Sıkılmak, bu çağa ait bir kavram. Çevrede çok fazla uyaran var. Dışarı çıktığımızda abartılı -geceleri yanıp sönen- tabelalar, bilbordlar ve bilgilendirme panoları dikkat çekiyor. İlgi sürekli başka yöne kayıyor.
Bu devirde ortaya çıkan ürün de öncekileri katlayacak seviyede. Çoğu da tüketilmek için üretiliyor. Diğer kaygılar ikinci planda. Çok fazla izlenecek film, dinlenecek şarkı, okunacak kitap, gidilecek mekan ve keşfedilecek bilgi var. İnsan sınırlı ömründe nasıl hepsine vakıf olabilir?
Doğrusu çok azından haberdar olacağını kabul etmek ve bunu mesele etmemektir. Yoksa bizi eğlendirmesi veya bilgilendirmesi gereken, başka bir deyişle hayatın kasvetli yüzünü gizleyen bu şeyleri dert ederiz ve bu da iç sıkıntısına dönüşür. İç sıkıntısı, sıkılmaktan çok farklıdır. Şayet dağlar bu hisse sahip olsaydı, ansızın patlayıverip kum zerreleri haline gelebilirdi.