Türkiye'de öğretmen denince çoğu insanın kafasında bir memur tiplemesi canlanıyor. Halbuki ülkemizde pek çok farklı öğretmenlik deneyimi var. Atanamayan öğretmenler, doğuda görev yapan öğretmenler veya emekli olmasına rağmen çalışan öğretmenler gibi.
Ben öğretmenliğin üç yüzü üzerinde duracağım:
🔵 Özel okul öğretmenliği: Kimi zaman gündem olmasıyla hatıra gelen öğretmenlerdir. Özel okulların çoğunda öğretmencilik oynanıyormuş gibi geliyor bana. Devletin özel okullara destek vermesi sonucu eğitimci olmayanların açtıkları okullar maalesef bunun en büyük nedeni.
Türk Eğitim-Sen, 29 Aralık 2017 tarihinde yayınladığı duyuruda öğretmenlere mesai saatleri dışında öğrenci koçluğu, ev ziyareti ve kitap dağıtımı gibi görevler verildiğini belirtmiştir. Bunlar için tabii ki ücret verilmiyor. Bizzat çalışanlardan duyduğum ve şahit olduğum üzere kayıt için veli aramaları, idare tarafından ticari kaygıyla yapılan yüksek not baskısı ve yazın verilen eğitim dışı görevler de var.
Aslında öğretmenlerin çoğuyla bir yıllık sözleşme yapılıyor. Buna dokuz aylık demek daha doğru olacaktır zira, bu sözleşme yaz aylarını kapsamıyor. Dolayısıyla öğretmen, kıdem tazminatı gibi bir haktan yoksun oluyor.
Birlik Sendikası'na bağlı Özel Okul Öğretmenleri Sendikası, 2021'de kuruldu. Örgütlenme eksikliğini bir miktar giderse de hâlâ yeterli değil. Çoğu öğretmen, özel okulu atanana kadar çalıştığı geçici bir yer olarak gördüğü için yapılan haksızlıklara susup sabrediyor. Bu, Mükemmel Darwinci piyasa modelimizde fakirlerin kendilerini potansiyel zengin olarak görüp isyan etmemesine benziyor.
🔴 Dershane öğretmenliği: Üniversite sınavına yönelik yoğun tempolu bir çalışma. 9koy.org sitesindeki "Dershane öğretmenliği madende çalışmak kadar zor" başlıklı habere göre, öğretmenler büro memuru olarak çalıştırılıyor, maaşlar elden veriliyor ve günde 13 saate varan çalışma süreleri söz konusu. Zaten haftasonu tatili yok, haftada bir gün izin olmak üzere haftanın altı günü çalışılır. Karşılaştırma bakımından söylüyorum; artık çoğu tekstil atölyesi haftasonu çalışmıyor.
Dershane öğretmeninin tüm günü apartmandan bozma bir ticarethanede geçer. Atları yarışa hazırlayan bir kondisyoner misali öğrencileri sınava hazırlar. Vahşi kapitalizmin en büyük göz boyamalarından biri olan performans ile de korkutulur öğretmenler. Hata yapma lüksü yoktur.
Not verme gibi bir kaygıdan ari olmak ve çoğunlukla kılık kıyafet prosedürünün olmaması bu deneyimin iyi yanları.
Yirmi yılda sekiz bakan ve her bakanla değişen sisteme bağlı olarak derinleşen bir eğitim krizi görüyorum. Fakir Baykurt "Öğretmen boyun eğmez." demiş ama gelinen noktada en çok boyun eğenler öğretmenlerden çıkıyor. Böyle nasıl yetişir fikri hür vicdanı hür bir nesil?
🟢 Ücretli öğretmenlik: Dünyada eşi benzeri olmayan bir sistem. Eşit işe eşit ücret verilmesi gerekirken ücretli öğretmenler, meslektaşlarının dörtte biri oranında para alır. Kimi meslektaşları acıyarak kimiyse tiksinerek bakar onlara.
Atanan bir öğretmen, 15 saatin üzerinde verdiği her ders için ek ders ücreti alır. Bir öğretmenin haftalık verebileceği ders sayısı en fazla 40'tır. Ücretli öğretmen bu sayıya ulaşsa bile, asgari ücretten az kazanır. Özeldeki gibi mesai bazlı çalışma olmaması işin güzel yanlarından. Ancak iaşe verilmiyor yani yol ve yemek karşılanmıyor. Sigorta ise yarımdır.
Türk Eğitim-Sen'in açıkladığı verilere göre 2021-22 eğitim-öğretim yılında ücretli öğretmen sayısı 85513 olmuş. Hakkari, Bayburt, Bolu ve Çorum hariç 77 ildeki norm kadro açığıysa 115093. Bu bile sistemin ne kadar şerefsizce dizayn edildiğinin kanıtıdır.