La vita è bella veya Türkçe adıyla Hayat Güzeldir, adından dolayı uzun süredir sakındığım bir filmdi ancak izledikten sonra "İyi ki izlemişim." demekten kendimi alıkoyamadım.
İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanya'nın durumu hakkında pek çok belgesel, film ve dizi çekildi ancak İtalya hakkında pek az yapım bulunuyor. Bu yönüyle de eser, takdire şayan.
Guido'nun pozitif enerjisi beni kendine hayran bıraktı resmen. Dora ile defalarca farklı biçimlerde karşılaşmaları çok hoş. Ben de, kimi zaman başıma gelen böylesi tesadüf olamayacak olayları kader olarak yorumluyorum. Guido'nun kaderi de Dora ile birleşiyor.
Guido'nun müfettiş kılığına girdiği sahne beni çok güldürdü. Dora ile eve girip oğullarıyla çıkmaları birçok mesajı içeriyordu. Mesela, bazen geriye dönüp baktığımızda yaşananlar göz açıp kapamak gibi gelir.
Guido'nun Giosuè'ye "Köpekler ve Yahudiler giremez" sözünü açıklaması bir yandan gülümsetirken bir yandan hüzünlendirdi. Filmin geri kalanında da Guido, oğluna her şeyin bir oyun olduğunu söyleyecektir. Toplama kampındaki o neşeli hali bana "kan içip kızılcık şerbeti içtim demek" deyimini çağrıştırdı.
Keşke sonu iyi bitseydi. Guido, İsa misali kendini feda ederken Dora ile Giosuè kurtuldu. Biz de buna pozitif bakalım ve "Bu da bir şeydir." diyelim.