Sultanahmet Meydanı, Hipodrom veya Atmeydanı olarak da bilinir. Hipodrom günümüze ulaşmasa da, meydanda peşi sıra dizilmiş Dikilitaş, Yılanlı Sütun ve Örme Dikilitaş, Roma mirasının izlerini taşıyor. Benim için bu meydanı gezmek hacca gitmek gibi bir şey. Bir Romalı olarak oranın manevi ikliminin çok farklı olduğunu söyleyebilirim.
Panem et circenses yani ekmek ve oyunlar demiş eskiler. Günümüzde futbolun kitlelerin afyonu olduğu gibi, o gün de at arabası yarışları revaçtaydı. Maviler ve Yeşiller olmak üzere iki büyük takım vardı. Kırmızılar ve Beyazlar ise küçük takımlardı. Bu rekabetin politik bir arkaplanı da bulunuyordu. Maviler, soylular ve Ortodokslar; Yeşiller ise esnaf ve halk tarafından destekleniyordu. İmparatorların çoğunlukla Maviler taraftarı olduğunu belirtmeme gerek yok sanırım.
532 yılında patlak veren Nika İsyanı da bir at arabası yarışı sonrasında başlamıştı. İmparator Justinianus, isyanı kanlı bir şekilde bastıracaktı. Olay aklıma düştükçe öldürülen binlerce kişinin acısını hissederim. Belki de isyan sonucu tahrip olan İkinci Ayasofya yerine hâlâ ayakta duran ihtişamlı Ayasofya yapıldığı için sevmem bu yapıyı.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi, meydandaki hipodromu canlandırmak istiyormuş. Muhtemelen onu çağrıştıran, aslına uygun bir yapı inşa edilecek. İBB, daha önce meydandaki anıtların bakım ve onarımını gerçekleştirmişti.
Birçok kişi karşı çıkmış ama ben kararı duyunca heyecanlandım. Bir kere, Roma'nın mirasçısı İtalya veya Yunanistan değil, biz olmalıyız. Üzerinde asırlar boyunca farklı toplulukların yaşadığı bir coğrafyada olup tarih düşmanı kesilmek akıl alır gibi değil.
Video, Erkem İmamoğlu'nun YouTube'da paylaştığı Hipodrom: İstanbul'un Mirası videosunun giriş bölümünden.