben çalmadım dese de Fadime dışında kimseyi inandıramamıştı. Mevlütü de inandıramamıştı ama Mevlüt Fadime ne derse o deyip inanmış gibi davranıyordu. Sadece Kaan’ın sosyal mesafeyi aştığı her an eşyalarını kontrol ediyordu o kadar. Fadime ve Kaan’ın babasız olmaları onları daha da yakınlaştırırken Mevlüt’ün işe yaramasa da bir babası olması onları anlamasını önlüyordu. Mevlüt hatta bazen işi abartıp Allah’a babama bir şeyler olsun ama tam da ne olsun emin değilim diye dualar ediyordu. Çünkü eğer Mevlüt’ün babası ailenin başında kalmaya devam ederse Fadime elden gidecek ve okulun başından beri yanında olan yoldaşına uzak kalacaktı.
Allah Mevlüt’ün duasını mı kabul etti yoksa kader ağlarını buradan örmeyi tercih etti bilinmez. Bir gün Mevlüt’ün annesi ve Mevlüt misafirlikten geldiklerinde babalarını bir başka kadınla bastılar. Çıkan hengamede mutsuz rolü yapan Mevlüt acayip de sevinçli ve heyecanlıydı. O hengamede kim vurdu sebebiyle sinirli anneden üç, suçlu babadan iki tane de tokat yiyen Mevlüt bu mevzu beni aşar deyip odasına gitmeyi tercih etti. Odası derken evin öteberisinin konulduğu kaloriferin yakılmadığı öyle bir oda işte. Kimse o odayı Mevlüt’e vermemişti ama Mevlüt kendine orayı oda bellemişti çocuk işte. Sonra babanın evden kovulması, mahkeme süreci, velayetin anneye verilmesi, tazminat ve nafaka derken Mevlüt’ün ekonomik durumu kısa bir süreliğine tavan yapmıştı.
Mevlüt babadan kurtulduğu gibi zenginlemişti de. Yıllardır parayı karıyla kızla yiyen Mevlüt’ün babası artık devlet emriyle eve yüklü nafakalar ödeyecekti. Bütün harçlığını arkadaşlarıyla harcayan Mevlüt, Fadime’ye kırtasiye hediyeleri alırken Kaan’a kantinden ziyafetler çekiyordu.
Giderek büyüyen çocuklarımız orta ikiye başlamış, ses telleri kalınlaşmış kendi müzik zevklerini belirlemiş ve artık okul dışında mahallede de takılır hale gelmişlerdi. Bir yıl sonra girecekleri OKS ne Kaan’ı ne de Mevlüt’ü çok ilgilendirmiyor gibi görünse de Fadime arkadaşlarıyla başka liseye gitmek istemiyor o yüzden onların da ders çalışıp en azında kendi ayarına gelmelerini istiyordu. Fakat gelen ergenliğin de verdiği romantizm mahallenin efektiflğiyle kekoluk soslu olunca entrikalar kaçınılmaz hale geliyordu. Geçen sene sınıfa yeni gelen Afife adında bir kız tüm dengeleri alt etmişti. Kaan Afife’nin serseriliğine günden güne aşık oluyor kendisine büyük bir aşk besleyen Fadime’yi ise daha çok görmezden geliyordu. Zaten bu hırsızlık olayı çoktan unutulmuştu. Bu kız da yeniydi. Kaan neden hala sadece ezik oldukları için dışlanan bu ekiple takılıyordu ki? Kendisi ezik değildi, suçluydu ve suçu da unutulmuştu. Artık karakterinin potansiyelini değerlendirip yeniden en popüler olabilirdi. Hatta değil sınıf yaşı dolayısıyla okul da buna tanıklık edebilirdi. Afife ise gerek serseriliği gerek kafadan kontaklığıyla iyi bir suç ortağı olabilirdi. Zaman içinde Afife ve Kaan, Mevlüt ve Fadime olarak bir arada iki takım haline gelmişlerdi. Kaan’ın kavgacılığı, Afife’nin serseriliği, Fadime’nin akademik başarısı ve Mevlüt’ün baba parası bu grubu sekiz yıllık bir ilkokulda zirveye taşımıştı. Artık herkes onlarla takılmak istiyor öğretmenler derslerde başarısız olsa da çocukların sosyal başarısını ödüllendiriyor, aileler ise birbirleriyle yakın bağlar kuruyordu. Afife’nin ailesi hariç onun sadece abisi vardı.
O gün geldi çattı, OKS günü. Dörtlüden her biri başka bir okulda sınava girmişti. Fadime’nin annesi okul kapısı önünde bildiği tüm duaları okuyarak dışarıdan kızına destek veriyordu. Mevlüt’ün annesi büyük bir bıkmışlık ve umutsuzluk içinde okula yakın bir çay ocağında çay ve sigara içiyordu. Kaan’ın annesi hapisteki kocasının da hisleriyle oğlundan gurur verici bir sonuç bekliyordu, gözlerini oğlunun bulunduğu katın camlarına dikerek okul önünden ayrılmadan. Afife’nin abisi kuytu bir köşede bir tekli sarmış içiyordu. Sınavın çıkılabilir saatinde sınavdan ilk çıkan Mevlüt oldu. Eliyle koymuş gibi annesini buldu ve sınav çok iyi geçti dedi. Annesi okulun bahçesine bakıp Mevlüt’le birlikte çıkan diğer çocuğun atletini içine koymaktan aciz biri olduğunu ve çocuğun babasına yanına gider gitmez bir tokat yiyip atletini düzelttiğini görünce olan umuduna da orada kaybetti. Diğer okulda çıkış izninden 15 dakika sonra hafif bir kalabalıkla Afife çıktı. Afife abisini bulamayınca birinden telefon isteyip ezberden numarayı çevirdi abisini okulun önüne çağırdı. Abisi umursamazca gelip Afife’nin başını okşadı sonra onu dondurmacıya götürdü. Ödül mü mançiz mi bilinmez. Son dakikaya kadar Fadime ve Kaan okuldan çıkmadılar. Gözetmenin kitapları toplamasıyla çıkmak zorunda kaldılar. Fadime koşarak annesine sarıldı ve hiç iyi geçmedi diye ağlamaya başladı. Kaan rahat bir şekilde çıkıp annesinin gurur duymak isteyen bakışlarına iyi iyi sorun yok kazanırız bir yerler hadi gidelim dedi.
Yaz boyu da birbirinden kopmayan dörtlü hüzünlüydü aslında. İçten içe başka liselere gideceklerini orada yeni arkadaşlar edineceklerini ve yavaş yavaş da olsa birbirlerinden uzaklaşacaklarını biliyorlardı. Günü geldi ve sınav sonuçları ilkokullarının demir kapsına asıldı. Dörtlü oraya da birlikte gittiler. Önce Afife baktı listeye ve sonuç hüsrandı. Hiçbir yer kazanacak puan elde edememişti. Sonra Mevlüt baktı listeye ve Mevlüt sürpriz bir şekilde sallayıp çıktığı sınavda 500 üzerinden 387 almıştı ve bu hiç de göz ardı edilecek bir puan değildi. Puana arkadaşlarıyla üç dört kez bakıp inanamadılar. Hepsi Mevlüt’e sarıldı Afife buruk sarıldı. Sonra Fadime baktı puanına ve Fadime Mevlüt’ün de altında kalarak 310 almıştı. Fen Bilgisinde yaptığı kaydırma hatası Fadime’yi hüsrana uğratmıştı. Sınavdan beri içinde olan acaba kaydırdım mı şüphesi doğru çıkmıştı. Afife ve Fadime beton merdivene oturup ağlarken Mevlüt onları teselli etmeye çalışıyordu Kaan’da kendi adını listede arıyordu. Kaan, Mevlüt’ü geçen tek isim olarak 395 puan almıştı ve yine iyi bir skordu. Sıra kimin hangi liseye gideceğine gelmişti. Aileler rehberlik öğretmenleri şunlar bunlar derken Mevlüt ve Kaan aynı liseye, Afife tekstilciye, Fadime’de kız meslek lisesine gitti. Kaderin bu kirli oyunu gruptan sadece Afife’yi eledi. Çünkü Fadime Kız Mesleğ’e ayak uyduramayıp lisede de kopmayan Mevlüt ve Kaan’la arkadaşlığına devam etti. Afife 17 yaşında kocaya kaçıp bir daha da kimseyle iletişime geçmedi. Abisi de torbacılıktan yüküm giydi.
Fadime yılmayarak üniversite sınavında derece yapıp hakkını aldı. Mevlüt ve Kaan lisede işin puştluğunda oldukları için pek dersle falan araları yoktu. Zaten Mevlüt sallayarak girmişti o liseye dersleri ağır geliyordu ama üniversiteye de gitmeyi ihmal etmedi. Kaan ticarete atıldı liseyi bıraktı para peşinde koşup cezaevindeki babasına harçlık yetiştirdi. Fadime’nin annesi artık gündeliğe gidemediği için kendisi gibi dul bir adamla evlenip kenara çekildi. Mevlüt’ün annesi alkolik oldu.
Üniversiteden eve her geldiğinde annesini ya uyurken ya da televizyon başında izmaritlerle dolu bir küllükle vodka içerken gören Mevlüt. Uzun zamandır görüşmediği Fadime’yi arayıp durumu anlattı. Fadime profesyonel yardım alın deyip telefonu kapattı. Ama Mevlüt’ün nafakası artık alkole gidiyor ve tedavi için harcanacak para önden önden eriyordu. Mevlüt bir umut para için Kaan’ı aradı. Kaan elinden geleni yapacağını söyleyip sözünü tutarak yaptı da. Mevlüt’ün annesini Amatem’e yatırdılar. İki ay sonra oradan çıkan annesi artık ilaç bağımlısı zar zor konuşan bir kadına dönüşmüştü. Bu sırada Mevlüt işe başlayıp üniversiteyi bırakacaktı ama işe başlamayı da beceremediği gibi okuldan da atıldı. Üç beş gün sonra kovulacağı bir işten döndüğünde Mevlüt eve girdi. Annesini yine uyurken buldu. Bu sefer çok sessiz uyuyordu. Bundan kıllanınca annesini gidip dürttü. Baktı ki annesi nefes bile almıyor. Koltuğa oturup ambulansı aradı. Annesiyle ambulans gelene kadar sohbet etti. Alkolik olduğu için tüm akrabalarla bağını koparan ölü kadının hayattaki tek akrabası Mevlüt’tü.
Ambulans, polis, karakol, ifade, hastane, morg, karakol, hastane, morg, camii, sela, telefon, camii, gasilhane, camii, musalla, telefon, mezarlık, yalnız, cenaz, telefon, tabut, omuz, telefon, gözyaşı, kürek, sıra, telefon, yasin, hoca, telefon, Fadime, telefon, kaan, telefon, tahta, mezar, telefon, yalnız, mezar, telefon, telefon, telefon, telef o, telefon, telefo, Fadime, oks, anne, telefon, anne, telefon, anne, mevlüt, telef.