Sokağın Gücü…
Elias Nin
CHP, İyi Parti, Zafer Partisi kontrollü sokak hareketinde yer alan kitleyi bir arada tutan iki temel unsur var; bunlardan biri, “Benden olan dokunma” iken, diğeri Kürt düşmanlığıdır; yani Mustafa Kemal dönemi Kürt politikasına bağlılıktır.
Şeyh Said maketinin yeniden idam edilmesi, sokağın tarihsel referansına işaret etmektedir.
Sokak hareketinin bu karakterinin Kürtler bir faydasının olduğunu teslim etmek lazım.
Nedir bu? DEM Parti’nin Saraçhane sevdasına son verdi zira Türkiye sevdalısı DEM Parti seçmeni Kürtler bile ayyuka çıkan Kürt karşıtı histeriden rencide oldu ve ulusalcı tepki geliştirdi.
Ulusalcı Kürtler ise en başından beri sağlam durdu ve Saraçhane’deki Türkçü lümpen güruh ile arasına mesafe koymayı bildi.
Bu da başından beri gövdesi İmralı’ya bağlı olsa da aklı Saraçhane’de olan DEM Parti’nin en nihayetinde şu açıklamayı yapmasına yol açtı:
“Biz CHP’nin eylemci kitlesi değiliz. Bizim partimizin böyle bir şeyi yok. Biz eleştiririz bu kararı ama bizim kendi, başka bir meselemiz var, bu meseleyi de aşan. Biz toplumsal barışı örgütlemeye çalışıyoruz.” İmamoğlu ile mücadeleyi bizim üzerimizden yürütmesinler biz İmamoğlu’nu desteklemedik, kent uzlaşısı başka bir şeydir.”
(DEM PARTİ Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan)
Hayat işte, bazen düşmanın tutarlı olması da kurbanına durması gereken doğru yeri gösterebiliyor.
İmralı’nın da DEM Parti’nin Saraçhane sevdasından vazgeçmesinde etkisinin olduğunu inkâr etmemek lazım, belli ki Öcalan da kulaklarını çekmiş ama Kürtlüğünden değil, Bahçeli ile yaptığı sözleşmeden dolayı.
https://www.instagram.com/p/DHvOzyeNTud/
Çanakkale ‘Zaferi’
İşte yine ‘Çanakkale Zaferi’ni idrak ettiğimiz gün geldi çattı. Yıldönümlerinde ‘günün anlam ve önemi’ni belirten hamasî nutukların havalarda uçuştuğu bu ‘zafer’, resmî ideolojinin ve milliyetçi/ulusalcı ve islamcı kesimlerin ihtiyaç duydukları tarihsel-ideolojik propagandadan başka bir şey değildir. Neymiş, Çanakkale ‘savaşı’ emperyalizm karşısında varoluş savaşıymış. Halbuki Çanakkale ―savaşı değil― muharebesinde iki emperyal kamp karşı karşıya gelmiştir; Osmanlı da bu kamplardan birindedir. Diğer kampta da Britanya, Fransa ve Rusya vardır.
Fransa-Almanya cephesinde kilitlenen savaşı itilaf devletleri lehine değiştirebilmek için Almanya’nın doğu cephesindeki Rusya’nın desteklenmesi gerekiyordur. Bu amaçla Boğazlar’dan geçip Karadeniz yoluyla Rusya’ya lojistik destek sağlamak gerekmektedir. Almanya da bunu önlemek ister. Bu yüzden bu cepheyi sıkı tutmaya çalışmış; yüzlerce subayını ve askerini Çanakkale’ye yollamış; her türlü silah ve cephanenin yığınağını yapmıştır. Dolayısıyla Çanakkale muharebesinde Osmanlı’nın durumunu anti-emperyalist bir pozisyon olarak değil emperyal bir kampa karşı bir diğer emperyal kampta yer almak olarak tanımlamak gerekir.
Ancak işin bir başka boyutu daha var. Tamam, savaşlarda moral motivasyon çok önemli bir parametredir. Özellikle Türk insanının yer aldığı savaşlarda vatanseverlik, kahramanlık ve iman gibi duygular önemli bir yer tutabilir. Ancak, örneğin daha 1912-13’de Bulgar ordusunun neredeyse İstanbul’a kadar ilerlediğini ve Trakya’nın diğer ucunda ise Gelibolu’ya dayandığını düşünecek olursak, Balkan Savaşları’nda sadece öz gücüyle savaşıp Balkan birliği karşısında hezimete uğrayan ordunun bu kadar kısa bir süre sonra Britanya ve Fransa karşısında kazandığı ‘muharebenin’ başka bir nedeninin olması gerekmez mi? Asıl rol, mesela Alman başkumandanlığı ve kurmay ekibinin olamaz mı? Çünkü Çanakkale’de cephe komutanı general Von Sanders’dir. Von Sanders ayrıca Osmanlı ordusunda yenilik yapmak için Almanya’dan getirtilen ekibin başındaydı ve Kayzer’in özel temsilcisi olarak 1914’e kadar Osmanlı ordusunu tepeden tırnağa değiştirmişti. Çanakkale’ye dönecek olursak, Sanders, Türk subayların hazırladığı savunma planını tümüyle bir kenara itmiş; kendi yaptığı değerlendirmeler ışığında yepyeni bir plan oluşturmuştur. Bunu yaparken Türk komutanlarının görüşlerini bile almadığı için, içlerinde destek kuvvet 19. tümenin başındaki yarbay M. Kemal’in de olduğu bu komutanlar planı onaylamamışlardır. hatta M. Kemal’in Von Sanders’le bu konuda tartıştığı da bilinir.
Sonuç olarak Çanakkale savaşı Sanders’in planı doğrultusunda verilmiştir. Çanakkale’de ana savunma güçleri olan iki kolordudan birinin başında da bir başka Alman, general Erich Weber vardır. Nusret gemisiyle mayınlama faaliyeti de general Menter’in inisiyatifinde yürütülmüştür. Nitekim Çanakkale savunması sonunda Enver paşa ile Von Sanders’e ve kolordu komutanlarına madalyalar takılırken, M. Kemal’e de saat hediye edilmiştir sadece. Yine, zaferi salt Türklere mal etmeye çalışan zihniyet, mesela bazı alayların tamamen Araplardan oluştuğunu, bunun dışında diğer alaylarda da Arapların bulunduğunu görmezden gelir. Ayrıca sahil savunma bataryalarından birinin komutanının Sarkis Torosyan adlı bir Ermeni subayı olduğu da dile getirilmez nedense. Ayrıca Çanakkale’de, Avusturya-Macaristan’ın askerleri vardır ve Macar topçu ve takviye kuvvetlerinin yarımadanın güney cephelerinde aktif olarak yer aldığı bilinmektedir.
Asıl önemlisi ‘Çanakkale Zaferi Komutanı Atatürk’ ifadesi tarihsel anlamda külliyen yalandır ve 1930’larda yeniden yazılan tarih kitaplarıyla uydurulmuştur. Ayrıca savaşın önem derecesini artırabilmek için şehit sayısını 250.000-400.000 arasında göstermek bir başka saptırmacadır. Gerçek sayının genelkurmay kaynaklarına göre 55.000 civarında olduğu biliniyor.
Ama işte mesele, Ayhan Aktar’ın da vurguladığı gibi, bir savaşı ‘bir milletin şanlı direnişinin yıldönümü olarak tanıtma’ ve alaturka tarihçiler eliyle milliyetçiliği besleme meselesi olunca, gün, Almanya’nın, ta 1940’lı yılların ortasına kadar, ülkesinin kutlu bir zaferi günü olarak kutlayageldiği Çanakkale ‘zaferi’ni hamasî törenlerle anma günüdür.
Atilla Tuygan
Savaş ve Biat
Kan, şiddet, vahşet…
Buradayız komutanım, emret!
Düşmanı öldür asker, sisteme itaat et !
Devletin kararlarına sonsuza kadar biat et !
Bum ! Bum ! Bum !
Kazandık komutanım, öldürdük tüm düşmanı.
Rehine olarak aldık bütün kadınları.
Güç biziz artık, kazandık bu savaşı.
Aferin asker !
Git düşün şimdi katlettiğin tüm masum insanları.
Tik ! Tak ! Tik ! Tak !
Yıllar yıllar geçti üstünden.
Öldü yeniden milyonlarca insan senin yüzünden.
Hiç ses çıkarmadın zulüm ve işkence seyrindeyken.
Sahi kimdi senin düşmanın asker ?
Açlıktan ölen çocuklar mı?
Yoksa soğuktan donan bebekler mi?
Düşmanın mıydı yaşlı fakir köşker ?
-Zilan Kaya
Türkiye’de 23 Mart Darbesi: İttihatçı rejim İmamoğlu ve ekibini tasfiye etti; CHP yeniden dizayn edilecek
Seçmen desteği yüzde 60’lara çıkan İmamoğlu 'tehdit' olarak değerlendirildi ve ipi çekildi
İmamoğlu darbesi Kürtleri nasıl etkileyecek.?
https://youtu.be/-DnmfwDodVo?si=QIupi-qU2JbrTgue
Şiddet Hakkı
“Şiddetsizlikle ilgili olarak, sürekli vahşi saldırılara maruz kalan bir adama kendini savunmamayı öğretmek suçtur.”
-Malcolm X
Yeni araştırma: Kara delikler madde ve zamanı evrene geri salan beyaz deliklere dönüşebilir
İngiltere'den araştırmacılar, kara deliklerin madde ve zamanı evrene geri salan beyaz deliklere dönüşebileceğini açıkladı
https://gazeteoksijen.com/bilim-ve-teknoloji/ingiltereden-arastirmacilar-kara-delikler-madde-ve-zamani-evrene-geri-salan-beyaz-deliklere-donusebilir-237475
KK+ÖÖ+MY=?
Üç bilinen denklem...
"Bazı arkadaşlar, CHP mitinglerine katılalım da tek adam rejiminden kurtulalım diyorlar. Yani bilmiyorum, bu arzuya sahip arkadaşlar iyi düşündüler mi? Tek adam yerine birbirine benzeyen üç adam mı gelsin? Daha sonra bu üçlüden nasıl kurtulacağız?
Aksak Timur 1402'de Ankara Savaşı'nda Osmanlıyı yenince otağını bir süre Ankara civarına kurar. Ordusundaki filleri beslemeleri için köylere dağıtır. Bir fil de Nasrettin Hoca'nın kõyüne düşer. Kurak bir bölge olduğu için filler köylerin ot ve samanını siler süpürür. Köylüler Nasrettin Hoca'ya Timur'un huzuruna çıkıp, fili besleyemediklerini sõylemesi için yalvarırlar. Nasrettin Hoca, köylülerin hep birlikte gelmesi durumunda, Timur'un huzuruna çıkmayı kabul eder.
Timur'un savaş otağına yaklaştıkça köylüler bir bir sıvışır. Nasrettin Hoca tam otağa gireceği sırada arkasına bakar hiç kimse kalmamış. Timur zalim biridir, Nasrettin Hoca'ya sert bir şekilde ne istediğini sorar. Köylülerin file bakmaktan çok mutlu duğunu, mümkünse bir fil daha vermesini ister. Nasrettin Hoca'ya bir fil daha verirler. Sıvışmış köylüler yol boyunca bir bir Nasret Hoca'nın ve filin önüne çıkarlar: "Bu ne Hoca?" Derler. Hoca da gayet soğukkanlı bir şekilde "Siz öyle yapınca ben de böyle yaptım," der.
Ya biz tek adamdan bıkmışız, arkadaşlar Erdoğan benzeri iki adam daha istiyor. Böylece çoklu rejim olacakmış.
Kendinize gelin arkadaşlar, üçlü falan istemeyin. Yoksa Nasrettin Hoca'nın durumuna düşeriz.
Bunların teklisini, ikilisini, üçlüsünû de gõrdük.
Beşi bir yerde diyeceğim, ama onu henûz görmedik. O kadar altınımız hiç olmadı."
Hasan Bildirici
Mihalis Haralambidis’in Anısına İki Günlük Etkinlikler – “Sen Rigas Feraios’un Çocuğusun!”
https://pontosgercek.com/mihalis-haralambidisin-anisina-iki-gunluk-etkinlikler-sen-rigas-feraiosun-cocugusun/
2025 Erdoğan Darbesi ve Cumhuriyet Mağdurları
Tamer Çilingir
Türkiye’de demokrasi üzerine sıkça konuşulmasının nedeni, onu geliştirme isteğinden çok, aslında var olmamasıdır. Bu durum, 1923’ten bu yana değişmemiştir.
https://pontosgercek.com/2025-erdogan-darbesi-ve-cumhuriyet-magdurlari/