Show newer

Busenur Doğanay'ı dün Ankara'da etkisini gösteren sağanak yağış nedeniyle kaybettik. Kendisi 20 yaşındaymış. Bodrum katta yaşadığı için evini su basmış. Son anlarında annesini arayarak "Boğazıma kadar su içindeyim." dediği aktarılıyor. Komşular da suyu kovalarla tahliye etmeye çalışmış.

Kendisi 11 Haziran günü Altındağ'da sele kapılarak hayatını kaybeden İlkay Yiğit'in akrabasıymış. Keçiören Belediye Başkanı Turgut Altınok, buna kader diyor. Altyapının hızla yapılması, yağmur kanallarının inşa edilmesi ve mazgalların temizlenmesi konusunda da uyarıyor.

Ankara'nın dereler üzerine kurulu olduğunu 2020 yapımı Asfaltın Altında Dereler Var belgeselinden görebilirsiniz. Ankara'nın altyapısı böyle kurulmuş zaten. Gerçi yıllardır süregelen bir ihmalkarlık var. Ne desek boş!

Tayyip Erdoğan, bugünden itibaren asgari ücretin %25 oranında arttırılarak 5500 liraya yükseltileceğini açıkladı. Bunu cumhurbaşkanının açıklama nedeni, onun sorunları ortadan kaldıran bir role bürünmüş olmasıdır. CİMER de bu anlamda aynı işlevi görür.

Asgari Ücret Tespit Komisyonu, 29 Haziran günü işçi, işveren ve hükümetten beşer temsilci olmak üzere toplanmıştı. İşçileri, Türkiye İşçi Sendikaları Konfederayonu kısaca Türk-İş temsil ederken işverenleri için toplantıda Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu yani TİSK bulunuyordu. İşveren sendikası oksimoron olsa da TİSK, Türkiye'deki tek işveren sendikası konfederasyonuymuş. Emeğin parçalanmış durumuna karşı sermayenin tek yumruk olduğunun bir göstergesi adeta.

Sözcü'den Erdoğan Sözer'in haberine göre işçi tarafı %40 civarında zam, işveren tarafıysa %30 zamla birlikte SGK priminde ek indirim istiyordu. Masada üç seçeneğin olduğu konuşuluyordu. %25 zam, %30 zam ve %40 zam. Ancak en yüksek zam oran bile 5954 lira ettiği için Türk-İş'in açıkladığı açlık sınırı olan 6391 liraya yaklaşamıyordu.

Bu toplantıdaki en ilginç olay Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin'in Türkiye'nin en büyük bin şirketinde çalışanların sendikalaşma oranının %13 olduğunu söyleyip emekçilerin örgütlenmesini istemesiydi.

Bu süreçte çokça işittiğim asgari ücretin enflasyonu yükselteceği yönündeki sürekli tekrarlanan ezber safsatadan ibarettir. Asgari ücrete bir kere zam gelirken yılda yalnızca bir kere zam gelen ürün yok. Bu teoriyi öne sürenler ülkedeki döviz krizini ve yolsuzluğu es geçiyor. İşverenlerin işçi çıkaracağı yönündeki endişeleri de yersiz buluyorum. Çünkü patronların çoğu ya Suriyeli, Afgan, Pakistanlı ve/veya Afrikalı işçileri kaçak olarak çalıştırıyor ya da üç kişinin işini bir kişiye yaptırıyordu. Neoliberallerin asgari ücret eleştirileri ülke gerçeklerinden çok uzak.

Örneğin İstanbul Sanayi Odası'nın yaptığı Türkiye'nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu Araştırması'na göre, Türkiye'nin en büyük 500 sanayi kuruluşu (İSO500), 2021 yılında kârını %137 arttırmış. Ancak işçi maaşlarına yaptığı zam %33'te kalmış. İşçi başı ortalama ücretse sadece %26 artmış. Şirketler 2020'de 92 milyar 503 milyon lira kâr ederken 2021'de bu 219 milyar 446 milyon lira olmuş.

Cüneyt Akman'ın 29 Haziran 2022 tarihinde tele1.com.tr'de yayınlanan yazısında David Card, Joshua Angrist ve Guido Imbens'in asgari ücretin enflasyon yaratıp yaratmayacağını test ettiğini söylüyor. ABD özelinde yapılan bu araştırmalar böyle bir durumun olmadığını göstermiş ve bu kişiler 2021 Nobel Ekonomi Ödülü'nü kazanmış.

2020 GSYİH ilk çeyrekte emeğin payı %39.1 iken 2022'de %31.5 imiş. 2020 Mart ayında TÜİK'e göre enflasyon %11.86, 2022 Mart ayında ise %61.14 olmuş. Emek geliri düştükçe enflasyon yükseliyor.

Sonuç bölümünde Akman, enflasyonun nedenini kalp paraya yani bu ücretlerin karşılıksız para basılarak ödenmesine bağlıyor. Bu bir nevi halkı dolandırmak demek.

Bakalım aslında zam olmayan bu ücret artışının yansımaları ne olacak?

Ülkedeki faşizan iklim ürkütücü olmaya başladı.

Viranşehir'de hasta yakınlarının saldırısına uğrayan doktor Şeyhmus Baraş, istifa edip diplomasını yırtmıştı. Bence son derece epik olan bu davranışı yanında kendisi bir daha doktorluk yapmak istemediğini ve sağlık bakanının ona TUS'a çalışma tavsiyesi verdiğini söylemişti. Adli kontrol şartıyla serbest bırakılan saldırganlar, sağlık bakanının tiviti üzerine tutuklanmış.

Sağlık camiasındaki şiddet ve doktorların istifa rüzgarı oldukça önemli konular. Başka bir önemli olay da artık doktorların çoğunun Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmamasıdır. Kozmik Albay kitabının yazarı Erkan Yılmaz Büyükköprü'nün paylaştığı gönderiye göre İstanbul'daki aile sağlık merkezlerine atanan yirmi iki hekimden yalnızca dördü Türk.

NATO, bizi Rusya'dan çok içindekilerden koruyor.

Kadınları açık-kapalı diye ayrıştırmak ilkel bir zihniyetin dışavurumudur. Ayrıca çok kaba bir kategorize etme biçimi. İnsanları tanımlamak için milyonlarca seçenek var. İlla kafasındaki örtüye göre tanımlamak isteniyorsa mütesettir denebilir.

Cüneyt Arkın için AKM'de anma töreninin yapıldı. Teşvikiye Camii'nde kılınacak cenaze namazından sonra Zincirlikuyu Mezarlığı'nda toprağa verilecek.

Bana ilginç gelen Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat'ın Cüneyt Arkın'ın yaşadığı sokağa (ve bir kültür merkezine) adının verileceğini duyurması oldu. Bunun için ölmesini beklemiş olmaları ihtimalini düşünmek istemiyorum.

Sigara tiryakiliği denen durumun madde bağımlılığı veya esrarkeşlikten ayrı değerlendirilmesinin nedeni sigara şirketleridir.

Yandaş medya, İsveç ve Finlandiya ile yapılan üçlü memorandumu bir zafer olarak yorumlamış. Bugün çıkan gazetelerin manşetleri şöyle;

📰 Hürriyet: Türkiye kazandı
📰 Sabah: Erdoğan evine zaferle dönüyor
📰 Türkiye: Veto hakkımız cepte
📰 Yeni Şafak: Fetö, NATO belgelerine girdi (Sürmanşet)
📰 Akşam: Zirvenin kazananı Erdoğan
📰 Milliyet: Türkiye'nin zirvesi oldu
📰 Yeni Akit: Türkiye kazandı, ZİLLET ÇUVALLADI (Aynen böyle yazılmış)
📰 Yeni Birlik: Zaferle eve dönüyor
📰 Milat: Kazanan Türkiye
📰 Takvim: Reel Madrid
📰 Diriliş Postası: 'Türkiye dize getirdi'
📰 Türkgün: Hiç kimse bileğimizi bükemez

Biden, memorandumun ardından yayınladığı mesajda üç ülkeyi de kutlamış ancak Türkiye'yi Oxford virgülüyle ayırdığı gibi "Turkey" olarak kullanmıştı. Eklediği görselde de Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı yoktu. Bu, aslında kimin kazandığını söylüyordu.

Show thread

Alıntılama özelliğine hedef göstermeyi kolaylaştırdığı ve dolayısıyla sosyal medya linçlerini mümkün kıldığı gerekçesiyle karşı çıkıyordum ancak linç için ilk kıvılcımı parlatmak isteyen birini bu türden engellemelerin durduramayacağını öğrendim. Ekran görüntüsü de alıntılama ile aynı işlevi görüyor.

Buradaki bir başka sorun kimilerinin etkileşim hırsıyla bir gönderiye yanıt vermek yerine onu alıntılaması olabilir. Fakat gönderiyi yanıtlara kapatan kişiler için de bir panzehir oluyor bu özellik. Sansür isteyenleri de engellemiş oluyor bir nevi.

Yine de alıntılama yoluyla sağlıklı bir iletişim kurulabileceğini düşünmüyorum. Bu özellik LinkedIn'deki gibi, bir gönderiyi bağlantıların görmesi için kullanılabilir.

Öğretmenliği 'beyaz yaka iş' olarak tanımlayan, öğretmenliğe memuriyet gözüyle bakan bir öğretmen işinde kötü olmaya mahkumdur.

@leonardshelbyy@mastodon.social o bayağı kullanışlı. Ben genelde Carrefour ve Migros indirimlerini kovalıyorum. %50 oluyor bazen.

İsveç Dışişleri Bakanlığı, PKK'lı teröristleri iade etmeyeceği yönünde açıklamalarda bulunuyor. PKK sempatizanlarının kamu binalarına "Dağlara bakma, biz her yerdeyiz." yazısını yansıtabildiği bir ülkeden sözünü tutması gibi onurlu bir davranışı beklemiyordum elbette.

Show thread

Gallup'un yaptığı araştırmaya göre Türkiye, Lübnan'dan sonra en sinirli ülkeymiş. Negatif duyguların yoğun olarak yaşandığı Ermenistan, Irak, Afganistan, Ürdün ve Mali bizi takip ediyormuş.

Başkasını bilmem ama ben olaylara verdiğim tepkiyle artık bu karaktere dönüştüm.

Ülke bu haldeyken aşk meşk işlerini pek ahlaki bulmuyorum.

Yaşam çoğunlukla tekamül veya tamamlayıcı bir evrim olarak görülüyor. Mesela evlilik, tamamlanmaya yönelik bir edimdir. Kişi ne kadar başarılı olursa olsun evlenmediği takdirde eksik olarak yorumlanıyor. Evlilik, çocuk yapmak ve çocukları evlendirmenin yanında iş sahibi olmak da böyle bir durumdur. İşsiz bir insana iyi gözle bakılması mümkün değildir.

Cehalet, bilgi eksikliğidir. Kabaca iki türünden bahsedebiliriz. İlki bilgisizlikten ibaret olan cehl-i basittir. Buna yalın cehalet de denebilir. İkincisi, bilmemek ve bilmediğinden haberdar olmamaktır. Buna cehl-i mürekkeb veya katmerli cehalet adı verilir. Sokrates'in "Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir." sözü katmerli cehaletin antitezini oluşturur.

Bu ikisi dışında bir tür daha vardır ki onu günümüz insanında gözlemlemekten geri duramayız. Yabancılar buna Dunning-Kruger etkisi dese de eskiler, cehl-i mikab demiştir. Bilmeyen, bilmediği gibi bilenleri bilmemekle suçlayanların cehaletidir.

Trajikomik haberler ülke gündeminden eksilmiyor. İsmail Saymaz'ın bugünkü köşe yazısına göre, geçen yıl Kastamonu'nun Bozkurt ilçesinde sel nedeniyle çöken ve yirmi kişinin ölmesine neden olan Ölçer Apartmanı'nın davası 27 Haziran'da görülecekmiş ancak ilçede yine sel meydana geldiği için avukatlar ve taraflar İnebolu'ya gidememiş. Bu yüzden duruşma 18 Temmuz'a ertelenmiş.

Tayyip Erdoğan'ın hevesleri doğrultusunda ilerleteyen dış politika, ülkeyi rezil etmeye devam ediyor. Kendisini tutarlılık yönünden eleştirmeyeceğim, zira bunun vakti geçeli çok oldu. Sözünden ne zaman döneceğini merak ediyordum. O da bugün oldu. "Ben başta olduğum sürece NATO'ya giremezler." dediği 29 Mayıs'tan otuz gün sonra.

İsveç ve Finlandiya, silah ambargosunun kaldırılması ve PKK'nın terör örgütü olarak tanınması koşuluyla NATO'ya dahil olacak. Bundan sonrasını her meselede Tayyip Erdoğan'ın peşine takılan sözde muhalifler düşünsün.

Show older
Qoto Mastodon

QOTO: Question Others to Teach Ourselves
An inclusive, Academic Freedom, instance
All cultures welcome.
Hate speech and harassment strictly forbidden.