yazı yazmak cidden çok güzel. konuşurken ise yaşadığımı daha çok hissediyorum. konuştukça konuşasım geliyor. saatlerce konuşmak diğer tüm bedensel zevklerden daha farklı bir tat veriyor. cidden yaşadığını hissetmek konuştukça deneyimlediğim bir şey gibi mi? neden insanlardan uzaklaşmak istiyorum ki? hem bir insan yanlış bir şeyler demekten bu kadar korkarken ve her sözünün üstünden defalarca geçerken neden konuşmayı bu kadar arzulasın ki? sanırım sadece uzunca, uzaklara, sesimi arkamda hissedene kadar çığlık atmak istiyorum.
yazacağım ve yazmaya devam edeceğim. zihnimin en karanlık köşesini açıklığa kavuşturana kadar kendimle olan kavgamı bitirmemek için direteceğim. ve hiçbir zaman kararlı kalamayacağım. sürekli kendimi acımasızca eleştireceğim, kendime karşı tüm insani duygularımı yitireceğim. bunu yaparken kendimden tiksineceğim. ya kendi benliğimi yücelteceğim ya da kendimi yitirip sindireceğim. yeni bir benlik doğana kadar çamurda sürüneceğim. düşüp kalkarken bir tekme de kendime atacağım. ayağıma tek çelmeyi ben takacağım. bu kadar zaman boyunca yaşadığıma pişman olana kadar içimdeki son karanlığa karşı tüm nefretimi kusmaya devam edeceğim.
çaresizlik karşısında cesaretim artıyor. korkmamayı öğreniyorum. çaresizlik bir olgu değil mi aslında? neyi seçebilmişiz ki bu hayatta, önümüzdeki seçeneklerin dışına çıkamadığımız sürece biçare kalmaz mıyız tüm gerçekliğe karşı. insan önüne çıkanları seçmenin yanılgısına düşerken aslında kaçınılmaz gerçekliğin ağırlığını hafifletmeye çalışmıyor mu. iki seçenekten birisini seçerken nihai sonuçtan ne kadar kaçınabiliyoruz ki. yaşayamadığımız diğer gerçeklikten ne kadar farklı bir gerçekliğe yöneliyoruz. yine de insanın bulunduğu durumların farkında olması seçenekleri ya da sonuçları değiştirmiyor. seçimlerimiz birbirine bağlıyken sonuçların farkında olmak neyi değiştirebilirdi ki zaten. uyandığında felçken, uyanmanın farklılık oluşturmaması gibi. gördüğüm rüya ile bulunduğum ortam arasında fark yokken yanıltıcı yansımaların farkına varmak derin bir nefes almak dışında yapabileceğim başka hiçbir şey olmaması gerçeğini değiştirmiyor.
yazı yazmak cidden çok güzel. konuşurken ise yaşadığımı daha çok hissediyorum. konuştukça konuşasım geliyor. saatlerce konuşmak diğer tüm bedensel zevklerden daha farklı bir tat veriyor. cidden yaşadığını hissetmek konuştukça deneyimlediğim bir şey gibi mi? neden insanlardan uzaklaşmak istiyorum ki? hem bir insan yanlış bir şeyler demekten bu kadar korkarken ve her sözünün üstünden defalarca geçerken neden konuşmayı bu kadar arzulasın ki? sanırım sadece uzunca, uzaklara, sesimi arkamda hissedene kadar çığlık atmak istiyorum.
yazacağım ve yazmaya devam edeceğim. zihnimin en karanlık köşesini açıklığa kavuşturana kadar kendimle olan kavgamı bitirmemek için direteceğim. ve hiçbir zaman kararlı kalamayacağım. sürekli kendimi acımasızca eleştireceğim, kendime karşı tüm insani duygularımı yitireceğim. bunu yaparken kendimden tiksineceğim. ya kendi benliğimi yücelteceğim ya da kendimi yitirip sindireceğim. yeni bir benlik doğana kadar çamurda sürüneceğim. düşüp kalkarken bir tekme de kendime atacağım. ayağıma tek çelmeyi ben takacağım. bu kadar zaman boyunca yaşadığıma pişman olana kadar içimdeki son karanlığa karşı tüm nefretimi kusmaya devam edeceğim.
haykıramıyorum