Seçimli Diktatörlükte Demokrasi Yanılsaması
Bugün AKP muhalefeti de dizayn edebilecek bir siyasi ve toplumsal güce ulaşmış durumdadır. Bunun ilk kurbanının ise CHP olacağı görülmektedir. Çünkü yeni CHP yönetiminin çok kafa karıştırıcı politikaları bulunmaktadır ve son dönemlerde AKP ile CHP arasındaki “siyasi gerilim”in Erdoğan ile Özel arasında bir “danışıklı dövüş” olma ihtimali oldukça yüksektir. Bundan dolayı devrimci ve demokratik hareketin oldukça dikkatli olması gerekmektedir.
http://demokratikbirlik.org/secimli-diktatoerlukte-demokrasi-yanilsamasi
PKK’nin Kendisini Fesih Kararının Tarihsel Önemi Üzerine-II
Çünkü PKK’nin feshinin temel amaçlarından birisi budur yani uzak düşmana (içerdeki iktidar mücadelesini AKP ya da MHP hangisi kazanırsa kazansın farketmez) karşı güç biriktirmektir. Genel olarak bunu şöyle belirtebiliriz: KCK kendi stratejik yolu üzerinde bulunan bütün güçleri bu yol üzerinde tehlikeli olmayacak bir düzeye düşürerek yani kendi stratejik amacına engel olmayacak bir düzeye onları düşürerek tarihsel olarak güç biriktirebilir. Bunu da uzak düşmanı KENDİ GÜÇLENME NOKTALARINDA ETKİSİZ KILARAK YAPACAKTIR.
http://demokratikbirlik.org/pkknin-kendisini-fesih-kararinin-tarihsel-onemi-uzerine-ii
PKK’nin Kendisini Fesih Kararının Tarihsel Önemi Üzerine-I
Geçen yılın başında yazdığım “AKP-MHP Kavgası ve Muhalefet” adlı makalede, ABD’de Trump’ın başkan seçilmesi durumunda, Erdoğan ile AKP’nin İmralı’da bulunan Abdullah Öcalan aracılığıyla PKK ile yeni bir “Çözüm ya da Barış Süreci” başlatabileceğini yazmıştım. Bugün yaşananlar bu tespitleri büyük oranda doğrulamıştır. Bugün yaşanan olayların tarihsel nedenlerini, toplumda çok az bir kesim tam olarak bilince çıkarabilmiştir. Gerek görsel gerekse de yazılı basında sorun ya çok dar bir temelde (Erdoğan’ın tekrar seçilmesi) ya da yanlış bir bağlamda (Suriye’de rejim değişikliği) tartışılmakta ve temelde olayları hareket ettiren dinamik ya da dinamiklerin yapısı tam olarak kavranılmamaktadır. Olayların tarihsel arka planını inceleyen ve çözümleyen iki uzun yazı[1]ile bunu yapmış olduğumuz için burada artık sorunun bu yanı üzerinde durmayacağız.
http://demokratikbirlik.org/pkknin-kendisini-fesih-kararinin-tarihsel-onemi-uzerine-i
HÜZÜNLÜ BİR AŞK HİKAYESİ ; GAM ZEDEYİM DEVA BULMAM...
Tüm şarkıların bir hikayesi vardır...
"Gamzede’yim Deva Bulmam."
Şarkısı da bu tür şarkılardan biridir...
Hemen belirtelim, Gam-zede, üzüntü sebebiyle kötü duruma düşmüş anlamındadır.
Hikayenin kahramanı Kemani Tatyos Efendi’nin kendi cemaatinden çocukluk aşkı bir sevdiği varmış.
Aile o tarihlerde Erivan’a göç ettiğinden evlenememişler.
Aradan uzun seneler geçmiş Tatyos efendi evlenmiş çocukları olmuş ancak kadın hiç evlenmemiş ve bir gün İstanbul’a dönmüş.
Bunu öğrenen Tatyos Efendi sözlerini de yazarak bir eser bestelemiş...
Kısa zaman sonra Beyoğlu’nda bir meyhanede gece nihayete ererken birkaç müşteri ve sandalyeleri toplayıp yerleri süpüren birkaç çocuktan başka kimse kalmamışken birlikte oturdukları Vasili ve Ahmet Rasim Bey de tam gitmeye hazırlanırken Tatyos Efendi kemana uzanmış sanki saatlerdir içen ve çalan o değilmiş gibi kemanı omuzuna yerleştirip, hafifçe başını kemana eğerek, dudaklarında acı bir tebessümle o ana kadar duyulmamış o uşşak şarkıyı ilk defa söylemiş...
Gamzede’yim deva bulmam,
Garibim bir yuva kurmam,
Kaderimdir hep çektiren,
İnlerim hiç reha bulmam.
Elem beni terketmiyor,
Hiç de fasıla vermiyor,
Nihayetsiz bu takibe,
Doğrusu ta'kât yetmiyor.
Ehl-i dilin yoktur kadri,
Uğraşma gel Tatyos gayri,
Eserin çok kıymetin yok,
Git talihine küs bari...
Tatyos kemanı omuzundan indirdiğinde hiç kimsenin tek bir kelime edecek hali yoktur...
Vasili hıçkıra hıçkıra ağlıyor meyhane de kalanlar da göz yaşlarını birbirlerine sezdirmeden silmeye çalışıyorlar...
Birkaç hafta içinde İstanbul’da bu şarkıyı ezberlemeyen ne hânende ne sâzende kalıyor...
Şarkıyı besteledikten bir ay sonra Tatyos Efendi vefat ediyor naaşı kilisede iken otuz yıl önceki çocukluk aşkı olan kadın Ahmet Rasim’in yanına üzerinde
"Tatyos ile birlikte defnedilecektir..."
yazılı bir zarf bırakıyor...
Yarım saat sonra Tatyos’un naaşı ile birlikte toprağa verilecek zarfın içinde şu dizeler yazılıdır;*
*Gamzede'sin devân benim
Garip kuşsun yuvan benim
Çektiğimiz yeter gayri
Kaderimsin inan benim.
Ta'kât yetişmez eleme,
Bülbül imrenir çileme.
Bizim şu kara sevdamız,
Kalsın öteki aleme.
(...)
ALINTI
Yan Etki - Demokratik Modernite o tera bejim karısız, kocasiz, devletsiz...
https://www.youtube.com/live/BoDcj9QYm84?si=aOJ7FXHngF9I_XuX
Erdoğan’ın attığı MAYINLAR… DEM’in sıkıntısı… Bölgesel düşler ve gerçekler…
https://youtu.be/PVcrFWP0eGw?si=QsOd27oQRhQyiOJr
KCK barış ve demokratik çözüm için silah yaktı:Gözlerin çevrildiği Erdo...
https://youtu.be/vwmRAJddJbs?si=95z7azA873NHo_KQ
10 Temmuz 1934: Şair, oyun yazarı, devrimci anarşist Erich Mühsam, tutsak edildiği Nazi toplama kampında işkence sonucu katletildi.
1933’te “Van der Lubble” ateşe verildikten bir kaç saat sonra Mühsam tutuklandı ve hayatının son 17 ayını Sonnenburg, Brandenburg ve Oranienburg’daki toplama kamplarında geçirdi. Dişleri dipçik darbeleriyle kırıldı, kafatası kızgın demir ve gamalı haçla dağlandı.
İdamı ile alay etmek için kendi mezarını kazmaya zorlandı, bedeni çürükler ve yaralarla kaplıydı. İşkencecileri nazi şarkısı söylemesi için onu zorlamaya çalıştı. Bütün bu saldırılara karşı cesurca direndi ve enternasyonel marşını söyledi.
Bütün işkencelere rağmen Erich son ana kadar uzlaşmadan direnişini sürdürdü. İşkence gördüğü gecelerden birinde katledildi.
Erich Mühsam, 1916 yılının Nisan ayında, I. Dünya Savaşı sürerken yazdığı “Ağıt” adlı şiiri;
Ağıt (Nisan 1916) - Erich Mühsam
Biz barışı arzuladık ve istedik.
Ama savaş yuvarlanıp geldi dünyaya.
Ve alevler her şeyi kavurdu, ölüm biçti,
İyiliksever Tanrı, bir nefret hayaletine dönüştü.
Vah bize!
İnsanlara mutluluk ve sağduyu sunduk.
Onlarsa açgözlülüğe yer verdiler.
Kıskançlığın uğursuz yazılarına inandılar.
Kıskançlık onlara kurşun döktü; kıskançlık zehir karıştırdı.
Vah bize!
Halklara bir özgürlük şarkısı söyledik.
Onlarsa efendileri için sıraya girdiler.
Efendilerinin iktidarı için savaştılar
ve çocuklarının bekçileri olduklarını sandılar.
Vah bize!
Seslendik, uyardık onları.
Dehşet yaklaşırken kılığına bürünmüştü.
Başını ve çenesini bir pelerinle sardı
ve aynı pelerini insanların gözlerine ve akıllarına örttü.
Vah bize!
Sırıtkan dehşete karşı direndik.
Ama onlar ona el, yürek ya da kılıç verdiler.
Dehşet, kılıca yön verdi.
Milyonlarca beden kumların üstünde kıvrandı.
Vah bize!
Acı ve mücadele içinde çığlık atıyoruz: “Vah bize!”
Dünya mezar ve kül olacak.
Üç hanım kolunu serbestçe uzatıyor:
Açgözlülük, cinayet arzusu ve kölelik.
Vah bize!
Erich Muhsam
“Kuvayi Milliye neferleriydi cellatlarımız”
Orhan Kotan’a…
“Bu dağlarda vuruldu boyunduruk
Kınalı türkülerin boynuna
Halkların kardeşliği adına
Bu dağlarda deşildi gebe kadınların karnı
Bu dağlarda boğazlandı istiklal-i tam.
Oysa namlular daha soğumamıştı
Bir baş soğanı bölüştüğümüz
Sırt sırta vurulup kefensiz gömüldüğümüz
Kuvayi Milliye neferleriydi cellatlarımız.”
Orhan Kotan, yalnızca bu dizelerle bile, bize çok şey söyledi.
Anlatmakla tükenmeyecek bir acıyı, aldatılmışlığı ve mücadele içinden doğan ihaneti, birkaç mısrada, sert ve yalın bir şekilde yüreklerimize sapladı.
Orhan, kürt halkının gerçek evlatlarından biriydi.
Yalancı zaferlerin, resmi tarihin makyajlı yalanlarının karşısında
Bir ömür boyunca dimdik durdu.
Ne zaman ki “halkların kardeşliği” adıyla yapılan zulümler konuşulmaz oldu,
Ne zaman ki “istiklal” diye boğazlanan diller, isimler, mezar taşları susturuldu,
Orhan, ses olmaya devam etti.
Yetmişine varmadan, ardında ağır bir yalnızlık, ama tertemiz bir iz bırakarak
sessizce ayrıldı aramızdan.
Ne paye peşindeydi, ne de alkış.
Orhan, bu kirli coğrafyada
Kendini kandırmadan yaşadı.
Yaralıydı.
Ama asla eğilmedi.
Ben,
Onun dürüstlüğünü, onun korkusuzluğunu, onun şiirindeki kan izleri önünde
Bir kez daha eğiliyorum.
Dostların azaldığı, hakikatin itibarsızlaştırıldığı,
Kefensiz mezarların çoğaldığı bu çağda
Orhan Kotan’ı unutmamak bir vicdan borcudur.
Işıklar içinde uyu Orhan.
Cellatların bile utanacağı bir hakikat bıraktın geride.
Mahmut Uzun
https://www.instagram.com/p/DL8QKADt0Wi/
"Öcalan, Bahçeli'ye mektup gönderdi, şiirle karşılık aldı" iddiası: Atatürk’ten sonra tek devlet adamı var, o da Bahçeli’dir
https://t24.com.tr/haber/ocalan-bahceli-ye-mektup-gonderdi-siirle-karsilik-aldi-iddiasi-ataturk-ten-sonra-tek-devlet-adami-var-o-da-bahceli-dir,1249283