Bu krizin sorumlusu o değildi. Aylarca süren işsizliği artık psikolojisini bozma raddesine getirmişti. Çalışmayınca para yoktu. Para olmayınca hiçbir şey yapılmıyordu. Bunca zamanda bankadan çektiği kredilerle geçimini sağlıyordu ama onlar da suyunu çekmişti. Artık günde bir kere yemek yiyor. Geceleri lambayı yakmaya bile korkuyordu. Kış kapıdaydı. İntihar etmeden ne kadar dayanabilirdi? Bunu cevaplamak güçtü.
Başvurduğu işleri saymayı uzun zaman önce bırakmıştı. Onun için iş görüşmeleri bir rutin haline gelmişti. Sadece bu ay oniki iş görüşmesi yapmıştı. Hepsinin sonucu hüsrandı. Bugün de ayrıntılarını bilmediği bir iş için görüşmeye gidecekti. Ne maaş belliydi ne de çalışma süresi. Ama onun derdi bunlar değildi tabii. Vaktini artık düşüncenin düşünceyi açmasıyla geçirmek istemiyordu. Çalışarak yorulmak ve akşam kafasını yastığa koyduğu gibi uyumak istiyordu. Yine en şık giysilerini giydi ve umutsuzca gitti iş görüşmesine. Beklemediği derecede iyi bir tavırla karşılanmıştı. Mülakatta öncekilerde olduğu gibi kabir soruları sorulmamıştı. Oldukça rahat geçen iş görüşmesi sonunda sözleşmeyi imzalamıştı. Belgeleri de yarına kadar toplaması söylenmişti.
Binadan ayrıldığında neye uğradığını şaşırmıştı. Gerçekten işe alınmış mıydı? Ona söylenen maaş ve mesai şartları da çok iyiydi. Bu krizde böyle bir iş bulduğu için kırk rekat şükür namazı kılmalıydı. Fakat gerekli belgeleri toplamaya koyuldu hemen. Sevinçten ne yaptığının farkına varamıyordu. Neyse ki istenen her şeye o gün ulaşabildi. Yarın işe başlamaya hazır ve nazırdı. Gece sevinçten uyuyamasa da sabaha doğru kendini topladı ve yola koyuldu. Bugün yeni hayatının ilk günüydü.
Otobüse aşk ve şevkle bindi. Bir toplu taşıma aracına binerken hiç bu kadar mutlu olmamıştı. İşyerine vardı. Mesainin başlamasına aşağı yukarı bir saat olmasına rağmen koşar adım gitmişti. Henüz güvenlik görevlisi dışında kimsecikler yoktu. Onunla bir süre konuştu. Hava aydınlanınca kendinden sonra gelen birkaç kişiyle binaya girdi. Belgeleri teslim etmek için bir süre daha bekledi. İş görüşmesi yaptığı kadına belgeleri verdikten sonra herkesin toplandığı odaya gitti. Çalışma arkadaşlarından bir ikisiyle tanışma fırsatı buldu. Bir köşede otururken zangır zangır bir zil sesi duyuldu. Herkes dağıldı. O ise ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Ne iş yapacağını hiç konuşmamışlardı. Az önce belgeleri verdiği kadının yanına gidip şimdi ne yapması gerektiğini sordu. O da sadece beklemesi gerektiğini söyledi.
Nerede, ne kadar, nasıl beklemesi gerekiyordu? Bunların hepsi yanıtsız kalmıştı. Odaya geçti. Zaten uykusu vardı. Bir güzel uyudu. Uyandığında öğle arası olmuştu. Yemeğini yedikten sonra boş boş beklemesine devam etti. Bekliyor, bekliyor, bekliyor, başkaca bir iş yapmıyordu. İlk gün böyle bittiğinde ilerleyen günlerde bir iş vereceklerinden emin olarak evin yolunu tuttu.
İkinci günü de aynı şekilde geçti. Bu bekleme işi kendini mental olarak yıpratsa da bedeni hiç mi hiç yorulmuyordu. Bekleyişle geçen ilk haftanın sonunda müdüre kadar gidip durumu arz etti. Müdür de herkesin ona söylediğini söyledi. Şimdilik beklemeliydi. Mecburen durumu kabullendi. Yapacak başka bir şeyi de yoktu. Bu işi bulana kadar tüm İstanbul'u dolanmıştı. Hem maaşı da iyiydi. Haftalığı hemen yatmıştı. Parayı görünce akan sular durdu. Hayatına renk geldi adeta. Tüm bir haftada yaşadıklarını unuttu.
Haftasonu çabuk geçmişti. Aldığı parayı en iyi biçimde harcamasını bilmişti. Şimdi yine beklemesine devam etti. İlk zamanlardaki sıkıntısı olmasa da günden güne yıpranmaktaydı. Bir ay, iki ay, üç ay... Tam altı ay oldu. Çıldırmak üzereydi. Sürekli soruyordu ama kimse doğru düzgün bir yanıt vermemişti daha. İstifasını yazıp imzaladı ama işsizliğin ne menem bir şey olduğunu hatırlayınca kağıdı yırtıp attı. Bir yandan iş aramayı kafasına koydu. Ancak piyasa şartları çok acımasızdı. Öyle ki bazıları asgari ücreti dahi vermiyordu.
Bir cumartesi gittiği iş görüşmesinde deneyimi sorulduğunda altı aydır çalıştığı şirketin adını verdi. Ne iş yaptığını gerçekten bilmiyordu. Rezil olmadan müsaade isteyip kaçar gibi gitti oradan. Biraz daha dişini sıkmaya karar verdi. Bu kriz elbet bir gün biterdi. O zaman istifasını verip yeni bir yerde işe başlardı. Zar zor altı ay daha dayandı. Bir yılı doldurduğu için maaşı bir miktar artmıştı. Cesaretini toplayıp müdüre neden yaptıklarını sordu. Müdür konuyu anlayamamıştı. O da, bir yıldır beklemekten başka bir şey yapmadığını söyleyiverdi. Müdür şaşırmıştı. Ona sadece sözleşmesine işyerine gelme zorunluluğu koymadıklarını söyledi.