Show newer

Biraz yaşayacaktık, biraz da gülecektik
Sonra ölüp gideceğiz zaten. Neden bu kadar ağır yaralar açıldı ki ruhumuzda."
***

İsmim Hangül, Diyarbekirliyim, solcuyum Dedemin ismi Hüseyin, Zirki aşiretinden, kendisi Lice ve Hazro'da Ermenileri katletmesiyle tanınan biri. Ben ondan çok uzağım, çünkü o suçluydu ve bütün cinayetlerden sorumluydu. O, Ermeni olan nenemin önceki eşini öldürmüş ve nenemin kocasının bütün malını, mülkünü üzerine geçirmiş. Nenemi zorla Müslüman ve Kürt yaptılar. Yaşamı boyunca hiç mutlu değildi ve kendisini kuma alan kişiyi hiç sevmedi. Nenemin ismi Ermenice Vartanuş; benim ismim ise Kürtçe Hangül.... Hangül'ün anlamı Vartanuş ile aynıdır. Bugün bana sorarsanız, Kürt olan dedeme değil, Ermeni olan neneme bağlılık duyuyorum."

100 yıl öncesinde IŞiD yoktu, ama Kürtlerden kurulu Hamidiye alayları vardı. IŞID Kürtlere ne yaptıysa, Hamidiye Alayları da Ermenilere aynısını yaptı."
X

mastodon.bida.im/@siyasur/1143

İnkar etmiyorlar en azından... Takdire şayan bir durum...

CHP’nin 2020’de Sosyal Politikalardan Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı görevine getirilen Yüksel Taşkın’ın 2008 yılında verdiği bir röportaj ;
“Kemalizm baştan beri dışlayıcıdır. Kemalizm azınlıklarla ve farklı etnik kimliklerle bir arada yaşama meselesini çözememiştir. Azınlıkların Türkiye’den gitmesiyle vatan ve millet olunabileceği vurgusuna sahiptir. Kemalizm’in dışlayıcı bir etnik milliyetçiliğe ve ırkçılığa kayabilme potansiyeli var. Özellikle uluslararası meseleler devreye girip de korku ve sıkışma yaşandığında ya da Kürt sorununda sıkıştığında Kemalizm’in ırkçı tarafı ortaya çıkıyor.”!
***

“Atatürkçü bir insanın dürüst ve hoşgörülü olduğuna hiç tanık olmadım.

Atatürkçülük sınırsız kibir ve sınırsız nefretle malul olan bir düşünce tarzıdır.

Hepsi beş para etmezdir.”

Sevan Nişanyan

Goya’nın ‘Çocuklarını Yiyen Satürn’ resmi, derin politik alegori içermesi açısından günün anlam ve önemine uygun düşüyor.

‘Çocuklarını Yiyen Satürn’de iktidarın kendini korumak için önüne çıkan her şeyi yok eden karanlık doğası teşhir edilir. Resimde Satürn oğlunu yer ama zevkten değil, gözlerinden okunabilen korku ve paranoyadan…

Yunan mitolojisindeki titanlardan birisi olan Kronos (Satürn), babası Uranüs’ü devirerek tahta oturmuştur. Kehanete göre yerine çocuklarından birisi geçecektir. Tahtının elinden alınacağından korktuğu için çocuklarını doğar doğmaz diri diri yutar ama değişimden kaçamaz.

İspanya, Fransız işgalinden kurtulmuş ama savaş sırasında demokratların da desteklediği Kral VII. Fernando tekrar tahta oturduktan sonra anayasayı rafa kaldırıp muhalifleri susturmuştur.

Goya bu dönemi derin bir hayal kırıklığı ve öfkeyle izler. İspanyol monarşisinin halka karşı uyguladığı şiddet, korku ve baskıyı resimleriyle eleştirir. Halkına karşı baskı uygulayan Kralı, geleceği yiyip tüketen Satürn olarak tasvir eder.

Goya, Rubens’in ‘Satürn’ (1636) adlı resminden esinlenir fakat Barok sanatçının eserinde Satürn daha çok “zaman”la özdeşleştirilir. Rubens mitin anlatısal özüne sadıktır. Yaşlı ama güçlü tanrı zamanın yıkıcılığını temsil eder.

Oysa Goya’nın titanı, tahtını kaybetme korkusuyla aklını kaçıran iktidara gönderme yapar. Avuçları içinde Rubens’in tablosundaki gibi bir çocuk değil, yetişkin resmedilmiştir.  

Bu nedenle Goya’nın resminde Satürn, yalnızca mitsel bir anlatı değil kendi soyunu yok ederek gücünü korumaya çalışan iktidar arketipi’dir. Bu arketip, iktidar, zaman, kontrol, korku ve yıkım temalarını işleyen sanatçı için de güçlü bir semboldür.

Hikâyenin sonunda Satürn’ün korktuğu kehanet gerçekleşir. Annesi tarafından kaçırılan çocuklardan biri olan Zeus sonunda Satürn’ü tahtından eder. İspanya kralı da mitsel tanrıyla aynı kaderi paylaşacaktır.

Bugün iktidarını korumak için toplumun nasıl ateşe atılabildiğini sadece filmlerden izlemiyor kitaplardan okumuyoruz. Mitler, içinde bulunduğumuz zamanda yaşıyorlar.

Yazı: Gülay Kazancıoğlu
instagram.com/p/DILx2c5NW6M/

Bu ülkede…
Sağcısı, solcusuyla omuz omuza;
dindarıyla dinsizi, ilericisiyle gericisi,
farklı kelimeler söyleseler de
aynı suçun, suskunluğun ortağıdırlar.

Milliyetçilik,
sessizce işlenmiş bir yazgı gibi
hepinizin içine sinmiş…
Ve ne yazık ki Ermeni düşmanlığı,
bu ortak suskunluğun en karanlık izi olmaya devam ediyor.

Kiminiz sosyalizmle,
kiminiz solculuk kisvesiyle örter bunu.
Kiminiz diniyle meşrulaştırır,
çoğunuz demokrasiden dem vurur ama
hiçbiriniz o hakikat kapısını aralamaya yanaşmazsınız.

1915’le yüzleşmekten kaçarsınız, herkes…
bir türlü söylüyemezler: evet, bu bir soykırımdı.

Çünkü o hakikat kapısı açıldığında,
ardında sadece bir tarih değil,
bir vicdan yarası çıkar ortaya.
Ve o yara,
sadece Ermenilerin değil,
hepimizin taşıdığı büyük bir eksikliktir aslında.

Ben biliyorum…
Bu topraklarda adalet isteyen çok.
Ama adaletin sadece kendine değdiği yerde duranlar,
aslında kimsenin yoldaşı değildir.

O yüzden,
bu ülkede kimse tam anlamıyla benden yana değildir.
Çünkü ben, suskunluğu değil,
acının içinden geçen o çıplak gerçeği konuştum hep, konuşuyorum.

Mahmut Uzun
instagram.com/p/DIKwF3uqCJk/

Show older
Qoto Mastodon

QOTO: Question Others to Teach Ourselves
An inclusive, Academic Freedom, instance
All cultures welcome.
Hate speech and harassment strictly forbidden.