Show newer

DEMOKRASİ BİR ALDATMACADIR

KAPİTAL'İN DİKTATÖRLÜĞÜ ALTINDA YAŞIYORUZ

GÜLÜŞLERİ VURDULAR.

Kadir Dağhan

Bu gün 20 Temmuz.
Yine sözün bittiği, yazının yetmediği günlerden biri.
- Keşke bizim çocuklarımız ölseydi, siz misafirdiniz.
- Neden çocuklarımızı öldürüyorsunuz, dünya hepimize yetecek kadar büyük değil mi? "
Diye haykıran anne yüreği çığlıkların adı.
Bilinir ki insanları diğer canlılardan ayıran en büyük özellik zelal yürekleri, samimi ve içten gülüşleridir.
Yaşam doludurlar, umutla bakarlar yarınlara.
Barıştan, yaşamdan, yaşatmaktan, sevgiden yanadırlar.
Dünyanın en güzel gülüşlerini vurdular bu gün.
Gülmeyi bilmeyen, ciğersiz, devşirme, karanlık yapılar işbaşındaydı o gün yine.
Alçakça, ahlaksızca, kalleşçe, namussuzca vurdular.
Başka bildikleri yok zaten.
Bu gün 20 Temmuz.
Bugün SURUÇ, PİRSUS, SERUĞ.
33 karanfil.
33 ölümsüz gülüş.
Ne söz yetiyor, ne yazı.
Tüm dillerden ruhları şad olsun bir kez daha.
Katillerine de sınırsız lanet.

Düşünce özgürlüğünü bir kavram olarak bile ortadan kaldırmanın en iyi yolu, düşünmeyi bilmeyen kuşaklar yetiştirmektir.

Pınar Kür

İrade, her gün yeniden kazanılması gereken bir tahttır.

Seneca

HÜZÜNLÜ BİR AŞK HİKAYESİ ; GAM ZEDEYİM DEVA BULMAM...
Tüm şarkıların bir hikayesi vardır...
"Gamzede’yim Deva Bulmam."
Şarkısı da bu tür şarkılardan biridir...
Hemen belirtelim, Gam-zede, üzüntü sebebiyle kötü duruma düşmüş anlamındadır.
Hikayenin kahramanı Kemani Tatyos Efendi’nin kendi cemaatinden çocukluk aşkı bir sevdiği varmış.
Aile o tarihlerde Erivan’a göç ettiğinden evlenememişler.
Aradan uzun seneler geçmiş Tatyos efendi evlenmiş çocukları olmuş ancak kadın hiç evlenmemiş ve bir gün İstanbul’a dönmüş.
Bunu öğrenen Tatyos Efendi sözlerini de yazarak bir eser bestelemiş...
Kısa zaman sonra Beyoğlu’nda bir meyhanede gece nihayete ererken birkaç müşteri ve sandalyeleri toplayıp yerleri süpüren birkaç çocuktan başka kimse kalmamışken birlikte oturdukları Vasili ve Ahmet Rasim Bey de tam gitmeye hazırlanırken Tatyos Efendi kemana uzanmış sanki saatlerdir içen ve çalan o değilmiş gibi kemanı omuzuna yerleştirip, hafifçe başını kemana eğerek, dudaklarında acı bir tebessümle o ana kadar duyulmamış o uşşak şarkıyı ilk defa söylemiş...

Gamzede’yim deva bulmam,
Garibim bir yuva kurmam,
Kaderimdir hep çektiren,
İnlerim hiç reha bulmam.
Elem beni terketmiyor,
Hiç de fasıla vermiyor,
Nihayetsiz bu takibe,
Doğrusu ta'kât yetmiyor.
Ehl-i dilin yoktur kadri,
Uğraşma gel Tatyos gayri,
Eserin çok kıymetin yok,
Git talihine küs bari...

Tatyos kemanı omuzundan indirdiğinde hiç kimsenin tek bir kelime edecek hali yoktur...
Vasili hıçkıra hıçkıra ağlıyor meyhane de kalanlar da göz yaşlarını birbirlerine sezdirmeden silmeye çalışıyorlar...
Birkaç hafta içinde İstanbul’da bu şarkıyı ezberlemeyen ne hânende ne sâzende kalıyor...
Şarkıyı besteledikten bir ay sonra Tatyos Efendi vefat ediyor naaşı kilisede iken otuz yıl önceki çocukluk aşkı olan kadın Ahmet Rasim’in yanına üzerinde
"Tatyos ile birlikte defnedilecektir..."
yazılı bir zarf bırakıyor...
Yarım saat sonra Tatyos’un naaşı ile birlikte toprağa verilecek zarfın içinde şu dizeler yazılıdır;*

*Gamzede'sin devân benim
Garip kuşsun yuvan benim
Çektiğimiz yeter gayri
Kaderimsin inan benim.
Ta'kât yetişmez eleme,
Bülbül imrenir çileme.
Bizim şu kara sevdamız,
Kalsın öteki aleme.
(...)
ALINTI

10 Temmuz 1934: Şair, oyun yazarı, devrimci anarşist Erich Mühsam, tutsak edildiği Nazi toplama kampında işkence sonucu katletildi.

1933’te “Van der Lubble” ateşe verildikten bir kaç saat sonra Mühsam tutuklandı ve hayatının son 17 ayını Sonnenburg, Brandenburg ve Oranienburg’daki toplama kamplarında geçirdi. Dişleri dipçik darbeleriyle kırıldı, kafatası kızgın demir ve gamalı haçla dağlandı.

İdamı ile alay etmek için kendi mezarını kazmaya zorlandı, bedeni çürükler ve yaralarla kaplıydı. İşkencecileri nazi şarkısı söylemesi için onu zorlamaya çalıştı. Bütün bu saldırılara karşı cesurca direndi ve enternasyonel marşını söyledi.

Bütün işkencelere rağmen Erich son ana kadar uzlaşmadan direnişini sürdürdü. İşkence gördüğü gecelerden birinde katledildi.

Erich Mühsam, 1916 yılının Nisan ayında, I. Dünya Savaşı sürerken yazdığı “Ağıt” adlı şiiri;

Ağıt (Nisan 1916) - Erich Mühsam

Biz barışı arzuladık ve istedik.
Ama savaş yuvarlanıp geldi dünyaya.
Ve alevler her şeyi kavurdu, ölüm biçti,
İyiliksever Tanrı, bir nefret hayaletine dönüştü.

Vah bize!

İnsanlara mutluluk ve sağduyu sunduk.
Onlarsa açgözlülüğe yer verdiler.
Kıskançlığın uğursuz yazılarına inandılar.
Kıskançlık onlara kurşun döktü; kıskançlık zehir karıştırdı.

Vah bize!

Halklara bir özgürlük şarkısı söyledik.
Onlarsa efendileri için sıraya girdiler.
Efendilerinin iktidarı için savaştılar
ve çocuklarının bekçileri olduklarını sandılar.

Vah bize!

Seslendik, uyardık onları.
Dehşet yaklaşırken kılığına bürünmüştü.
Başını ve çenesini bir pelerinle sardı
ve aynı pelerini insanların gözlerine ve akıllarına örttü.

Vah bize!

Sırıtkan dehşete karşı direndik.
Ama onlar ona el, yürek ya da kılıç verdiler.
Dehşet, kılıca yön verdi.
Milyonlarca beden kumların üstünde kıvrandı.

Vah bize!

Acı ve mücadele içinde çığlık atıyoruz: “Vah bize!”
Dünya mezar ve kül olacak.
Üç hanım kolunu serbestçe uzatıyor:
Açgözlülük, cinayet arzusu ve kölelik.

Vah bize! 

Erich Muhsam

instagram.com/p/DL793yuIOV-/

Show older
Qoto Mastodon

QOTO: Question Others to Teach Ourselves
An inclusive, Academic Freedom, instance
All cultures welcome.
Hate speech and harassment strictly forbidden.