Patronlar belirli aralıklarla yüksek ücret vermelerine karşın çalışacak eleman bulamamaktan yakınıyor. Suriyeli, Afgan, Pakistanlı ve Afrikalı işçilerin daha kârlı olduğunu da serzenişlerinin bir köşesine ekliyorlar.
Sektör temsilcileri de işçi bulamamaktan şikayetçi oluyor muntazaman. Mesela Dünya gazetesinden Leyla İlhan, Yener Karadeniz ve Merve Yiğitcan'ın 25 Temmuz 2022 tarihli Büyükşehirlerde Kira Göçü Başladı başlıklı haberinde bu tutumu görüyoruz.
Türkiye Alışveriş Merkezleri ve Perakendeciler Federasyonu (TAMPF) Başkanı Alp Önder Özpamukçu, kariyer olanaklarının fazla olmasına rağmen eleman bulamıyormuş. Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği (TGSD) Başkanı Ramazan Kaya da benzer dertten muzdarip. Tüm Restoranlar ve Turizmciler Derneği (TÜRES) Başkanı Ramazan Bingöl ise kuryeliğin rağbet gördüğünü fakat eleman bulmada sıkıntı yaşamadığını aktarmış. Ancak böylesi bir durumu kaçınılmaz olarak görüyormuş.
Bu kişilerin işleri güçleri ajitasyon. Bunu yaparken de tabii ki yalan söylüyorlar. On bin liraya çalışan kimseyi bulamadıklarını sıklıkla tekrarlıyorlar fakat iş görüşmesine gittiğimizde gerçekler yüzümüze vuruluyor. Asgari ücretten bir kuruş fazlasını isteyince o iş olmuyor. Asgari ücret karşılığı çalışmaya hazır da bir dünya insan var. Hiç kimse maval okumasın.
Kapitalizmin ilk zamanlarında insanlar günde on sekiz saat çalışırlarken uyanıp tekrar işe gitmek konusunda güçlük yaşıyorlarmış. Geç kaldıklarında patronu zarara uğrattıkları gerekçesiyle ücretlerinde kesinti yapılıyormuş. Bu yüzden Britanya ve İrlanda'nın dört yanında knocker-upper (tıklatıcı) adı verilen kişiler türemiş. Bu kişilerin görevi, işe gitmesi gereken işçinin evinin camına tıklatarak onu uyandırmakmış. Charles Dickens da Büyük Umutlar (Great Expectations) adlı kitabında bahsediyor bundan.
Ne yapsak yaranamıyoruz şu patronlara. İşin sonu buraya doğru gidiyor.