Bir halkın iradesini teslim alma hikâyesi...
Ahmet Zeki Okçuoğlu
Bu yazıda size, bir halkın kurtarıcı arayışının nasıl tuzağa dönüştüğünü anlatacağım...
Niccolò Machiavelli, Livy Üzerine Söylevler adlı eserinde Britanya’daki Kelt halkının nasıl kendi kıyametini hazırladığını anlatır.
5. yüzyılda Roma çekildiğinde Britanya savunmasız kalmıştı. Keltler, kuzeyden gelen saldırılara karşı koyamayınca, kuzeyden gelen düşmanları püskürtmeleri için savaşçı iki Cermen aşiretini ülkelerine davet ettiler: Anglo ve Saksonlar.
Bu savaşçılar bir süre sonra Britanya'nın efendilerine dönüştüler ve onları davet eden Kelt halkı ise bu yabancıların köleleri oldular.
Bu hadiseyi anlattıktan sonra Machiavelli, son derece ilham verici şu tespitte bulunur:
“Kendi kılıcını değil de yabancının kılıcını kullanarak güvenlik arayan bir halk, sonunda hem güvenliğini hem hürriyetini kaybeder.” (Discorsi, II. Kitap, 30. Bölüm)
Bu hikâyede Kelt halkının köleleşmesinde esas olan dışardan gelen tehdidin büyüklüğü değildir; onun kendisinden olmayan bir güce sığınarak kurtuluşu onda aramasıdır.
Kelt halkının zaafiyeti, yalnızca kurtarıcı olarak sığındığı gücün ülkelerini istila etmelerini kolaylaştırmakla kalmayacak, dış gücün halkın iradesini ele geçirmesini de mümkün kılacaktı.
Günümüzde aynı hikaye daha incelikli metotlarla yaşanıyor. Fiziksel işgallerin yerini, zihinsel teslimiyet almış durumda.
Özellikle günümüzde savaşlar daha ziyade sahte kurtarıcılar, efsaneler icat edilerek yürütülüyor ve bu noktada tarihsel döngü yeniden başlıyor.
Kurtarıcı arayışı içine giren halklar için düşmanları, kendi elleri ile 'kurtarıcı' icat edip onlara takdim ediyorlar.
Bu sahte kurtarıcılar çoğu zaman o halkın özlemlerini dile getiriyor gibi görünüyor; onların geçmişte yaşadıkları acıları, baskıları, kimlik tahribatlarını dile getirerek o halkın duygularına hitap ediyorlar. Ama zamanda bu sahte kurtarıcının, halkı özgürlüğe götürmek yerine köleci sisteme mahkum ettiğine şahit olunur. Ve halk, bir noktadan sonra artık kendisi için değil, sahte kurtarıcı için yaşamaya başlar: "Bê serok jîyan nabe!"
Sahte kurtarıcının son durağı, onun tanrılaştırılmasıdır...
Sahte kurtarıcının, o halkın düşmanları tarafından, tanrısal özelliklerle teçhiz edilmesi, düşmanın en çok istediği şeydir. Çünkü tanrılaştırılmış sahte kurtarıcı sorgulanamaz, eleştirilemez, ona alternatif üretilemez...
Böylece halk kolektif iradesini kaybeder, her şey sahte kurtarıcının iradesine bağlıdır artık...
Artık halk düşünmez, analiz etmez, sadece sahte kurtarıcının onlar için ne vaazda bulunacağını bekler; tek varlığının o olduğunu düşünür.
Bu, kendiliğinden bir gelişmenin neticesi gibi görünse de; aslında bu, dıştan kurgulanmış bir tuzaktan ibarettir.
Kimi zaman halklar, kurtuluş yolunu ararken düşmanın kendilerine sunduğu sahte kurtarıcının peşinden giderler. Yukarıda da temas ettiğimiz gibi bu sahte kurtarıcılar başta halkın özlemlerine tercüman olurlar. Ama aslında onlar bir misyonla sahneye çıkarılmışlardır. Onların vazifesi, halkın potansiyel direniş enerjisini kontrol altına almak, yönlendirmek ve içeriden pasifize ederek köleler olarak düşman(ları)nın hizmetine sunmaktır.
Bugün milyonlarca insan bir sahte kurtarıcı/tanrı için 'irademdir' diyorsa, orada artık halk yoktur, birey yoktur, sadece düşman tarafından yönlendirilen bir köleler sürüsü vardır.
Düşmanın inşa ettiği bir sahte kurtarıcı/tanrıya tapan halk, özgürlüğü değil, esareti hak eder.
Sahte kurtarıcı/tanrı, halkı önce ayağa kaldırır, sonra onu diz üstü çöktürür.
https://x.com/okcuoglu_ahmet/status/1927309634185957729?t=kAVzhuCcx7BkSfdyQ2vuJQ&s=35