Yeni bir suç icat edildi
Eren Keskin
Biz herkesi tanıyoruz!
Son 2 yıldır Türkiye Cumhuriyeti devleti yargısı, yeni bir suç tipi ortaya çıkardı. Bu daha önce suç olmayan, “cezaevlerine para yatırmak” suçu!! Peki, bunun biraz geçmişine bakalım. Neden böyle bir suç yaratıldı? Bizzat yargı eliyle.
FATF, yani Mali Eylem Görev Gücü. 1989’da Paris’te düzenlenen G7 zirvesinde kuruldu. Bu kuruluşun amacı, kara para aklama eğilimlerini incelemek, ulusal ve uluslararası düzeyde alınan yasal, mali ve kolluk faaliyetlerini izlemek. Yani kısaca kara para aklamakla mücadele amacıyla böyle bir örgüt kurulmuştu.
Tabii bizler insan hakları savunucuları olarak kara paranın ya da uyuşturucu ticaretinin, silah ticaretinin en çok da devletler tarafından yapıldığını ama bunun gizli bir takım yapılar aracılığıyla sürdürüldüğünü çok iyi biliriz. Ama görünürde işte Mali Eylem Görev Gücü, uluslararası düzeyde, kara para aklamayı önlemek adına böyle bir oluşuma gitti. Daha sonra kara para aklanmasının önlenmesine ve “terörün” finansmanının önlenmesine ilişkin bir sözleşme imzalandı.
Bu sözleşmeyi imzalayan devletler de sözleşmeye uygun bir biçimde yasal düzenlemeler yaptılar. Türkiye Cumhuriyeti devleti de “terörizmin finansmanı” adı altında bir yasa düzenlemesine gitti. İşte, bugün insanların haksız bir biçimde cezaevine konulmasının sebebi de bu yasa.
Peki, kimler yargılanıyor bu yasa gerekçesiyle?
Cezaevinde yakınları bulunan ya da arkadaşları, tanıdıkları bulunan ve çoğunluğu yoksul aile çocukları olan, siyasi nedenlerle cezaevinde bulunan insanlara 200 lira, 300 lira ya da 500 lirayla sınırlı paralar yatıran insanlar, “terörizmin finansmanını önlenmesi” sözleşmesine göre, bu gerekçe gösterilerek, gözaltına alınıyorlar, tutuklanıyorlar, ardından da cezalandırılıyorlar.
Böyle bir suçun ne kadar akıl dışı olduğunu şöyle açıklayabiliriz; düşünebiliyor musunuz, bir insan, devletin kendisine verdiği T.C kimlik numarasıyla, yine devletin kasası olan cezaevi idaresinin kasasına bir para yatırıyor ve bu para 200 lira, 500 lira gibi küçük paralar ve bu paraların cezaevinde yatan mahpuslara günlük harcamaları için yatırıldığı da biliniyor.
Cezaevinde olan bir mahpus, sınırlı sayıda para harcayabiliyor. Zaten cezaevinde siyasi nedenlerle kalan mahpusların birçoğunun ailelerinin durumu ekonomik olarak çok kötü. Bu nedenle de cezaevindeki mahpuslar aslında çoğunlukla birbirleriyle dayanışıyorlar. Ama bu dayanışma, su, bir yiyecek ya da çok gerekli olan bir iç çamaşırı gibi şeyleri alabilmek için oluyor.
Cezaevi idaresinin bilgisi dışında tek bir kuruş harcanması da mümkün değil. Kaldı ki bu paralar cezaevi idaresinin kasasından istenerek, yine cezaevi idaresi bünyesinde bulunan kantinden yapılan alışverişlere harcanıyor.
İşte, “Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Sözleşmesi” kapsamında Türkiye Cumhuriyeti yargısının bulduğu suçlu tipi de bu cezaevindeki yoksul mahpuslara para yatıran bazı insanlar, anneler, babalar kardeşler ya da insan hakları savunucuları. Bu akıl almaz suç uygulaması bugün artık son derece ileri boyutlara ulaşmış durumda.
Bundan yaklaşık 7 ay önce Hatice Yıldız isimli 75 yaşındaki bir anne, sadece çocuğuna ve çocuğunun bir arkadaşına cezaevi kasasına para yatırdığı gerekçesiyle ceza aldı ve tutuklandı. Şu anda kendisi Bakırköy Cezaevi’nde. Bakırköy Cezaevi’ne kendisini görmeye gittiğimde durumu karşısında çok etkilendim. Çünkü bir demans hastalığı vardı. Her şeyi unutuyorum dedi ve yaşamını etkileyen fiziki olarak da kendisini güçsüz düşüren birçok hastalığı bulunmaktaydı.
Gerçekten inanılmazdı, bir insanı, cezaevinde bulunan kendi çocuğuna ve çocuğunun bir arkadaşına 500 lira gibi bir para yatırmış olması nedeniyle, “terörizmin finansmanından” suçlu bularak cezalandırmak.
İnsan hakları savunucuları olarak, yakıcı sonuçları olan bu suçlamayı, kendi yakınımızda da yaşadık. Ömrünü insan hakları mücadelesine adamış olan arkadaşımız Hatice Onaran, yurt dışında birkaç insanın bir araya gelerek, cezaevindeki yoksul mahpuslar adına para yatırılması için gönderdiği, çok küçük miktardaki birkaç ödemeyi, cezaevi kasasına yapmıştı. Hatice, kendi kimliğiyle, yasal olarak, yine resmi bir kurum olan cezaevinin kasasına birkaç mahpus için 200-500 lira gibi paralar yatırmıştı. Hatice Onaran bu suçlamayla gözaltına alındı ve ardından hakkında dava açıldı. Dava devam ederken, hiçbirimiz Hatice Onaran’ın bu nedenle cezalandırılacağına inanamadık. Çünkü daha önce bu konuda açılmış davalarda verilmiş beraat kararları vardı.
Ancak, maalesef ki Mart ayında İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, -ki haksız uygulamaları ile tanınan ve bilinen bir mahkemedir-, Hatice Onaran hakkında “Terörizmin Finansmanını Önlenmesi Yasası” uyarınca 4 yıl 2 ay hapis cezası kararı verdi. Maalesef ki istinafta kesinleşen suçlardan olması nedeniyle de geçtiğimiz hafta Hatice Onaran’ın cezası onandı ve Hatice Onaran cezaevine girdi.
Hatice Onaran’ın cezaevine girmesinden birkaç gün önce, birkaç avukat arkadaş, infaz savcılığına giderek Hatice Onaran’ın kanser hastası olduğunu, %79 engelli olduğunu ve cezanın ertelenmesi yönünde bir talebimiz olduğunu ileri sürdüğümüzde, savcı, hafifçe gözlüğünü indirerek, yüzümüze baktı ve “ama ben bunu yapamam, bu yasa 3713, yani terörle mücadele yasası kapsamında, o nedenle ben böyle bir erteleme kararı veremem” dedi.
Savcıya, “’Savcı Bey, eğer suçu hırsızlık olsaydı, bu ertelemeyi yapar mıydınız?’ diye sorduğumda, savcı, ‘hırsız ya da dolandırıcı olsaydı, evet, bu ertelemeyi yapardım ama bu ertelemeyi yapamam, benim hakkımda soruşturma açılır” dedi.
Orada bir kez daha hem bu suçlama nedeniyle akıl almaz bir haksızlığa maruz kalarak tutuklanacak olan Hatice Onaran’ın durumu karşısında bir kez daha coğrafyamızdaki infaz eşitsizliğinin de ne kadar çarpıcı bir sonucu olduğunu anlamış olduk.
Gerçekten de eğer siz siyasi nedenlerle cezaevine giriyorsanız, bir yazı yazdıysanız, cezaevine para yatırdıysanız ya da bir sivil siyaset içinde mücadele eden bir muhalif milletvekiliyseniz aldığınız cezanın yatacak olan miktarı bir hırsızdan, bir dolandırıcıdan çok daha fazla.
Ne yazık ki yaşadığımız coğrafyada, özellikle muhaliflere yönelik hak ihlallerinin ne derece ağırlaştığı insanların çoğu tarafından bilinmiyor. Hatice Onaran’ı cezaevine gönderirken bunları düşündük. Gerçekten de hiçbir suçu olmayan, bütün ömrünü insan hakları mücadelesine harcayan, fikri ne olursa olsun ayırt etmeden şiddete uğrayan kim olursa olsun yardım eden, iyi kalpli bir insan, hiç olmayacak bir suçlamayla cezaevine girdi.
Biliyoruz ki cezaevlerinde onun gibi haksızlığa uğrayan çok sayıda insan var ve maalesef ki bu coğrafyada iktidarı oluşturan resmi politikaları üretenler bu haksızlığı yapmaya devam ederken, kendilerine muhalif diyenler de sessiz kalmaya devam ediyorlar.