Zeynep Bastık, sosyal medyada en çok tartışılan kişilerden biri. Seveni kadar nefret edeni var. Kendisinin zeynepb.net sitesindeki biyografisine baktığımızda 8 Temmuz 1993'te Çanakkale'de doğduğunu görüyoruz. Üç yaşındayken ailesi İzmir'e taşınıyor.
Dedesinin bağlama üstadı, annesinin Türk Halk Müziği sanatçısı ve teyzesinin konservatuvarda öğretim görevlisi olduğunu belirtiyor. 16-17 yaşlarında Jackpot adlı müzik grubuyla R&B, pop ve rock tarzında müzik icra etmiş. Murat Dalkılıç'ın geri vokali olarak İstanbul'da adını duyurmuş. Anadolu Ateşi'nde dansçı olarak yer almış.
Kendi solo kariyerine Fırça ve Şahaneyim teklileri ile başlamış. Daha sonra yorumladığı(cover) şarkıları YouTube hesabından paylaşmış. Kanal bir yıl içinde bir buçuk milyon aboneyi aşmış. İzlemeler ise 800 milyonun üzerindeymiş.
Açıkhava turnesine özellikle değindiğini gördüm. İddia ettiği üzere, Türkiye'deki en büyük arenalarında sahne almış. 21 Mayıs 2021'de ilk stüdyo albümü Zeynodisco yayınlanmış. Yedi şarkının bulunduğu albüm vasat denebilir. Yalnız, Marlon Brando şarkısı fena değil.
Bu yazımda Zeynep Bastık üzerine tartışmaları irdelemeyeceğim. Onun son dönemde her yerde çalan Ara parçasını analiz edeceğim. Bir nebze yapısöküm yapacağım.
Şarkının sözlerinin çıktısını aldım. Zaten YouTube videosunun açıklama kısmında yazılmıştı. Her bir ifadeyi derinlikli bir şekilde açıklamadan önce şarkının uyarlama olduğunu ve Türkçe sözlerini Emrah Karakuyu'nun yazdığını belirtmeliyim.
Şarkı, yavaş yavaş ikilemesiyle başlıyor. Bu, aynı zamanda yakar fiilinin önündeki zarf. İkinci dizede aşkın bırakmadığını söylüyor. Giriş kısmının son dizesinde ise şairin muhatabı olmadan (sensiz) uzaklara dalıp kendinden geçtiğine tanıklık ediyoruz. Bu noktada, uzak sözcüğünün ırak, yakın olmayan yer anlamında isim olarak kullanılması çok önemlidir. Tümce zaten devrik ama bir zarf-fiilin (ulaç) kullanılmış olması onu başka bir yere koyuyor.
İkinci kıtada birtakım sorular var. Şairimizin kafasının karışık olduğunu ve bir sorgulama evresinden geçtiğini anlıyoruz. Dizelerde bir olumlu bir olumsuz giderken üçüncü ve beşinci dizeye var ve yok ile başlıyor. Zıt anlamlı sözcükleri de kullanıyor. Dördüncü dizede bir edilgen çatı var. Bu kıtada aşk, gitmek, dönmemek, yok, mutlu, son, vurulmak, özlemek, ölmemek, var, başka ve yol köklerini görüyoruz.
Üçüncü kıtanın ilk mısrasında söz sanatları arasından tezat kullanılıyor. İkinci ve üçüncü dizede net bir şekilde yanlış ikilem söz konusu. Sonucu aynı olan iki olasılık verilmiş. Şair, her türlü ihtimale karşı muhatabıyla beraber olmak istiyor.
Şarkıya adını veren ara sözcüğü, bir fiilin emir kipi olarak anlaşılıyor. Aramak mastarının dört ayrı anlamını çıkardım;
1. Birini veya bir şeyi bulmaya çalışmak
2. Araştırmak, yoklamak
3. Telefon etmek
4. Bir şeye özlem duymak
Fakat burada kastedilen iki şeyi birbirinden ayıran boşluktur. Şair burada o boşlukla kendini özdeşleştirdiği, onunla yekvücut hale geldiği için adını sayıklıyor. Kalbinin yara dolduğu yönünde de bir serzenişi var. Aslına bakarsanız, ara ile arafın (Purgatorio) anlatılmak istendiğini kavramak güç değil. Dante'nin İlahi Komedi (Divina Commedia) eserine yapılan göndermeleri satır aralarında okuyacağız.
Başa sarmak ifadesinden de Sisifos Söyleni çağrışıyor. En dipte olduğunu söylemesi, esasında Dante'ye bir meydan okumadır. Dante, eserinde araftakilerin cehenneme (İnferno) gidemeyeceğini söylüyordu ancak Zeynep Bastık, kendini orada kurguluyor. Ayrıca Dante, cehennemin buzdan oluştuğunu yazarken Bastık, İbrahimi dinlerdeki ateşli cehennem tasviriyle Dante'ninkinin ortasını bulmuş.
Beşinci kıtada yine soru sorarak başlıyor. Acıların azalıp azalmayacağı şairin merakını celbediyor. Anılara sarılma metaforu da Friedrich Nietzsche'nin Tarihin Yaşam İçin Yararı ve Yararsızlığı Üzerine adlı eserine göndermede bulunuyor. Nietzsche, bu yapıtında tarih felsefesinin güzide örneklerinden birini veriyor.
Ayrılığın yükünün üzerinden geçip yorduğunu bildiriyor. Yük sözcüğü, Beyaz Adamın Yükü (White Man's Burden) kavramını çağrıştırıyor. Bastık'ın sömürgecilik eleştirisi bu dizede kendini ele veriyor.
Üçüncü dizede niye başa sardığını sormuş. Daha önce Sisifos'u anımsatmıştı fakat bu dizedeki soru üst dizelerle de alakasız olduğu için ince zekanın ürünü, derinlikli bir söz sanatı mevcut. Manilerde ilk iki dizeye doldurma mısra denir. Bastık, bu geleneği ters düz ederek Hegel ve Karl Marx arasındaki diyalektik tartışmasını da üstü kapalı bir biçimde eleştiriyor.
Bu kıtadaki son dizede gecelerin yetmediğinden şikayet ederken lafı çevirip güneşin kendilerine doğmadığından yakınıyor. Bu söz sanatına cayma, geri dönme veya vazgeçme anlamlarına gelen rücu deniyor. Aslında Güneş, herkes için doğar fakat burada kastedilen bir yıldız olan Güneş değildir. Ne olduğu üzerine biraz daha kafa yormak gerekiyor.
Son iki mısranın ilkinde anlaşılma isteğiyle söze giriyor. Çile yüzünden bedeninden geçmesi, Mevlevilerin çile çıkarma sürecini anımastır. Yine muhatabını beklediğini ifade ettiğinde ise Samuel Beckett eseri Godot'yu Beklerken akla gelir.
Nakarattan önceki son dizede ise kalbin tükenmekten, kırılıp dökülmekten gitmeye fırsat bulamadığını belirtiyor. Bizi kuşatan sınırlılıklarımızın farkında olmanın özgür olmaya yetmeyeceğini ima ediyor. Eleştirilerin hedefinde sadece Spinoza yok. Emek süreçlerine de ucundan değiniyor bu dizede. Kalp ile işçiler anlatılmak istenmiş tabii.
Satır aralarına odaklandığımızda ne kadar derin bir metin olduğuna hep beraber tanık olduk. Melodisi de gayet hoş.
@mereyu vallahi on numara olmuş. Okurken keyiflendim.