The Office dizisi sadece bir güldürü olarak ele alınmamalı. ABD'deki çalışma düzeni üzerine eleştirisini de satır aralarına yerleştirmiş. Bob Odenkirk'in (1962-şimdi) konuk olduğu Moving On adlı dokuzuncu sezon on altıncı bölümden bu altı dakikalık kesit üzerine yorum yapmak istiyorum.
Pam, Jim ile beraber yaşamak için Philadelphia'da bir işe başvuruyor. Buradaki patronun adı Mark. Makamında gitar çalarken Pam, olaya dahil oluyor. Mark'ın tavırları biraz garip. Alışık olmayan biri ürküp kaçabilir.
Pam daha önce kendini tanıtmış olmasına rağmen Mark ile tekrar bir tanışma faslına ihtiyaç duyuyor. Burada işe alınacak adayın küçümsenmesi söz konusu olabilir.
Mark, ortamdaki ruhsuzluğu görüp "Herkes mi geçici işçi burada?" diye serzenişte bulunuyor. Daha sonra Kore kökenli bir çalışana karşı yaptığı patavatsızlığı düzeltmeye çalışıyor. Bu çaba takdire şayan ama patavatsız olmasa daha iyi sanki.
Pam de patronun Michael Scott'a benzediğini fark ediyor. İlginç olan ayrıntı şu ki Bob Odenkirk, Michael Scott rolü için seçmelere girmiş fakat başarılı olamamıştır. Steve Carell, bu role uygun bulunmuş ve yedi sezon boyunca karaktere hayat vermiştir.
Halasına nepotizm uygulamadığının altını çiziyor hatta biraz abartıyor; ona kötü davranıyor. Bence burada mesele halasını değil kendisini kurtarmak ve erdemli biri gibi göstermek.
Roger ile olan monoloğu da garip. Çalışanın neden patrona yanıt vermediğini merak ettim. "Beni duymamış olmalı" diyor Mark sonunda.
İspanyol engizisyonu esprisini araştırmam gerekti. Kids in the Hall, çizim yapılan bir komedi programıymış ama burada yanlış bir atıf var.
Bu kadar gırgır şamatadan sonra iş görüşmesine geçiliyor. Mark, Pam'in CV'sini kısa buluyor. CV'nin uzun olması önemli midir? Bu durumu ele alırsak yanıt net bir "Hayır" olabilir. Çünkü Pam, on yılın üzerinde aynı yerde (Dunder-Mifflin) çalıştı. Sadece bir ara Michael Scott'ın şirketinde satışçı olarak çalıştı. Sonrasında aynı titrle Dunder-Mifflin'e geri döndü. Devemlılık önemli değil mi?
Mark, "Bu Svahili mi?" diye kasıtlı bir espri yapıyor. Pam, on yıl sonra iş görüşmesine gittiği için gergin olmalı. Buradaki zoraki gülüşünden de belli. Mark, gerginleşen ortamı yumuşatmak için muzipliğe girişiyor. Alttan alta Pam'i de alaya alıyor. Bu Pam'i daha da geriyor.
"Hamile kadın istemiyoruz." diye açık açık söylüyor. Normalde sorması yasak olmasına rağmen Maraş dondurmacısı misali "Acaba?" diyerek sorunun başını söyleyip geri çekiliyor. Pam de hamile olmadığını itiraf ediyor. Aslına bakarsanız buna mecbur değildi. Mark, işi katakulliye getirdi.
Burada çalışan son üç kadının hamile kaldığı bilgisini aktardıktan sonra sandalyenin farklı olduğu yönünde bir espri de patlatıyor. Hem kadınlar bu işi daha iyi yaptığı için hem de Mark, ofisinden baktığında sürekli orayı gördüğü için bu pozisyonda bir erkek istemiyor.
Pam bu noktada araya girerek ofis müdürü pozisyonu için başvurduğunu hatırlatıyor. Mark da dalga geçer gibi "Evet. Ofisi idare edeceksin. Telefonları yanıtlamak, çağrıları iletmek ve ne bileyim, kahve içmeye gitmek falan senin görevin" diye karşılık veriyor. Pam, bunun bir çeşit resepsiyonistlik olduğunu söylediğinde Mark, kabul ediyor fakat adının ofis müdürü olduğunu söylüyor.
Bu durum Türkiye'de de çok farklı değil. Aynı işi yapmak için çok farklı titrler belirleniyor. Bu titrler ezici çoğunlukla uydurmadır. Üretilme nedenini büyük oranda kariyer ile gözü boyanan işçilerin emek süreçlerine yabancılaşması diye açıklayabilirim. Bu heybetli titrler sayesinde kendini bir beden işçisinden üstün görebilecektir. Aynı maaşı almasına rağmen bir de.
Pam, işi reddediyor çünkü bu işi on yıl kadar yaptığını ancak artık iki çocuğunun olduğunu söylüyor. Ona göre çocuklu biri resepsiyonist olamaz. Bu da bu mesleği geçici olarak yaptığını gösteriyor. Tabii, tavrının bir miktar küçümseme barındırdığını da es geçmeyelim.
@melcebi haklısınız. Unvan daha oturaklı bir sözcük. Bundan sonra dikkat edeceğim.
@mereyu okurken 'titr' sözcüğü yoruyor. 'Ünvan' daha kolay olmaz mıydı?