Kendim de her yere geç kaldığım için Geç Kalanlar adlı oyunu uzun zamandır izlemek istiyordum. O da bu akşama nasip oldu. Hem de Elçin Atamgüç'ü canlı kanlı görme şansı buldum.
Oyun, yine kadın-erkek ilişkilerini ele alıyor. Her şey yabancı birinin bir adamın evine girmesiyle başlıyor. Başlangıçta Elçin Atamgüç'ün oynadığı karakterle Zafer Kırşan'ın oynadığı karakter yer yer komik diyaloglara giriyor. Ara sıra derin ve düşündürücü sözler de söyleniyor.
İlk perdenin sonunda adamın karısı eve geliyor ve oyunun ekseni ev sahibi ve yabancıdan adam ve karısına dönüyor. İlişkilerdeki empati sorununa değiniliyor. Birbirlerinin yerine geçtikleri sahne, başlı başına bir şaheserdi. Çok yerinde tespitler yapılıyordu.
Son bölümde ise her şeyin bir heyula olduğu anlaşıldı. Aslında adam, son hararetli tartışmalarından sonra kapıyı vurup çıkmış ve bir hışımla arabasına atlamıştır. Bu öfke onu zararla oturtmamış, trafik kazası sonucu ölmesine yol açmıştır. Kadın antidepresanlarla ayakta durabilmektedir. Yas sürecini henüz atlatamamıştır.
Annesi, kızına gece boyunca ulaşamadığı için endişelidir. Annesi ve kadın arasındaki diyaloglar çaresizliğin dışavurumudur. Ancak her şey için çok geçtir.
Hayat kısa. Sözlerle birbirimizi çok kolay incitebiliyoruz. Yarının garantisi yok. Çoğu mesele ise birbirimizi kırmaya değmeyecek nitelikte. Bunu bir kez daha anladım.
Oyunculuklar gerçekten çok iyiydi. Elçin Atamgüç ve Zafer Kırşan çok uyumlu bir ikili olmuşlar. Defne Gürmen de rolüne tam uymuş. İnternetten baktığımda kendisinin 1997'de liseden mezun olduğunu öğrendim. Kesinlikle o kadar yaşlı durmuyor.
Kısaca, her şeyiyle takdire şayan bir oyun.
Harold Pinter'in yazdığı, Cevat Çapan'ın çevirdiği Kutlama adlı oyunu Üsküdar Musahipzade Celal Sahnesi'nde izledim.
Oyunda evlilik yıldönümünü kutlayan bir çift ve abi-ablaları var. Bu abi-abla karakterleri de birbiriyle evli. Yan masada başka bir çift var. Bu çiftin kadın olanı ile evlilik yıldönümü olan erkek eskiden sevgililermiş. Birbirlerini görünce ortalık ellialtı oluyor. Barın sahibi, barmen ve titrini şu anda hatırlayamadığım otel çalışanı bir kadın da arada çiftlere dahil oluyorlar.
Oyunun ana temasının gerek ikili ilişkilerde gerek diğer insanlarla olan temasta olan çürümüşlük veya daha yaygın bir tabirler toksiklik hali. İnsanların ikiyüzlülüğü bir yana, son derece dejenere olmaları vahim bir durumdur.
Aslında Türkiye'deki çoğu "sevgi" ilişkisi de aslında duygusal teröre dayanmaktadır. Bu süreçte çiftler birbirine fiziksel, ekonomik ve duygusal şiddet uygulamaktadır. Mutluluk tablosu çizen çiftlerin birçoğunun ardında onulmaz yaralar vardır.
Oyuncuların yaka mikrofonuyla oynaması bir miktar rahatsız edici ama Musahipzade'de başka nasıl yapabilirler bilmiyorum. Sırayla söylenen Türk aksanlı İngilizce şarkılarla oyun müzikale dönüyor. Konuşmalarsa seslendirme gibiydi. Daha çok uyarlanabilirdi diye düşünüyorum. Kimi zaman oyunculuk da abartıya kaçıyordu. Belki de olması gereken budur.
Ekranda sürekli savaş, kıtlık, açlık görüntüleri beliriyor. Kimi zaman iki masaya birden kulak veriliyor, hatta diyaloglar iç içe geçiyor. Bu noktada odaklanması zor. Oyuncuların kahkahaları oyuna farklı bir renk katmış.
Oyunun sonundaki çav bella gürültülü olmasına rağmen çok güzedi; ateşleyiciydi. Erkan Sever'in başarılı oyunculuğunu da es geçmemek lazım.
Oyundan önce oyuna herkesin çift olarak gelmesi bende bir miktar hayal kırıklığı yarattı. Tabii, bu kendime dönük bir şeydi. Ancak oyunun içeriği tam da böyle izlenmesi gerektiğini gösterdi. Yine de keşkelerden çok uzağım.
Kimse kimseyi sevmek zorunda değildir. Birine zarar vermedikçe nefret etmek de haktır. Ancak Türkan Saylan'dan nefret eden birinin Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu felsefesiyle de sorunu olduğunu düşünüyorum. Halihazırda kendisinin en büyük düşmanının Fetullahçılar ve etnik milliyetçi ayrılıkçılar olması bunu kanıtlar niteliktedir.
Bazı mekanların bazı kişiler veya gruplar için önemi vardır. Önemden kasıt, maddi bir faydaya dayanan ekonomi döngüsü değil, manevi olarak ayrı bir boyut kazanmaktır.
Mecidiyeköy'deki Ali Sami Yen Stadı, benim ve başta Galatasaraylılar olmak üzere birçok futbolsever için unutulmazların yaşandığı bir yerdi; adeta mabetti. 2011'de burayı çeşitli bahaneler sunarak iç ettikleri yetmezmiş gibi, inşaatında on işçinin asansörden düşerek ölümüne göz yumdular. Şimdi burada mukim olan Torun Center'ın zemininde işçilerin naaşı ve Galatasaraylıların hayalleriyle gözyaşları bulunmaktadır.
Devlet Tiyatroları, son yıllarda ciddi bir kalite düşüşü yaşadı. Bu herkesçe malum ama bir yıkık bir hafıza mekanında yer alacak kadar düşeceğini kim tahmin edebilirdi? Güzel oyunların azlığından şikayet etmeyi bırakalım. Tayyip Erdoğan'ın bir inat uğruna yıktırıp eskisinin birebir aynısını yaptırdığı AKM, Üsküdar Tekel, Asmalımescit'teki Garibaldi, Zeytinburnu, Fatih Belediyesi Kültür Merkezi ve Küçükçekmece Cennet Kültür ve Sanat Merkezi dışında etkin bir sahne yok.
İstanbul'da özel tiyatroların gün geçtikçe azalması ve ekonomik darboğazdan dolayı pahalanması yanında Moda Sahnesi gibi türlü sıkıntılarla boğuşmasını tiyatro sanatının son demlerinin habercisi olarak görmek istemiyorum. Şimdilik İstanbul için en iyi tercih Şehir Tiyatroları olabilir.
En uyumlu çift değil. En mükemmel de değil. Hatta tam olarak bir çift oldukları tartışmalı. Tabutta Rövaşata'nın iki ana karakteri kleptoman ve usta hırsız Mahsun Süpertitiz ile adı sanı bilinmeyen, evsiz, eroinman kadın arasındaki ilişki olamamışlıkların ilişkisidir.
Mahsun'u bu kötü huyunda vazgeçirmek için herkes seferber olur. Reis, ona sahip çıkar. Adeta babası olur. Kahvenin sahibiyle konuşur, anlaşır. Mahsun, tuvaletçi olur ama bu alışkanlığını bırakmaz. İran Cumhurbaşkanı'nın o dönemdeki cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e hediye ettiği ve Rumeli Hisarı'na yerleştirilen elli tavuskuşundan birer birer çalar. Son girişiminde bekçiye yakalanması sonrasında yapılan haber aşırı derecede komiktir.
Filmde arka planda polisler ve mehter marşı yer yer beliriyor. Çıkma ekmek, alkol ve uyuşturucu ile fakir olmaktan çok, düşkünlerin hikayesi anlatılır filmde. Filmin en acıklı kısmını bir kenara bırakalım. Bana göre en acıklı ayrıntı eroinman rolünü oynayan Ayşen Aydemir'in film çekildikten üç yıl sonra yani 1999'da, henüz 35 yaşındayken kolon kanseri nedeniyle vefat etmesidir.
Türkiye'deki ilk koronavirüs vakasının resmi olarak açıklanmasının ikinci yıldönümü bugün.
Fahrettin Koca, bu meşum açıklamayı yaptıktan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Kendi adıma konuşacak olursam, 2020 ve 2021 hayatımın en kötü iki yılı oldu. 2020'ye kadar gayet neşeli, her şeyin iyi tarafını görebilen bir insandım ancak artık ne neşeliyim ne de iyimser bir yanım kaldı. Benden çok şeyler götüren olgu, yalnızca pandemi değil. Pandemi sürecinde yaşanan diğer olaylar da psikolojimi olumsuz yönde etkiledi. Kimileri onulmaz yaralar açtı.
Bir daha böyle bir kriz yaşamak istemem. Şayet yaşamak zorundaysam, krizi bu kişilerin yönetmesini istemem. Durum gayet net.
Bu gece oynanan Barcelona maçı, Galatasaray'ın kaybedeceği olasılığının genelgeçerlik kazandığı bir maçtı. Fakat hem Barcelona'nın perişan hali hem de Inaki Peña'nın muhteşem mücadelesi golsüz beraberliği sağladı. İçeride de böyle oynamamız durumunda turu geçmemiz işten bile değil. Ligdeki kötü gidişat bir kenarda dursun. Gerçek Galatasaray budur.
Bir futbol takımının en iyi oyuncuları bünyesinde toplaması yetmez. Futbol, ayak ve taktik oyunu olduğu kadar hırs ve yürek oyunudur. Milyon eurolar saçarak oluşturulan taraftarsız kulüplerin ne derece başarıya ulaştığı görülebilir.
Paris Saint-Germain, Manchester City, RB Leipzig ve Başakşehir tarihin tozlu sayfalarında yerini alana kadar tarihte belli bir yeri olan köklü kulüplere karşı kaybetmeye devam edecek. Bu, sadece maç veya kupa kaybı değildir. Daha büyük bir olgudur.
Yıktılar kalamızı
Sürdüler balamızı
Daha can boğazdayken
Çektiler salamızı
Ah Kerkük yüz ah Kerkük
Her zaman yüz ak Kerkük
Ölseydim düşmeseydim
Men sennen uzak Kerkük
Elinde yad elinde
Öt bülbül yad elinde
Bir diyar mezar olsun
Kalmasın yad elinde
Can Kerkük canan Kerkük
Her söze kanan Kerkük
Kalıptı yardan uzak
Mum kimin yanan Kerkük
Ne zamandır aklımda olan bir konuya değinmem gerek. 2014'ten beri devam eden Yemen'deki savaşta çocuklar bir kaza kurşununun kurbanı olmazsa, açlıktan ölüyorlar. Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve Suudi Arabistan gibi ülkeler aldıkları silahları ilk olarak Yemen üzerinde deniyor. Muhtemelen taraflar bile neden savaştıklarını unutmuş durumdalar.
Hatırladıkça içimi burkan bir insanlık dramıdır bu.
İBB Şehir Tiyatroları yeni ücret tarifesine geçmiş. 30 lira böyle berbat bir ekonomide çok değil ama neden böyle kademeli yaptıklarını anlayamadım.
Ayrıca fiyat, malın veya metanın ederine denir. Bir hizmet satın alınıyorsa ücretten bahsedilebilir ancak. Biletin kağıdına değer biçilmediğine göre bilet ücreti denmesi daha yerinde olur.
Kumru, güvercingiller familyasından bir kuş cinsidir. Bugün bu kuşa Almanca die Türkentaube yani Türk güvercini dendiğini öğrendim. Vikipedi'den baktığım kadarıyla Avrupa dillerinde de benzer isimler verilmiş. Fransızca la tourterelle turque, İspanyolca la tórtola turca, Portekizce rola-turca, İsveççe turkduva, Danca tyrkerdue, Fince turkinkyyhky ve Felemekçe Turkse tortel denmekteymiş.
🇸🇪 Mereyusblog
Romersk medborgare från Miklagård.
På Mastodon sedan 23.X.2021
Bara postar oviktiga tankar.
Allmän egendom (PD). Inga begränsningar.
Jag tjänar ingen inkomst av det jag lägger upp här.
🇬🇧 Mereyü's blog
Roman citizen from İstanbul.
On Mastodon since 23.X.2021.
Just posting unimportant things.
Everything I publish is Public Domain (PD).
I don't earn any income here.
🇹🇷 Mereyü'nün blogu
Civis romanus sum.
23.X.2021'den beri Mastodon'da.
Önemsiz şeyler üzerine.
Paylaştığım her şey kamu malıdır (PD).
Buradan herhangi bir gelir elde etmemekteyim.