Rüstemoğlu Cemal'in Tuhaf Hikayesi adlı oyunu Harbiye Açıkhava Sahnesi'nde izledim.
Sahne, Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı, Cemal Reşit Rey Konser Salonu ve Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nin dibinde. Antik Yunanistan ve Roma'dan kalan tiyatrolara benziyor. Girişte çanta araması yapılıyor. Buranın en kötü yanı seyircilerin Beltur'dan patlamış mısır alıp oyun boyunca yiyebilmesi. Oyuna odaklanmamı bir miktar güçleştirdi bu.
Levent Üzümcü, tek kişilik dev bir kadro olmuş. Biraz yaşlı gördüm onu. Üzüldüm ama enerjisini tüm oyun boyunca koruyabildi. Seyirci ile etkileşimi ve doğaçlama sahneleri de muhteşemdi.
Oyun, meddah gibi kurgulanmış ama perde gerisindeki orkestra sayesinde müzikal havası da var. Vokaldeki Esen Koçer'in küçük rolleri de mevcut.
Girit'te başlayan hikaye Çanakkale'de sonlanıyor. Bu yönden anakronik geldi bana. Hikayeden fazla bahsedip tat kaçırmak istemiyorum. Hikayeyle paralel giden bir Aşil-Hektor anlatısı var. Cemal, kendini Aşil sanıp Hektor'unu ararken fark ediyor ki Hektor kendiymiş. Bu aydınlanma onun da sonu oluyor.
İnsanın öldüğünde değil umudunu kaybettiğinde öldüğünü söylüyor oyun. Burada ben umuttan ziyade bir coming of age gördüm ama oyun gayet keyifli. Oyunda emeği geçen başta yazar ve yönetmen Cengiz Toraman (maalesef Fetullahçıların kanalı Samanyolu TV'deki Beşinci Boyut dizisiyle hatırlıyor herkes onu) ve Levent Üzümcü'yü tebrik etmek gerekiyor.