Gezi Parkı civarındaki Yaklaşım Tüneli'ni bir türlü bulamadım. İş görüşmesinden önce ve sonra aradım ama nafile. Benden sonra iki kişiyle daha görüşecekmiş İnsan Kaynakları hanımefendi. Pek umutlu değilim zaten.
Ben de Boğazkesen Caddesi'ndeki Büyükdere35 atölyesinin yolunu tuttum. Adı kötü ve olumsuz çağrışımlar yaratan bu caddedeki sergide tüm duvarları kaplayan aynalar vardı. Fotoğraf çekerken en sevmediğim şey suretlerin kadraja girmesidir. Bu yüzden aynaların fotoğrafını alamadım. Aynalarda Kürtçe, Ermenice, Rumca ve Türkçe şiirler yazıyordu.
Mekan kafe gibi düzenlenmiş. Masalar var. Manda sütü içeren ürünler satılıyor. Sütlaç, muhallebi ve kaymak 50, yoğurt 35, ne olduğuna anlam veremediğim manda bitki çayı ise 10 lira. Dili Kürtçe, Çingenece ve Türkçe arasında değişen müzik de çalınıyor.
Bu bienalin ne olduğunu bir türlü anlayamadım. Çağdaş sanatın Dada adı kullanılarak yozlaştığına şahidim fakat bu ne oluyor? Üç yıl beklemiş olmak bir yana, sanatı böyle görmek çok acı. Sinirlerinim bozuluyor.