30 AĞUSTOS, MUSTAFA KEMAL, LENİN VE BOLŞEVİKLER
Türkiye Sosyalist Hareketi (hareketleri mi deseydik) içinde, Mustafa Kemal önderliğindeki “Türk – İslam” Burjuva Milliyetçi Hareketi konusunda, tabiri caizse, tam bir karmaşa, eski sözlerle ifade edersek, “ifrat – tefrit” söz konusudur.
Yıl 1922. Lenin, Sovyet Rusya adına TBMM hükümetine kalıcı elçi olarak gidecek Aralov’la konuşuyor:
“- Demek böyle azizim dedi, savaşı bitirdiniz, diplomat oldunuz... Şimdi size büyük bir iş veriliyor. Türkiye'de yararlı çalışacağınızı umuyorum. Türkler ulusal kurtuluşları için savaşıyorlar. Bunun için merkez komitesi, askerlik işlerini bilen birisi olarak sizi oraya gönderiyor. Emperyalistler Türkiye'yi soyup soğana çevirdiler, hâlâ da soyuyorlar. Köylüler ve işçiler buna katlanamadılar ve baş kaldırdılar. Sabır bardağı taştı, gerek Doğu halkları gerek biz, emperyalist kuvvetlere karşı savaşıyoruz. Sovyetler Birliği Emperyalistlerle işini bitirdi. Onları bozguna uğrattı ve memleketten kovdu. Onların dişlerini söktük, keskin tırnaklarını vücudumuza geçirmelerine izin vermedik.
Lenin Türkiye'de olup bitenleri çok iyi biliyordu:
- Mustafa Kemal Paşa, doğaldır ki sosyalist değildir. Ama görülüyor ki iyi bir teşkilatçı. Kabiliyetli bir lider. Ulusal burjuva devrimini idare ediyor. İlerici, akıllı bir devlet adamı. Bizim sosyalist devrimimizin önemini anlamış olup, Sovyet Rusya'ya karşı olumlu davranıyor. O, istilacılara karşı bir kurtuluş savaşı yapıyor. Emperyalistlerin gururunu kıracağına, padişahı da yardakçılarıyla birlikte silip süpüreceğine inanıyorum. Halkın ona inandığını söylüyorlar. Ona, yani Türk halkına yardım etmemiz gerekiyor…”
Aslında Mustafa Kemal, Rus toplumu açısından “bilinmeyen bir kişi” değildir. Bu yalnızca, Çarlık Rusyası’nın müttefikleri olan İngiltere ve Fransa deniz ve kara güçlerinin Çanakkale’de aldıkları yenilgide, onun oynadığı önemli rol ile de ilgili değildir.
Mustafa Kemal, I. Paylaşım Savaşı sırasında, Bitlis ve Muş’a doğru ilerleyen Rus ordusuna karşı savaşa hazırlanan II. Osmanlı Ordusu’na atanır.
Bitlis ilk olarak 2-3 Mart'ta Rusya İmparatorluk Kara Kuvvetleri'nin 2. Kafkas Kolordusu tarafından düşürülür. Ancak 1 Ağustos'ta taarruza geçen Mirliva Mustafa Kemal Paşa komutasındaki Osmanlı 16. Kolordusu, Diyarbakır’a doğru ilerlemekte olan Nikolay Yudeniç komutasındaki Kafkas Ordusu'nu geri püskürterek 8 Ağustos'ta 5. Fırka ile Bitlis'i, 8. Fırka ile Muş'u geri alır.
25 Ağustos 1916'da Rus kuvvetleri tarafından Bitlis ve Muş tekrardan alınsa da, Mustafa Kemal’in de katıldığı Çapakçur Muharebeleri ile Rus birlikleri geri püskürtülür, Bitlis ve Muş geri alınır.
Bu muharebeler sırasında, alınan Rus savaş esirlerini Mustafa Kemal’in, bildiği Bulgarca ve Makedonca yardımıyla bizzat sorguladığı da bilinir.
Başka bir konu ise, bazı “sosyalist” gurupların, burjuva Mustafa Kemal hareketine verdiği büyük destek nedeniyle, Lenin önderliğindeki Bolşevikleri “sorgulamasıdır” (!).
Rus işgali sırasında Trabzon’da askeri belediye başkanlığı yapmış olan “Karayim” kökenli Yakov Kefeli, Bolşevik ihtilalinin ardından Trabzon’dan ayrılarak bir süre bulunduğu Odesa’yı, Bolşeviklerin, “Beyazları” ve işgal güçlerini yenmelerinin ardından terk ederken, şahit olduğu bir olaydan söz eder. Çar yanlıları, Bolşevik karşıtları, işgalci güçlerinin temsilcileri Odesa’dan ayrılırken, Odesa limanına yanaşan gemilerle 30.000 (otuz bin) Yunan askeri, “saman rengi üniformaları içinde 30.000 Yunan köylüsü” limana çıkar. Bu askerler, İngiltere’nin isteği üzerine, Kızılordu ile savaşmak için gönderilmiştir. Azak Denizi’nin batısında yer alan Krasnodar bölgesine kadar ilerleyen Yunan askerleri büyük zulüm yaparlar. Kızılordu bu kuvvetleri tamamen yok eder. Hasan İzzettin Dinamo, yaptıkları zulüm nedeniyle, ele geçen Yunan esirlerin tren raylarına bağlanarak, üzerinden tren geçirildiğini yazar.
Bir de, romancı Ernest Hemingway’in başımıza sardığı “Kemalizm” tanımı var. Hemingway, gazeteci olarak bulunduğu işgal İstanbul’undan gazetesine gönderdiği haberlerde, “Leninist ve Kemalistler’in işbirliği yaptıklarını” yazar. Elbette ki onun kullandığı bu tanım, özellikle işgal güçleri ve “yabancı” gazetecilerin kullandığı “Kemalciler” (Mustafa Kemal yanlıları) ile aynıdır.
“Kemalizm”in bir ideoloji olduğu savı, hem Mustafa Kemal yanlıları, hem de karşıtları tarafından kullanılmıştır. Bu tanımın Lenin, Stalin, Mao ve Ho Chi Minh tarafından kullanıldığı da doğrudur. Ama onlar Kemalizm’i bir ideolojiyi değil, bir hareketi tanımlamak için kullanmışlardır. Aynı yaklaşım, Mahir Çayan’da da görülür.
Elbette ki, Bilimsel Sosyalizm’de geçerli olan, ilkeler ve ustaların yaklaşımıdır… Bazı “kafadan çıkarımlar” değil.
A.H.Köse