Show newer

Bu seri fazla uzun edildi ama son gülen Galatasaray oldu. Son üç sezonun şampiyonu ENKA'yı 13-7 mağlup etti ve 3-2'lik seriyle 28'inci kez şampiyon oldu. Benim için çok anlamlı oldu bu.

Euroleague Dörtlü Finalleri bu akşamki Olimpiyakos-Anadolu Efes maçıyla başladı. Anadolu Efes, ilk yarıda yavaş oyun kurdu ve hücumlardan eli boş döndü. Bol bol üçlük denedi ama yarısında başarılı olabildi mesela. Olimpiyakos'un savunması sıkı olduğu için oyunu boyalı alana taşıyamadı. Olimpiyakos da iyi sayılmazdı ama Efes, beceriksizce davrandı. Savunmayı iyi kuramadığı için komik pozisyonlardan sayı yedi. Sanırım o ruhu bulamadı.

Üçüncü çeyrekte işler değişti. Altı sayı farka ulaşıp arayı sürekli açtı. Oyun bir süre 57-48'de takıldı. Üçlükler öyle isabetli oldu ki fark iki haneye çıktı. Bu bölümde Efes, bir miktar aşağılayıcı bir oyun sergiledi.

Son çeyrekte pinpon oyunu oynandı. Karşılıklı ataklarla geçen oyun iki tarafın da faul haklarını erken doldurmasıyla sosyal mesafe ile oynandı. Son hücumda, oyunda pek varlık gösteremeyen Micić'in üçlüğü tüm Türkiye'yi çılgına döndürmüştür muhtemelen. Şimdi Efes'in önünde tek ihtimal var.

Bugünün 19 Mayıs olması, maçı ilginçleştiriyordu. Anadolu Efes mutlaka kazanmalıydı ve kazandı. Yayıncı kuruluşu da ayrıca takdir etmek gerek. Tribünleri çektikleri kısımlar tadında bırakılmış, abartılmamıştı. Grafikler de çok iyiydi.

Anadolu Efes, geçen sezonun şampiyonu ve bence iptal edilen 2019-20 sezonunun da şampiyonudur. Ergin Ataman'ın nasıl bir deha olduğunu son topta gördük. Şimdi bunu finalde tekrarlamak kaldı.

1926'da ilk kez Samsun'da Gazi Günü olarak kutlanan 19 Mayıs, 24 Mayıs 1935'ten itibaren Atatürk Günü adıyla resmileşmiştir.

Bu yıl aynı zamanda Beşiktaş'ın girişimleriyle Fenerbahçe Stadı'nda bir spor günü organize edilmiştir. Bunun resmiyete dökülmesiyse 20 Haziran 1938'de gerçekleşmiştir.

12 Eylül 1980'de yönetime el koyan Milli Güvenlik Konseyi, ulusal bayramları yeniden düzenleme yoluna gitmişti. 19 Mayıs da bundan nasibini aldı ve 1981'den itibaren Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı adıyla anılmaya ve kutlanmaya başladı.

Bugün ne Atatürk'ün aziz hatırası kaldı ne gençlik ne de spor. Yine de kutlu olsun! Hep böyle kalacak değil sonuçta.

Bazı şeylerin dile gelmesi zordur. Ancak onlar üzerine de konuşmak gerekir.

New York'un Buffalo kentinde marketten alışveriş yaparken öldürülen on insan da işte bu türden bir meseledir. Motivasyonun ırkçılık olduğu bu terör saldırısı beni gerçekten çok üzdü. Daha doğrusu üzmekten çok, sinirlendirdi. Katliamın failine sabahtan beri etmediğim küfür kalmadı. Keşke New York'ta idam cezası olsaydı. Olsaydı da böyle aşağılık bir varlık sırf yaşadığı için insan muamelesi görmeseydi. Bu sıfatı hak etmekten çok uzak çünkü.

ABD'de akıl hastalığı seviyesinde bir nefretin varlığı da tamamen ayrı bir konu. Bazıları siyahlar Amerika'ya dün gelmiş veya o ülkenin misafiriymiş gibi davranıyor. Onların hiçbir zaman Amerikalı olmasını istemiyorlar. Bu alçak saldırı da tüm o yanılgıların dışavurumudur.

Bizi kurtaracak olanın sevgi olduğunu hatırdan çıkarmayalım. Sevelim, sevilelim. Bu dünya kimseyi kırmaya değmez.

Birçok kişinin tahmin ettiği gibi Ukrayna, bu yılki Eurovision'u kazandı. Hem de açık ara farkla. Pek kimsenin aksini savunduğu halde Birleşik Krallık, ikinci sıradaki yerini aldı. Kendisinin işgale karşı mücadele veren Ukrayna'yı en çok destekleyen ülke olduğunu hatırlatmak gerek. Destek noktasında fazla çekingen davranan Almanya da yalnızca 6 puan alarak sonuncu oldu.

Ukrayna, böylece üçüncü kez yarışmayı kazanmış oldu. İlki 2004'te İstanbul'da, ikincisiyse Stockholm'de 2016'da gerçekleşmişti. Ruslana'nın hal edilmiş galibiyetinin yanında, 2016'daki yarışmayı kazanan Jamala'nın 1944 adlı şarkısının dibine kadar siyasi olduğunu es geçmeyelim.

Kaluş Orkestra'nın şarkısı son yıllarda yapılan Eurovision şarkılarına göre fena değil ama salt şarkı olarak birinciliği ne kadar hak eder bilemem. Flüt kısmı hoş ama rap olmamış.

Her şey bir tarafa 2023'te yarışmanın Ukrayna'da nasıl düzenleceğini düşünmeleri lazım. Ukrayna'nın doğudaki kentleri büyük oranda işgal edildi. İşgalci Rus ordusu her geçen gün ilerliyor. Batılılar tüm bu olanları oyun sanıyor galiba.

Pınar Karşıyaka, Anadolu Efes'i 79-73 mağlup etti ve seride durumu eşitledi. Maç baştan sona çekişmeliydi. Bu da oyunu güzelleştirdi. Son bölümde Karşıyaka'nın atağı oyunu kopardı.

İyi ki ligimizde böyle lokomotifler var. Türk Basketbol Ligi'nin dünyanın sayılı liglerinden biri olmasının nedeni de budur.

Viyana Çevresi'nin kurucusu Moritz Schlick, 22 Haziran 1936 günü eski öğrencisi Johann Nelböck tarafından öldürülür. Gerçekte öyle mi bilemeyiz ama kendisi mahkemede yaptığı savunmada Viyana Çevresi'nin savunduğu fikirleri kötücül, din ve metafizik karşıtı olarak gördüğünü söyler.
Asıl mesele Schlick'in Yahudi olması olabileceği gibi Nelböck'ün gönlünü kaptırdığı Sylvia Borowicka ile Schlick arasında bir ilişki olduğundan işkillenmesi de olabilirmiş.

1938'de Anschluss gerçekleşince yani Almanya, Avusturya'yı ilhak edince Nelböck serbest bırakılır. Bir nevi ilk ihtimalin gerçek olduğunu düşünen Naziler, filozof katilini ödüllendirir.

Bu olay bana 2 Ocak 2019 günü öğrencisi Hasan İsmail Hikmet tarafından öldürülen Ceren Damar Şenel'i çağrıştırıyor. Hikmet'in avukatlarının mahkemedeki mide bulandırıcı savunmasını da es geçmemek gerek. Gerçekten yazık.

NBA Play-off ikinci turunda Heat, Sixers'ı iki maçtır darlıyordu. Ancak Phila'nın içeride oynadığı iki maçı kazanmasıyla seriye denge geldi.

Philadelphia'ya sempatim olsa da taraftarı olduğumu söyleyemem. Yıllardır desteklediğim takım Golden State. Finalde bu ikisinin karşılaşması bana ilginç bir haz verir doğrusu.

Bu gece oynanan diğer maçta Dallas, Suns'ı yenerek seride durumu 2-2'ye getirdi. Son şampiyon Bucks, son topta kazandı ve Celtics ile olan seriyi beşinci maça taşıdı.

Golden State, Memphis'e karşı çok üstün bir oyunla kazandı. Thompson, Curry ve Green'i bir arada oynatma şansına erişmişken dört maçlık seride kaybedeceğini düşünmüyorum.

Son zamanlarda içtiğim en mayhoş içecek. Portakal, mandalina, greyfurt ve narın yanı sıra elma ve siyah havuç içeriyor. Yudum yudum acılığı gidiyor ve güzel bir şey haline geliyor.

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın idamının üzerinden tam 50 yıl geçmiş. Her 6 Mayıs bana bu hukuksuzluğu hatırlatıyor.

Bundan üç yıl önce de kimsenin inanmayacağı bahanelerle İstanbul'un belediye başkanlığı için yapılan seçimler iptal edildi. Seçilmiş İBB başkanı bir nevi sürgüne gönderildi.

Yası dışlamamak gerekiyor fakat bu sabah biraz daha pozitif olmak adına tarihte bugün yaşananlara baktım:

1889'da Eyfel Kulesi açılmış. 1927'de İstanbul Radyosu yayına başlamış. 1930'da Hakkari'de deprem olmuş. Bunun sonucunda 2514 kişi hayatını kaybetmiş. 1936'da Ankara Devlet Konservatuvarı kurulmuş.

Bu tarihi olaylar arasında en can alıcı olanı Hindenburg Faciası'dır. 36 kişinin öldüğü bu kaza sonucu balonun taşıma aracı olarak kullanılmasından vazgeçildi.

1940'da John Steinbeck, Gazap Üzümleri adlı eseriyle Pulitzer Ödülü'nü kazandı. 1994'te Manş Tüneli açıldı. On yıl sonra ise Friends sona erdi. Beni pek sarmasa da dizi tarihinin en sevilenlerinden.

Bugün aynı zamanda Hıdırellez. Umarım bu yıl Hızır ve İlyas darda kaldığımızda yardımımıza koşar.

Kolonya koleksiyonun en yeni üyesi Torku.

Diğer limon kolonyalarına göre daha keskin bir kokusu var. İngilizcede adına bitter lemon denen bir tür sanki. Selin veya Eyüp Sabri Tuncer gibi devlerinkilerinden çok farklı.

Aslında 100 mililitrelik olanlarından alacaktım ama sonunda bunu buldum. Eskiden Bir Milyoncu olarak tabir edilen dükkanlardan birinden kolonya şişesi almak aklıma geldi neyse ki.

Bunu son zamanlarda çok söylüyorum ama yine söylemeliyim: Ne umduk ne bulduk...

Show thread

Russian Doll dizisinin ikinci sezonu, ilkinin birkaç gömlek üstüne çıkmayı başarmış. Diziye adını veren ifade aslında matruşka anlamına geliyor. Gerçekten de matruşka misali içiçe geçmiş hikayeler görüyoruz.

İlk sezonda karakterimiz Nadia, 36'ncı yaş gününün kutlandığı doğumgününde çeşitli biçimlerde ölüyor ve yeniden başladığı yere geliyor. Burada zamana karşı amansız bir mücadele veren Nadia, bu açığı fark ediyor ve onu kullanmaya başlıyor. Dizi boyunca anlıyoruz ki Nadia, zeki bir kadın. Bilmece çözmek konusunda oldukça başarılı.

Üç yıldan fazla bir süre sonra gelen ikinci sezonda Nadia, 40'a varmak üzere. Bu sezonda Nadia, ölüp bir oyun misali en baştan başlamak yerine tarih içinde bir zaman yolculuğu yapıyor. Burada metronun çok fazla kullanılması ilgimi çekmişti. Macaristan ve Doğu Berlin enstantaneleri de bir hayli hoştu. Annesi ve anneannesinin yerine geçip kendi kaderini değiştirmeye çalışırken başarısız olması aslında kaderin tanımıyla ilgili bir konu. Onlar gibi olmaya direnen Nadia, sonunda istemediği bir vaziyette buluyor kendini.

Son dönemde eğlenceli olmasına rağmen bu kadar derin bir yapım izlememiştim. Büyük bir olasılıkla son sezon olacak üçüncü sezonu iple çekiyorum. Başta Natasha Lyonne olmak üzere emeği geçen herkesi tebrik etmek gerek.

Madem Trabzonspor resmen şampiyon oldu, bir süredir atıl bıraktığımız serimize devam edelim.

Bu fotoğrafı 13 Nisan günü Gaziosmanpaşa'da çekmiştim. Hem de herhangi bir mahallesinde değil Taşlıtarla olarak anılan merkezinde. Saat 16.00 olmak üzereydi.

Show thread

Bir iki gün arayla aldığım iki meyve suyu da muhteşemdi.

Dimes'in kırmızı meyveli olanını içerken cenneti yudumluyor gibiydim. Gerçekten çok değişik bir şeydi bu.

Juss ise değişik meyvelerden yaptığı meyve suyunda egzotik bir tat yakalamış. İçinde ananas ve mango olduğunu düşünmüştüm ama yokmuş.

Bundan sonra meyve suyu denince bu ikisinden şaşmam gibi duruyor. Piyasada karton içerisinde satılan ilave şeker içeren meyve nektarları ve meyve aromalı içeceklere de dikkat etmek gerekiyor.

Gibi'nin ikinci sezonu ilkinden daha iyiydi. Olaylar belli bir şemaya oturmuştu. Ahmet Kürşat Öçalan'ın oynadığı Ersoy karakteri de dizinin vazgeçilmezi olmuştu.

Bu sezonun bölümleri için puanlama yapmayacağım çünkü hepsi birbirinden güzel. Ben sırayla izlemedim ama yayınlanma sırasıyla yorumlayacağım:

1) Vücutçu Yalvaç
İlkkan'ın yeğeni Yalvaç'ın eve bir süreliğine misafir olmasıyla bizimkilerin başına gelenler anlatılıyor. Yalvaç'ın çok terlemesi, fazla açık giyinmesi ve kaslı vücudu nedeniyle her gittikleri yerden kovuluyorlar. Ancak Yalvaç'ın karakteri çok iyi. Kendisi çok efendi biri. Öfkeli kalabalığı da efendiliğiyle ikna ediyor.

2) Kuki
Para her şeyin anahtarı. İlkkan'ın da paraya ihtiyacı olunca ne yapacağını şaşırıyor. Kölelik ilanına başvuruyor. Dört gün kölelik yaparak borçlarını kapatacak parayı elde edeceğini düşünüyor ancak bu kölelik başka bir kölelikmiş. Sahibe Seher'e otuz altı bin lira borçlanıyor. Bu sırada Yılmaz ve Ersoy, Ümran Hanım'ın ayağına platin takılacak torunu Ozan için para topluyorlar. Senet imzaladığı için ödememesi durumunda müstehcen görüntüleri internette yayınlanacak olan İlkkan'a veriyorlar paranın büyük kısmını. Zaten Ozan da oyun koltuğu almak için numara yapıyormuş. Yılmaz, yine başına hiçbir iş gelmeden yırttı yani.

3) Bej
Yılmaz'ın yardımcı doçent olan ablası Canan'ın oğlu Kutay'ın anaokulundaki sınıfında müsamere yapılıyor. Ancak Kutay, arı rolünü oynamak isterken ona petek rolü veriliyor. Dedektif misali iz süren üçlü, Zafer Hoca'nın bej ceketli beyle ilişkisinden şüpheleniyor. Önce iyi niyetle belki Kutay'ı arı yapar diye bir akıllı saat hediye ediyorlar. Pastanede Alman pastası yerken Ersoy'un yengesinin gönderdiği devasa fıstık ilginçti. İstekleri yerine gelmiyor. Tesadüfen akıllı saati İlkkan'ın telefonuna bağladığının farkına varıyorlar. Sonunda hocanın konumunu takip ederek bej ceketli adamla yat pazarlığı yaptığını ifşa ediyorlar. Zafer Hoca okuldan atılıyor, yerine beden eğitimi öğretmeni Defne Hanım geliyor. Onun aklında zaten Kutay'ı arı yapmak varmış.

4) Sokak Röportajı
Alışverişten çıkıp eve giderken sokak röportajına katılan Yılmaz, hedef gösteriliyor. Birkaç şiddet olayı yaşayınca da Bolu'ya doğru kaçmaya başlıyorlar. Yolda da başlarına gelmeyen kalmıyor. Özellikle dinlenme tesisinde sembolist bir tavırla tehdit edilmeleri çok hoştu. Arabaları da hiç olunca mağarada bakliyat ve kutti yiyerek günlerini geçiriyorlar. Yılmaz'ın kendilerini jandarmaya ihbar etmesiyle hikaye son buluyor. Kendisini kimse hatırlamıyor. Aslında İlkkan, bayağı bir alışmıştı bu hayata. Tüm bu komedinin yanında, sosyal medya linçlerinin fenomenolojisini yapan bir bölüm olmuş resmen.

5) Çaça ve Cosplay
Yılmaz'ı kendimle özdeşleştiriyorum. İlkkan ve Ersoy'un sevgili yapıp farklı hobiler edinirken Yılmaz'ın yalnız kalması bu özdeşliği ispatlar nitelikteydi. Aslında bu bölüm, baştan sona benim ikili ilişkilerdeki durumumu anlatıyordu. Yılmaz, bu aşamada karakterli olduğu için yalnız kaldığını iddia ediyor. Çünkü ona göre ikisinin yaşam tarzı da sahte. Ancak partide Ecemşah'ı görünce işler değişiyor. Cosplay onun için bir ilgi alanı oluveriyor. Birtakım gelgitlerden sonra Yılmaz'ın yapamadığını öğreniyoruz. Belki de gerçekten karakterli biridir. Son olarak Yılmaz, göndermeleri anlamak konusunda iyi değil.

6) İki İçi Dışı Bir Kişi
Adı bayağı acayip olan bu bölümde Ersoy'un İngilizce öğretmeni olan dayısı Zeki ile tanışıyoruz. Patavatsızlığını "Benim içim dışım bir." diyerek kapatmaya çalışıyor. Kendisinde toksik bir sevgi var. Buna da "Takılıyorum." diyor sürekli. Kuryenin Zeki yüzünden kovulmasından sonra arabada pasif agresif bir vaziyette tartışan Yılmaz ve İlkkan, çareyi Zeki'den daha beter bir patavatsız olan Olgaç'ı çağırmakta bulur. Bu panzehir işe yarar ama olan Ersoy'a olur.

7) Gelin Başı
Bu dizinin bir özelliği, ayrıntılarda bile ilginç tespitler yapmasıdır. Bölümün başında müşteri hizmetlerini 25 dakika beklemek üzerine geçen muhabbet de bunun bir örneği. Ersoy'un çocukluğunda yanıp bittiği Hümeyra'nın düğününde yaşananlar anlatılıyor. Hümeyra'nın annesi minivan hediye ettiği için mahcup olmamak gerek. Ersoy ve Yılmaz, gelin başı yaptırırken İlkkan düğün fotoğrafı çekiyor. Bu arada, Yılmaz'ın tekvando kursundan almak istediği fazladan ödenen parası karşılığında verilen Taner'den beş tekvando şovu da beni bayağı güldürdü. Hüseyin'in Ersoy'a karşı soğuk tavırları dikkatimden kaçmadı. İlkkan fotoğraf çekerken Hümeyra'nın saçından dolayı uçurumdan yuvarlanması sonucunda oluşan panik de güzel işlenmiş. Sonunda Hümeyra'nın iki aylık bebeği olduğunun öğrenilmesi ve nişanın atılması ile her şey hayra çıkıyor. Taner'in tekvando şovuyla da bölüm sona eriyor.

8) Resimdeki Ünlü
Lakabı küçük olan ünlünün adını kare bulmacada bulamadıkları için şekilden şekile giriyorlar. Kayıp ilanı bile veriyorlar. Sonunda Küçük Orhan'ın menajeri Kamer Bey'e ulaşıyorlar. Esra'yı bu bölümde yeniden görmek güzel. Kendisi çok orijinal bir karakter. Onun Yılmaz'la olan çocuk yıldız tartışmasının şeker kullanımına gelmesi hoşuma gitti. Sonunda Küçük Orhan'a yaptıkları ziyarette onun cüce olduğunu öğrenmeleri benim için de bir parça şok oldu. İlkkan'ın cüce sözünü kırıcı bulması üzerine Orhan'ın verdiği tepki takdire şayandı. Bölümün sonunda bizimkilerin Class Garden'ın locasındaki tavırları da ayrı komikti.

9) Eşref Hidayet Gürdal Kültür Merkezi
Bu İlkkan'ın kadın düşkünlüğü ne olacak bilmiyorum. Yazıştığı Şebnem'in horon gösterisi için geldiği kültür merkezinde Yılmaz'la başına gelmeyen kalmadı. Bir yerde mahsur kalıyorlar ve burada telefon çekmiyor. Çekse de kimsede telefon yok. Bu bölüm biraz yavaş ilerliyordu. Bu yüzden, olaylar dolu dolu olsa da sıkıldım.

10) Vita Brevis
Roma'yı o kadar seviyorum ki anlatamam. Bu bölüm de Roma'daki iki senatörün başından geçenler anlatılıyor. Bir kere bölüm, her anlamda çok gerçekçi olmuş. Bunu belirtmeden geçmemem gerekiyor. Bölüm latrinada başlıyor. Kölelere boyundan asma cezası vererek yeni bir idam yöntemi keşfetmeleriyle devam ediyor. Yılmaz, senatoda pantolon giymeyi öneriyor. Fakat toga Roma ve Romalılığın bir simgesi olduğu için bu öneri kabul görmüyor. Sonrasında İlkkan veya buradaki adıyla Primus Sangris Septimus, vatana ihanet suçundan yargılanıyor. Avukatlığını Yılmaz yapıyor; aslında yapamıyor. Her zamanki gibi gaza geliyor. Yargılama sonucunda Septimus masum bulunurken Yılmaz suçlu bulundu ve idama veya intihara mahkum edildi. Yılmaz, kendi icat ettiği yöntemle asılacakken Nero'nun halk düşmanı ilan edildiği ve intihar ettiği haberi gelir. Yılmaz'ın infazı iptal olsa da intihar etmeden önce yaptığı konuşma hoşuma gitti.

Show thread

Trabzonspor'un yıllar sonra gelen şampiyonluğu beni fazla sevindirmedi. Ben her sezon Galatasaray'ın şampiyon olmasını isterim. Galatasaray'ın şampiyon olamadığı sezonlar kimin şampiyon olduğu umrumda değildir. Hatta şampiyonluk olasılığı ortadan kalktığı andan itibaren ligin bitmemesi de benim için mesele olamaz.

Türkiye'deki her şeyde olduğu gibi Türk futbolu da buhran içinde. Bu sezon Beşiktaş'ın Avrupa'da gösterdiği, daha doğrusu gösteremediği performans da bunu ispatlıyor.

Bunun yanında pandemi, hayatımızdan çok şey götürmüş. Kendisini tarihin tozlu sayfalarında okumak üzereyiz ancak bıraktığı hasarı uzun yıllar taşıyacağız sanırım. Her alanda kalitesizleşme kendini belli ediyor. Futbol da buna dahil.

Ancak dün gördüğüm bir fotoğraf beni çok etkiledi. Ekrem İmamoğlu'nun kızı Beren'e sarılarak şampiyonluğu kutladığı anın fotoğrafıydı. Yıllar sonra gelen şampiyonluk bir yana, kızına gerçekten bağlı bir babanın görüntüsüydü bu.

Bu lig her sene yeniden oynanıyor. Şampiyon olunur, olunmaz; bu yıl olmaz, seneye olur. Bunlar dert değil. İnsanın sevdikleri yanında olsun, bu yeter.

Bir torba pirince günde 14 saat çalışmıyorsak işçi müdaleleri sayesindedir. Bugünkü şartlar hâlâ kötü olsa bile, geçmişe göre iyileşmesi bir lütuf değildir. Bugün, bu mücadelenin özeti gibidir.

YAŞASIN 1 MAYIS!

Sonunda oldu...

2021-2022 sezonunun şampiyonu Antalyaspor ile 2-2 berabere kalan Trabzonspor oldu.

Son iki sezondur üç büyükler şampiyon olamıyor. Ligde artık dengelerin değiştiği söylenebilir. Daha çok yorum yapılabilir ama bu gece Trabzon'un gecesi. Şu an konuşulması gereken tek şey belki de bu.

Noodle, piyasada bulunan çoğu markanın Çin tuzu olarak da bilinen monosodyum glutamat içerdiği için tercih etmediğim bir üründü. Ancak gerek Knorr'un gerekse A101'de satılan sade noodle olan Banetti'nin böyle bir şeyden yoksun olması beni bu erişteye tekrar ısındırdı.

Migros'ta gördüğüm Nudo da MSG içermeyen noodle türlerinden. Şu ana kadar denediklerimin en iyisi aynı zamanda. Çünkü hem baharatı hem de gerçek sebzelerden yapılmış bir çeşnisi var. Tek sorun, paketinde yazdığı gibi üç dakikada pişmemesi. Tam kıvamına gelmesi için biraz daha pişirmek gerekiyor.

Kendisinden fazla şikayetçi olmadığım kolonyamani hastalığı var bende. Bu teşhisi, her alışverişimde mutlaka kolonya aldığım için koymuştum.

Bugün de Torku'nun kolonyasını deneyip beğendim ve almak amacıyla yola koyuldum. Tarihi Yarımada'da dolaşırken Torku ikinci plana düştü. Kendimi gezmeye verdim.

Hocapaşa'da gezerken bir kolonyacıya rastladım. Adı Birsen Kozmetik'miş. Limon dışında en popüler ancak az bulunan kolonyalarda şansımı denemek istedim. Limon kolonyasının her formu zaten her yerde bulunuyordu.

Tütün ve çam kolonyası aldım. Neye niyet neye kısmet...

Show older
Qoto Mastodon

QOTO: Question Others to Teach Ourselves
An inclusive, Academic Freedom, instance
All cultures welcome.
Hate speech and harassment strictly forbidden.