Çukurova, söylenegeldiği gibi Dünya'daki en bereketli topraklardandır. Orhan Kemal'in güzide eserinin uyarlanması olan Erden Kıral filmi de sinema tarihimizin başyapıtlarından.
Köyden Çukurova'ya gelen üç karakter Köse Hasan, Pehlivan Ali ve Yusuf'un hikayesini anlatıyor. Yusuf'a hayat veren Erkan Yücel'in karizması ve ses tonu beni etkiledi doğrusu.
Konuşmalar oldukça doğal. Yöre insanı oynamış gibi. İşsizlik ve sonrasında zoru zoruna bulunan işte çalışırken yaşanan mücadeleler çok iyi aktarılmış. Bizimkilere iyi gibi görünen Topal gibi karakterlerin gerçek yüzü ve işçiler arasındaki acımasızlık da filmin temalarından. Mesela, Pehlivan Ali'nin ırgat çavuşunun imam nikahlı karısı Fatma'yı kaçırması, sonradan Fatma'nın Katip Bilal'e yamanması, bu çarpık ilişkileri yansıtıyor tam anlamıyla.
Filmin son kısmında, Ali'nin patozda yaşadıkları anlatılıyor. Burada ırgatbaşı, usta ve koltukçular karşımıza çıkıyor. Tuncel Kurtiz'in oynadığı Koltukçu Zeynel'in kimseye eyvallahı yok. Kırmızı poşulu usta da hakbilir bir insan. İkisi, bir anlamda ırgatbaşını bastırıyor. Sonunda Zeynel kovuluyor ve yerine Ali geçiyor. Ali, patron ve ırgatbaşının işçileri gazlamasıyla işi bilmemenin verdiği acelecilikle kolunu patoza kaptırıp ölüyor. Patron, Ali'yi arabasına alıp hastaneye götürme zahmetine dahi katlanmıyor. Bu sırada Zeynel, pusu kurup tarlayı yakıyor. Patron jandarmayı çağırdığında suçu usta ve işçilerin üzerine atıyor. Sonunda tutuklanıp götürülüyorlar.
Emek süreçleri zorlu olmaklığını sürdürüyor. Bugün bile, maaşı zarfla verip bir kısmını geri alanlar var. Yaptığı inşaattan demir ve çimento kaçıranlar yüzünden depremlerde yüzlerce insan hayatını kaybetti. Geçim derdi, babadan zengin olmayan her insan için ölüm gibi bir olgudur. Böyle gelmiş, böyle giderse olmaya da devam edecektir.
Filmin birçok sahnesi güzel ama bunların başında belki de göründüğünden daha derin anlamlar barındıran bu sahne gelir.