Sünger Bob Kareşort, çocukluğumuzun güzide çizgi filmlerinden. Ana karakterlere bakacak olursak aynı sokakta yaşayan hayat dolu bir sünger, zeka yönünden kıt ve aylak bir yıldız ile huysuz bir ahtapottan söz edebiliriz. Peki o yaşlarda koyduğumuz bu hükümler ne kadar doğru? Sünger Bob'un mesai arkadaşı Squidward, huysuz olmakta haklı mı? Kendisinin klarnet çaldığını ve büyük bir sanatçı olmak istediğini biliyoruz. Ancak gününün büyük kısmını Yengeç Restoran'da çalışarak geçiriyor. O koca evde bedava oturulmuyor tabii. Gün boyu Sünger Bob ve Patrick'in çıkardığı sorunlarla uğraşıyor. Paragöz bir patronu olması da yaşam kalitesini bayağı bir aşağı çekiyor.
Squidward, muhtemelen Edward ismiyle İngilizce mürekkep balığı anlamına gelen squid sözcüğünün birleşiminden oluşuyor. Ancak yaşantısı kesinlikle bizden izler taşıyor. Az biraz para kazanmak için haftanın altı günü çalışan biz değil miyiz? Üstelik trafikte geçen süreyi de hesaba kattığımızda günün çoğu işe harcanıyor. Maaşımızın çoğu da işyerinden anca iki veya üç vesaitle ulaşılabilen evin kirasına gidiyor.
Kölelik, antik dönemde sanıldığı kadar katı değildi. Bedensel işler kölelere yaptırılsa da özgürlük ile kölelik arasında geçiş mümkündü. Köleliğin en rijit formları Amerika Birleşik Devletleri'nde görülmüştür. Buradaki köleler Afrika'dan taşınarak geliyordu ve alınıp satılabilen mal statüsündeydi. Türkiye'deki çalışma düzeninin 18'inci yüzyıldaki kölelik uygulamalarından çok bir farkı olduğu söylenemez. En azından o dönemdeki köleler sahip olmadıkları evlere para ödemiyorlardı. Şu an bir Türkün bırakın Kadıköy veya Beşiktaş'ı, Şirinevler gibi alelade bir semtten ev alabilmesi mümkün müdür?
Sahip olduğumuzu sandığımız hiçbir şey bizim değil. Barınma temel bir hak iken oturduğumuz eve para ödüyoruz. Onun depremde yıkılma ihtimalini bir kenara bırakalım. İnsanın böylesi bir aboneliği kabullenmesi için makul gerekçeler olamaz. Tüm maaşımızı buna harcayacaksak biz neden çalışıyoruz? Ayda bir kere emülsifiye şnitzel yiyebilmek için mi?
Çok çalışıp az kazanıyoruz çünkü piyasa net bir biçimde sermayeden yana. Dolayısıyla bölüşüm adil değil. Ülkenin en zenginlerinin milli hırsızlıktan aldığı pay günden güne artıyor. Çalışma şartlarıysa giderek kötüleşiyor. Uzun mesai saatleri, düşük ücretler, mobbing, muğlak görev tanımlarının yanı sıra mesaiden sonra ulaşılabilir olma bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Sermaye ağzıyla konuşanlar hukukun, yasaların emekçiden yana olduğunu söylüyor ama bu apaçık bir yalan. İşçiler patronlara açtıkları davaları genellikle kazanıyor çünkü yalnızca çok büyük meseleleri mahkemeye taşıyorlar. Tüm hak gasplarının yargı önünde hesabı sorulsa yargıç ve savcılar başka davalara bakamaz olur.
Peki bu kirli düzenden kurtulmak için bize ne lazım? Başımızda büyük bir bela var. Ülkemizin öncelikle bu ak büyüden kurtulması gerekiyor. Bu hükümetin yarattığı krizler yüzünden böyle konulara sıra gelmiyor. Bunları gönderip gelecek kuşaklara ibret olacak bir biçimde yargılamamız lazım. Bizi azarlamayan ve bizimle dalga geçmeyen birilerini bu makamlara getirdiğimizde işimiz büyük oranda çözülmüş demektir.
Ben güncel siyasetten çok anlamıyorum. Bazen çok çetrefilli hamleler oluyor. Ancak bu seçimde desteklememiz gereken aday hakkında ipucu verebilirim. Beşli Çete ve hazıryiyenlerin öcü gibi korktuğu biri var. Seçime iki ay kala olur da seçilirse diye gözlerine uyku girmiyor. Vitaminsiz Goebbels, bu uğurda çeşitli yollara başvuruyor ancak arıyor tarıyor da bir şey bulamıyor. Kimlik siyaseti, sözde üçüncü yol veya karalama kampanyasından başka bir şey aklına gelmiyor.
Kemal Kılıçdaroğlu, zaten en başından beri benim adayımdı. Emek süreçlerine ilk aşamada faydası dokunmayabilir ama toplumcu çözümleriyle patronarşinin zayıflamasına neden olabilir. Halk da adı konmamış kölelik düzeninden çıkma yolunda ilk adımları atabilir. Fakat İş Kanunu baştan sona değişmesi gerektiği unutulmamalı. Belimizi büken vahşi kapitalizm ancak böyle sona erebilir. Bizim de gerçekleştirecek hayallerimiz vardır belki.
Küçükken Sünger Bob'un mutluluğuna özeniyor insan ama büyüyünce Squidward'un neden asık suratlı olduğunun farkına varıyor. Asıl mesleğini bırakıp kasiyer olmak zorunda kalmış biri. Hiçbirimize yabancı değil.
Popeyes, ilginç bir reklam yapmış. Hafiften argoya kaçan bir kullanımı öne çıkarmışlar. Gömmek fiilinin bu anlamı sözlüklerde (En azından kullanıcı katkılarıyla oluşturulan Vikisözlük adına) var mıdır diye merak ettim ve yedinci sıradaki tanımın "Hızlı bir şekilde yemek" olduğunu gördüm. "Bu tanımı kim yapmış yahu?" diye hiddetlenmek üzereydim ki kontrol edince benim yaptığımı anladım.
Ne zamandır yeni bir kolonya paylaşmıyordum. Ekimde aldığım Tariş limon ve incir kolonyaları beni bir miktar hayal kırıklığına uğratmıştı. Uni Baby (Eczacıbaşı markası) bebek kolonyası gayet hoş denebilirdi. Farklı bir ürün olarak koleksiyonumdaki yerini aldı.
Bu ayın başında şirket herkese iki bin liralık Multinet kartı verdi. Anlaşmalı market ve mağazalardan alışveriş yapılabiliyordu. Ben ilk gün adı pek duyulmamış bir zincir marketten evladiyelik alışveriş yaptım. Ertesi gün Koton mağazasından devasa bir mont aldım ki yarısından fazlası buna gitti.
Bakiyeyi bitirmek için gittiğim markette Eyüp Sabri Tuncer'in amber kolonyasına rastladım. Amber, amber balığı denen bir hayvandan elde edilen bir esansmış. Amber balığı aslında bir balık değil ispermeçet balinasıdır. Artık esans üretmek için denizlere açılmaya gerek yok. Zira laboratuvarda üretilebiliyor bu kokular.
Kiraz çiçeği kolonyası da güzel ve kalıcı. Parfüm olarak bile kullanılabilir. Zaten Eyüp Sabri Tuncer, cumhuriyetle yaşıt bir markadır. Her ikisini de öneriyorum.
Yine garip bir LinkedIn paylaşımına rastladım. Hanımefendi, Amerikalı arkadaşına mahcup olduğu için yazım yanlışlarıyla dolu üç paragraflık yazıyı yazmış. Kadıköy'deki tramvaya ezelden beri giydirme yapıldığını bilmiyor sanırım. Halbuki Taksim'deki tramvay hep kırmızı. Amerikalı arkadaşına geleneksel tramvay göstermek istiyorsa oraya gidebilirdi pekala. Amerikalı da muhtemelen ilk kez giydirme reklam görmüyordur diye tahmin ediyorum.
Bir yerde herkesin bu durumdan rahatsız olduğu yönünde bir serzenişte bulunmuş ama şirketin Getir olmasını da geçtim, reklam yüzünün Oğuzhan Koç olması beni rahatsız etti sadece. Yemekler de muhtemelen montajla sonradan eklenmiş. Biraz amatör bir iş.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi, tüm devlet kurumlarınca kara listeye alınmış. Mesela Türk Hava Yolları, Hamidiye Su almıyor artık. Kamu bankaları kredi vermiyor. Yurtdışından binbir güçlükle aldığı kredilere de el konuyor. Tüm bunlar yetmezmiş gibi bütçeden yeterince pay ayrılmıyor. Kısacası İstanbul halkı cezalandırılıyor. Bu bağlamda belediye, yolcu ücretlerini bir kenara bırakırsak, reklam gelirleriyle kendini döndürmeye çalışıyor. Bir miktar anlayışlı olmak zor olmamalı.
Galerinin sonunda ilgimi kaybettim. Şöyle izlentiler vardı fakat hepsine ayrıntılı olarak bakamadım.
Hiçbir Şey Olmamış Gibi, yapay zeka tabanlı fotoğraflardan oluşuyor. Bu bana thispersondoesnotexist.com sitesini hatırlattı. Alper Yeşiltaş bu eserinde bizi tanıdık isimler etrafında hayal kurmaya davet ediyor.
Dilara Başköylü, 2022'deki bu yapıtında üretken çekişmeli ağlar (GAN), text2image sinir ağları, DALL-E ve Disco Difüzon kullanmış. Beden Formasyonları adlı eser, kadın bedeninin sanattaki kullanımı üzerine eğilmiş.
Anna Şustikova, bu heykelleri üç boyutlu yazıcı kullanarak üretmiş. Malzeme kullanımındaki radikalliğin yanı sıra sanatçı, güzellik; feminenlik ve kadın kavramlarına değiniyormuş.
Bu serginin en beğendiğim eseri bu oldu. Roman Solodkov, 2021 yılında yaptığı eserine Gizli Mekanın Tezahürü adını vermiş. Etkileşimli yerleştirme veya interaktif enstalasyon deniyor buna. Kırmızı topu oynatarak ekrandaki görüntüyü değiştirebiliyorsunuz.
Bienalden beri sergi-galeriye gitmemiştim. Bugün işten çıktıktan sonra Akbank Sanat'taki Dijital Sezgiler sergisini inceledim. Aslında Salt Beyoğlu'na gitmeyi düşünüyordum ama burada böyle bir organizasyonu görünce planlarımı değiştirdim.
Girişte bizi çiçek fotoğrafları karşılıyor. Daha sonra yapay zekayla yapılmış görseller görüyoruz.
Hrant Dink, 16 yıl önce bugün katledildi. O zamanki politik iklim bugünkünden biraz farklıydı. İktidar müstevlileri ve ortakları daha sinsi bir düşmanlık güdüyordu. Bu alçak suikat üzerinden bizi birbirimize düşürmeye çalıştılar. Bu da 2007 seçimleri öncesinde gerçekleşiyordu. Bak şu talihe!
Ancak aynı klik tarafından ölüme mahkum edilen Türkan Saylan'ın Hrant Dink'in anı defterine yazdıkları bunun ne kadar beyhude bir çaba olduğunu gösteriyor.
Süper Lig'de ilk yarı tamamlandı. Galatasaray, en yakın rakibi Fenerbahçe'nin dört puan önünde lider olarak ikinci yarıya girdi. Ancak çakma dünya kupasından dolayı ara olmaycak. Bu haftasonu 20'nci hafta oynanacak.
Fenerbahçe'yi evinde aşağılayıcı bir oyunla yendikten sonra Atakaş Hatayspor'u da 4-0'lık skorla geçmiştik. Şimdilik her şey güzel görünüyor ama bekleyip görelim. Belki seçimden önce şampiyonluk gelir. Kim bilir?
Erkekler basketbolda da Süper Lig'in ilk yarısı tamamlandı. Son maçımızda Manisa Büyükşehir Belediyesi'ne 83-72 mağlup olduk. Böylece yedi galibiyet, sekiz yenilgi ile sekizinci basamakta yerimizi aldık.
Kadınlar basketbolda ise 15'inci haftayı geride bırakırken sıralamada değişen bir şey yok. Fenerbahçe, ÇBK Mersin Yenişehir Belediyesi'ne boyun eğince sarı-kırmızılılarla puanları eşitlendi.
Kadınlar voleybolda Kuzeyboru'ya karşı 3-1'lik galibiyet bizi 28 puana ve dolayısıyla beşinci sıraya ulaştırdı. İlk dördün içinde olsak çok daha iyi olurdu.
Erkekler voleybolda 15'inci hafta maçları tamamlandı. Galatasaray artık ilk dörtte. Hekimoğlu'nu 1-3 yenince 30 puana ulaştık ve TÜRŞAD ile Fenerbahçe HDI Sigorta'nın üzerine çıktık.
Tekerlekli sandalye basketbolunda araya girilmiş. 4 Şubat'a kadar maç yok. İlk maçımız Bağcılar Belediyesi ile.
Sutopunda 7/7 ile ilerliyoruz. Yedinci hafta ODTÜ'yü 13-20'lik skorla bozguna uğrattık. İlk yarı bu maçla bitmiş oldu. İkinci yarı şubatta başlayacak.
Kadınlar futbolu bu ara özellikle takip ettiğim için sona sakladım. B Grubu'da bugün itibariyle 12'nci hafta tamamlandı. Lideri takibimiz aynen sürüyor. Geçen haftaki Fenerbahçe derbisini 2-0 kazandık. Beş puanlık fark, sekize çıktı. Bugün ise Bitexen 1207 Antalyaspor'a karşı 5-0 galip geldik.
🇸🇪 Mereyusblogg
Romersk medborgare från Miklagård.
På Mastodon sedan 23.X.2021
Bara postar oviktiga tankar.
Allmän egendom (PD). Inga begränsningar.
Jag tjänar ingen inkomst av det jag lägger upp här.
🇬🇧 Mereyü's blog
Roman citizen from İstanbul.
On Mastodon since 23.X.2021.
Just posting unimportant things.
Everything I publish is Public Domain (PD).
I don't earn any income here.
🇹🇷 Mereyü'nün blogu
Civis romanus sum.
23.X.2021'den beri Mastodon'da.
Önemsiz şeyler üzerine.
Paylaştığım her şey kamu malıdır (PD).
Buradan herhangi bir gelir elde etmemekteyim.