''her toprakta ölülerim var
atlaslar parçalar yüreğimi bu yüzden
ateşten bir ordudur bütün sınırlar''
BARBARLIK VE TALAN ÜZERİNE KURULMUŞ BİR SAVAŞ ÖRGÜTÜNDE TEK BİR İKTİDAR VARDI, OLACAK-MI
HEP .!
KEMALİZM.
ŞU AN BİLE
KEMALİST DEVLET REJİMİ
VAR, ÜLKEYİ
YÖNETİYOR.!
BUGÜN SÖZÜM ONA 30 AĞUSTOS BAYRAMI.
VE DEVLET ERKANI, MUHALEFET İLE BİRLİKTE BİR KEZ DAHA BERABER GÖRECEĞİZ, İZLEYİN
DERİM…
KİMSE KİMSEYİ KANDIRMASIN.!
Mahmut Uzun
https://www.instagram.com/p/Cwjuf0hKYyp/?utm_source=ig_web_copy_link&igshid=MzRlODBiNWFlZA==
"Çocuklarını yalanlarla eğiten bir ulusun "sahte zaferinin" yıldönümü bugün... Bir kez daha zafer törenleri düzenleyecekler.
Bir kez daha bu devleti nasıl zorluklarla kurduklarını anlatacaklar.
Çektikleri acıları anlatırken çektirdiklerini yine hiç dile getirmeyecekler. Devletin kuruluş anayasası olan Lozan Antlaşması'nın Kürdistan'ı nasıl bölüp parçaladığını, Kürt halkını lime lime ettiğini, akrabaların arasına duvarlar ördüğünü, bir anadilin nasıl yasaklandığını hiç anlatmayacaklar. Onlar bu devleti kurarken bir tek kimliği esas aldılar: Türk ve Sünni Müslüman.
Bunun dışındaki tüm etnik ve dinsel kimlikler yok sayıldı.
İnsanlara "kimliğine sahip çıkma hakkı" yasaklandı.
Devletin kuruluşunu bir "kopuş" veya "devrim" diye anlatırken, Lozan'da Osmanlı'nın tüm borçlarını devraldıklarını gizlediler. Kuruluş kadrolarının Ermeni soykırımına katılmış olan İttihatçılar olduğunu ve bu soykırımın ardında yatan zihniyeti desteklediklerini gizlediler.
1925'te çıkarttıkları Şark Islahat Planı'nı tarih kitaplarında hiç okutmadılar.
Bu planla coğrafyayı beş parçaya ayırdıklarını, her parçaya müfettişler atadıklarını, Kürtlere en küçük bir memuriyet hakkını dahi yasakladıklarını, Kürdistan'da Kürtlüğü unutturmak amacıyla Türk ocakları ve okullar açtıklarını hiç anlatmadılar.
Planın 17. maddesinde, "Fırat'ın batısındaki illerin batı bölümüne yerleştirilecek Kürtlerin dağınık şekilde Kürtçe konuşmaları mutlaka yasaklanacak," hükmünü getirdiklerini hep gizlediler.
1938'de gerçekleştirdikleri Dersim soykırımını ders kitaplarında anlatmadılar.
Hiçbir kitapta devletin kurucularından İsmet İnönü'nün, "Türk milleti bu ülkede etnik ya da ırki birtakım haklar isteyebilir. Başka hiçbir kişinin buna hakkı yoktur," sözlerine yer vermediler.
Yine ders kitaplarında İhsan Sabri Çağlayangil'in, "Ordu zehirli gaz kullandı, mağaraların kapısının içinden... Bunları fare gibi zehirledi. Ve 7'den 70'e Dersim Kürtlerini kestiler. Kanlı bir hareket oldu. Dersim davası da bitti," sözlerini çocuklara anlatmadılar.
Cumhuriyet belki de en büyük haksızlıklarından birini kadınlara yaptı.
Avukat Eren Keskin:
Kürtler ve öteki halkların soykırmını bağımsızlık mücadelesi diyenler "komünist" kemalist gibi konuşur.
Emperyelizme karşı verilen bir mücadele yoktur
Hristiyan halklardan başlayıp Müslüman halklara karşı yapılan soykırıma ulusal kurtuluş mücadelesi deniyor
Dursun Ali Küçük
https://twitter.com/DursunA66065686/status/1696966083515732448
Tam Bir Kemal Sunal Filmi
1921 yılında Lozan eksenli yapılan görüşmelerde “Eski Osmanlı İmparatorluğu tarafından işgal altında tutulan, yönetilen toprakların bir kısmında Türklerin ulus devlet kurması kararlaştırılır.
İngiltere, İtalya ve Fransa, müttefikleri olan Yunanistan’ı yalnız bırakarak Türkleri destekleme kararı alırlar. Bunun nedeni, Ekim Devrimi’nin yaratmış olduğu tehdit idi.
Kurulmasına izin verilecek olan Türk devleti, devrimin yayılmasının önünde bariyer olacaktı, oldu da.
Sovyetler Birliği de Türklerin devlet kurmasından yanaydı çünkü Türkleri destekleyerek onu kapitalist kuşatmanın parçası olmaktan uzak, kendisine yakın tutmak istiyordu.
Türkler, emperyalist blok ile Sovyetler Birliği arasındaki çatışmadan faydalanmayı iyi bildiler, iki tarafı da idare ederek kaybettikleri bir savaşı kazanmayı bildiler.
Yalnız bırakılan Yunanistan ise geri çekilmek zorunda kaldı; yani kimse kimseyi denize dökmedi.
Dumlupınar’da başlayıp İzmir’de sonlandırılan savaşın neticesi daha 1921 yılında yine Lozan’da kararlaştırılmıştır.
Almanya, Avusturya/Macaristan İmparatorluğu ile müttefik iken savaşı kaybeden, 1918’de teslim olan Osmanlı Devleti artığı subayların örgütlendikleri “Kuva- i Milliye” denilen çetenin “Yedi Düvele Karşı” savaş kazandığına inanmak için Türk olmak lazım. Zira söz konusu olan kazanılmış değil, İngiltere, Fransa, İtalya tarafından Türklere bahşedilmiş bir galibiyettir. Yani savaşı kazanan bu devletler, galip ilan edilen ise Türkler olmuştur.
Kemal Sunal’ın oynadığı Tosun Paşa filmindeki güreş sahnesi ne kadar gerçeği ifade ediyorsa bu da o kadar gerçektir.
30 Ağustos (Geçmişteki adıyla Başkumandan Zaferi), milyonlarca insanın katledilmesi ve sürgüne gönderilmesi neticesinde coğrafyanın yeniden işgalinin, Ermenilerin, Kürtlerin, Pontusluların bağımsızlık haklarının gasp edilmesinin ve Türkleştirilmesinin kilometre taşlarından biridir.
Komünist Zemin
Yıl 2005 Türkiye ile bir alakası olmayan John Perkins kitabında anlatıyor;
"Kendi otomobilini üretemeyen ülkeye borç verip otobanlar yaptırırız. Sonra onlara arabalarımızı satarız. Sonra bankalarını satın alırız. O bankalardan halka ucuz krediler verip daha çok araba almalarını sağlarız. Böylece verdiğimiz o krediyi arabamızı satarak geri alırız, hem de faiziyle. O ülkeye dünya bankası ya da kardeş kurumlardan kredi ayarlarız. Ayarlanan kredi "ASLA" o ülkenin hazinesine gitmez. O ülkede 'proje' yapan bizim şirketlerimizin kasasına girer. Enerji santralleri, sanayi alanları, limanlar, dev havayolları yapılır. Aslında insanların işine yaramayan bir yığın beton. Bizim şirketlerimiz kazanır o ülkedeki birileri de nemalandırılır.
Toplum bu düzenekten hiç birşey kazanmaz. Ama ülke büyük bir borcun altına sokulmuş olur. Bu o kadar büyük bir borçtur ki ödenmesi imkansızdır.
Plan böyle işler. Sonunda ekonomik danışmanlar/tetikçiler olarak gider onlara deriz ki; "Bize büyük borcunuz var ödeyemiyorsunuz. O zaman petrolünüzü satın, doğal gazınızı bize verin, askeri üslerimize yer gösterin, askerlerinizi birliklerimize destek olmaları için savaştığımız bölgelere gönderin, Birleşmiş Millletler de bizim için oy verin! Elektrik su kanalizasyon sistemlerinizi özelleştirin! Onları Amerikan şirketlerine ya da diğer çok uluslu şirketlere satın..."
Sosyal hizmetleri, teknik sistemleri, eğitim kurumlarını, sağlık kurumlarını hatta adli sistemleri ele geçiririz. Bu, ikili, üçlü, dörtlü bir darbeler serisidir."
Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları - John Perkins
Lozan’a ‘Anadolu Türk yurdu’ keşfiyle gidildi
Anadolu’nun demografik yapısından milleten Türk ve dinen Sünni İslam olmayanın tasfiyesiyle kalınmadı, tarihi de temizlendi. Türk Kurtuluş Savaşı yıllarında İslamlaştırılan/Türkleştirilen Anadolu’nun tarihinin de Türk olduğuna hükmedildi. Burada kalınmadı, 1930’larda Türk Tarih Tezi’yle dünya medeniyeti kaynağının da Türkler olduğu kararlaştırıldı.
Nevzat Onaran
Türk Tarih Tezi’ni yazmaya 1922’de başlandı. Hıristiyan milletlerden temizlenen Anadolu’nun ezelden beri ‘Türk yurdu’ olduğu keşfi yapıldı. Bununla kalınmadı, Hıristiyan Ermeni ve Rum milletlerinin de sonradan geldiğine hükmedildi. Anadolu’ya egemen Türk’ün, artık Anadolu tarihini de Türkleştirdiğinin ilanıydı. Ankara’dan Lozan’a bu atmosferde gidildi. Bugünkü atmosferde de 16 asırlık Sümela Manastırı’nda yılda bir kez ayin yapılmasından ya da İmroz’da bir sergi açılmasından korkuluyor; paranoyak durum vesselam. Irkçılık, Türk milliyetçiliğinin yapısal unsurudur.
Lozan’da, masadaki Fransa ile 20 Ekim 1921’deki Ankara Antlaşmasıyla sorunlar çözümlenmiş geriye İngiltere kalmıştı; o da anlaşmak niyetindeydi. Nitekim İngiltere’nin Sömürgeler Bakanı Churchill’e göre, 1921 başından itibaren Ankara’yla antlaşmak hükümetin gündemindeydi.(1) İngiltere’nin bölgede asıl derdi Ankara değil, Moskova’daki Sovyet iktidarıydı. Bizzat 14 bin askeri(2) ve devrim karşıtlarıyla birlikte yaptığı harekât, Kızıl Ordu karşısında tutunamadı. 1919 başında İngiltere’nin desteklediği karşıdevrimci güçler, 1920 baharında tasfiye edildi. Artık İngiltere’nin gündemi, Malta tutukluları ve Ankara’nın elindeki İngiliz tutsaklarıydı. Mustafa Kemal ve Kâzım Karabekir planıyla Erzurum’da tutuklanan Albay A. Rawlinson’un(3) ağabeyi Lord Rawlinson, kardeşi için sürekli hükümete başvurdu.(4) “Gerek Türkiye’de gerek Kafkasya’da Ermenilere ya da öteki ırklara karşı zorbalık etmek” dâhil yedi suçlamayla(5) Malta’ya götürülen tutuklular, hiç yargılanmadı; toplanan belgeler ‘Türk Savaş Suçluları’ dosyasında(6)kaldı. Zamanla tutuklular karşılıklı serbest bırakıldı, Kasım 1921’de. Artık anlaşmamak için sorun da kalmamıştı. Masaya bu gelişmelerden sonra oturuldu.
Türk Kurtuluş Savaşı’yla Osmanlı’nın son yılları ve toprak kaybı meselesi hep hatırlanır. Osmanlı/Türk milliyetçiliği yapılarak, Osmanlı’nın sömürge imparatoru olduğu gerçeği göz ardı edilir ve zincirin kopartılacağı gerçeği ihanet vesaire bir sürü zehirli dille aktarılır. Diğer sömürge imparatorlukları İngiltere, Rusya hakkında ne analizler yapılır. Bütün gayret, “Benim sömürgecim iyidir” içindir. Neden ‘iyi’ olsun ki? Sömürgeci sömürgecidir ve hiçbir sömürge milletin ayaklanması da ihanet değildir.
Aynı zihniyete devam edilir. Osmanlı’nın bütün askeri, idari ve iktisadi imkanları kullanılarak sürdürülen Türk Kurtuluşu Savaşı için de neler yazılmaz ki? Her cephe savaşının sonunda imzalanan mütareke antlaşması sadece Yunanistan’la Mudanya’da 11 Ekim 1922’de imzalandığı halde, yedi düvele savaşıldığı iddia edildi. Halen de sürdürülüyor. Lozan’daki masada, İngiltere, Fransa vesaire ülkelerin Birinci Paylaşım Savaşı’nın yani MondrosMütarekesi’nin muhasebesi nedeniyle varlığı hatırlanmak istenmiyor.
Lozan’da 17 Kasım 1922’de masaya oturuldu. Antlaşma, 24 Temmuz 1923’te imzalandı ve TBMM’de(7) 23 Ağustos 1923’te dört kanunla onaylandı. Antlaşmanın 100’üncü yılında gizli maddeleri açıklanacak ve petrol çıkartılacak, eğitim şöyle-böyle ‘maneviyatçı’ olacak gibi söylemini sürdüren Sünni İslamcı cenahtan, iddialarının sonuçlarıyla ilgili açıklama yapmasını bekliyoruz.
1922 HAZİRAN’DA İLAN EDİLDİ
“Anadolu Türk yurdu” keşfi, Pontos harekâtının sonucuyla ve 1920-1922’de Anadolu’dan Hıristiyanların ilgili kararnamelerle(8) kovalanmasıyla doğrudan ilişkilidir. Hatta 26 Ağustos-9 Eylül 1922 Büyük Taarruz harekâtı yapılmamışken böyle bir tespitte bulunulması, Ankara iktidarının, ne yaptığını (ve yapacağını) ve sonucun ne olduğunu bildiğini ortaya koymaktadır.
TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayın, 1995
Dönemin propaganda aracı olarak Ankara Hükümeti Matbuat Müdiriyet-i Umumisi tarafından hazırlanan Pontus Meselesi kitabı(9) 1922 ve 1923 yıllarında iki kez basıldı. Dahiliye Vekili [İçişleri Bakanı] Ali Fethi [Okyar], 10 Haziran 1922 günü Pontos meselesinin tartışıldığı TBMM gizli celsede kitabın yazıldığını ve Fransızcaya da tercüme edileceğini anlattı.(10) Bu, ikinci kitaptı. Birinci kitabı İttihatçı Hükümet, Ermeni meselesiyle(11) ilgili olarak 1916’da bastırıp, dağıtmıştı. Kitap, resmi tez savunucuların Ermeni meselesiyle ilgili başvuru eseridir. Nitekim Pontus Meselesikitabı da öyledir.
Bakan Ali Fethi, kitap hakkında açıklamayı Pontos harekâtıyla ilgili müzakerede açıkladı. Harekâtı yapan Merkez Ordusu, 1920 sonunda Koçgiri ve Pontos harekâtı için kuruldu ve görevini tamamlamasının ardından 1922 başında lağvedildi. Kumandanı Nureddin’in (Sakallı) olduğu Merkez Ordusu, 1921’de Nisan-Mayıs’ta Koçgiri ve Haziran sonrasında Pontos harekâtını gerçekleştirdi; Karadeniz, Rumlardan temizlendi. Ne mi oldu? Karadeniz Rumlarının bir kısmı öldürüldü, bir kısmı kovalandı ve kalanlar da Sünni İslamlaştı. Koçgirililere yapılan da farklı değildi; yüzlerce insan öldürülmüş, kovalanmış ve onlarca köy yakılıp yıkılmıştı.
‘ANADOLU YABANCI MEMLEKET’
Anadolu’nun demografik yapısından milleten Türk ve dinen Sünni İslam olmayanın tasfiyesiyle kalınmadı, tarihi de temizlendi. Türk Kurtuluş Savaşı yıllarında İslamlaştırılan/Türkleştirilen Anadolu’nun tarihinin de Türk olduğuna hükmedildi. Oysa sekiz ay evvel 1921’in Maarif Vekili [Milli Eğitim Bakanı] Hamdullah Suphi’nin [Tanrıöver], Anadolu hakkındaki açıklaması hayli dikkat çekiciydi. 10 Kasım 1921’de bakanlığının faaliyeti hakkında TBMM’ye bilgi veren Hamdullah Suphi’ye göre Anadolu, Türkler için ‘yabancı’ memlekettir:
“Arkadaşlar, Avrupalılar bütün memleketlerde, bütün muasır ve medeni memleketlerde tetkikat yaptırıyorlar ve bunu eğer muallim kendisi yapmazsa hükümet birtakım heyetleri memur ederek memleketleri parça parça tetkik ettirir.Anadolu yabancı bir memleket kadar bizim için yabancı bir yerdir. Ne asarı atîkasını [geçmişini] tetkik ettik ne kitabelerini ne şarkılarını toplamışındır. Anadolu bizim için meçhul olan bir memlekettir. Arkadaşlar bunları kim tetkik etmiştir bilir misiniz? Ermeniler tetkik etmiştir. Komidas Vartakes [Gomidas Vartabed] isminde bir Ermeni Anadolu’nun bütün [Ermenice, Türkçe, Kürtçe] şarkılarını toplamıştır ve bütün bunları Avrupa’da kitap halinde tab’ettirmiştir. Avrupa’da bu şarkılar Ermeni musikisi olarak çalınıyor. Bir Macar gelip Anadolu’da kelimeleri ve şarkıları toplamıştır. Birtakım yabancılar memleketimizin aksamı muhtelif esini ve ezcümle Konya havalisini tetkik etmiş, gitmiş Sivas’ı tetkik etmişfakat biz memleketimizi tetkik etmemişizdir. Eğer hocalar arasında hususi bir meram ile kendi yaşadığı bir memleketi, kendi milletine aidolan tarihini ve oradaki asarı atîkayı tetkik etmiş bir zata mükâfat verdimse bundan dolayı takdir mi, yoksa, tenkid mi edilmelidir?”(12)
ANADOLU’DA ‘TARİHİ TEMİZLİK’
Bakan Hamdullah Suphi açığa düşürüldü. Hamdullah Suphi’nin, Anadolu “Bizim için meçhul bir memleket” beyanından sekiz ay sonra Haziran 1922’de Anadolu’nun aslında bir ‘Türk yurdu’ olduğu tespiti yapıldı. Burada kalınmadı, 1930’larda Türk Tarih Tezi’yle dünya medeniyeti kaynağının da Türkler olduğu kararlaştırıldı. Türk’ün dili, Türkçe de unutulmadı. O da dünya dillerinin kaynağıydı. Hıristiyanlardan temizlenen ve İslamlaştırılan/Türkleştirilen Anadolu’nun aslında Türk yurdu olduğu keşfi Pontus Meselesi kitabında şöyle yazıldı:
“Her şeyden önce, dünya kamuoyu bilmelidir ki Anadolu toprağı baştan sona kadar Türk’tür. Binlerce yıldan beri Türk’ün öz vatanı, Türk’ün öz yurdudur […] Gerçekte Türkler Anadolu’ya Ertuğrul Gazi ile hatta Selçuklu devletini teşkil edenlerle gelmiş değildirler. En eski ve bilinmeyen zamanlardan beri Anadolu’da Türk ırkı vardır. Anadolu’nun ilk sakinleri tarihin ortaya koyduğu bilgilere göre Turanîlerdir. Değil yalnız Anadolu, hatta Irak ve Filistin topraklarının bilinen eski devirlerde ne ‘Arî’ ne de ‘Sâmi’ olmayıp en büyük ihtimalle ‘Turanî’ olan bir kavim ile iskân edilmiş olduğu tarih ve tarih öncesi bilginlerin ciddi gayret ve himmetleri sayesinde günden güne daha büyük bir açıklıkla ortaya çıkmaktadır […] Milattan 3000-2000 yıl önce Irak; 2000-1000 yıl önce de Anadolu’da görkemli bir devlet kurmuş ve saltanat sürmüş oldukları bilinen ‘Sümer’ ve ‘Hitit’ adı altındaki kavimlerin ise geniş anlamıyla ‘Moğol-Türk’ veya ‘Turanî’ oldukları kanıtlanmıştır.”(13)
Ve Sümerler de Turanî’ydi: “Sümerlerin Turanî bir köke mensup olduklarını ırk ve dillerinin özelliklerine dayanarak en önce kuvvet ve hararetle ileri süren -bildiğimize göre- ünlü Alman bilgini Fritz Hummel olmuştur. Bu bilgin, Babil ve Asuriyye Tarihi adlı eserde, en eski zamanlardan beri Güney Babilistan’da oturan Sümerler’le MÖ IV. bin yılı başlarından itibaren Kuzey Babilistan’da görülen ‘Samiler’ arasında dış görünüş bakımından son derece fark bulduğu gibi, öncekilerin dillerinde de yapı bakımından Altay dilleri dediği Türk dilleriyle dikkate değer bir yakınlık görüyor.”(14)
Zaten ‘Turanî’ denilen Hititliler de bir yıl öncesinde hatırlanmıştı. Şehir adlarının Türkleştirilmesi amacıyla Kütahya Mebusu Besim Atalay’ın önergesi 9 Mayıs 1921’de görüşüldü. Besim Atalay, öyle bir sunum yaptı ki, 3000 yıl öncesine gitti: “Biz de üzerinde yaşadığımız şu toprağın –ki tâ üç bin sene evvel bizden olan Hititlerin vârisiyiz- bu toprağın ismi Türkçe ve İslamca’ya çevirmek mecburiyeti katiyesindeyiz. Bunu seferberlik bidayetinde hükümet düşünmüş ve tamim etmişti ve bu yolda vilâyet merkezlerinde, liva merkezlerinde, kaza merkezlerinde birtakım isim listeleri hazırlanmıştı. Onlar burada Dahiliye Encümeninde mi olacaktır, nerede olacaktır? Bunlar getirilmeli ve birer millî isim verilmelidir.”(15)
Besim Atalay, seferberliğin başlangıcında kentlerin isminin değiştirilmesinin [dahi] planlandığını hatırlatmakla, gerekçesi ‘dış düşman’ olan seferberlikte, içeride de neler yapılmış olabileceği hakkında bilgi vermektedir.
‘RUMLAR VE ERMENİLER SONRA GELDİ’
Mezopotamya özelinde Sümerlerin Turanî olduklarıyla ilgili analize devam edilirken, hiçbir şekilde Mezopotamya’nın halklarından Kürtlerden tek kelime bahsedilmemesi de ne tesadüftür!(16)
Anadolu’nun Türk yurdu olduğu keşfiyle, temizlenen Ermeni ve Rum milletleri de unutulmadı: “Özet olarak Anadolu, tarihin ilk devirlerinden beri Türk’tür […] Şu hale göre Anadolu’da en eski zamanlardan beri Turanlı bir millet vardır […] Rum ve Ermeniler ise Anadolu’ya sonradan gelmişlerdir ve sahillerde bulunan Rumlar gibi, Van ve Bitlis bölgelerinde de bir miktar Ermeni vardır. Rumca ve Ermenice bilmeyen, ana dilleri olan Türkçeyi konuşan Hıristiyanlar ise Türk’tür ve bu kabileden olanlar diğerlerine nispeten pek büyük bir çoğunluk oluşturmaktadır.”(17)
Türkçü analize devam edildi: “Türk idaresi altında, bütün Hıristiyanlar böylece her türlü himayeye kavuşurken gayrimüslim unsurlar Türk’ün bu yüceliğini, cömertliğini hakkıyla takdir ederek kendisinden ayrılmak fikrini taşımamıştır. […] Türkiye’de yaşayan Rumların bu ihaneti doğuda Türklerin zararına büyük yararlar bekleyen Avrupalılar için önemli bir araçtı. […] Mora ayaklanması, Türkiye’de yaşayan Rumların düşmanlığını, Avrupa’nın ikiyüzlü siyasetini tam olarak ortaya koydu […] Türkiye idaresinde yaşayan diğer gayrimüslim unsurlar da yavaş yavaş ve kademe kademe Rumları taklit ettiler. Bulgarlar, Ermeniler, Suriye Hıristiyanları biri diğerini izleyerek aynı yolu aldılar.”(18)
Irkçı zihniyetin analizinde, İslam Arap ve Arnavut milletlerinin Osmanlı’dan ayrıldığı hatırlanmayıp, yalnız Hıristiyan milletler ayrılmış/ayaklanmış gibi hedef gösterildi. Ve sonunda Anadolu’nun kadim Hıristiyan milletleri Ermenilerin ve Rumların sonradan geldiğine karar verildi. Öyle dahi olsa, Rumlar ve Ermeniler Anadolu’da niye yaşamaya devam etmesin ki.
MUSTAFA KEMAL: ADANA ÖZ TÜRK MEMLEKETİ
TBMM Reisi Mustafa Kemal, 1923 başında çıktığı yurt gezisinde, uğradığı her vilayette ve kasabada güncel konuları değerlendirdi. 15 Ocak’ta Eskişehir’de başlayan gezi, 24 Mart’ta Kütahya’da bitti. Farklı konulara değinildi; İzmit’te Kürt meselesinin çözümü, İzmir’de İktisat Kongresi’nde ekonomi ve Adana’da tarih gibi. 16 Mart’ta Adana’da esnaflarla buluşmasında Mustafa Kemal’in, “Adana’nın muhterem sanatkârları” hitabıyla başlayan konuşmasında, gündem Adana’nın tarihiydi ve “öz Türk memleketi” tespiti yaptı:
“[…] Artık tarihe karışan Osmanlı hükümeti, maatteessüf [ne yazık ki] asırlarca yanlış bir zihniyet sahibi oldu. Çünkü onlar sanatı ve sanatkârları kendi milletlerinden yetişmiş görmekten zevk almazlardı. […] Asil milletimiz sanattan mahrumdu. Sanatkârlar azdı. Mevcut olanlar da icap eden derecede sanatta mahir değildi. Arkadaşımız beyanatında demişlerdir ki Adana’mıza müstevli olan [istila eden] anasırı saire, şunlar, bunlar, Ermeniler sanat ocaklarımızı işgal etmişler ve bu memleketin sahibi gibi bir vaziyet almışlardır. Şüphesiz haksızlık ve küstahlığın bundan fazlası olamaz. Ermenilerin bu feyizli [verimli] ülkede hiçbir hakkı yoktur. Memleketimiz sizindir, Türklerindir. Bu memleket tarihte Türk’tü, o halde [bugün de] Türk’tür ve ebediyen Türk olarak yaşayacaktır. Gerçi bu güzel memleket kadim asırlardan beri çok kere ecnebi istilalarına maruz kalmıştı. […] Memleket en nihayet yine sahibi aslilerinin elinde takarrür etti [geçti, yerleşti]. Ermeniler vesairenin burada hiçbir hakkı yoktur. Bu bereketli yerler koyu ve öz Türk memleketidir. Arkadaşlar, bu memleketin halkı üzerinde kimsenin hak ve salahiyeti olmadığı gibi bu memleketi harice muhtaç ettirmemek de size terettüp eden [gereken] bir vazifedir.”(19)
‘ÂDEM DE TÜRK’TÜ’
Sümerlerin ve Hititlerin/Etilerin Türk olduğu tezi, resmi ideologları kesmemiş olacak ki, dinsel şahsiyetler de kapsama alındı.
1930’lu yıllarda Tarih Kongrelerinde bunun tebliğleri sunulacak olsa da İstanbul’daki saltanatın ve halifeliğin müzakere edildiği 1 Kasım 1922’deki oturumda TBMM Reisi Mustafa Kemal, dünyada 500 milyon Türk’ün bulunduğunu ve bunun bir tarihsel derinliğinin olduğunu belirtti. “Bu mikyasa göre Türk milletinin ceddi âlâsı olan Türk namındaki insan, ikinci eblülbeşer Nuh Aleyhüsselâmın oğlu Yasef’in oğlu olan zattır”(20) diyen Mustafa Kemal, Nuh’un oğlu Yasef’in oğlunun adının Türk olduğunu söyledi.
Devam edildi, 1930’lu yıllarda daha ileri keşifler yapıldı. Nasıl olsa bilimsel bulgu soran da yoktu.
Türk Tarih Tetkik Cemiyeti Umumi Kâtibi Dr. Reşit Galip, Birinci Türk Tarih Kongresi’nin 3 Temmuz 1932 tarihli oturumunda sunduğu tebliğinde, Âdem’in Türk ırkından olduğu iddiasının ardından, Anadolu’da yaşayan tüm insanların, Etilerin ve Mezopotamya’daki Sümerlerin Türk olduğunu ifade etti.(21)
Birinci kongrede unutulan konular ikinci kongrede gündeme getirildi.
İkinci Türk Tarih Kongresi’nde 23 Eylül 1937’de sunulan tebliğler sonrası tartışmada söz alan Prof. İsmail Hakkı İzmirli,Peygamber Hazreti Muhammed’in bir hareminin Türk olduğu, peygamberin Türkçe bir mektup yazdığı ve Kuran’da Türkçe kelimelerin bulunduğu analizini yaptıktan sonra, “Arap yarımadasında Türk kültürünün izleri görülüyor. Peygamber’in ırk itibariyle Türk’lüğü bile bahsolunabilir” iddiasında bulundu.(22)
Tarihi keşifte, 5 Şubat 1937’de laiklik Anayasa’da yer aldığı halde yedi ay sonra peygamberin bir karısının Türk ırkından olduğu iddiasına kadar gelindi.
Bu, laikliği de Türk’ün tarihinin derinliğini de yeterince izah etmektedir.
TÜRKLER, ORTA ASYA’DAN GELMEMİŞ MİYDİ?
Ermeniler, 1915’teki tehcirle yani yerinden-yurdundan kovalamayla Anadolu’dan temizlenmişti. Rumlar da Türkiye ve Yunanistan Mübadele Sözleşmesiyle Anadolu’dan gitmişti, denebilir, ama yanlış. Çünkü 1,2 milyon Rum mübadilinancak 112 bini antlaşma gereği gitmiştir.
Böylece İslamlaştırılan/Türkleştirilen Anadolu’nun Türk yurdu ve Sümerler ile Hititler/Etiler de Türk’tü keşfinde kalınmadı. İsimler kurumlarda yaşatıldı, yakın döneme kadar. 1933’te tekstil sanayiiyle ilgili olarak Sümerbankkuruldu. İki yıl sonra 1935’te de madenciliğe finansman kullandıracak Etibank faaliyete geçti. Her iki banka özelleştirme kapsamında satıldı.
Türkçülük kurmacasında sınır yoktur. Sümerler ve Etiler, Türk’tü dense de yeni dönemde yeni keşifler yapılmaktan geri kalınmadı. 1922’de Türk yurdu ilan edilen Anadolu’ya, 1930’larda Türk Tarih Tezi’yle Türklerin, kuruyan Orta Asya’dan geldiğine hükmedildi. Sadece Anadolu’ya değil, Orta Asya’dan dünyanın her tarafına giden Türkler, medeniyet de götürmüştü.
1922’den 1930’lara gelindiğinde resmî tarihe, “Türk yurdu Anadolu’ya, Türkler geldi” esprisi de yazıldı! Ve Türkler geldiğinde, Anadolu’da da Ermeniler, Rumlar, Kürtler, Süryaniler vesaire milletler vardır!
NOTLAR:
(1) Martin Gilbert, Churchill Bir Yaşam, çeviren: Süha Sertabiboğlu, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul-2011, s. 480, 502-518, 531.
(2) Martin Gilbert, age, s. 488-489.
(3) Gazi Mustafa Kemal, Nutuk, cilt: 1, 2. baskı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara-1986, s. 498-499; Nutuk, cilt: 3, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara-1989, s. 1748-1749, belge 226 (b).
(4) Aktaran Bilâl N. Şimşir, Malta Sürgünleri, Milliyet Yayınları, İstanbul-1976, s. 201-204, 374.
(5) Aktaran Bilâl N. Şimşir, age, s. 42-43.
(6) Vartkes Yeghiayan, Malta Belgeleri, Belge Yayınları, İstanbul-2007.
(7) TBMM ZC, devre: 2, cilt: 1, 21 ve 22 ve 23 Ağustos 1923, sf. 111-241 ve 245-261 ve 264-291.
(8) 1920-1922 dönemi BCA’da ilgili kararnameler (Fon: 30.18.1.1), K: 1, D: 11, S: 17 ve K: 1, D: 12, S: 10 ve K: 2, D: 33, S: 5 ve K: 2, D: 35, S: 3 ve K: 3, D: 19, S: 7 ve K: 3, D: 23, S: 15 ve K: 3, D: 24, S: 12 ve K: 3, D: 26, S: 4 ve K: 3, D: 26, S: 10 ve K: 3, D: 28, S: 3.
(9) Pontus Meselesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti Matbuat Müdiriyet-i Umumisi, Matbuat ve İstihbarat Matbaası, Ankara-1338 (1922), Dr.Yılmaz Kurt (hazırlayan), TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları No: 68, TBMM Basımevi, Ankara-1995.
(10) TBMM GCZ, cilt: 3, 10.6.1922, s. 409.
(11) Ermeni Komitelerinin A’mâl ve Harekât-ı İhtilâliyyesi, İ’lân-ı Meşrutiyyet’den Evvel ve Sonra, Matbaa-i Orhaniyye, İstanbul-1332 (1916), H. Erdoğan Cengiz (hazırlayan), Başbakanlık Basımevi, Ankara-1983.
(12) TBMM ZC, devre: 1, cilt: 14, 10.11.1921, s. 169.
(13) Pontus Meselesi, s. 3.
(14) Pontus Meselesi, s. 4.
(15) TBMM ZC, devre:1, cilt: 10, 9.5.1337 (1921), s. 269.
(16) Pontus Meselesi, s. 4-6.
(17) Pontus Meselesi, s. 12.
(18) Pontus Meselesi, s. 17-19.
(19) Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, cilt: 2, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara-1989, s. 129-130.
(20) TBMM ZC, devre: 1, cilt: 24, 1.11.1922, s. 305.
(21) Birinci Türk Tarih Kongresi, Ankara: 2-11 Temmuz 1932, Türk Tarih Kurumu, Ankara-2010, s. 99-161.
(22) İkinci Türk Tarih Kongresi, İstanbul: 20-25 Eylül 1937, Türk Tarih Kurumu, Ankara-2010, s. 280-289.
http://ozguruniversite.org/2023/08/23/lozana-anadolu-turk-yurdu-kesfiyle-gidildi/
"Modern Türk devletinin 1930’lardan bugüne kadar gelen süreçte yürüttüğü Kürt politikasının belirleyicilerinden biri konumunda olan Fevzi Çakmak’ın Dersim raporundaki görüşleri son derece önemlidir. Bu raporda ifade edilenler birebir hayata geçirilmiş, Dersim’de sömürge hukuku uygulanarak, Dersim bir sömürge olarak yönetilmiş ve sömürge hukukuna uygun olarak soykırım gerçekleştirilmiştir. Soykırımın ardından Avrupa’nın sömürgelerinde, özellikle yerleşimci sömürgecilikte yani Avusturalya’da ve ABD’de olduğu gibi, soykırımdan arta kalan yerliler, örneğin Dersim’in yetim kızları, Türk askerlerine hizmetçi olarak verildi. Bu kızlar yeni evlerinde şiddet ve cinsel tacizlere maruz kaldılar. Ayrıca diğer yetim çocuklar dünyanın diğer sömürge bölgelerinden taklit edilerek inşa edilen yatılı okullara gönderildi. Yetim erkeklere devlet tarafından Kemal ve Cemal gibi isimler verildi (Akyürekli, 2011, 159-160). Soykırımdan kurtulan Dersimli kız çocukları ve genç kızlar askerler tarafından zorla kaçırıldı ve Elazığ Kız Enstitüsüne getirildiler (Türkyılmaz, 2015). Fanon, sömürgecilerin zorbalıklarını ve zulümlerini meşrulaştırmak için yerlileri resmederken zoolojik terimler kullandıklarını ve bu şekilde onları insanlıktan çıkarmaya çalıştıklarını belirtir (Fanon, 1963, 41). Benzer bir biçimde askerler Dersimli çocukları kaçırırken onları 'dağ ayıları' ve 'kuyruklu Kürtler' gibi ırkçı ifadelerle aşağılamışlardır. Esir olarak kabul edilen bu çocuk ve gençlerin saçları kazınmış ve geleneksel kıyafetleri alınmış ve okul idareleri tarafından temizlik ve diğer işler için hizmetçi olarak kullanılmışlardır (Türkyılmaz, 2015)."
Gullistan Yarkin
İsimlerini Bilmeniz Gereken 46 Ateist ve Nonteist Felsefeci – Berat Mutluhan Seferoğlu
Öncül ekibi olarak sürekli dert yandığımız konulardan birinin pek çok konuda klasik metinlerin Türkçe’ye çevrilmemiş olması oluğunu, bizi takip ediyorsanız, tahmin edebilirsiniz. Ancak bazı konular var ki, bu konulardaki eksiklik klasiklerin çevrilmemiş olmasının da ötesine geçiyor. Ateist/non-teist din felsefesi bu konulardan biri. Türkiye analitik din felsefesi konusunda geçmişe kıyasla hem çalışmaların sayısı hem de niteliği açısından analitik felsefenin diğer alanlarına kıyasla ileride olsa da bu çalışmaların hemen hemen tamamının teistik bakış açısıyla yapıldığı aşikar. Bunun yanı sıra bazı istisnalar haricinde ateist/non-teist din felsefecilerinin, bırakın metinlerinin çevrilmesini ya da haklarında nitelikli akademik çalışmaların yapılmasını, yapılan akademik çalışmalarda ve çevirilerde isimlerinin dahi anılmadığını görüyoruz.
Ateist din felsefesiyle 10 yıldan uzun süredir ilgilenen biri olarak bu konudaki eksikliğin doldurulması için 46 ateist/nonteist felsefeciyi kısaca tanıtmak istiyorum. Burada ismini andığım felsefecilerin kimileri analitik din felsefesinin bir alan olarak kurulmasında önemli yer tutan meşhur felsefecilerken, kimileri din felsefesi hakkında az sayıda ancak önemli olduğunu düşündüğüm çalışmalara sahip olan pek bilinmeyen felsefeciler. Yine bu listedeki bazı felsefeciler akademik eserlerinden ziyade blogları ve yaptıkları tartışmalarla tanınmaktalar. Ancak bu felsefecilerin bazılarının teizm-ateizm tartışmasının ilerlemesine önemli katkıları olduğunu düşündüğüm için onları da listeye dahil etmeyi uygun buldum. Elbette her liste gibi bu liste de eksik. Bu nedenle bu listeyi genişletmeye devam edeceğim.
1. Adolf Grünbaum
Grünbaum, Pittsburgh
Üniversitesi’nde görev yapan bir felsefe profesörüydü. Bilim Felsefesi ve
özellikle Fizik Felsefesi hakkındaki çalışmalarıyla ünlüdür. Psikanalizin en
meşhur eleştirmenlerinden biri olmakla beraber görelilik kuramının yorumlanması
ve uzay-zamanla ilgili felsefi problemler hakkında da çığır açan çalışmaları
vardır. Din felsefesi hakkındaki çalışmaları özellikle modern kozmolojinin
verilerine başvuran kozmolojik/teleolojik argümanlara ve teistik ahlaka yaptığı
eleştirilerden oluşmaktadır. Grünbaum’un ana iddiası kozmolojinin teistler
tarafından yanlış bir şekilde kullanıldığı ve bir anlamda istismar edildiğidir.
Önemli Eserleri: The Pseudo-Problem of Creation in Current Physical Cosmology (1991), Creation As a Pseudo-Explanation in Current Physical Cosmology (1991), Creation As a Pseudo-Explanation in Current Physical Cosmology (1991), Narlikar’s ‘Creation’ of the Big Bang Universe Was a Mere Origination (1993), Some comments on William Lane Craig’s “Creation and Big Bang Cosmology” (1994), The Poverty of Theistic Morality (1995), Theological Misinterpretations of Current Physical Cosmology (1998).
2. Alex Malpass
Malpass; Bristol Üniversitesi’nde
zaman felsefesi, fizik felsefesi, ve felsefi mantıkla ilgilenen bir felsefecidir.
Aynı zamanda din felsefesi hakkında yazdığı blogu Use of Reason, Youtube kanalı
Thoughtology ve internet üzerinden yaptığı tartışmalarla bilinir. Özellikle
Hassas Ayar, Kelam Kozmolojik Argümanı, Presuppositional Apologetics gibi
argümanları/yaklaşımları ve Molinizm’i eleştirmektedir. Ayrıca meşhur din
felsefecileriyle yaptığı röportajlar da önemlidir. Malpass’ın tartışmalarda hem
argümanlarıyla hem de üslubuyla teistlerin saygısını da kazandığı söylenebilir.
Önemli Eserleri: Kozmolog Luke Barnes ile Capturing Christianity kanalında hassas ayar hakkında yaptığı tartışma, Presuppositional Apologetics hakkında organize ettiği panel formatındaki diyalog, Unbelievable?’da Kelam Kozmolojik Argüman’ı geliştiren Andrew Loke ile bu argüman hakkında yaptığı tartışma, Matt Dillahunty ile diyalogları.
3. Andrea Weisberger
Weisberger, Kuzey Florida Üniversitesi’nde çalışmalarını sürdürmekte olan bir felsefecidir. Özellikle
kötülük problemiyle ilgili çalışmalarıyla bilinir. Alvin Plantinga ve Clement
Dore gibi din felsefecilerinin kötülük problemine getirdiği çözümleri
eleştirmiştir. Diğer ilgi alanları arasında uygulamalı ve teorik etik, hayvan
hakları, çevre sorunları, Asya Dinleri/Felsefesi ve karşılaştırmalı dinler
bulunmaktadır.
Önemli Eserleri: Depravity, Divine Responsibility and Moral Evil: A Critique of a New Free Will Defence (1995), The Pollution Solution: A Critique of Dore’s Response to the Argument from Evil (1997), Suffering Belief: Evil and the Anglo-American Defense of Theism (1999), The Problem of Evil (2006).
4. Andrew Melnyk
Melnyk, Missouri Üniversitesi’nde
çalışmalarını sürdürmekte olan bir felsefecidir. Esas alanı din felsefesi
olmayan Melnyk’in bu konuda yaptığı bir tartışma bulunmaktadır. Melnyk daha çok
fizikalizmin önde gelen savunucularından biri olmasıyla tanınmaktadır.
‘Gerçekleme Fizikalizmi’ (Realization Physicalism) adıyla bilinen yaklaşımı
savunmaktadır. Genel olarak fizikalizmin tanımı, türleri, ve
gerekçelendirilmesi üzerine çalışmaktadır.
Önemli Eserleri: Formulating Physicalism: Two Suggestions (1995), How to Keep the ‘Physical’ in Physicalism (1999), Physicalism Unfalsified: Chalmers’ Inconclusive Argument for Dualism (2001), Some Evidence for Physicalism (2003), A Physicalist Manifesto: Thoroughly Modern Materialism (2003), Rea on Naturalism (2004), Realization and the Formulation of Physicalism (2006), Naturalism, Free Choices, And Conscious Experiences (2007), Physicalism and the First-Person Point of View: A Reply To Taliaferro and Goetz (2007), A Case For Physicalism About The Human Mind (2007), Naturalism as a Philosophical Paradigm (2009), Grounding and the Formulation of Physicalism (2016), In Defense of a Realization Formulation of Physicalism (2018).
5. Anthony Kenny
Sir Kenny, felsefe tarihi -özellikle
Skolastik felsefe ve Aquinas, din felsefesi, zihin felsefesi ve Wittgenstein’ın
felsefesi hakkındaki çalışmalarıyla tanınan Oxford Üniversitesi’nden bir
felsefecidir. Sir Kenny’e Ludwig Wittgenstein’ın eserlerinin telif haklarına
sahip olan kişiler tarafından bu eserleri çevirme/düzenleme yetkisi verilmiştir
(literary executor). Kendisinin din felsefesi hakkında yaptıkları arasında
Aquinas’ın beş yoluna yaptığı eleştiriler ve Tanrısal sıfatlarla ilgili öne
sürdüğü argümanlar sayılabilir.
Önemli Eserleri: The Five Ways: St. Thomas Aquinas’ Proofs of God’s Existence (1969), The God of the Philosophers (1979), Aquinas (1980), What is Faith? Essays in the Philosophy of Religion (1992), The Unknown God: Agnostic Essays (2005).
6. Arnold Guminski
Guminski, emekli bir felsefecidir.
Din felsefesi, anayasa hukuku, kilisenin devletle ilişkisi gibi konularda
uzmandır. Özellikle Kelam Kozmolojik Argümanı’nın sonsuzlukla ilgili alt
argümanlarına yaptığı teknik eleştirilerle tanınmaktadır. Ayrıca teistik ahlak
teorilerini ve modal ontolojik argümanı da eleştirmiştir.
Önemli Eserleri: The Kalam Cosmological Argument Yet Again: The Question of the Metaphysical Possibility of an Infinite Temporal Series (2003, güncellenmiş hali 2014), The Kalam Cosmological Argument: The Question of the Metaphysical Possibility of an Infinite Set of Real Entities (2003, güncellenmiş hali 2014), The Moral Argument for God’s Existence, the Natural Moral Law, and Conservative Metaphysical Naturalism (2004), The Kalam Cosmological Argument as Amended: The Question of the Metaphysical Possibility of an Infinite Temporal Series of Finite Duration (2004, güncellenmiş hali 2005), A Critical Examination of Mark R. Nowacki’s Novel Version of the Kalam Cosmological Argument (2008), The Scope and the Limits of the Church’s Inherent Coercive Power (2014), A Critique of the Plantinga Version of the Modal Ontological Argument (2016).
7. Bede Rundle
Rundle dil felsefesi, zihin
felsefesi, eylem felsefesi ve metafizik gibi alanlara önemli katkıları olan bir
felsefecidir. Özellikle neden hiçlik yerine bir şeyler olduğu sorusuyla ilgili
eseri, ve bu eserinde teizme ve teistik argümanlara getirdiği eleştirilerle
bilinir.
Önemli Eserleri: Why There is Something Rather Than Nothing (2004)
8. Bradley Monton
Monton, Wuhan Üniversitesi’nde görev
yapmakta olan bir felsefe profesörüdür. İlgilendiği alanlar arasında bilim
felsefesi, fizik felsefesi, zaman felsefesi, ve din felsefesi vardır. Monton’ı
ilginç kılan noktalardan biri akıllı tasarımı çeşitli eleştirilere karşı savunmasıdır.
Bu konudaki kitabında Monton akıllı tasarımın ‘doğru’ olduğunu iddia etmez.
Ancak akıllı tasarımın sınanabilir bilimsel bir hipotez olarak formüle
edilebileceğini ve lehinde bir miktar delilin olduğunu iddia eder. Akıllı
tasarımın bilimsel olmayan bir görüş olarak tartışmanın en başından yok
sayılmak yerine ciddi bir bilimsel hipotez olarak tartışılması gerektiğini
düşünür, her ne kadar akıllı tasarım diye bir şeyin muhtemelen olmadığını
düşünse de. Monton’ın hassas ayar argümanı, Pascal’ın Kumarı, ve kötülük
problemine karşı öne sürülen çoklu evren teodiseleriyle ilgili makaleleri
vardır.
Önemli Eserleri: God, Fine-Tuning, and the Problem of Old Evidence (2006), Design Inferences in an Infinite Universe (2009), Seeking God in Science: An Atheist Defends Intelligent Design (2009), Against Multiverse Theodicies (2010), Prolegomena to Any Future Physics-Based Metaphysics (2011), Mixed Strategies Can’t Evade Pascal’s Wager (2011), Mixed Strategies, Uncountable Times, and Pascal’s Wager: a Reply to Robertson (2012), An Atheistic Defence of Christian Science (2013), God Acts in the Quantum World (2014), Atheistic Induction by Boltzmann Brains (2017).
9. Bruce Russell
Russell, Wayne Devlet
Üniversitesi’nde görev yapmakta olan bir felsefecidir. İlgilendiği alanlar
arasında epistemoloji, etik, din felsefesi, ve sinema felsefesi bulunmaktadır.
Din felsefesi hakkındaki çalışmaları özellikle kötülük problemi üzerinedir.
Önemli Eserleri: The Ontological Argument (1985), The “Inductive” Argument From Evil: A Dialogue (1988), The Persistent Problem of Evil (1989), Defenseless (1996), God in Relation to Possible Worlds Scenarios: Comments on Rowe’s Can God Be Free? (2005), The Problem of Evil and Replies to Some Important Responses (2018).
10. Christine Overall
Overall, Queen’s Üniversitesi’nde
görev yapmakta olan bir felsefecidir. Esas ilgi alanları feminist felsefe ve
biyoetik olsa da din felsefesi konusunda da etkili olmuş çalışmaları vardır.
Kendisi din felsefesinde özellikle mucizeler ve mistik tecrübe konusunda
makaleleriyle tanınmaktadır.
Önemli Eserleri: The Nature of Mystical Experience (1982), Miracles as Evidence against the Existence of God (1985), Miracles and God: A Reply to Robert AH Larmer (1997), Miracles and Larmer (2003), Miracles, evidence, evil, and God: A twenty-year debate (2006).
11. Colin Howson
Howson, Toronto Üniversitesi’nde
görev yapmakta olan bir felsefe profesörüdür. Özellikle bilim felsefesi,
olasılık ve olasılık felsefesi konularında çalışan Howson’ın ateizmi savunduğu
bir kitabı vardır. Howson kitabında bilincin ve ahlakın ateist bir açıklamasını
vermenin yanı sıra Tanrı’nın var olamayacağını iddia eden bazı özgün argümanlar
da öne sürmektedir.
Önemli Eserleri: Objecting to God (2011).
12. Cory Juhl
Juhl, Texas Üniversitesi’nde görev
yapmakta olan bir felsefecidir. Çalışma alanları felsefi mantık, bilim
felsefesi, zihin felsefesi ve bilim felsefesidir. Juhl’un din felsefesi
hakkındaki çalışmalarını hassas ayar argümanını eleştirdiği makaleleri
oluşturmaktadır.
Önemli Eserleri: Fine-tuning, Many Worlds, and the ‘Inverse Gambler’s Fallacy’ (2005), Fine-tuning is not Surprising (2006), Fine-tuning and Old Evidence (2007).
13. Erik Wielenberg
Wielenberg, DePauw Üniversitesi’nde
çalışmalarını sürdürmekte olan bir felsefecidir. Özellikle ahlak felsefesi ve
din felsefesi hakkında çalışmaktadır. Ateizmin ahlakın objektifliği ve hayatın
anlamlılığıyla bağdaştığını savunan kitapları ve makaleleriyle bilinmektedir.
William Lane Craig’in ahlak argümanının ve İlahi Buyruk Teorisi’nin önde gelen
eleştirmenlerinden biridir. Wielenberg aynı zamanda ‘Güçlü Normatif Realizm’
(Robust Normative Realism) adındaki metaetik pozisyonun en meşhur savunucuları
arasındadır. William Lane Craig’le yaptığı bir tartışması ve kendisiyle yapılan
çok sayıda röportaj bulunmaktadır.
Önemli Eserleri: Omnipotence Again (2000), How to be an Alethically Rational Naturalist (2002), A Morally Unsurpassable God Must Create the Best (2004), Value and Virtue in a Godless Universe (2005), God and the Reach of Reason: C.S. Lewis, David Hume, and Bertrand Russell (2007), In Defense of Non-Natural, Non-Theistic Moral Realism (2009), Dawkins’s Gambit, Hume’s Aroma, and God’s Simplicity (2009), Skeptical Theism and Divine Lies (2010), An Inconsistency in Craig’s Defence of the Moral Argument (2012), Atheism and Morality (2013), Robust Ethics: The Metaphysics and Epistemology of Godless Normative Realism (2014), Divine Deception (2014), The Parent-Child Analogy and the Limits of Skeptical Theism (2015), Plantingian Theism and the Free-Will Defence (2016), Euthyphro and Moral Realism: A Reply to Harrison (2016), The Absurdity of Life in a Christian Universe as a Reason to Prefer that God Not Exist (2018), Divine Command Theory and Psychopathy (yayına hazırlanıyor).
14. Evan Fales
Fales, Iowa Üniversitesi’nde
çalışmalarını sürdürmekte olan bir felsefecidir. Başlıca çalışma alanları
epistemoloji, metafizik, ve din felsefesidir. Tanrı-evren ilişkisi, Alvin
Plantinga’nın dini epistemolojisi, Natüralizme Karşı Evrimsel Argüman ve
kötülük problemi gibi konularda yazdığı makalelerle tanınır. Ancak özellikle
dini tecrübe argümanına yaptığı eleştiriler dikkat çekicidir. Fales en üretken
çağdaş ateist/natüralist filozoflardan biridir.
Önemli Eserleri: Antediluvian Theodicy: Stump on the Fall (1989), Should God Not Have Created Adam? (1992), Divine Freedom and the Choice of a World (1994), Scientific Explanations of Mystical Experiences, Part I: The Case of St Teresa (1996), Plantinga’s Case Against Naturalistic Epistemology (1996), Mystical Experience as Evidence (1996), Scientific Explanations of Mystical Experiences: II. The Challenge to Theism (1997), Divine Intervention (1997), Are the Gods Apolitical? (1999), Mystical Experience of God: A Philosophical Inquiry (2002), Alvin Plantinga’s Warranted Christian Belief (2003), Do Mystics See God? (2004), Despair, Optimism, and Rebellion (2007), Divine Intervention: Metaphysical and Epistemological Puzzles (2009), Darwin’s Doubt, Calvin’s Calvary (2009), Divine Commands and Moral Obligation (2010), Is Middle Knowledge Possible? Almost (2011), Is a Science of the Supernatural Possible? (2013).
15. Felipe Leon
Leon, çalışmalarını El Camino Üniversitesi’nde
sürdürmekte olan bir felsefe profesörüdür. İlgi alanları özellikle metafelsefe
(modal epistemoloji ve düşünce deneyleri), epistemoloji, ve din felsefesidir.
Ayrıca metafizik, zihin felsefesi ve metaetikle de ilgilenmektedir. Leon’un din
felsefesiyle ilgili konulara odaklanan blogu Ex-Apologist oldukça önemli bir
kaynaktır. Bu blogda Leon din felsefesiyle ilgili yeni çıkan önemli makaleler
ve kitaplarla ilgili haberleri paylaşmasının yanı sıra geliştirmekte olduğu
argümanlardan da bahsetmektedir. Joshua Rasmussen’le ortaklaşa yazdıkları
tartışma formatında bir kitabı vardır. Oppy ve Koperski’nin derlediği Theism
and Atheism kitabında da önemli makaleleri bulunmaktadır.
Önemli Eserleri: Moreland on the Impossibility of Traversing the Infinite: A Critique (2011), Is God the Best Explanation of Things?: A Dialogue (2019), Causation and Sufficient Reason (Atheism) (2019), A Priori (Atheism) (2019) Review of James P. Sterba, Is a Good God Logically Possible? (yayına hazırlanıyor).
16. Graham Oppy
Yaşayan en önemli ateist din
felsefecilerinden biri olan Oppy, Monash Üniversitesi’nde çalışmalarını
sürdürmekte olan bir felsefe profesörüdür. Oppy ontolojik argümanlar hakkında
uzman olmasının yanı sıra teistik argümanların en güçlü eleştirmenlerinden
biridir. Kozmolojik Argümanlar, Pascal’ın Kumarı, Bilinç Argümanı, Kötülük
Problemi, Tanrısal Sıfatlar, Ahlak Argümanı, Evrenin Natüralistik Açıklamaları
ve daha pek çok konuda yazdığı makale ve kitapları vardır. ‘Korkutucu derecede
zeki olduğu’ ve ironik bir şekilde ‘teistlerin kalbine tanrısızlık korkusu
verdiği’ teistler tarafından dahi kabul gören bir din felsefecisidir. Özellikle
Arguing About Gods’ın teistik argümanların en iyi eleştirilerini barındırdığı
pek çok din felsefecisi tarafından kabul edilmektedir.
Önemli Eserleri: Craig, Mackie, and the Kalam Cosmological Argument (1991), On Rescher on Pascal’s Wager (1991), Is God Good by Definition? (1992), Modal theistic arguments (1993), Weak agnosticism defended (1994), Professor William Craig’s Criticisms of Critiques of Kalam Cosmological Arguments By Paul Davies, Stephen Hawking, and Adolf Grunbaum (1995), Ontological Arguments and Belief in God (1995), Inverse Operations with Transfinite Numbers and the Kalam Cosmological Argument (1995), Pascal’s Wager is a possible bet (but not a very good one): Reply to Harmon Holcomb III (1996), Godelian ontological arguments (1996), On some alleged consequences of ‘the Hartle-Hawking cosmology’ (1997), Swinburne on ‘mental’ and ‘physical’ (1998), Judging theistic arguments (1998), Some emendations to Leftow’s arguments about time and eternity (1998), Koons’ Cosmological Argument (1999), On ‘a new cosmological argument’ (2000), Time, Successive Addition, and Kalam Cosmological Arguments (2001), More Than a Flesh Wound (2002), Arguing About The Kalam Cosmological Argument (2002), The Tristram Shandy Paradox (2002), The Devilish Complexities of Divine Simplicity (2003), Evidential Arguments from Evil and Skeptical Theism (2004), Faulty reasoning about default principles in cosmological arguments (2004), Maydole’s 2QS5 Argument (2004), Arguments from Moral Evil (2004), Arguing About Gods (2006), Maydole’s Modal Perfection Argument (2007), Pruss’s ontological arguments (2009), Craig’s Kalam Cosmology (2009), Cosmological arguments (2009), Epistemological Foundations for Koons’ Cosmological Argument? (2010), The Shape of Causal Reality: A Naturalistic Adaptation of O’Connor’s Cosmological Argument (2010), O’Connor’s Cosmological Argument (2011), Perfection, near-perfection, maximality, and Anselmian Theism (2011), Critical notice of J.P. Moreland’s Consciousness and the Existence of God: A Theistic Argument (2011), On behalf of the fool (2011), God and Infinity: Directions for Future Research (2011), Objection to a simplified ontological argument (2011), Uncaused Beginnings (2011), Consciousness, theism, and naturalism (2013), Rowe’s evidential arguments from evil (2013), Ultimate naturalistic casual explanations (2013), The Best Argument Against God (2013), Molinism and divine prophecy of free actions (2014), Describing Gods: An Investigation of Divine Attributes (2014), Ontological Arguments (Stanford Girdisi), Leftow on God and Necessity (2014), “Uncaused Beginnings” Revisited (2015), Divine Causation (2017).
17. Gregory Dawes
Dawes, Otago Üniversitesi’nde
çalışmalarını sürdüren bir felsefe profesörüdür. Din felsefesi ve felsefe
tarihiyle ilgilenmektedir. Teistik açıklamaların başarılı olup olamayacakları
konusunu irdelemesiyle ateist literatürde önemli bir boşluğu doldurmuş olan
Theism and Explanation kitabıyla tanınmaktadır. Dawes’in ayrıca akıllı
tasarımın eleştirisi, Plantinga’nın dini epistemolojisinin eleştirisi ve
natüralizm hakkında çalışmaları vardır.
Önemli Eserleri: What is wrong with intelligent design? (2007), Can a Darwinian Be a Christian? (2007), Theism and Explanation (2009), Understanding Naturalism (2010), Religious Studies, Faith, and the Presumption of Naturalism (2011), In defense of naturalism (2011), Defeating the Christian’s Claim to Warrant (2012), Religion, Science, and Explanation (2012), Basic beliefs and Christian faith (2015), Galileo and the Conflict Between Religion and Science (2016).
18. Horia Plugaru
Plugaru, Bükreş Üniversitesi’nde
felsefe eğitimi görmüştür ve zaman zaman felsefe makaleleri yazmaktadır.
Tanrısal sıfatlardaki güçlüklerle ilgili oldukça ilginç makaleler yazmasının
yanı sıra kötülük problemi ve teistik argümanların eleştirisi gibi konularda
yazmıştır. Makaleleri Infidels.org sitesinde mevcuttur.
Önemli Eserleri: A New Argument Against the “Feigned-Allegiance Reply” (2002), Argument from Insufficient Knowledge of the Bible for the Nonexistence of the God of Christianity (2005), The Argument from the Existence of Nondeities (2013), The Argument from Physiological Horrors (2019), Theodical Individualism against Skeptical Theism (2019), An Easy Way of Destroying Cosmological Arguments, The Complete Irrelevance of the Fine-Tuning Argument.
19. J.L. Schellenberg
Schellenberg, Mount Saint Vincent Üniversitesi’nde çalışmalarını sürdürmekte olan bir felsefe profesörüdür. Oldukça özgün bir felsefeci olan Schellenberg Tanrısal Gizlilik Argümanı’nın en önde gelen savunucusudur. Ayrıca oldukça bütüncül bir din felsefesi yaklaşımına sahip olan Schellenberg’in görüşlerini burada özetlemek oldukça zor olduğundan
görüşlerini anlamak için Prolegomena to a Philosophy of Religion, The Wisdom to Doubt ve The Will to Imagine kitaplarından oluşan üçlemesinin okunması gerekmektedir. Schellenberg ‘nihaicilik’ denen görüşü savunmasıyla, kötülük problemi hakkında yazdıklarıyla ve çeşitli teistik argümanlara yaptığı eleştirilerle de tanınmaktadır.
Önemli Eserleri: Divine Hiddenness and Human Reason (1993), A New Logical Problem of Evil Revisited in Advance, Religious Experience and Religious Diversity: A Reply to Alston (1994), Stalemate and Strategy: Rethinking the Evidential Argument From Evil (2000), Christianity Saved? Comments on Swinburne’s Apologetic Strategies in the Tetralogy (2002), The Atheist’s Free Will Offence (2004), The Hiddenness Argument Revisited (2005), On Reasonable Nonbelief and Perfect Love (2005), Prolegomena to a Philosophy of Religion (2005), The Wisdom to Doubt: A Justification of Religious Skepticism (2007), The Will to Imagine: A Justification of Skeptical Religion (2009), The Evolutionary Answer to the Problem of Faith and Reason (2009), The Hiddenness Problem and the Problem of Evil (2010), Evolutionary Religion (2013), God, Free Will, and Time: The Free Will Offense Part II (2013), My Stance in Philosophy of Religion (2013), The Hiddenness Argument: Philosophy’s New Challenge to Belief in God (2015), The Epistemology of Modest Atheism (2015), Three Ways to Improve Religious Epistemology (2017), Religion After Science: The Cultural Consequences of Religious Immaturity (2019), Progressive Atheism: How Moral Evolution Changes the God Debate (2019), Truth-Triggered Religious Commitments (yayına hazırlanıyor), God for All Time: From Theism to Ultimism (yayına hazırlanıyor), Skeptical Theism and Skeptical Atheism (yayına hazırlanıyor), Religious Diversity and Religious Skepticism (yayına hazırlanıyor).
20. Jason Thibodeau
Profesör Thibodeau Cypress College’da görev yapmaktadır. Kendisi din felsefesi ve metaetik üzerine uzmanlaşmıştır. Özellikle ahlak argümanının ve ilahi buyruk teorisinin eleştirisiyle ilgilenir. Thibodeau aynı zamanda Secular Outpost ve Not Not a Philosopher bloglarında yazmaktadır. Ayrıca çeşitli röportajları ve tartışmaları vardır.
Önemli Eserleri: Do Atheists Need a Moral Theory to be Moral Realists? (2012), God’s Love is Irrelevant to the Euthyphro Problem (2019), Secular Outpost’ta Euthyphro Problemi hakkında yazdığı seri, Real Atheology podcastine verdiği röportaj, Matthew Flannagan ile ahlak argümanı ve ilahi buyruk teorisi üzerine yaptığı tartışma.
21. Jeff Lowder
Lowder, metafiziksel natüralizmin
savunulması ve Hristiyanlık’ın tarihsel eleştirisi üzerine çalışan bağımsız bir
felsefecidir. Secular Outpost adlı grup blogunun kurucusudur. Ayrıca tartışmaları
ve internette çeşitli videoları bulunmaktadır. Lowder, Paul Draper gibi,
olasılıksal argümanlarlarla metafiziksel natüralizmi savunur.
Önemli Eserleri: The Historicity of Jesus’ Resurrection (1995), Is a Proof of the Nonexistence of a God Even Possible? (1998), The Empirical Case for Metaphysical Naturalism (1999), David Noebel on Atheism and Biological Evolution (2000), Historical Evidence and the Empty Tomb Story: A Reply to William Lane Craig (2001), The Case for Christ by Lee Strobel Book Review (2002), Atheism, Morality, and Meaning by Michael Martin Book Review (2003), In Defense of an Evidential Argument from Evil: A Reply to William Lane Craig (2016), Vandergriff ile yaptığı tartışma, Phil Fernandes ile yaptığı tartışma, The VICTIMs of Christian Apologetics (Youtube), Secular Outpost blogundaki yazıları.
22. John Leslie Mackie
John Mackie, din felsefesinin 20.
yüzyılın ikinci yarısından sonra yeniden doğuşuna öncülük eden felsefeciler
arasındadır. Mackie, 1981’deki ölümüne kadar University College, Oxford’da
görev yapmaktaydı. Nedenselliğin metafiziği hakkında yaptığı çalışmalar, modern
felsefe tarihi (özellikle Locke ve Hume) hakkındaki çalışmaları, ve özellikle
hata teorisini savunması başta olmak üzere metaetik alanında yaptığı çalışmalarla
tanınmaktaydı. Mackie ayrıca Evil and Omnipotence makalesiyle 20. yüzyıl’da
mantıksal kötülük problemiyle ilgili tartışmaların fitilini ateşlemiştir.
Önemli Eserleri: Has the Universe a Beginning in Time? (1955), Evil and Omnipotence (1955), Omnipotence (1962), Theism and Utopia (1962), Evil and the God of Love Book Review (1966), The Riddle of Existence (1976), The Miracle of Theism: Arguments for and Against the Existence of God (1982).
23. Jordan Howard Sobel
Sobel, Toronto Üniversitesi’nde
görev yapmış bir felsefe profesörüydü. Uzmanlık alanları etik, karar teorisi,
mantık, ve özgür iradenin yanı sıra din felsefesiydi. Din felsefesine ana
katkısı Logic and Theism ismini taşıyan kitabıdır. Bu kitap formel mantığın
araçlarını oldukça kapsamlı bir şekilde kullanarak Tanrı’nın varlığı lehindeki
ve aleyhindeki argümanları değerlendirmeyi amaçlamaktaydı. Logic and Theism;
Hristiyan din felsefecisi William Lane Craig tarafından ‘teizm için bir asit
banyosu’ olarak, Robert Koons tarafındansa 1982’de yayınlanan The Miracle of
Theism’den bu yana ateist din felsefesi hakkında yayınlanmış en iyi kitap
olarak nitelenmiştir.
Önemli Eserleri: To My Critics (Taliaferro, Swinburne, and Koons), Born Again!, Pascalian Wagers (1996), The Design Inference: Eliminating Chance Through Small Probabilities Book Review (2003), Hume, Holism, and Miracles (2003), Logic and Theism: Arguments For and Against Beliefs in God’s Existence (2004), To My Critics with Appreciation: Responses to Taliaferro, Swinburne, and Koons (2006).
24. Kai Nielsen
Nielsen, Calgary Üniversitesi’nde
görev yapmış olan bir felsefe profesörüydü. Metafelsefe, toplum felsefesi,
siyaset felsefesi ve etik alanlarındaki çalışmalarıyla bilinen Nielsen, Bernard
Williams’ın faydacılığa eleştirilerine verdiği cevapla da ünlüydü. Nielsen aynı
zamanda ateist din felsefesinin öncü isimlerinden biriydi. Kendisi ayrıca
mantıksal pozitivizmin gözden düşmesinin ardından doğrulamacılığa yaslanan din
eleştirisini geliştirip bu eleştiriyi Richard Swinburne gibi teist filozoflara
karşı savunmuştur. Sosyalizm hakkındaki çalışmalarıyla da ünlüdür.
Önemli Eserleri: Morality and God: Some Questions for Mr. Macintyre (1962), On Believing That God Exists (1967), Comments on Empiricism and Theism (1968), The Intelligibility of God-Talk (1970), Contemporary Critiques of Religion (1971), Ethics Without God (1973), Religious Truth-Claims and Faith (1973), God and Postulated Entities (1974), The Logical Status of `God’ (1975), Talk of God and the Doctrine of Analogy (1976), Morality and the Will of God (1976), Necessity and God (1979), On the Rationality of Groundless Believing (1981), God and the Basis of Morality (1982), Hobbesist and Humean Alternatives to a Religious Morality (1983), Religion and Groundless Believing (1986), Disembodied Existence and Incoherence (1987), Philosophy and Atheism—Again (1987), God and the Grounding of Morality (1991), Naturalism Without Foundations (1996), Naturalism and Religion: Must Naturalistic Explanations Explain Religion Away? (1998), On Being a Secularist All the Way Down (1999), Morality Does Not Imply the Existence of God (2000), Naturalism and Religion (2004), Wittgensteinian Fideism (2005), Atheism & Philosophy (2005).
25. Keith Augustine
Keith Augustine internetteki en
geniş ateizm arşivi olan Internet Infidels sitesinin yöneticileri arasındadır.
Natüralizm, etik, ve paranormal iddialar gibi konularda yazdıklarıyla tanınır.
Augustine’in Maryland Üniversitesi’nden aldığı bir felsefe master derecesi
vardır.
Önemli Eserleri: The Case Against Immortality (1997), Can Mystical Experience be a Perception of God? A Critique of William Alston’s Perceiving God (1999), Book Review: Whatever Happened to the Soul? (2000), Death and the Meaning of Life (2000), A Defense of Naturalism (2001), Psychophysiological and cultural correlates undermining a survivalist interpretation of near-death experiences (2007), Near-death experiences with hallucinatory features (2007), Does paranormal perception occur in near-death experiences? (2007), Hallucinatory Near-Death Experiences (2008), The Dualist’s Dilemma: The High Cost of Reconciling Neuroscience with a Soul (2015), The Myth of an Afterlife: The Case against Life After Death (2015).
26. Keith Parsons
Parsons; Houston Clear-Lake
Üniversitesi’nde görev yapmakta olan bir felsefe profesörüdür. Uzmanlık
alanları din felsefesi, bilim felsefesi ve bilim tarihidir. William Lane Craig
gibi önde gelen teist din felsefecileriyle yaptığı tartışmalarla ve Secular
Outpost bloguna yazdığı yazılarla da tanınmaktadır.
Önemli Eserleri: Secular Outpost blogundaki yazıları, The Conception of the Miraculous and Christian Apologetics (1982), Science, Confirmation, and the Theistic Hypothesis (1986), God and the Burden of Proof: Plantinga, Swinburne, and the Analytic Defense of Theism. (1989), Lively Answers to Theists: A Review of Arguing for Atheism: An Introduction to the Philosophy of Religion by Robin Le Poidevin (1998), Why I Am Not a Christian (2000), Can a Darwinian Be a Christian? Kitap İncelemesi (2001), Why Be Moral? (2001), Evil and the Unknown Purpose Defense: Remarks Addressed to Theodore Drange’s Nonbelief & Evil (2005), No Creator Need Apply: A Reply to Roy Abraham Varghese (2006), Some Contemporary Theistic Arguments (2007), Perspectives on Natural Theology From Analytic Philosophy (2013), Hume’s Beautiful Argument (2019).
27. Matthew McCormick
Matt McCormick, California State
Üniversitesi’nde görev yapmakta olan bir felsefe profesörüdür. Özellikle din
felsefesi konusunda uzmanlaşmıştır. Youtube’da din felsefesi konusunda bir
dersi ve Proving the Negative adında ateizm üzerine bir blogu bulunmaktadır.
McCormick’in ateizm hakkında Atheism and the Case Against Christ adında,
oldukça beğenilmiş bir kitabı bulunmaktadır.
Önemli Eserleri: Proving the Negative blogundaki yazıları, Why God Cannot Think (2000), Atheism and the Case Against Christ (2012).
28. Michael Martin
Martin, Boston Üniversitesi’nde
görev yapmış bir felsefe profesörüydü. Uzmanlık alanları din felsefesi başta
olmak üzere bilim felsefesi, sosyal bilimler felsefesi ve hukuk felsefesidir.
Martin 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren din felsefesinin yeniden ayağa
kalkmasında rol oynamış ana ateist din felsefecilerinden biridir. Kitabı
Atheism: A Philosophical Justification, ateizm savunusu konusunda yazılmış en
kapsamlı kitaplardan biridir.
Önemli Eserleri: A Disproof of God’s Existence (1970), On Four Critiques of Pascal’s Wager (1975), Is Evil Evidence Against the Existence of God? (1978), Pascal’s Wager as an Argument for Not Believing in God (1983), Does the Evidence Confirm Theism More Than Naturalism? (1984), Free and Perfectly Evil Being (1985), Omniscient, The Coherence of the Hypothesis of an Omnipotent, The Principle of Credulity and Religious Experience (1986), Swinburne’s Inductive Cosmological Argument (1986), A Theistic Inductive Argument From Evil? (1987), Reichenbach on Natural Evil (1988), On a New Argument for the Existence of God (1990), Atheism: A Philosophical Justification (1990), The Case Against Christianity (1993), The Gap in Theistic Arguments (1997), Problems with Heaven (1997), and Rape (1997), Christian Theism, Atheism, Friendly Atheism? (1996), Butler’s Defense of TAG and Critique of TANG (1996), Atheism and Theism Smart & Haldane Kitap İncelemesi (1997), Why the Resurrection is Initially Improbable (1998), Craig’s Holy Spirit Epistemology (1998), Positive Atheism and the Meaninglessness of Theism (1999), Christianity and the Rationality of the Resurrection (2000), A Response to Paul Copan’s Critique of Atheistic Objective Morality (2000), On a New Argument for Agnosticism (2001), Should Atheists Be Agnostics? (2002), Justifying Methodological Naturalism (2002), and Meaning (2002), Morality, Atheism, The Impossibility of God (2003), Gale on God (2003), The Resurrection of God Incarnate Kitap İncelemesi (2004), The Non-Existence of God Kitap İncelemesi (2004) Richard Swinburne, Nicholas Everitt, Davis on the Rationality of Belief in the Resurrection (2005), The Improbability of God (2006), The Cambridge Companion to Atheism (2006), Divine Incoherence (2007), Atheism and Religion (2007), Problems with Heaven (2015), The Myth of an Afterlife: The Case Against Life After Death (2015), Critique of Religious Experience.
29. Michael Tooley
Tooley, Colorado Üniversitesi
Boulder’da görev yapmakta olan bir felsefe profesörüdür. Uzmanlık alanları
arasında metafizik, din felsefesi ve etik bulunmaktadır. Tooley özellikle doğa
yasaları ve nedensellik konularındaki çalışmalarıyla ünlüdür. Tooley’in
Metaphysics adında, metafiziğin temel problemleri hakkındaki görüşlerini
detaylı bir şekilde savunduğu 5 ciltten oluşan bir eseri bulunmaktadır. Ayrıca
Alvin Plantinga’yla beraber yazdığı bir tartışma kitabı ve William Lane
Craig’le yaptığı bir tartışması vardır.
Önemli Eserleri: Does the Cosmological Argument Entail the Ontological Argument? (1970), Do Religious Claims Make Sense? (1972), John Hick and the Concept of Eschatological Verification (1976), Alvin Plantinga and the Argument From Evil (1980), Plantinga’s Defence of the Ontological Argument (1981), The Argument From Evil (1991), Freedom and Foreknowledge (2000), Knowledge of God (2008), The Problem of Evil (2008), Actuality, Time, Truth, and Causation: On the Impossibility of Divine Foreknowledge (2010), Inductive Logic and the Probability That God Exists: Farewell to Sceptical Theism (2012), The Problem of Evil (2019).
30. Neil A. Manson
Profesör Manson, Mississippi
Üniversitesi’nde görev yapmakta olan bir felsefe profesörüdür. Uzmanlık
alanları metafizik, bilim felsefesi, ve din felsefesidir. Özellikle hassas ayar
argümanına eleştirel yaklaşan ve çoklu evrenler hipoteziyle ilgili
çalışmalarıyla tanınır. Hassas ayar ve diğer tasarım argümanları hakkındaki en
önemli derlemelerden biri olan ‘God and Design’ın editörüdür.
Önemli Eserleri: Anthropocentrism and the Design Argument (2000), There Is No Adequate Definition of ‘Fine-tuned for Life’ (2000), God and Design (2003), Fine-tuning, Multiple Universes, and the ‘This Universe’ Objection (2003), Cosmic Fine-tuning, ‘Many Universe’ Theories and the Goodness of Life (2003), The Fine Tuning Argument (2009), The ‘Why Design?’ Question (2009), The Design Argument and Natural Theology (2013), The Physics and Metaphysics of Multiple Universes (2014), How not to be generous to fine-tuning sceptics (2019), The Multiverse: What Philosophers and Theologians Get Wrong (2020).
31. Nicholas Everitt
Everitt, Doğu Anglia
Üniversitesi’nde görev yapmaktadır. Uzmanlık alanları epistemoloji, zihin
felsefesi, ve din felsefesidir. Tanrısal sıfatlar arası çelişkiler konusuyla
özellikle ilgilenmektedir.
Önemli Eserleri: The Impossibility of Miracles (1987), Kant’s Discussion of the Ontological Argument (1995), Quasi-Berkeleyan Idealism as Perspicuous Theism (1997), Interpretations of God’s eternity (1998), Why Only Perfection Is Good Enough (2000), Substance Dualism and Disembodied Existence (2000), The Non-Existence of God (2003), The Argument from Imperfection: A New Proof of the Non-existence of God (2006), The God of Metaphysics (2007), The divine attributes (2010), Critical Review of Mary Midgley’s Intelligent Design Theory and Other Ideological Problems (2014).
32. Nick Trakakis
Trakakis, Avustralya Katolik
Üniversitesi’nde görev yapmakta olan bir felsefe profesörüdür. Din felsefesi,
felsefe tarihi, ve metafizik üzerine uzmanlaşmıştır. Graham Oppy ile beraber 5 ciltlik
bir din felsefesi tarihi derlemesi derlemiştir. Yaptığı işler özellikle kötülük
problemine odaklanmıştır. Trakakis ile ilgili ilginç olan noktalardan biri,
Rowe’un kötülük problemini savunan kitabını teistken kaleme almış olmasıdır.
Trakakis, birkaç yıl önce Ortodoks Hristiyanlık’ı bırakarak ateist olmasıyla,
din felsefesi konusunda uzmanlaştıktan sonra teizmi bırakan az sayıdaki ateist
filozoftan biridir.
Önemli Eserleri: The History of Western Philosophy of Religion (5 cilt), The absolutist theory of omnipotence (1997), What No Eye Has Seen: The Skeptical Theist Response to Rowe’s Evidential Argument from Evil (2003), God, gratuitous evil, and van Inwagen’s attempt to reconcile the two (2003), What No Eye Has Seen (2003), On the alleged failure of free will theodicies: A reply to Tierno (2003), Second thoughts on the alleged failure of free will theodicies (2004), The evidential problem of evil (2005), The God Beyond Belief: In Defence of William Rowe’s Evidential Arguments from Evil (2005), Rowe’s new evidential argument from evil: Problems and prospects (2006), A third (meta-)critique (2006), The problem of heaven (2006), Does hard determinism render the problem of evil even harder? (2006), Meta-Philosophy of Religion (2007), An epistemically distant God? A critique of John Hick’s response to the problem of divine hiddenness (2007), Karma and the problem of evil: A response to Kaufman (2007), The End of Philosophy of Religion (2008), Theodicy: The solution to the problem of evil, or part of the problem? (2008), Against theodicy: A response to Peter Forrest (2010), Skeptical theism and moral skepticism: a reply to Almeida and Oppy (2012), Truth, or the futures of philosophy of religion (2013), Antitheodicy (2013), The New Phenomenology and Analytic Philosophy of Religion (2014), Absolute idealism and the problem of evil (2017), Philosophy and Religious Commitment (2017).
33. Patrick Grim
Grim, Michigan Üniversitesi’nde
görev yapmakta olan bir felsefe profesörüdür. Uzmanlık alanları zihin
felsefesi, bilgi işlem ve bilgi felsefesi, mantık, felsefi mantık ve normatif
etiktir. Grim aynı zamanda din felsefesiyle de ilgilenmektedir ve Tanrı’nın
sıfatlarının, özellikle de mutlak bilgililik sıfatının, çeşitli problemler
çıkardığını iddia etmektedir.
Önemli Eserleri: Plantinga’s God (1979), Plantinga’s God and other monstrosities (1979), Plantinga, hartshorne, and the ontological argument (1981), Against a Deontic Argument for God’s Existence (1982), In behalf of ‘in behalf of the fool’ (1982), Against omniscience: Some Neglected Problems of Omniscience (1983), The case from essential indexicals (1985), Truth, omniscience, and the knower (1988), On Omniscience and a ‘Set of All Truths’: A Reply to Bringsjord (1990), Truth, Omniscience, and Cantorian Arguments: An Exchange (1993), The being that knew too much (2000), Impossibility Arguments (2007).
34. Paul Draper
Draper, Purdue Üniversitesi’nde
görev yapmakta olan bir felsefe profesörüdür ve en önde gelen çağdaş ateist
filozoflardan biridir. Uzmanlık alanları din felsefesi, bilim ve din ilişkisi,
ve olasılıksal akıl yürütmedir. Özellikle teizm aleyhinde öne sürdüğü çeşitli
olasılıksal argümanlarla tanınır.
Önemli Eserleri: Pain and pleasure: An evidential problem for theists (1989), Evil and the Proper Basicality of Belief in God (1991), Hume’s Reproduction Parody of the Design Argument (1991), God and perceptual evidence (1992), Probabilistic arguments from evil (1992), The skeptical theist (1996), Critical study of Providence and the Problem of Evil, by Richard Swinburne (2001), Seeking but not believing: Confessions of a practicing agnostic (2002), Irreducible complexity and Darwinian gradualism: A reply to Michael J. Behe (2002), Craig’s case for God’s existence (2003), Cosmic fine-tuning and terrestrial suffering: Parallel problems for naturalism and theism (2004), More pain and pleasure: A reply to Otte (2004), On the nature of naturalism: Comments on Michael Rea’s World Without Design (2004), Where does teleological thinking stand today? Reinterpreting Ruse’s Darwin and Design (2004), God, science and naturalism (2005), Probabilistic arguments for multiple universes (2007), The argument from evil (2008), The problem of evil (2008), David Hume (2009), Cumulative cases (2010), Faith without God: An introduction to Schellenberg’s trilogy (2011), Darwin’s argument from evil (2012), Christian theism and life on earth (2012), Diagnosing bias in philosophy of religion (2013), The limitations of pure skeptical theism (2013), Explanation and the problem of evil (2013), Meet the new skeptical theism, same as the old skeptical theism (2014), Confirmation theory and the core of CORNEA (2014), A critique of the Kalam cosmological argument (2014), Evolution and the problem of evil (2014), Simplicity and natural theology (2016), Where skeptical theism fails, skeptical atheism prevails (2016), Current Controversies in Philosophy of Religion (2017), Evil and the God of Abraham, Anselm, and Murphy (2017), God, evil, and the nature of light (2017), Atheism and agnosticism (2017), Renewing Philosophy of Religion (2018), What if God makes hard choices? (2019), Panpsychotheism (2019), Philosophy of religion: A vision for the field (2019).
35. Quentin Smith
Smith, Western Michigan
Üniversitesi’nde görev yapmakta olan bir felsefe profesörüdür. Uzmanlık
alanları arasında dil felsefesi, fizik felsefesi, zaman felsefesi, metafizik ve
din felsefesi bulunmaktadır. Smith yüzyılın en önemli ateist din
felsefecilerinden biridir. Kelam Kozmolojik Argüman ve çeşitli fizik
teorilerinin teizmle bağdaşıp bağdaşmadığı gibi konularda önemli çalışmaları
vardır. Ayrıca, evrenin varlığının ve yasalarının natüralistik açıklamaları
konusuna odaklanan az sayıdaki ateist din felsefecisinden biridir.
Önemli Eserleri: The Anthropic Principle and Many-Worlds Cosmologies (1985), On the Beginning of Time (1985), Kant and the Beginning of the World (1985), World Ensemble Explanations (1986), Infinity and the Past (1987), The Uncaused Beginning of the Universe (1988), An Analysis of Holiness (1988), A Natural Explanation of the Existence and Laws of Our Universe (1991), Atheism, Theism and Big Bang Cosmology (1991), An Atheological Argument From Evil Natural Laws (1991), Concerning the Absurdity of Life (1991), The Anthropic Coincidences, Evil and The Disconfirmation of Theism (1992), A Big Bang Cosmological Argument for God’s Nonexistence (1992), The Concept of a Cause of the Universe (1993), Reply to Craig: The Possible Infinitude of the Past (1993), Divine Foreknowledge and Human Freedom (1993), The Conceptualist Argument for God’s Existence (1994), Stephen Hawking’s Cosmology and Theism (1994), Can Everything Come to Be Without a Cause? (1994), Did the Big Bang Have a Cause? (1994), Anthropic Explanations in Cosmology (1994), Internal and External Causal Explanations of the Universe (1995), Explanatory Rationalism and Contingent Truths (1995), A Defense of a Principle of Sufficient Reason (1995), The Metaphysical Necessity of Natural Laws (1996), Theism, Atheism, and Big Bang Cosmology (1996), Causation and the Logical Impossibility of a Divine Cause (1996), Two Ways to Prove Atheism (1996), Two Ways to Prove Atheism (1996), Simplicity and Why the Universe Exists (1997), Swinburne’s Explanation of the Universe (1998), Big Bang Cosmology and Atheism (1998), Why Stephen Hawking’s Cosmology Precludes a Creator (1998), The Reason the Universe Exists is That It Caused Itself to Exist (1999), Concerning the Metaphysical Necessity of the Universe Beginning Uncaused: A Reply to George Nakhnikian (2000), Problems with John Earman’s Attempt to Reconcile Theism with General Relativity (2000), The Metaphilosophy of Naturalism (2001), The Metaphysical Necessity of Natural Laws (2001), Time Was Created by a Timeless Point: An Atheist Explanation of Spacetime (2002), Kalam Cosmological Arguments for Atheism (2007), A Cosmological Argument for a Self Caused Universe (2008), A Naturalistic Account of the Universe. (2008).
36. Raymond Bradley
Bradley, Simon Fraser
Üniversitesi’nde görev yapmış emekli bir felsefe profesörüdür. Uzmanlık
alanları arasında metafizik, zaman felsefesi, din felsefesi ve bilim
felsefesidir. Teist filozoflarla tartışmalar yapmış olan Bradley’in ilgilendiği
konular arasında ölümden sonra yaşamın imkanı, özgür irade savunması ve akıllı
tasarım gibi konular vardır.
Önemli Eserleri: The meaning of life: Reflections on God, immortality, and free will, Intelligent Design or Natural Design, God, Design, and Evolution: A Teleological Argument for Atheism, A Moral Argument for Atheism (1999), God on Trial – Antony in Wonderland (2006), The Rivalry Between Religions (2007), The Free Will Defense Refuted and God’s Existence Disproved (2007), Can God Condemn One to an Afterlife in Hell? (2015), Why Survival is Metaphysically Impossible (2015), God’s Gravediggers: Why No Deity Exists (2016).
37. Richard Gale
Gale, Pittsburgh Üniversitesi’nde
görev yapmış bir felsefe profesörüydü. Metafizik, zaman felsefesi, pragmatizm,
ve din felsefesi üzerinde uzmanlaşmıştı. Din felsefesi hakkındaki çalışmaları
dini tecrübe argümanı, kozmolojik argüman, ontolojik argüman, kötülük problemi,
Tanrısal sıfatlar arası çelişkiler ve daha pek çok konu üzerine yoğunlaşan
Gale, 20. yüzyılın en önemli nonteist felsefecilerinden biriydi.
Önemli Eserleri: Omniscience-Immutability Arguments (1986), A Priori Arguments From God’s Abstractness (1986), Freedom Versus Unsurpassable Greatness (1988), Freedom and the Free Will Defense (1990), On the Nature and Existence of God (1991), A Reply to Paul Helm (1993), Time and Eternity (1994), Why Alston’s Mystical Doxastic Practice Is Subjective (1994), Swinburne’s Argument From Religious Experience (1994), The Overall Argument of Alston’s Perceiving God (1994), The Epistemology of Religious Experience (1995), Some Difficulties in Theistic Treatments of Evil (1996), A New Cosmological Argument (1996), Atheism & Theism (1996), Ontological Arguments and Belief in God (1998), R. M. Adams’s Theodicy of Grace (1998), A New Argument for the Existence of God: One That Works, Well, Sort Of (1999), Swinburne on Providence (2000), Alvin Plantinga’s Warranted Christian Belief (2001), A Response to Oppy, and to Davey and Clifton (2002), Divine Omniscience, Human Freedom, and Backwards Causation (2002), A Response to Almeida and Judisch (2003), The Existence of God (2003), A Response to My Critics (2003), Cosmological and Design Arguments (2005), On the Cognitivity of Mystical Experiences (2005), Comments on the Will to Believe (2006), The Failure of Classical Theistic Arguments (2007), Evil and Alvin Plantinga (2007), Review of Bruce Langtry, God, the Best, and Evil (2009), God and Metaphysics (2010), More Modest Ontological Argument (2012).
38. Robin Le Poidevin
Le Poidevin Leeds Üniversitesi’nde
görev yapmakta olan bir felsefe profesörüdür. Uzmanlık alanları arasında
metafizik, zaman felsefesi, din felsefesi, ve agnostisizm bulunmaktadır. Le
Poidevin, aynı zamanda bu listedeki felsefeciler arasından herhangi bir kitabı
Türkçe’ye çevrilmiş olan tek felsefecidir. Kendisinin Arguing for Atheism
kitabı, Ateizm: İnanma İnanmama Üzerine Bir Tartışma adıyla Ayrıntı Yayınları
tarafından çevrilmiştir.
Önemli Eserleri: The Justification of Science and the Rationality of Religious Belief (1991), Creation in a Closed Universe Or, Have Physicists Disproved the Existence of God? (1991), Autonomous Agents or God’s Automata?: Human freedom from the divine perspective (1995), Internal and External Questions about God (1995), Time, Death and the Atheist (1995), Arguing for Atheism: An Introduction to the Philosophy of Religion (1996), Forrest, P.-God without the Supernatural (1998), Rationality and Religion (2002), Theistic discourse and fictional truth (2003), Are We the Outcome of Chance or Design? (2008), Identity and the composite Christ: an incarnational dilemma (2009), Incarnation: Metaphysical Issues (2009), Agnosticism: A Very Short Introduction (2010), Euthyphro and the goodness of God incarnate (2011), Multiple incarnations and distributed persons (2011), The Incarnation: divine embodiment and the divided mind (2011), The Necessity of God and the Psychology of Counterfactual Thinking (2012), Kenosis, Necessity and Incarnation (2013), ’Once For All’: The Tense of the Atonement (2016), Religious Fictionalism (2019).
39. Ryan Stringer
Stringer, doktorasını California-San
Diego Üniversitesi’nde yapmış bir felsefecidir. Uzmanlık alanı ahlak
felsefesidir. Infidels internet sitesinde çeşitli teistik argümanları
eleştirdiği makaleleri bulunmaktadır.
Önemli Eserleri: Omniscience and Learning (2010), Questions of Existence and the Modal Cosmological Argument (2011), Arguments from Perfection (2011), Evil and Skeptical Theism (2012), Modal Arguments for Atheism (2012), Nonbelief and Hope (2013), On Mavrodes’ Moral Argument for Adopting Religious Belief (2013), A Logical Argument from Evil (2013), God and the Meaning of Life (2014), Two Fatal Problems with the Fine-Tuning Argument (2015), Realist Ethical Naturalism for Ethical Non-Naturalists (2018).
40. Scott Aikin
Aikin, Vanderbilt Üniversitesi’nde
görev yapmakta olan bir felsefe profesörüdür. Uzmanlık alanları epistemoloji,
antik felsefe, informel mantık ve din felsefesidir. Odaklandığı konular bir
inancın gerekçelendirilmesinin ne demek olduğu, Presokratik felsefede ve
Helenistik felsefede bilme kavrayışları, ve safsata teorisidir. Din
felsefesindeyse Tanrı’yı bilmenin imkanı konusuna odaklanmaktadır.
Önemli Eserleri: Reasonable Atheism (2011), Evidentialism and the Will to Believe (2014), A Dilemma for James’s Doctrine of the Will-to-Believe (2014), Does Divine Hiding Undercut Positive Evidential Atheism? (2016).
41. Stephen Law
Law, Heythrop Üniversitesi’nde görev
yapmaktadır. Akademik işlerinden çok yazdığı popüler felsefe kitaplarıyla
tanınmaktadır. Önemli yarı akademik felsefe dergisi Think’in editörüdür.
Tezi metafizik ve dil felsefesi
üzerine olsa da Law’un akademik işleri din felsefesine yoğunlaşmıştır.
Özellikle kötülük problemi hakkında yazdıklarıyla tanınan Law’un hakkında
yazdığı konular arasında dini epistemoloji ve hümanizm de bulunmaktadır.
Önemli Eserleri: A new problem of evil, The evil-god challenge (2010), Plantinga’s belief-cum-desire argument refuted (2011), Humanism: A Very Short Introduction (2011), What is Humanism? (2013), Sceptical theism and a lying God: Wielenberg’s argument defended and developed (2015), The Pandora’s box objection to skeptical theism (2015), Skeptical theism (2016), Skeptical Theism and Skepticism About the External World and Past (2017), Wittgensteinian Accounts of Religious Belief: Noncognitivist, Juicer, and Atheist‐Minus (2017), Miss the target: How some ‘sophisticated’ theists Dodge atheist criticism (2018), Religious Epistemology (2018), The X-claim argument against religious belief (2018).
42. Stephen Maitzen
Maitzen, Acadia Üniversitesi’nde
görev yapmakta olan bir felsefe profesörüdür. Özellikle etik, epistemoloji ve
din felsefesinde uzmanlaşmıştır. Determinizm ve determinizmin hayatın anlamıyla
ilişkisi, muğlaklık ve ontoloji, ve varlık, değer ve amaç açısından nihailik
gibi konu başlıklarıyla ilgilenmektedir.
Önemli Eserleri: Swinburne on credal belief (1991), Theism as Theory: Issues in the Epistemology of Religious Belief (1992), Two Views of Religious Certitude (1992), God and other theoretical entities (1995), A semantic attack on divine-command metaethics (2004), Anselmian atheism (2005), Divine hiddenness and the demographics of theism (2006), Skeptical Theism and God’s Commands (2007), Cornea and closure (2007), Does Molinism explain the demographics of theism? (2008), Skeptical theism and moral obligation (2009), Ordinary Morality Implies Atheism (2009), On Gellman’s Attempted Rescue (2010), On God and Our Ultimate Purpose (2011), Stop Asking Why There’s Anything (2012), Questioning the Question (2013), The moral skepticism objection to skeptical theism (2013), Atheism and the Basis of Morality (2013), Agnosticism, Skeptical Theism, and Moral Obligation (yayına hazırlanıyor).
43. Thaddeus Metz
Metz, Johannesburg Üniversitesi’nde
görev yapmakta olan bir felsefe profesörüdür. Uzmanlık alanları Afrika
felsefesi, hukuk felsefesi, siyaset felsefesi ve özellikle hayatın anlamı
problemidir. Metz, hayatın anlamı problemine en ciddi şekilde eğilen ateist
filozoftur. Metz’in hayatın anlamının Tanrı’nın varlığı, ruhun varlığı, ve
ölümsüzlük gibi şeylerin anlamlı bir hayat için gerekli olup olmadığı sorusunu
ele aldığı çok sayıda makalesi ve konuyla ilgili bir kitabı bulunmaktadır.
Önemli Eserleri: Could God’s purpose be the source of life’s meaning? (2000), Utilitarianism and the Meaning of Life (2003), The immortality requirement for life’s meaning (2003), Critical Notice:Baier and Cottingham on the Meaning of Life (2005), God’s purpose as irrelevant to life’s meaning: Reply to Affolter (2007), New developments in the meaning of life (2007), God, Morality and the Meaning of Life (2008), Meaning in Life: An Analytic Study (2013), The Meaning of Life, Revised Edition (2013), How God Could Assign Us a Purpose without Disrespect: Reply to Salles (2013), Assessing Lives, Giving Supernaturalism Its Due, and Capturing Naturalism: Reply to 13 Critics of Meaning in Life (2015), Further Explorations of Supernaturalism about Meaning in Life: Reply to Cottingham, Goetz, Goldschmidt, Jech and Wielenberg (2016), Reasons of Meaning to Abhor the End of the Human Race (2016), Meaning in Life (2017), God’s Role in a Meaningful Life: New Reflections from Tim Mawson (2018), Accounting for Similarities and Differences in Moral Belief (Atheism) (2019), Meaning (Atheism) (2019), God, Soul and the Meaning of Life (2019), Meaning in Life in Spite of Death (basıma hazırlanıyor) What Makes Life Meaningful? A Debate (basıma hazırlanıyor).
44. Theodore Drange
Drange, Batı Virginia
Üniversitesi’nde görev yapmış emekli bir felsefe profesörüdür. Uzmanlık
alanları dil felsefesi, epistemoloji ve din felsefesidir. Özellikle İnançsızlık
Argümanı (Argument from Nonbelief) ile tanınan Drange kötülük problemi,
Tanrısal sıfatların tutarlılığı, hassas ayar argümanı ve ölümden sonra yaşamın
imkanı gibi konular hakkında da çalışmıştır.
Önemli Eserleri: The Arguments From Evil and Nonbelief, Nonbelief as support for atheism, The Argument from Non-Belief (1993), The Argument from the Bible (1996), Nonbelief & Evil: Two Arguments for the Nonexistence of God (1998), The fine tuning argument (1998), Why be moral? (1998), Science and miracles (1998), Can creationism be scientific? (1998), Nonbelief vs. Lack of Evidence: Two Atheologlcal Arguments (1998), Incompatible-Properties Arguments: A Survey (1998), Atheism, agnosticism, noncognitivism (1998), The Fine-Tuning Argument Revisited (2000), A Response to Parrish on the Fine-Tuning Argument (2000), McHugh’s Expectations Dashed (2002), Gale on Omnipotence (2003), A rebuttal to pardi’s criticism of ANB (2004), Reply to Critics (2005), Is “God Exists” Cognitive? (2005), On defending atheism (2005), Review of Jordan Howard Sobel’s logic and theism (2006), The arguments from confusion and biblical defects (2006), The Pluralizability Objection to a New-Body Afterlife (2015), Conceptual Problems Confronting a Totally Disembodied Afterlife (2015).
45. Wes Morriston
Morriston, Colorado Üniversitesi
Boulder’da görev yapan agnostik bir felsefe profesörüdür. Kariyerinin büyük bir
bölümünde teist olan Morriston, Hristiyanlık’ı görece kısa bir süre önce
bırakmıştır. Özellikle Kelam Kozmolojik Argüman’ı eleştirdiği makalelerin, hem
nonteistler hem de teistler tarafından bu argümana yapılan en etkili
eleştirilerden bazılarını içerdiği kabul edilmektedir. Ayrıca ahlak argümanının
objektif ahlaki değerlere dayanan formülasyonuna ve İlahi Buyruk Teorisi’ne
önemli eleştiriler getirmiştir. Morriston’ın mutlak kudret ve mutlak iyilik
gibi tanrısal sıfatların tutarlı olup olmadığı ve Plantinga’nın Özgür İrade
Savunması gibi konularda da makaleleri vardır.
Önemli Eserleri: Must the Past Have a Beginning? (1999), Must the Beginning of the Universe Have a Personal Cause? (2000), What Is So Good About Moral Freedom? (2000), Omnipotence and Necessary Moral Perfection: Are They Compatible? (2001), Must There Be a Standard of Moral Goodness Apart from God? (2001), Craig on the Actual Infinite (2002), Must Metaphysical Time Have a Beginning? (2003), The “Evidential Argument from Goodness” (2004), The Moral Obligations of Reasonable Non-Believers: A Special Problem for Divine Command Metaethics (2009), What if God Commanded Something Terrible? A Worry for Divine-command Meta-ethics (2009), and the Actual Infinite (2010), Endless Future, Beginningless Past,God and the Ontological Foundation of Morality (2012).
46. William Rowe
Rowe, Purdue Üniversitesi’nde görev yapmış, din felsefesi üzerine uzmanlaşmış bir ateist felsefe profesörüydü. Çalışmaları din felsefesinin 20. Yüzyıl’ın ikinci yarısından itibaren yeniden canlanmasında önemli rol oynamış öncü filozoflardan biridir. Özellikle kötülük probleminin delilci formülasyonunu ortaya koyup savunmasıyla, Kozmolojik Argüman hakkında yaptığı çalışmalarıyla, Tanrı’nın özgür iradesine karşı öne sürdüğü argümanlarıyla, ve ‘En İyi Mümkün Dünya’nın Olmaması Problemi’ni (The Problem of No Best World) detaylı bir şekilde savunmasıyla ünlüdür.
Önemli Eserleri: The Fallacy of Composition (1962), The Cosmological Argument and the Principle of Sufficient Reason (1968), Two Criticisms of the Cosmological Argument (1970), God and Timelessness (1972), Plantinga on Possible Worlds and Evil (1973), The Cosmological Argument (1975), The Cosmological Argument (1975), The Ontological Argument and Question-Begging (1976), Comments on Professor Davis’ “Does the Ontological Argument Beg the Question?” (1976), The Cosmological Argument (1978), The Problem of Evil and Some Varieties of Atheism (1979), On Divine Foreknowledge and Human Freedom: A Reply (1980), Religious Experience and the Principle of Credulity (1982), Self-Existence and the Cosmological Argument (1983), Evil and the Theistic Hypothesis: A Response to Wykstra (1984), Rationalistic Theology and Some Principles of Explanation (1984), Theism (1986), Ruminations About Evil (1991), The Problem of No Best World (1994), The Evidential Argument From Evil: A Second Look (1996), In Defense of ‘the Free Will Defense’ Response to Daniel Howard-Snyder and John O’Leary-Hawthorne (1998), Reply to Plantinga (1998), Religious Pluralism (1999), The Problem of Divine Sovereignty and Human Freedom (1999), God and the Problem of Evil (2001), Can God Be Free? (2002), Can God Be Free? (2004), Cosmological Arguments (2004), Response to Hasker (2005), Can God Be Free? (2006), Friendly Atheism, Skeptical Theism, and the Problem of Evil (2006), Replies (2007), Peter Van Inwagen on the Problem of Evil (2008), Review of Alvin Plantinga, Michael Tooley, Knowledge of God (2008), Argument and the Principle of Sufficient Reason (2009), Alvin Plantinga on the Ontological Argument (2009), Bruce Langtry: God, the Best, and Evil (2010), Friendly Atheism Revisited (2010), Response To: Divine Responsibility Without Divine Freedom (2010).
https://onculanalitikfelsefe.com/isimlerini-bilmeniz-gereken-46-ateist-ve-nonteist-felsefeci-berat-mutluhan-seferoglu/ @FelsefeOncul aracılığıyla
Yalnızlığa çekilmek mi istersin kardeşim?
Kendine varan yolu aramak mı istersin?
Biraz dur da beni dinle.
“Arayan, kolay yiter. Her türlü yalnızlık suçtur.”
Böyle der sürü.
Ve sen sürüdendin uzun bir süre.
Sürünün sesi daha sende çınlayacak.
Ve sen desen: “ Artık sizinle ortak vicdanım yok benim” yakınma ve ağrı olacak bu.
Derdinin yolunu,
yani kendine varan yolu yürümek mi istersin?
Öyleyse hakkını ve bu işi becerecek gücünü göster bana!
Sen yeni bir güç ve yeni bir hak mısın? Bir ilk devinme misin?
Bir kendi kendine dönen tekerlek misin?
Yıldızları kendi çevrende dönmeye zorlayabilir misin?
Yazık, yüksekliğe tutkunluk öyle çok ki!
Gözü doymaz kişilerin çırpınmaları öyle çok ki!
Tutkun ve gözü doymaz bir kişi olmadığını göster bana!
Özgür mü diyorsun kendine?
Egemen düşünceni işitmek isterim ben senin, boyunduruktan kurtulduğunu değil.
Kendi kötün ile kendi iyini kendine sağlayabilir misin,
kendi istemini bir yasa olarak kendi üstüne asabilir misin?
Kendi kendinin yargıcı olabilir misin?
Bugün kalabalığın acısını çekersin daha, ey tek kişi:
Bugün yürekliliğin tam daha ve umutların.
Ama bir gün yalnızlık yoracak seni,
bir gün eğilecek gururun ve yürekliliğin yılacak. Bir gün haykıracaksın:
“Yalnızım ben!”
Yalnızı öldürmek isteyen duygular avardır; başaramazlarsa, kendileri ölürler sonra!
Ama sen buna yeterli misin, katil olmaya?
Kardeşim, ‘horgörme’ sözcüğünü tanıdın mı?
Peki doğruluğunun, seni horgörenlere karşı doğru olmanın ağrısını?
Onlar haksızlık ve çamur atarlar yalnızca; ama böyledir diye, kardeşim,
yıldız olmak istersen, daha az ışık saçmamalısın onlara!
Ve iyilerle doğrulara karşı tetikte ol!
Onlar, kendi erdemini yaratanları çarmıha germeye can atarlar,
onlar yalnızlardan nefret ederler.
Kendi sevginin baskınlarına karşı dahi tetikte ol!
Her önüne gelene elini uzatmaya pek hazırdır yalnız kişi.
Elini değil, yalnız pençeni uzatmalısın nice kimselere;
hani pençenin tırnakları da olursa, yok mu…
Ama karşına çıkabilecek en çetin düşman kendin olmalısın hep;
sen mağaralarda ve ormanlarda kendine pusu kurarsın.
Kendi yalımınla yakmaya hazır olmalısın kendini;
önce kül olmadan nasıl yeni olabilirsin ki!
Sevginle git yalnızlığına, kardeşim,
yaratmanla git, doğruluk ancak daha sonra topallar ardın sıra senin.
Benim gözyaşlarımla git yalnızlığına, kardeşim.
Kendinden öte yaratmak isteyeni severim ben,
ve böylece yok olanı.
Friedrich Nietzsche,
Böyle buyurdu Zerdüşt,
Yaratıcının Yolu Üstüne
“Neden bu kadar sertsin?” — demişti bir zamanlar alelade kömür elmasa; “Oysa biz yakın akraba değil miyiz?” —
Neden bu kadar yumuşaksınız? — diye soruyorum ben size, ey kardeşlerim: yoksa — kardeşlerim değil misiniz?
Neden böyle yumuşak, bu kadar uysalsınız, neden her şeye bu kadar razısınız? Neden bu kadar çok inkar ve reddediş var yüreklerinizde? Bu kadar az kader var bakışlarınızda?
Ve kader olmayacak, acımasızlar olmayacaksanız: nasıl zafer kazanacaksınız benimle birlikte?
Sertliğiniz şimşek gibi çakmak, kesmek ve deşmek istemiyorsa: günün birinde benimle birlikte nasıl — yaratacaksınız?
Çünkü yaratanlar serttir. Ellerinizi balmumuna basar gibi binlerce yılın üzerine basmayı, mutluluk olarak görmelisiniz, — — bin yıllık istemin üzerine madenin üzerine kazır gibi kazımayı, mutluluk olarak görmelisiniz — madenden daha sert, madenden daha asil. En asil olandır yalnızca bütünüyle sert olan.
Bu yeni levhayı koyuyorum üzerinize; ey kardeşlerim: Sert olun!
Friedrich Nietzsche
Böyle Söyledi Zerdüşt
İşbankası Yayınları, Çeviren: Mustafa Tüzel, sayfa 217,218
https://twitter.com/insanokur/status/1690690509398851584
50 SAHTE CAN YÜCEL ŞİİRİ
Şairin ‘sahte’ şiirlerini toplayan Prof. Dr. Semih Çelenk, şimdiye kadar 50 sahte Can Yücel şiiri tespit etti.
Şairin üslubu ve siyasi duruşuyla hiçbir alakası olmayan sayısız şiirin internette dolaştığını söyleyen eşi Güler Yücel de konuya dair Kemal Öncü’ye verdiği röportajda “Yine örneğin ‘Her şey sende gizli’ diye bir şiir var. O demin söylediğin şiir var… Mistik, kaderci, boşverci, metafizik bulamaçlı bu şiirlerle Can’a karşı adeta faili meçhul bir kampanya yürütülüyor gibi. Can’ın şiiri şiir gibi şiirdi… Ne o öyle ‘Ömür dediğin bir gündür/ o da bugündür…’ ye, iç, eğlen keyfine bak gerisine aldırma mesajı? Can muhalif bir şair, söyleyeceğini eğilip bükülmeden dobra dobra söyleyen bir şair, ziyaret edenlerin şaşırdığı iki göz odada oturup üreten bir şair…” ifadelerini kullanmıştı.
Yıllardır bu ilgisiz dizelerin izini süren Prof. Dr. Semih Çelenk, tespit ettiği şiir sayısının 50’ye ulaştığını duyurdu.
Çelenk’in blogunda yayımladığı liste şöyle:
1. Bağlanmayacaksın
2.Kadın Dediğin
3.Erkek Dediğin
4.Seninle Olmanın En Güzel Yanı
5.Anladım
6.Herşey Sende Gizli
7.Eğer
8.Herkes Gitmek İstiyor
9.Sevdiğin Kadar Sevilirsin
10. Sağlık Olsun
11.Tam zamanında Yaşamak (Yaşamak Zamanı)
12.Tersten Yaşamak
13.Biraz Değiştim
14.Bir gün Anlarsın
15.Gitmek
16.Seninle Yaşlanmak İstiyorum
17.Asla Keşkelerim Olmadı
18.Özledim Seni
19.Bilmelisin ki
20.Aşk
21. Boşver ve Yaşı Başı
22.Olmuyorsa Zorlamayacaksın
23.Ben Benden Olgun İnsan İsterim Karşımda
24.Öyle Sabah Uyanır Uyanmaz Fırlama Yataktan
25.Farkında Olmalı İnsan
26.Bir Eşi Olmalı İnsanın
27.Unutma
28.Sevgi Emekmiş
29.Özleme Dair (Kim Özlerdi?)
30. Ömür Dediğin Bir Gündür O da Bugündür
31.Aşk Ayakkabı Gibidir
32.Rakı İçen Kadınlar
33.AteşveSu
34.Ülke Bölünsün İstiyorum
35.Kadınım Ben
36.Senin İçin Yasak Dediler
37.Bayram Şiiri
38.Dostlar Irmak Gibidir
39.Öye Bir Hayat Yaşadım ki
40.Bir Yolun varsa Gidilecek
41.Ömür Dediğiniz Nedir Ki
42.Fakirin Gayrimeşru Çocuğu
43.Ey Yüreğim
44.Özlersin
45.Hepsi Bu
46.Birşey Eksik
47.Kendimden Özür Diliyorum
48.Bir Kadını Ağlatmak
49.Ölüm Bir An
50.Galiba Yoruldum
‘BAYRAM’
Can Yücel’e ait olduğu iddiasıyla paylaşılan meşhur metinlerden biri “Bayram”. Ramazan Bayramı’nda da sıklıkla internette rastladığımız bu metin Can Dündar’ın 10 Ocak 2006 tarihli Milliyet köşe yazısı. Ancak Nazlı Ilıcak’tan Reha Muhtar’a pek çok isim bu metni Can Yücel’e ait olduğu iddiasıyla gazete köşesinden paylaştı.
Kaynak: Evrensel
ÖZDEMİR ASAF anlatıyor:
Sabah erkenden kalkmış, yüzünü yıkarken, birden bir karaciğer kanaması olmuş. Günlerden 9 Mayıs 1954 Pazar.
Sait Faik, 10 Mayıs Pazartesi gece yarısından sonra fenalaşıp 11 Mayıs Salı, sabah üç sularında yaşama gözlerini yummuştur.
*
Kapıcı ile yukarı çıktım, biraz etrafı toparladım.
Şaşkına dönen annesi elindekileri attığı gibi hastaneye koştuğundan darmadağınıktı her yer.
Yazmakta bir sakınca görmüyorum. Lavaboya, oraya buraya sıçramış kanları sildik. Kan bir anda geldiğinden yerleri de temizledik. Yazı masasının üzerini de topladım. Lautreamont’un (Maldoror Şarkıları) kitabını da sildim. O şaşkınlıkla kendini odasına attığından masasının üzeri de dağınıktı. Kısacası, annesinin, gelirse görmeye dayanamayacağı durumu kapıcı ile düzene koyduk. Nitekim hastaneye gittiğimde, bana gizlilikle, evi toparlayıp toparlamadığımı sordu.
Hastane koridorları, odasının önü hareket halindeydi. Öbür koğuşların hemşireleri Sait’i görmeye geliyorlardı. Kendine bakan hemşire öbürlerine anlatmış. Çok şeker bir adam, diyorlardı. Hepsine ayrı ayrı takılmış, şakalar yapmış.
İstanbul tam anlamıyla, hastalığı duyuldukça ayağa kalkmış sayılabilirdi. Ziyaretçiler ardarda geliyor, telefonlar durmadan çalışıyordu. Hastane personeli, biraz da “o adam”ı merak etmekteydi. Böylesi durumlarla çoğu karşılaşmamıştı. Akademisinden, Üniversitesinden, Vilâyeti’nden, Ankara’dan, dört bucaktan herkesi ayağa kaldıran “bu tanımadıkları adam” kimdi?
Özdemir Asaf
https://twitter.com/insanokur/status/1690320040686481409
Tatra’daki sanatoryuma giderken Kafka’yla vedalaştığımızda: «İyileşecek ve sağlığınıza yeniden kavuşup döneceksiniz», dedim. «İleride yoluna girecek yine her şey. Her şey bir başka türlü olacak.»
Kafka, sağ elinin işaret parmağını göğsüne dayayarak gülümsedi.
«Gelecek’i şimdiden içimde taşıyorum. Değişen bir şey varsa, gizli saklı yaraların kendilerini açığa vurmasından başka bir şey olmayacak.»
Ben sabırsızlanmıştım.
«Madem ki iyileşeceğinize inanmıyorsunuz, ne diye o zaman sanatoryuma gidip yatmak istiyorsunuz?»
Kafka masanın üzerine eğildi.
«Her sanık, hakkında verilecek mahkûmiyet kararının ileri bir tarihe ertelenmesine çalışır.»
Gustav Janouch
Kafka ile Söyleşiler, Cem Yayınevi, Türkçesi: Kamuran Şipal, 2.basım, Haziran 2000, sayfa 122
Üzgünüm!
Ama ben imparator olmak istemiyorum. Bu, benim işim değil. Kimseye hükmetmek ya da boyun eğdirmek istemiyorum.
Elimden gelirse, herkese yardım etmek isterim: Yahudi olan, olmayan, zenci veya beyaz… Hepimiz karşımızdakine yardım etmek isteriz; insanların doğası budur. Biz birbirimizin mutluluğu için yaşamayı isteriz, kötülüğü için değil. Birbirimizden nefret etmek, birbirimizi aşağılamak istemeyiz.
Bu dünyada herkese yetecek yer var. Ve toprak hepimizin ihtiyacını karşılayacak kadar bereketli. Hayatın bize çizdiği yol, özgürlük ve güzelliklerle dolu olabilir ama biz onu yitirdik. Hırs ruhumuzu zehirledi, dünyayı bir nefret çemberine aldı, hepimizi kaz adımlarıyla sefalete ve kana sürekledi. Hızımızı arttırdık ve bunun tutsağı olduk. Bolluk getiren makineleşme bizi yoksul kıldı. Edindiğimiz bilgiler bizi alaycı, zekamızı ise katı ve acımasız yaptı.
Çok fazla düşünüyor ama çok az hissediyoruz. Makineleşmeye değil, insanlığa muhtacız aslında. Zekaya değil, iyilik ve anlayışa… Bu değerler olmadan hayat korkunç olur, her şeyimizi yitiririz. Uçaklar ve radyo denen icat bizi birbirimize yakınlaştırdı. Bu buluşların varoluş nedeni, insanın içindeki iyiliği ortaya çıkarmak, evrensel kardeşliği inşa etmek ve birleşmemizi sağlamak. Şu anda bile sesim dünyadaki milyonlarca insana, acı çeken kadınlara, erkeklere ve çocuklara, suçsuz insanları hapse atıp işkence eden bir sistemin kurbanlarına bu sayede ulaşabiliyor.
Beni işitenlere şunu söylemek istiyorum: “Umutsuzluğa kapılmayın.” Üstümüze çöken bela; vahşi bir hırsın, insanlığın gelişmesinden korkanların duyduğu acının bir sonucu.
İnsanlardaki bu nefret duygusu geçecek, diktatörler ölecek. Ve halktan aldıkları güç, yine halkın eline geçecek. Son insan ölene kadar özgürlük yok olmayacak.
Charlie Chaplin,
Büyük Diktatör filminden
Lozan Antlaşması’nın 100. yıldönümü: Yerli ve yabancı etkinlikler, tartışmalar, tepkiler, değerlendirmeler ve talepler (1)
Faik Bulut
Lozan Antlaşması hatırası
Lozan Antlaşması‘nın 100. yıldönümü, Türkiye’de ve Türklerin yoğunlukla yaşadıkları yabancı ülkelerde coşkuyla anılıp kutlandı.
Geleneksel Türk-İslamcılar ve Kemalist çevrelerce kabul gören ortak anlayış şudur:
Lozan, Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararası tapu senedidir.
Diplomatik konulara vakıf deneyimli gazeteci Sedat Ergin’e göre:
Lozan Antlaşması, geride bıraktığımız yüz yıl boyunca Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığını ve uluslararası alanda uzun soluklu, kalıcı bir barış dönemini sürdürebilmesinin en temel güvencelerinden biri olmuştur. 1
Nitekim CHP’li belediyelerce İzmir, İstanbul gibi büyük şehirlerde bu yıl düzenlenen anma törenleri ve konferanslarda dile getirilen görüşler de AKP’li belediyelerinkinden pek farklı değildi. Kenan Evren dönemindeki törenlerin resmi söylemlerini andırıyordu.
Duyurulardan biri şöyleydi: Şişli Belediyesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş belgesi niteliğindeki Lozan Barış Antlaşması’nın 100. yıldönümü onuruna gerçekleştirilen açılışla “100. Yılında Lozan Antlaşması: Sonsuz Barış” adlı sergiyi İstanbullularla buluşturdu.
Ankara Politikalar Merkezi ve İnönü Vakfı’nın desteğiyle Yapı Kredi Bomontiada’daki “Barış Yüzyılı” konulu panele; Şişli Belediye Başkanı Muammer Keskin, Prof. Dr. İlber Ortaylı, Ankara Politikalar Merkezi temsilcisi emekli Büyükelçi Mustafa Oğuz Demiralp, İsviçre’nin Ankara Büyükelçisi Jean Daniel Ruch ve İsmet İnönü’nün 4. kuşak torunu gazeteci Zeynep Bilgehan konuşmacı olarak katıldı. 2
Şişli Belediyesince düzenlenen panelde Prof. Dr. İlber Ortaylı da konuştu. Kaynak.jpg
Şişli Belediyesince düzenlenen panelde Prof. Dr. İlber Ortaylı da konuştu
Kemalistler ile İslami kesimlerin ayrıştıkları nokta ise bu antlaşmanın “Zafer mi yoksa hezimet mi?” olduğuydu.
Nitekim Türk-İslam sentezini benimseyenlerin önemli bir kısmı “Halifeliğin kaldırılması ve ümmetçi bir politikadan vazgeçilmesi” anlamında Lozan’ı “zafer değil, hezimet” olarak görmektedir.
Geçmişe dönersek: Birinci Dünya Savaşı münasebetiyle ilan edilen Büyük Cihat yahut Cihadı Ekber fetvası, fiiliyatta Sultan II. Abdülhamit’in pan-İslamcı siyasetinin devamı niteliğindeydi.
Şöyle ki:
• 3 Kasım 1914 tarihli İkdam gazetesi, “Gaza-yı Ekber-Silâh Başına” başlıklı haberiyle İslâm düşmanlarına karşı cihat çağrısında bulunur.
11 Kasım’da kesin şekilde kararlaştırılan cihada ilişkin ilk olarak Halife-Sultan Mehmet Reşat tarafından orduya hitaben bir beyanname gönderilir.
Bu beyannamede dünyadaki 300 milyon Müslüman’ın kaderinin Osmanlı Devleti’nin selametine bağlı olduğu bildirilmekte ve savaş istikametinde askere cesaret aşılayıcı bir söylem benimsenmektedir.
13 Kasım’da Hırka-i Şerif odasında Sultan M. Reşat’a cihat ilân etme yetkisi veren fetva okunur.
14 Kasım’da, Emini Ürgüplü Ali Haydar Efendi tarafından İstanbul Fatih Camii’nde bu kez kamuoyuna duyurulan söz konusu fetva ile beraber Osmanlı Devleti’nin “Mukaddes Savaş”a çağrısı resmîleşir. 3
Fatih Camisinde İlan Edilen Cihad-ı Ekber (Büyük Cihat).jpg
Fatih Camisinde İlan Edilen Cihad-ı Ekber (Büyük Cihat)
Dünya Savaşı’ndan mağlup çıkan ve genelde Müslüman ve gayrimüslim halkların yaşadıkları Anadolu, Mezopotamya ve Ortadoğu topraklarını kaybeden İttihatçı kadroların bakiyesi sayılan Kemalistler ise daha gerçekçi davranarak Lozan görüşmeleri sürecinde ümmetçi toplumun simgesi sayılan saltanatı (1922) ve halifeliği (Mart 1924) kaldırdılar.
Bu yüzden de Osmanlıcı-İslamcı çevreler Lozan’ı “hezimet” olarak görmeye başladılar. Bir kısmı hâlâ aynı görüşte olup “Laikliğin kaldırılıp halifeliğin benimsenmesi” yoluyla yeni bir ümmetçiliğin ikame edilmesinden yana fikir beyan etmekteler.
Ortadoğu Araştırmaları Dergisi'nin üçüncü sayısında Lozan değerlendirmesi yapılmıştır. Temmuz 1997.jpg
Ortadoğu Araştırmaları Dergisi’nin üçüncü sayısında Lozan değerlendirmesi yapılmıştır, Temmuz 1997
Gazeteci Turan Kışlakçı gibi orta yolcular da var. Nitekim Kışlakçı, Katar sermayesiyle yayınına devam eden Londra merkezli El Quds El Arabi gazetesinde Arapça yayınlanan 26 Temmuz 2023 tarihli makalesinde bir yandan Lozan Antlaşması’nın “Türkiye Cumhuriyeti’nin temel güvencesi olduğuna” işaret ederken diğer yandan bu antlaşmayı “günümüzde ortaya çıkan birçok müşkülatın ve sorunun kaynağı” olarak görüyor.
Ona göre: “Lozan’ın üzerinden 100 yıl geçmesine rağmen ayrıntıları hâlâ açıklık kazanmamıştır. Dolayısıyla kimileri Lozan için ‘zafer’ derken, Kadir Mısırlıoğlu (İslamcı, Osmanlıcı ve halifeci görüşleriyle bilinen tanınan tartışmalı isim-FB) nezdinde ise bahsedilen Antlaşma bir ‘hezimet’tir… Dolayısıyla: Görünen o ki, Lozan’ın hâlâ geçerli olup olmadığına dair sorular henüz bitmemiştir.”
Lozan'ı sorgulayan yeni bir kitap-Ekim 2022.jpg
Lozan’ı sorgulayan yeni bir kitap, Ekim 2022
Kemalist görüşü benimseyenlerden birkaç aydının görüşleri ise şöyledir:
Prof. Dr. Hakkı Keskin: “Türkiye’de özellikle tarikatların ve onlara sempatiye bakanların, 100. yılını kutladığımız Lozan Antlaşması’na ve laik Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı haince bir propagandayı sürdürmekte olduklarını günümüzde de görmekteyiz. Taliban yanlısı bir düzen isteyen bu kesimlere karşı demokratik, laik bir hukuk devletini savunanların mücadelesi kararlılıkla sürecektir.” 4
Soner Yalçın: “Hitler ve Naziler, Atatürk hayranıydı. Nazi ideolojisi ve stratejisi ile Türk bağımsızlık hareketiyle ilgili mukayeseli tarih çalışması yapan Stefan Ihrig, ‘Naziler ve Atatürk’ kitabında bu hayranlığı ayrıntılarıyla yazdı. Sadece Atatürk’ün, dayatılan emperyalist antlaşmaları yırtıp atıp, ulusal kurtuluş savaşı verip, yenilgi küllerinden yeni devlet kurmasını, Naziler yayın organlarında detaylarıyla neredeyse gün be gün ilan etti. Bağımsızlığı inşa etmek için Atatürk’ü rol model aldılar: “Biz neden Türkler gibi Versailles’i yırtıp atmıyoruz?” dediler. 5
Sinan Meydan: “Lozan’la, her şeyden önce Osmanlı Devleti’nin yüzlerce yıllık kapitülasyon bağımlılığına son verdik. Bu sayede tam bağımsız, eşit, egemen, üniter ve laik yeni bir devlet kurabildik.” 6
Ataol Behramoğlu: “Lozan Barış Antlaşması bir gerçekçilik başarısıdır. Bir kurtlar sofrasında, bu kurt sürüsünün kendi aralarındaki çıkar çatışmalarından da akıllıca yararlanarak yeni Türkiye’nin bağımsız, özgür bir devlet olarak varlığını uluslararası hukukun güvencesine aldılar.” 7
Lozan karşıtı bir gösteri için duyuru afişi.jpg
Lozan karşıtı bir gösteri için duyuru afişi
Bu arada belirtelim: Şair ve Yazar Ataol Behramoğlu’nun kaleme aldığı tiyatro oyunu “Lozan”; 1993’te Metin Belgin yönetiminde, Timur Selçuk’un beste ve şarkılarıyla Antalya Devlet Tiyatrosu’nda sahnelenmiş, İstanbul turnesinde de başarıyla oynanmıştı.
Yazara göre, günümüzde de gösterilmekte olan oyunun ana omurgasını “antiemperyalizm” oluşturmaktadır.
Türkiye egemen sınıflarının resmi tutumu ise genel hatlarıyla Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın şu sözlerinden anlaşılabilir:
Lozan Antlaşması’yla elde ettiğimiz hakları kararlılıkla savunurken, yeni hamlelerle ülkemizin kazanımlarını tahkim edeceğiz. Lozan Barış Antlaşması’nın 100’üncü yıl dönümünde, Cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Kemal’i, silah arkadaşlarını, istiklal ve istikbalimiz uğrunda hayatlarını feda eden tüm şehitlerimizi rahmetle yâd ediyorum. Gazilikle müşerref olan kahramanları hürmetle anıyor, Rabbim Türkiye’yi ilelebet payidar eylesin diyorum. 8
Lozan hakkında yeni kitap-Haziran 2023.jpg
Lozan hakkında yeni kitap, Haziran 2023
Aynı Erdoğan, Yunanistan ile Türkiye arasında yaşanan adalar ve azınlıklar meselesinde Lozan Antlaşması’nın bazı maddelerinin Türkiye lehine olacak tarzda güncellenmesi gerektiğini de söyledi.
Ancak görüştüğü mevkidaşı Yunan Prokopis Pavlopulos, söz konusu antlaşmayı “gözden geçirme veya değiştirme önerisini” reddetti. 9
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve mevkidaşı Prokopis Pavlopulos. 7 Aralık 2017.jpg
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve mevkidaşı Prokopis Pavlopulos, 7 Aralık 2017
Lozan’da muhatap alınmayan ve bu antlaşmanın çok boyutlu trajik sonuçlarına sürekli maruz kalan Kürtlere gelince, onlar 100. yıl münasebetiyle Türkiye ve dünya kamuoyunun dikkatini çekmek üzere bireysel veya örgütsel düzeyde birçok ülkede etkinlikler düzenlediler.
Bazı somut örneklerini sıralayalım:
1 Temmuz’da ABD’de yaşayan Amerikan-Kürt Bilgi Ağı’nın (American Kurdish Information Network) Sözcüsü, siyasi aktivist ve yazar Kani Xulam, Lozan Antlaşmasının 100’üncü yılı vesilesiyle Washington’dan New York’taki Birleşmiş Milletler Genel Merkezi’ne “Özgürlük ve Zafer Yürüyüşü” başlattı. 530 km uzunluğundaki yürüyüşe, belli aralıklarla yaklaşık 20 kişi eşlik etti. Amerikalı aktiviste, Kürt dostu ve diasporada yaşayan Kürtler de destek verdi. 10
Kürt aktivist Kani Xulam, Beyaz Saray önünden New York'a yürüyüş başlattı_.jpg
Kürt aktivist Kani Xulam, Beyaz Saray önünden New York’a yürüyüş başlattı
8 Temmuz’da HAK-PAR, PAK, PSK ve TDK-TEVGER öncülüğünde “Lozan Antlaşması’nın 100. Yılında Kürdistan’ın Geleceği Konferansı” düzenlendi. Moderatörlüğünü Seîd Veroj’un yaptığı oturumda sosyolog yazar İsmail Beşikçi, tarihçi Mehmet Bayrak ve Ekrem Önen, Rusya Bilimler Akademisi Şarkiyat Enstitüsü Kürdoloji Bölüm Başkanı Dr. Kirill Vertyayev ile zoom üzerinden siyaset felsefesi uzmanı Hasan Yıldız ve Sofya Üniversitesinden öğretim görevlisi Prof. Yaşar Abduselamoğlu konuştular. 11
10 Temmuz’da Paris Kürt Enstitüsü öncülüğünde hazırlanan “Lozan 1923’ten Lozan 2023’e” başlıklı konferans İsviçre’nin Lozan şehrinde gerçekleştirildi. Lozan Belediye Başkanı Grégoire Junod ile İsmet Şerif Vanli Mirası isimli kuruluşun yöneticisi İhsan Kurt açılış konuşmaları yaptılar.
Paris Kürt Enstitüsü tarafından düzenlenen Lozan Konferansı duyurusu. .jpg
Paris Kürt Enstitüsü tarafından düzenlenen Lozan Konferansı duyurusu
Diğer konuşmacılar şunlardı: Enstitü Başkanı Kendal Nezan, Derya Bayır, Prof. Dr. Hamit Bozarslan, (İsviçre-Zürih, ABD-Michigan, Avustralya New Castle, İstanbul Bilgi gibi üniversitelerde Osmanlı ve Türkiye tarihi üzerinde dersler veren ve Lozan hakkında eleştirel bir kitap yazmış olan) Prof. Hans-Lukas Kieser, (ABD-Oberlin College öğretim üyesi) Prof. Leonard V. Smith, (Sorbonne Üniversitesi öğretim üyesi) Emeritus Prof. Raymond Kevorkian, (Fransa-Lyon Katolik Üniversitesi öğretim üyesi) Prof. Joseph Yacoub, (İsviçre-Neuchâtel Üniversitesinden) Jordi Tejel Gorgas, (Ulster Üniversitesinden Kürt akademisyen) Şerko Kirmanc, Prof. Dr. Baskın Oran ile Prof. Mesut Yeğen.
Kürt Diaspora Konfederasyonu (DİAKURD) avukatları Hişyar Özalp ve Rıdvan Dalmış, “Lozan Antlaşması’nın iptali ve Kürt halkının self-determinasyon hakkının uygulanması” talebi ile Danıştay’a başvuruda bulundu. Konuya ilişkin açıklama yapan avukatlar, iç hukuk yollarından bir sonuç alınamadığı takdirde konuyu BM İnsan Hakları Komitesi’ne götüreceklerini bildirdi. 12
DİAKURD avukatları, Lozan Antlaşması konusunda Danıştay'a başvurdular.jpg
DİAKURD avukatları, Lozan Antlaşması konusunda Danıştay’a başvurdular
Mardinli Kürt aktivist Lokman Kodak, Kürtlerin bir statü sahibi olmasını engelleyen Lozan Antlaşması’nın 100’üncü yılını protesto amacıyla 14 Temmuz’da İsviçre’nin başkenti Bern’den Cenevre’ye bir yürüyüş başlattı. 13
İsviçre’deki Kürt Diaspora Merkezi, bağlı bulunduğu Kurdistan Diaspora Confederation ile 27-28 Mayıs tarihleri arasında Lozan Antlaşması’nın 100. Yılını değerlendiren bir konferans düzenledi. KDP lideri Mesut Barzani konferansa ilettiği mesajında şunları dile getirdi:
“Kürt kültürünün mensupları diğer etnik ve ulusal gruplarınkiyle barış içinde bir arada yaşamaktadır. Baskıcı rejimler, kusurlu politikalar ve diktatörlükler, Kürt halkının karşılaştığı esas tehlikedir. Burada önemli olan Lozan Antlaşması’nın negatif (olumsuz) sonuçlarını düzeltmek ve yapılan hataların sadece Kürtlere mal edilmesinin doğru olmadığını kabullenmektir.
Bu hata ve kusurların düzeltilmesi hususu; bölge ülkeleri ile küresel denklemde söz sahibi olan ülkelerin, hükümet dışı sivil toplum örgütleri, akademik ve sosyal enstitüler, aktivistler ve ünlü muteber şahsiyetlerin hep birlikte meselenin barışçıl ve demokratik bir çerçevede çözülmesine katkıda bulunmasına bağlıdır.
Kürt Diasporası, davasını savunmak suretiyle Kürt halkının haklarının kabul edilmesinde etkili ülkeler nezdinde önemli bir rol oynayabilir.” 14
Almanya’da yaşayan Kürt yazar İbrahim Sediyani, “Media Corsica” isimli Korsika dergisi için kaleme aldığı “100e Anniversaire du Traité de Lausanne: La France et l’Angleterre Peuvent-Elles Laver Leurs Péchés au Kurdistan?” isimli Fransızca makalesinde, 100 yıl önceki Lozan Antlaşması’nın baş mimarlarından biri olan Fransa ile İngiltere’yi “Kürt ulusuna ve Kürdistan’a karşı işlediği bu günahı temizlemeye” çağırdı. 15
Almanya’nın Kuzey Ren-Vestfalya eyaletinin Oberhausen kentinde, Barzani yönetimindeki Irak KDP partisine yakınlığıyla bilinen Lozan Antlaşması Komitesi ve Kürdistan Gençlik Ağı, 18 Temmuz’da bir basın açıklaması düzenledi. Rûdaw TV kanalına konuşan Lozan Antlaşması Komitesi Hurşit Aleyvi, 21 Temmuz’da Cenevre İnsan Hakları Komitesi binası önünde Lozan Antlaşmasını protesto edeceklerini, 22 Temmuz’da ise BM binası önünde bir miting düzenleyeceklerini söyledi.
Lozan ve Cenevre şehrinde iki ayrı miting/yürüyüş düzenleyen İsviçre merkezli Kürt oluşumlarının bu etkinliğine, Avrupa’nın çeşitli şehirlerinden yaklaşık 15 bin kişi katıldı. Bunlar arasında Kürtler, dostları, aydınlar, siyasetçi, diplomat ve siyasi partiler de vardı. Ayrıca Kürtlerin yaşadıkları dört parçadan siyasi parti temsilcileri, aydın, siyasetçi ve yabancı diplomatların katılımıyla “Lozan Antlaşması’nın 100. Yıldönümünde Kürdistan Halkının Tutumu” konulu bir konferans düzenlendi.
Lozan Belediyesi, Lozan Antlaşması’nın imzalandığı salonda konferans düzenlemek isteyen Kürtlere izin vermedi. Kürtler konferansın yapıldığı tarihi salonu talep ederken aynı zamanda Türkiye’nin de salonda etkinlik talebinde bulunması üzerine belediye, “İki taraf da talep etti. Bu nedenle hiçbir tarafa salonu vermeyeceğiz” dedi. 16
Lozan hakkında yeni kitap-Nisan 2023_.jpg
Lozan hakkında yeni kitap, Nisan 2023
22 Temmuz’da Belçika merkezli KNK tarafından aynı münasebetle Lozan şehrinde düzenlenen geniş kapsamlı forum tarzındaki toplantıya farklı ülkelerden katılan yaklaşık 50 kurum ve kuruluş ile 600 kişi görüş belirtti.
24 Temmuz pazartesi günü Diyarbakır Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti’nde bir araya gelen Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi, Halkların Demokratik Partisi (HDP), Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), Kürdistan Komünist Partisi (KKP), İnsan ve Özgürlük Partisi (PİA), Kürdistan Sosyalist Partisi (PSK), Kürdistan Demokrat Partisi-Türkiye (PDK), Hereketa Azadi, Devrimci Demokratik Kürt Derneği (DDKD), Şeyh Said Derneği ve Kürt Kadınlar Birliği Platformu üyeleri, Lozan Antlaşması’nın 100’üncü yılı münasebetiyle ortak bir açıklama yaptılar. 17
30 Temmuz’da İstanbul merkezli Halkların Demokratik Kongresi (HDK), “Yüzüncü Yılında Lozan: Muhasebe ve İmkân” başlıklı dar kapsamlı bir konferans düzenlendi. Her kişi, kesim ve platformun Lozan’a ilişkin görüşleri farklı olmakla birlikte ortak noktaları şu şekilde özetlenebilir:
Lozan Antlaşması Türkiye ve bölgedeki halkların doğal ve temel haklarını yok saymıştır. Tanınan azınlık haklarını bile uygulamamış; tersine, Lozan’da kabul edilen görevlerini ya ihmal yahut bilinçli biçimde hasıraltı etmiştir. Tek millet anlayışıyla inkâr ve asimilasyon politikalarını hayata geçirmiştir. Lozan’ın başlıca muhataplarından sayılan Kürtlerin itirazlarını şiddetle bastırıp kitlesel kırımlara yol açan askeri yöntemler kullanmıştır. Bu ve birçok nedenle biz, söz konusu antlaşmayı tanımıyoruz.
Lozan'ı eleştiren yeni kitap-2023.jpg
Lozan’ı eleştiren yeni kitap, 2023
Soru şudur: Peki, dünyanın hemen her yerindeki Kürtler neden kitlesel biçimde bu yıl ayağa kalkıp Lozan karşıtı çeşitli (siyasal, kültürel, akademik, toplumsal) etkinlikler düzenleyip siyasi kampanyalar başlattılar?
Lozan savunucuları ve resmi çevreler, bu soruyu “dış mihrakların oyunu, ülkeyi bölmeye yönelik batılı ülkelerin gizli-açık faaliyetleri, Lozan yerine Sevr Antlaşması’nı ikame etme çabaları” şeklinde yanıtlayabilirler.
Oysa olup biteni anlamak için meseleyi değişik açılardan ele almakta yarar var.
Şöyle ki:
Lozan Antlaşması’nın imzalandığı 24 Temmuz 1923 tarihinin üzerinden yüz yıl geçti. O sırada hakları elinden alınan etnik ve inançsal topluluklar Lozan’ın muhtevasına itiraz etmekle birlikte bilinç, siyaset, diplomasi, sosyal ve örgütsel düzlemde yeterli değillerdi.
Var olan bireysel ve kolektif itirazlar ise iktidarın “böl ve yönet” veya “havuç ve sopa” (Kürtlere verilecek haklar konusundaki samimi olmayan vaatler gibi) politikaları neticesinde başarısızlığa uğratıldılar.
Oysa mevcut haliyle Kürtler, bilhassa siyasal, toplumsal ve kültürel amaçlı Kürt oluşumları 100 yıllık süreçte babadan oğula aktarılan acı-tatlı tecrübelerin ışığında belli bir bilince kavuştular.
Söz gelimi Lozan öncesi ve sonrasındaki Kürtler, bilimsel tanımıyla henüz ulus niteliğini kazanmamışlardı; “milliyet” diye tanımlanabilecek çok parçalı aşiret toplulukları halindeydiler. Dolayısıyla sınırlı sayıdaki aydın zümreler sayılmazsa Kürtler ulusal bilinçten yoksundular.
Kısacası Kürtler Lozan ve öncesinde “Kendine Kürt” iken, günümüzde “Kendisi için Kürt” olmaya başladılar.
Nitekim günümüzün siyaset ve akademik çevreleri, “Kürtlerin kitlesel bir ulus bilinci taşıdıklarını ve bu temelde örgütlendiklerini” söylemekte ve bu konuda araştırma yapıp kitaplar yayınlamaktalar.
Diyarbakır’daki parti ve oluşumların 24 Temmuz tarihli basın açıklamasında geçen ibareler, bu tespitimize kanıt olarak gösterilebilir.
Kürt halkı önümüzdeki yüzyılı başta, Türk, Fars, Arap halkları olmak üzere bölge halklarıyla her alanda eşitlik hukuku temelinde birlikte yaşamak istiyor. Ret ve inkâr sürdürülerek değil; ülkesiyle, ulusal kimliğiyle tanınarak ve eşit siyasi, coğrafik statüye dayalı zeminde birlikte yaşama koşullarının yaratılması için mücadele veriyorlar. 18
Bilhassa Avrupa’daki yabancı aydın, akademisyen ve araştırmacılar, son yıllarda Lozan Antlaşması’nın muhtevası ile amaçlarını sorgulayan ve taraf olarak onu imzalayan batılı devletlerin tutumlarını eleştiren pek çok kitap yayımladılar.
Bakabildiğim görece eski iki yayından biri, W. G. Elphinston imzalı The Kurdish Question (Kürt Meselesi) adıyla 1946 yılında basılmış kitaptır.
Bir diğeri, Middle Eastern Studies isimli İngilizce gazetenin Temmuz 1997 tarihli üçüncü nüshasında Othman Ali imzasıyla The Kurds and the Lausanne Peace Negotiations: 1922-1923 (Kürtler ve Lozan Barış Görüşmeleri) başlıklı makaledir.
Kurdish Diaspora Center'in etkinlik duyurusu.jpg
Kurdish Diaspora Center’in etkinlik duyurusu
Yakın zamanda yeni çıkan dört kitabın adını ve yazarlarını da verelim:
Jay Winter, The Day the Great War Ended 24 July 1923: The Civilization of War. (Oxford Scholarship, Ekim 2022)
Jonathan Conlin ve Ozan Ozavci editörlüğünde hazırlanan They All Made Peace-What is Peace? The 1923 Lausanne Treaty and The New Imperial Order isimli kitap. (Ginko-2023)
Hans-Lukas Kieser, When Democracy Died: The Middle East Enduring Peace of Lausanne. (Cambridge University Press, April 2023)
Michelle Tusan (University of Nevada Las Vegas), The Last Treaty: Lausanne and the End of the First World War in the Middle East. (Cambridge University Press, Haziran 2023)
İrdeleyici ve sorgulayıcı bu dört kitabın üstünde durduğu noktalar şöyle özetlenebilir:
Antlaşma, zorunlu bir nüfus değişimi sözleşmesi içeriyordu. Bu ölçüye göre Türkiye’de Yunan Ortodoks vatandaşları, Konstantinopolis’te yaşayan kişiler hariç, o eyalette vatandaşlık ve ikamet haklarını kaybetti. Batı Trakya sakinleri dışında Yunanistan’daki Müslüman vatandaşlar da öyle.
Yaklaşık iki milyon kişilik değişim (mübadele veya tehcir), Yunan-Türk savaşından doğan muazzam mülteci sorununa çözüm sayıldı.
Lozan’da aynı zamanda uluslararası hukuka dil, tarih veya etnik kökenle değil, sadece din tarafından tanımlanan bir vatandaşlık tanımı da getirildi. Bu, etnik temizliğin ardından yüzyılın ilerleyen dönemlerinde ve sonrasında tekrar tekrar izlenen bir emsal haline geldi.
Küçük Asya ve bölgedeki Kürtler, İranlılar, Araplar ve Ermeniler Lozan’a karşı çıktılar. Çünkü bu antlaşma sayesinde bölgedeki etnik ve dini azınlıklar ile küçük toplulukların kendi geleceklerini belirleme ve güvencede olma hakları ellerinden alındı…
Dolayısıyla çatışmanın uzun süren doğası ve devam eden insani kriz, ardından yakalanan sivil nüfus için yıkıcı olduğunu kanıtladı ve Avrupa liderliğindeki bir emperyal düzen ve insani müdahale hakkındaki eski kesinlikleri giderek daha fazla sorguladı… Sonuçları ise, savaş sonrası dünyayı dönüştürecek…
Suriyeli Kürtler hakkında birkaç kitabı olan Avusturyalı siyaset bilimci ve kültürel antropolog Prof. Dr. Thomas Schmidinger de aynı bağlamda faaliyet gösterenlerden biridir.
Kendisi Avusturya Kürt Çalışmaları Birliği genel sekreteri ve “Kurdische Studien ve Kurdish Studies” dergileri yayın kurulu üyesidir.
Avusturyalı Prof. Thomas Schmidinger, Haseke'deki Lozan Konferansı'nda. .jpg
Avusturyalı Prof. Thomas Schmidinger, Haseke’deki Lozan Konferansı’nda
Lozan’ın yüzüncü yılı münasebetiyle Haseke şehrinde Rojava Stratejik Araştırmalar Merkezi tarafından 7-8 Temmuz’da düzenlenen konferansta konuşan Schmidinger’in, antlaşma hakkındaki değerlendirmeleri kısaca şöyledir:
“Lozan, bölgenin (Ortadoğu’nun) siyasi bölünmüşlüğünü tahkim etmiştir. Bu Antlaşma sonucunda Türkiye, Suriye ve Irak ve hatta İran gibi dört devlet ortaya çıkmıştır.
Söz konusu devletlerin hepsi de sınırları içinde bulunan etnik ve inançsal azınlıkların yapısını tanımak yerine ulus-devlet (tek millet-tek devlet) anlayışı gereği, bunları bastırmış; imha ve asimile etme yoluna gitmiştir.
Osmanlının geleneksel çoğulcu etnik ve inançsal yapısının mirasını devralan Mustafa Kemal, Lozan’daki Musul meselesinde elini güçlendirmek maksadıyla Kürtleri seferber etmiştir.
Antlaşma imzalanıp Türkiye bağımsız bir devlet olduktan sonra, Türk hükümeti ülkedeki kültürel çoğulculuğu kabul etmeyerek ulus-devlet politikalarıyla bu çoğulculuğu ortadan kaldırma politikası gütmüştür.”
Doğrudan bağlantılı olmamakla birlikte yukarıdaki faaliyetlerin akademik türevi sayılan “The Lausanne Project” isimli sitede 100 yıldan bu yana Lozan Antlaşması’nın perde arkası, şimdiye kadar açılmamış dosyalarla bilgi ve belgeler ele alınarak tartışılıp kamuoyuyla paylaşılıyor.
Paris’te akademik dersler veren ünlü Kürt sosyolog Prof. Dr. Hamid Bozarslan ile yerli yabancı 36 kadar meslektaşının kolektif çabaları sayesinde Lozan Barış Konferansı’ndaki gelişmeleri günbegün öğrenmek mümkün. Birçok dilde yayın yapan ilgili site, maksadını şöyle açıklıyor:
Programlarımız, araştırmacılara iki dünya savaşı arası dönemde Orta Doğu ve dünyanın geri kalanı arasındaki ilişkilere dair yaptıkları çalışmaları paylaşabilmeleri ve Lozan’ın mirasını derinlemesine inceleyebilmeleri için bir tartışma ortamı sunuyor.
Daha önce de (25-26 Haziran 2020) University of Southampton ile Utrecht University isimli iki akademik kurumun girişimiyle Paris’te düzenlenen atölye çalışmasına dünyanın farklı bölgelerinden katılan yaklaşık 30 akademisyen ve konu uzmanı Lozan Antlaşması’nı enine boyuna ele alıp tartışmışlardı.
Devam edecek…
Kaynakça:
1. https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/sedat-ergin/lozan-antlasmasinin-100-yildonumundeki-gonul-borcumuz-42301513, 22 Temmuz 2023.
2. https://www.dunya.com/kultur-sanat/dunya-barisini-saglayan-lozanin-100-yildonumu-haberi-699803, 29 Temmuz 2023.
3. Dr. Hasan Hasan Ulucutsoy, “Birinci Dünya Savaşı’nda Donanma Mecmuasının Cihat İlanı Özel Sayısı”, 2018.
4. Cumhuriyet, 26 Temmuz 2023.
5. https://www.odatv4.com/yazarlar/soner-yalcin/yuz-yillik-mesnetsiz-tartisma-hedef-hep-ayni-ataturk-78710927, 25 Temmuz 2023.
6. https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/sinan-meydan/bagimli-duzeni-yikan-antlasma-lozan-2102538, Cumhuriyet, 26 Temmuz 2023.
7. Cumhuriyet, 26 Temmuz 2023.
8. https://www.ntv.com.tr/turkiye/cumhurbaskani-erdogandan-lozan-mesaji, CLs72rIwuE-EitvE0pWKZQ, 24 Temmuz 2023.
9. https://www.voaturkce.com/a/erdoganin-atina-ziyaretine-lozan-tartismasi-damga-vurdu/4153562.html, 7 Aralık 2023.
10. https://www.rudaw.net/turkish/kurdistan/010720234, 1 Temmuz 2023.
11. Rûdaw TV sitesi, 8 Temmuz 2023.
12. https://www.rudaw.net/turkish/middleeast/turkey/1307202313,13 Temmuz 2023.
13. https://www.rudaw.net/turkish/world/140720234, 14 Temmuz 2023.
14. https://www.kurdistan24.net/en/story/31531-Kurds-hold-conference-on-100th-anniversary-of-Lausanne-treaty.
15. https://www.rudaw.net/turkish/world/170720235, 17 Temmuz 2023.
16. https://www.rudaw.net/turkish/world/220720232, 22 Temmuz 2023.
17. https://www.voaturkce.com/a/kurt-partilerden-lozan-cagrisi-kurtler-den-ozur-dileyin/7193874.html.
18. Amerika’nın Sesi (VOA) Türkçe sitesi.
© The Independentturkish
Avrupa’nın göçmen karşıtı faşizan kampanyası sırasında binlerce mülteci ölüyor
Thomas Scripps
Avrupa işçi sınıfı, kıtadaki her ülkede şiddetlenen göçmen karşıtı acımasız kampanyaya karşı çıkmalıdır.
Eritre, Libya ve Sudan’dan gelen göçmenler, 17 Haziran 2023 Cumartesi, Libya’nın yaklaşık 30 mil kuzeyindeki Akdeniz’de ahşap bir teknenin ambarını dolduruyor. [ AP Fotoğrafı/Joan Mateu Parra]
Tarihsel olarak faşist sağla ilişkilendirilen dil, Avrupa parlamentolarında ve medyasında sıradan hale geldi ve iş ve güvenlik arayan çaresiz insanları ne pahasına olursa olsun püskürtülmesi gereken bir işgal olarak tasvir ediyor.
İtalya’da Mussolini hayranı Giorgia Meloni, Fransa’da Marine Le Pen, İspanya’da Frankocu Vox partisi ve Almanya’da AfD gibi faşist kişi ve örgütler, ana akım burjuva siyasetine hoş geliyor. Avrupa’da on yıllardır görülmeyen yabancı düşmanlığı seviyelerinin tonunu belirliyorlar.
Bu hafta Polonya hükümeti, Avrupa Birliği’nin yeni göçmen tahsis mekanizmasına “Orta Doğu ve Afrika’dan binlerce yasadışı göçmenin kabul edilmesini destekliyor musunuz?”
İngiliz hükümeti, yalnızca lejyonerlerin bulaştığı hapishane gemilerine bindirilen göçmenleri değil, onları temsil eden avukatları bile şeytanlaştırıyor.
Her yerde, geleneksel sağcı partiler, göçmen karşıtı politikalarına sosyal demokrat ve sahte sol hükümetler tarafından katılıyor veya muhalefetin desteğine güvenebiliyor.
Avrupa hükümetleri, gezegenin herhangi bir yerinde benzeri görülmemiş bir göçmen karşıtı altyapının mimarlarıdır: yoğun bir şekilde korunan duvarlar, çitler ve jiletli teller, gözaltı kampları ve kıtanın çevresindeki acımasız milisler ve rejimlerle yapılan anlaşmalar, bir araya gelerek bir ” Avrupa Kalesi.”
Askeri terim uygundur. Avrupa egemen sınıfı, emperyalist şiddet ve kapitalist eşitsizlik tarafından yaşamın en temel koşullarından yoksun bırakılan insanlık kitlesiyle savaş halindedir.
2015 ve 2016’da Avrupa’da sığınma başvurusunda bulunmaya başlayan önemli ölçüde artan insan sayısı arasında en büyük ulusal gruplar, toplumlarını yok eden emperyalist savaşlardan ve vekalet savaşlarından kaçan Suriye, Irak ve Afganistan’dan geliyordu. Diğerleri ezici yoksulluktan, baskıcı hükümetlerden, şiddetli iç çatışmalardan ve iklim değişikliğinin yol açtığı yıkımdan kaçtı.WSWS 25 Yıllık Fonuna bağışta bulununDünya çapındaki işçilerin videosunu izleyin ve neden WSWS’ye bağış yapmanız gerektiğini açıklayın.BUGÜN BAĞIŞ YAPIN
Bu kabus senaryosuna o zamandan beri kendisi de dört milyon Ukraynalı mültecinin kaynağı olan Ukrayna’daki NATO-Rusya savaşının yol açtığı artan gıda fiyatları ve pandemi ve küresel faiz oranlarındaki artışların şiddetlendirdiği ortaya çıkan borç krizleri ve büyük sosyal kesintiler eklendi.
Avrupa’ya yolculuk girişiminde bulunanların sayısı yeniden artarken, Fas’ın batı kıyısından Türkiye’ye, Avrupa sınırlarından Sahra’nın güneyine uzanan geniş bir coğrafi cephede milyarlarca avroluk bir aygıtla karşı karşıya kalıyorlar.
Nijer’deki son darbe ve bölgesel bir savaş tehdidi, Afrika’nın Sahel bölgesindeki ilk savunma hattını, yani AB’nin Sahel Yüksek Temsilcisi Ángel Losada’nın Avrupa’nın “ileri sınırı” olarak adlandırdığı bölgeyi vurguladı. Burada ve Sudan’da -Sahra’ya açılan iki kapı- alaycı bir şekilde “insani yardım” olarak etiketlenen Avrupa parası, göçmenleri insan hakları ihlallerine ilişkin kanıtlanmış sicile sahip güçler tarafından denetlenen ve göçmenleri daha tehlikeli rotalara girmeye zorlayan sınır kontrollerini finanse ediyor.
Birleşmiş Milletler daha önce, Uluslararası Göç Örgütü’nün muhafazakar olduğu kabul edilen tahminine göre, Sahra’daki mülteci ölümlerinin sayısının, şu anda 2014’ten bu yana 27.845 olan Akdeniz’dekinin en az iki katı olacağını öne sürmüştü.
Avrupa’ya geçişleri durdurmak için Türkiye ve Kuzey Afrika’ya daha da fazla para veriliyor. Sınır güvenliğinin artırılması ve sığınmacıların Avrupa’dan Türkiye’ye toptan sınır dışı edilmesi için 2016 yılında AB ile Türk hükümeti arasında 6 milyar avroluk bir anlaşma imzalandı.
Libya ve Tunus ile yapılan finansman anlaşmaları, kanunsuz milislerin sınır muhafızı olarak istihdam edilmesini öngörüyor. Tehlikedeki gemileri kurtarmaya çalışan STK’lara sahil güvenlik tarafından ateş ediliyor. Yakalanan göçmenler dövüldü ve elektrik verildi, çalınacak bir şey kaldıysa soyuldu, karaya geri götürüldü ve işkence, şantaj, zorla çalıştırma ve köleliğin yaygın olduğu gölgeli bir toplama kampı ağında tutuldu. Birçoğu güneye sürüldü ve çölde mahsur kaldı.
Avrupa’ya giden gemiler, bu kaderden kaçınmak için her zamankinden daha tehlikeli geçişler yaparak Akdeniz’i ve Kuzey Afrika kıyı şeridinin uzantılarını mezarlıklara çeviriyor. Avrupa’nın Frontex sınır gücü, göçmen gemilerini yasa dışı bir şekilde AB sularının dışına iterek üzerine düşeni yaparken, güney Avrupa devletleri insani yardım kuruluşlarını engellemek için yasalar çıkarıyor ve personelini yasal suçlamalarla tehdit ediyor.
Avrupa anakarasında her ülke, dikenli teller, metal çitler ve şiddetli devriyeler oluşturarak komşularına karşı sınırlarını güçlendiriyor. Göçmenler bir sınırı geçmeyi başardıklarında, genellikle bir dizi derme çatma kamptan geçerek bir sonrakine götürülüyorlar.
Bu politikaları güçlendiren AB, bu Haziran ayında Lüksemburg’da, başarısız sığınmacıların en zayıf bağlantıya sahip olduğu ülkeler de dahil olmak üzere, Avrupa yolculuğu sırasında seyahat edilen ülkeler de dahil olmak üzere, hızlı sınır dışı etmeler sağlayan yeni bir göç planını kabul etti. İngiltere’nin sığınmacıları Ruanda’ya sınır dışı etme çabaları da aynı politikayı izliyor.
Hiçbir suç çok büyük değildir. Bu Haziran ayında, bir balıkçı teknesinde seyahat eden 600’den fazla göçmen, Yunan sahil güvenliğinin eylemleri sonucunda boğuldu. Her ne kadar örtbas etmeye çalışsalar da soruşturmalar, Yunan makamlarının tekneyi güvenli olmayan bir şekilde kendi ulusal sularından çekerek alabora olmasına neden olduğunu kanıtladı.
Bu hikaye ve buna benzer diğerleri, kurumsal haberciliğin yüzeyini zar zor kırıyor. Ve kitlesel boğulmalar meydana geldiğinde, bu yalnızca medyanın ve siyaset kurumunun “Tekneleri Durdurun!”
Bu cinayetler, insan ıstırabının buzdağının yalnızca görünen yüzü.
Dünyanın 108 milyonu aşkın zorla yerinden edilmiş insanının bir kısmı, Avrupa’nın ya da herhangi bir zengin ülkenin yakınına varıyor. Tam yüzde 70’i hiçbir zaman komşu bir eyaletten öteye geçemiyor. Çoğu, Afrika ve Asya’daki gecekondu mahallelerinde ve mülteci kamplarında korkunç koşullarda yaşıyor.
Bu toplumsal felaketin ortasında, Avrupalı siyasetçiler, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından ve Holokost’un gölgesinde kabul edilen insan hakları yasalarına ve sözleşmelerine yönelik yasal taahhütlerini, pek çok hurda kağıt parçası gibi yırtıyorlar.
Avrupa’nın göçmenlere karşı acımasız savaşı, burjuvazinin tüm işçi sınıfını hedef alan sağcı saldırısının öncüsüdür. Halk kitlelerinin en temel demokratik ve sosyal haklarından zorla yoksun bırakılması normalleştiriliyor ve Ukrayna savaşı ve ekonomik kriz derinleştikçe daha da yaygınlaşacak. Milyonerler ve milyarderlerle dolu bir toplumun bir şekilde başka bir göçmen işçiyi kabul etmeyi “güçlendiremeyeceği” argümanı, sosyal hizmetleri ve yerli işçilere verilen desteği kesmek için kullanılıyor.
Göçmenlerin şeytanlaştırılması, bu koşullarda toplumsal öfkeyi, meşru süper zengin hedeflerinden başka ülkelerden gelen yoksul günah keçilerine yönlendirmek, uluslararası işçi sınıfı içindeki dayanışmayı parçalamak ve tüm dünyada artan grev ve protestolara karşı koymak için bölünmeleri körüklemek için kullanılıyor. kıta. Bu, sığınmacılara yönelik muameleye yönelik yaygın öfke sosyal demokrat ve sendika bürokrasisinde hiçbir siyasi ifade bulamadığından, tüm Avrupa’daki parlamentolarda önemli kazanımlar elde eden sağcı örgütler için ideolojik yakıt sağlıyor.
Göçmenleri savunmak, gelişmiş kapitalist ülkelerde işçi sınıfının temel sorumluluğudur. Kendi gelecekleri buna bağlı. Avrupa’daki işçiler, herkesin kendi seçtikleri yerde, baskıdan uzak ve iş, ev, eğitim ve sağlık gibi hayatın tüm gerekliliklerine erişerek yaşama hakkını savunmalıdır. Avrupa’nın yönetici elitinin herkese vahşi kemer sıkma ve otoriter yönetim biçimlerini dayatma yönelimine karşı çıkmanın tek yolu budur.
Böyle bir mücadele, dünya kaynaklarının sosyalist örgütlenmesiyle nihayet sona erene kadar toplumları parçalamaya ve milyonları yerinden sökmeye devam edecek olan emperyalist savaşa karşı mücadeleden ayrılamaz.
Bu, küresel bir ekonomiyi düşman ulus devletlere ve temel üretim araçlarının özel mülkiyetine bölünmüş, savaşların ve ekonomik sömürü ve baskının temel nedeni olan kapitalizme karşı bir mücadele anlamına gelir. Bir uçta birkaç kişinin yüz milyarlarca servet biriktirdiği, diğer uçta ise 100 milyonu aşkın insanın hiçbir şey yapmadan evlerini terk etmek zorunda kaldığı bir toplumsal sistem, var olma hakkını çoktan yitirmiştir.
Kapitalizmle küresel hesaplaşmanın bir parçası olarak “Avrupa Kalesi” yıkılmalı ve yerine Avrupa Birleşik Sosyalist Devletleri kurulmalıdır.
wsws.org