İslam, bugün yeryüzünde
bir numaralı sorundur.
Sorun, inancın kendisinden çok, o inancı mutlak otorite, sorgulanamaz yasa ve evrensel hakikat olarak dayatan zihniyettedir.
Yüzyıllardır farklı düşüneni hain ilan eden, sorgulayanı susturan, kadını ikinci sınıf insan gören, sanatı ve bilimi “tehlikeli” sayan bu anlayış; aklı zincire vurmuş, toplumsal ilerlemenin önünü kapatmıştır.
Tarih bunun bedelini defalarca göstermiştir: Abbasi döneminde Bağdat’ta bilimin ve felsefenin merkezi olan Beytü’l-Hikme, bağnazlık dalgası ile yok edilmiş; Osmanlı’nın son döneminde Batı bilimi ve teknolojisine yönelen aydınlar, “gavur icadı” kullandıkları için gericiliğin hedefi olmuştur. İran Devrimi’nden sonra kadınlar bir gecede kamusal hayattan dışlanmış, zorla başörtüsü dayatılmış, sanat ve edebiyat sansürlenmiştir. Taliban yönetiminde kız çocuklarının eğitimi yasaklanmış, müzik, tiyatro ve sinema yok edilmiştir. Dünyanın her köşesinde bu çağdışı ve baskıcı anlayışa karşı durmak; insan olduğunu iddia eden herkesin ahlaki görevidir, çünkü sessizlik zalimin en büyük müttefikidir. Bu dinciler, enerjilerini kadınların yaşamına müdahaleye, cinselliği denetlemeye, giyim-kuşamı yasaklarla belirlemeye harcadılar.
Oysa bu enerjiyi bilim, sanat, edebiyat ve felsefeye yöneltselerdi; insanlık bugün çok daha özgür, adil ve yaşanılır bir dünyada yaşıyor olurdu. Unutulmamalıdır ki toplumları ileriye taşıyan kutsal metinler değil; sorgulayan akıl, eleştirel düşünce ve özgür yaratıcılıktır. Din adına susturulan her ses, yarının karanlığını biraz daha derinleştirir.
Mahmut Uzun