Kuyruklu yıldız iddiası çürüyor: Yıldızlararası cisimde teknoloji izi
Dünya merkezli bir teleskop, Güneş Sistemi’nden geçen yıldızlararası cismin alışılmadık bir metal püskürttüğünü tespit etti
"Ben bir hırsız değilim. Ben sadece toplumun bana ve benim gibilerine dayattığını geri aldım. Siz burjuvalar mülkiyeti kutsal sayıyorsunuz, ama mülkiyet hırsızlık üzerine kuruludur. Kapitalist, işçinin emeğini çalar; toprak sahibi, köylünün emeğini çalar; devlet, herkesin özgürlüğünü çalar. Ben ise zenginlerden çalıp, bu adaletsizliği teşhir ettim. Eğer bu suçsa, ben suçluyum. Ama bilesiniz ki sizin yasalarınızın suç saydığı şey, vicdanımda adalettir."
Alexandre Marius Jacob
30 Ağustos: Sonucu Lozan’da belirlenmiş bir muharebe
Elias Nin
Osmanlı İmparatorluğu 1918 yılında itilaf devletlerine teslim olmuş, fiilen çökmüştü.
Osmanlının 600 yıl boyunca işgal altında tuttuğu topraklarda Rum, Kürt, Ermeni bağımsızlık mücadeleleri baş göstermekteydi.
Eğer 1917 Ekim Devrimi tarihin yönünü değiştirmemiş olsaydı, tarihte Türk egemenliğinden bir geçmiş zaman olarak söz edecekti.
Türklüğün bölge halklarının, uluslarının başına bela olması Ekim Devrimi sayesinde olmuştur.
Türklük ya tarih sahnesinden silinecekti ya da Makedonya gibi kendi halinde bir devlet kurarak varlığını sürdürmeye çalışacaktı.
Hayat işte, insanlar gibi tarihsel olaylar da bazen istemeden de olsa kaş yapayım derken göz çıkarabiliyor.
Başka ulusların devlet kurma hakları emperyalistler tarafından gasp edilerek bu hak Türklere verildi ve 1921 yılında Lozan’da yapılan görüşmelerde Türklerin ulus devlet kurması kararlaştırıldı.
Buna neden, Ekim Devrimi’nin yaratmış olduğu tehdit idi. Türk devleti, devrimin yayılmasının önünde bariyer olacaktı, oldu da.
Sovyetler Birliği de Türklerin devlet kurmasından yanaydı çünkü Türkleri destekleyerek onu kapitalist kuşatmanın parçası olmaktan uzak, kendisine yakın tutmak istiyordu.
Türkler, emperyalist blok ile Sovyetler Birliği arasındaki çatışmadan faydalanmayı iyi bildiler, iki tarafı da idare ederek kaybettikleri bir savaşı kazandılar.
Ermeni, Pontus Rum ve Koçgiri Kürt ayaklanmaları bastırıldı, İngiltere, Fransa gibi müttefikleri tarafından yalnız bırakılan Yunanistan ise geri çekilmek zorunda kaldı.
Dumlupınar’da başlayıp İzmir’de sonlandırılan savaşın neticesi 1921 yılında yine Lozan’da kararlaştırılmıştır.
Almanya, Avusturya/Macaristan İmparatorluğu ile müttefik iken 1918’de teslim olan Osmanlı Devleti artığı subayların örgütledikleri “Kuvayı Milliye” denilen çetenin “Yedi Düvele Karşı” savaş kazandığına inanmak için Türk olmak lazım.
Söz konusu olan kazanılmış değil, İngiltere, Fransa, İtalya ve Sovyetler Birliği tarafından Türklere bahşedilmiş bir galibiyettir.
Sözün özü şudur: 30 Ağustos, milyonlarca insanın katledilmesi ve sürgüne gönderilmesi neticesinde coğrafyanın yeniden işgalinin ve Türkleştirilmesinin kilometre taşlarından biridir.
https://www.instagram.com/p/DN-mMfgCBqf/
“Biz kadınlar, yalnızca ailelerimizin bakcısı değiliz; bizler de işçileriz, emekçileriz, devrimcileriz. Bugün, daha fazla ücret için, daha insanca bir yaşam için sesimizi yükseltiyoruz. Ama unutmayalım: ücrette eşitlik, yalnızca daha büyük bir hedefin, yani toplumun tüm zincirlerinden kurtuluşunun bir parçasıdır. Kadın özgür değilse, hiçbir devrim gerçek değildir."
Nathalie Lemel
Irkçılığın Kara Yüzü Ve Bu Toprakların Çığlığı
Bir profesör çıkıp utanmadan “boşalan köyleri Asya’dan getirilecek nüfusla dolduralım” diyebiliyor. Bu söz, bireysel bir gaf değil; bu devletin yüz yıldır süren resmi zihniyetinin ta kendisidir. Bu, kanla boşaltılmış köylere yeni bir ırkçı mühendislik planıdır.
Soruyorum:
Bu köyler neden boşaldı? Kim yaktı, kim bombaladı, kim zorla boşalttı? Hangi halkların mezar taşları kırıldı? Hangi çocuklar sürgün yollarında açlıktan, soğuktan öldü?
Halkları Kim Yok Etti?
* Ermeniler 1915’te bu devletin orduları, bürokratları, milisleri tarafından sürüldü, katledildi, malları talan edildi. Komşu köylerden devşirilen işbirlikçiler, bu utanca ortak edildi.
*Süryaniler aynı dönemde aynı zihniyetin kılıcıyla yok edildi; kiliseleri yakıldı, köyleri boşaltıldı, binlercesi katledildi.
* Ezidiler, “gavur” damgasıyla yüzyıllar boyunca fermanlarla ezildi, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e kadar bu topraklarda defalarca katliamlara uğradı.
*Kürtler Cumhuriyet boyunca 1925'de, Zilan’da, Dersim’de, Koçgiri’de ve 1990’ların köy boşaltmalarında aynı devletin askerleri, jandarması, korucusu tarafından katledildi, sürüldü.
Hepsinin faili bellidir: Bu devletin ırkçı aklı, Türkçü mühendisliği ve ona alkış tutan işbirlikçi zihniyetler.
Katliamlarla Boşaltılan Coğrafya
* 1915’te Ermeniler ölüm yollarına sürüldü, köyler haritadan silindi.
* 1938’de Dersim kadın, çocuk, yaşlı demeden bombalarla yakıldı.
* 1930’da Zilan Deresi Kürt kanıyla kıpkırmızı aktı.
* 1990’larda binlerce köy boşaltıldı, yüzbinler şehirlerin varoşlarına sürüldü.
Ve bugün kalkıp utanmadan “boşalan köyler var, Asya’dan kardeşlerimizi getirelim” demek, işlenen suçların üstünü örtmek, gasbedilmiş toprakların üzerine yeni bir halk dayatmaktır.
Irkçı Mühendisliğin İfşası
“Dağdan gelen bağdakini kovar” atasözünü ters yüz ederek, bu toprakların gerçek sahiplerini sürmek, onların yerine “Asyalı kardeşleri” getirmeyi savunmak, tarihçilik değil; suç ortaklığıdır. Bu söz, halkların tarihini silme ve gasbı meşrulaştırma çağrısıdır.
Bu akıl, basit ama kanlıdır:
-Halkı sür.
- Köyü yak.
- Mezarı parçala.
- Üstüne yabancı nüfus getir.
Vicdamın Çığlığı
Ama unutuyorlar: Toprak boş değildir. Her taşın altında bir çığlık, her dağın eteğinde bir ağıt vardır. Siz yeni nüfus getirseniz bile o toprak size ait olmayacak. Çünkü orada gömülü çocukların çığlığı, katledilmiş halkların hafızası sizin yalanlarınızı ezecek.
Barış istiyorsanız önce kabul edin: Bu topraklarda Kürtleri, Ermenileri, Rumları, Süryanileri, Ezidileri yok eden sizsiniz! Bu devletin ordusu, jandarması, korucusu, işbirlikçisi yaptı bütün bunları. Bunu itiraf etmeden barış olmaz, kardeşlik olmaz.
Son Söz Ve Bir Çağrı
İlber Ortaylı gibiler, bu çürümüş zihniyetin borazanıdır. Ama bilsinler ki: Bu topraklar onların değil, yüz yıllardır kök salmış halkların yurdudur. Katliamlarla, sürgünlerle, mühendisliklerle bu gerçeği değiştiremezsiniz.
Irkçılığın dili karadır, sahibini de, bu ülkeyi de karanlığa sürükler.
Ama halkların kardeşliği bu karanlığı yırtacaktır.
Buradan vicdanı olan herkese sesleniyorum:
Eğer susarsanız, siz de bu suçun ortağısınız.
Eğer inkar ederseniz, siz de bu zulmün destekçisisiniz.
Ama eğer gerçeği söylerseniz, eğer mazlumdan yana durursanız, eğer katliamların üstünü örtmeyi reddederseniz, işte o zaman insanlığın onurlu safındasınız.
Bu ülkenin geleceği, ırkçıların değil; halkların kardeşliğini savunanların ellerindedir.
Ve bilin: Bu toprakların gerçek sahipleri hala buradadır, hala direnmektedirler.
Mahmut Uzun