Show newer

@kayfaber bu övgüye mazhar olmak büyük onur. Teşekkür ederim.
Öğrendiğim kadarıyla önceden Los Angeles gibi büyük şehirlere için big apple yakıştırması kullanılıyormuş. New York için 1920'lerde New York Morning Telegraph gazetesinde spor yazıları yazan John Fitz Gerald'ın bu terimi yaygınlaştırdığı kabul ediliyor. At yarışlarında en önemli pistler New York'ta olduğu için kullanmış bu tamlamayı. Sonra bu ifade, caz sanatçılarının da etkisiyle sadece New York City için kullanılmaya başlanmış.

@macintosh@mstdn.social Big Apple, New York'a verilen takma addır. Benim aklıma ilk bu geldi ama anlatılmak istenen başka bir şey sanırım.

@dinosauce bunu duymuştum ama gerçekliğini bilmiyorum. Gıda sektöründe çok değişik şerefsizlikler döndüğünden haberdarım. Dolayısıyla gerçek olması beni şaşırtmaz.

Son zamanlarda içtiğim en mayhoş içecek. Portakal, mandalina, greyfurt ve narın yanı sıra elma ve siyah havuç içeriyor. Yudum yudum acılığı gidiyor ve güzel bir şey haline geliyor.

Hoşlanmak, gönül vermek, sevmek hatta aşık olmak kolay ama sevilmek... Hiçbir zaman kesin bir şekilde bilemezsin.

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın idamının üzerinden tam 50 yıl geçmiş. Her 6 Mayıs bana bu hukuksuzluğu hatırlatıyor.

Bundan üç yıl önce de kimsenin inanmayacağı bahanelerle İstanbul'un belediye başkanlığı için yapılan seçimler iptal edildi. Seçilmiş İBB başkanı bir nevi sürgüne gönderildi.

Yası dışlamamak gerekiyor fakat bu sabah biraz daha pozitif olmak adına tarihte bugün yaşananlara baktım:

1889'da Eyfel Kulesi açılmış. 1927'de İstanbul Radyosu yayına başlamış. 1930'da Hakkari'de deprem olmuş. Bunun sonucunda 2514 kişi hayatını kaybetmiş. 1936'da Ankara Devlet Konservatuvarı kurulmuş.

Bu tarihi olaylar arasında en can alıcı olanı Hindenburg Faciası'dır. 36 kişinin öldüğü bu kaza sonucu balonun taşıma aracı olarak kullanılmasından vazgeçildi.

1940'da John Steinbeck, Gazap Üzümleri adlı eseriyle Pulitzer Ödülü'nü kazandı. 1994'te Manş Tüneli açıldı. On yıl sonra ise Friends sona erdi. Beni pek sarmasa da dizi tarihinin en sevilenlerinden.

Bugün aynı zamanda Hıdırellez. Umarım bu yıl Hızır ve İlyas darda kaldığımızda yardımımıza koşar.

Nesimi, 14'üncü yüzyılda yaşamış Azerbaycan Türkü bir ozandır. Onun Sığmazam adlı eseri çok başka dünyalardan getirilip yazılmış gibi.

Şiirin içeriğinin yanında çeşitli biçimlerde yorumları da güzel. Birbirinden güzel üç yorumu çok beğendim.

🔴 Mikail Aslan'ın bir parça günümüz Türkçesine çevirip bağlama eşliğinde yorumlaması insanı başka bir boyuta geçiriyor adeta.

🔵 Sami Yusuf'un Nasimi adını verdiği ve koro eşliğinde yaptığı yorum. Biraz ilahi havası olsa da hoş.

🟢 Cavit Murtezaoğlu'nun Feryal Öney ile 2012'de Tebriz'den Toros'a albümünde seslendirdiği, yenilikçi dokunuşlar içeren yorumu.

En son ne zaman böyle pozitif birine rastladığım konusunda hafızamı şöyle bir yokladım. 2020, 2021 ve 2022 içerisinde böyle birini bulmak zor olurdu. Herkeste derin bir umutsuzluk vardı.

Bu süreçte ve bir süre öncesinde gördüğüm en pozitif insan bendim. Her şeye iyi tarafından bakmak bende bir huy olmuştu adeta. Fakat yine de melankolik olmayan insanlara rastlamak mümkündü. Ancak bu kişilere rastlamak için bir miktar şanslı olmak gerekiyordu.

Yaptığım işte beni zorlayan birtakım faktörler olsa da dersimi anlatıp öğrencilerle sohbet ettiğim anda yorgunluğunu unutuyorum. Tüm sorunlarımı biraz ertelemiş oluyorum. Kafamı dağıtmak için de birebir. Bu nedenle eski güleç ve iyimser tavrımı bulduğumu söyleyebilirim.

Şimdi bizden olur muydu, diye düşünmeden edemiyorum. İstediği bir şey olmadığında insan kendini "Hayırlısı böyleymiş." diyerek avutur. Ben de her istediğimin olmayacağının bilincindeydim. Çünkü her şey düzgün gidiyorsa ona hayat denmez. Bu olsa olsa masal olabilir. Tabii, insan istediği bir şey gerçekleşmeyince üzülüyor ama elden ne gelir?

Show thread

Kolonya koleksiyonun en yeni üyesi Torku.

Diğer limon kolonyalarına göre daha keskin bir kokusu var. İngilizcede adına bitter lemon denen bir tür sanki. Selin veya Eyüp Sabri Tuncer gibi devlerinkilerinden çok farklı.

Aslında 100 mililitrelik olanlarından alacaktım ama sonunda bunu buldum. Eskiden Bir Milyoncu olarak tabir edilen dükkanlardan birinden kolonya şişesi almak aklıma geldi neyse ki.

Bunu son zamanlarda çok söylüyorum ama yine söylemeliyim: Ne umduk ne bulduk...

Show thread

İster plaza olsun ister okul, çalışılan her yer fabrikadır.

Russian Doll dizisinin ikinci sezonu, ilkinin birkaç gömlek üstüne çıkmayı başarmış. Diziye adını veren ifade aslında matruşka anlamına geliyor. Gerçekten de matruşka misali içiçe geçmiş hikayeler görüyoruz.

İlk sezonda karakterimiz Nadia, 36'ncı yaş gününün kutlandığı doğumgününde çeşitli biçimlerde ölüyor ve yeniden başladığı yere geliyor. Burada zamana karşı amansız bir mücadele veren Nadia, bu açığı fark ediyor ve onu kullanmaya başlıyor. Dizi boyunca anlıyoruz ki Nadia, zeki bir kadın. Bilmece çözmek konusunda oldukça başarılı.

Üç yıldan fazla bir süre sonra gelen ikinci sezonda Nadia, 40'a varmak üzere. Bu sezonda Nadia, ölüp bir oyun misali en baştan başlamak yerine tarih içinde bir zaman yolculuğu yapıyor. Burada metronun çok fazla kullanılması ilgimi çekmişti. Macaristan ve Doğu Berlin enstantaneleri de bir hayli hoştu. Annesi ve anneannesinin yerine geçip kendi kaderini değiştirmeye çalışırken başarısız olması aslında kaderin tanımıyla ilgili bir konu. Onlar gibi olmaya direnen Nadia, sonunda istemediği bir vaziyette buluyor kendini.

Son dönemde eğlenceli olmasına rağmen bu kadar derin bir yapım izlememiştim. Büyük bir olasılıkla son sezon olacak üçüncü sezonu iple çekiyorum. Başta Natasha Lyonne olmak üzere emeği geçen herkesi tebrik etmek gerek.

Madem Trabzonspor resmen şampiyon oldu, bir süredir atıl bıraktığımız serimize devam edelim.

Bu fotoğrafı 13 Nisan günü Gaziosmanpaşa'da çekmiştim. Hem de herhangi bir mahallesinde değil Taşlıtarla olarak anılan merkezinde. Saat 16.00 olmak üzereydi.

Show thread

Bir iki gün arayla aldığım iki meyve suyu da muhteşemdi.

Dimes'in kırmızı meyveli olanını içerken cenneti yudumluyor gibiydim. Gerçekten çok değişik bir şeydi bu.

Juss ise değişik meyvelerden yaptığı meyve suyunda egzotik bir tat yakalamış. İçinde ananas ve mango olduğunu düşünmüştüm ama yokmuş.

Bundan sonra meyve suyu denince bu ikisinden şaşmam gibi duruyor. Piyasada karton içerisinde satılan ilave şeker içeren meyve nektarları ve meyve aromalı içeceklere de dikkat etmek gerekiyor.

Gibi'nin ikinci sezonu ilkinden daha iyiydi. Olaylar belli bir şemaya oturmuştu. Ahmet Kürşat Öçalan'ın oynadığı Ersoy karakteri de dizinin vazgeçilmezi olmuştu.

Bu sezonun bölümleri için puanlama yapmayacağım çünkü hepsi birbirinden güzel. Ben sırayla izlemedim ama yayınlanma sırasıyla yorumlayacağım:

1) Vücutçu Yalvaç
İlkkan'ın yeğeni Yalvaç'ın eve bir süreliğine misafir olmasıyla bizimkilerin başına gelenler anlatılıyor. Yalvaç'ın çok terlemesi, fazla açık giyinmesi ve kaslı vücudu nedeniyle her gittikleri yerden kovuluyorlar. Ancak Yalvaç'ın karakteri çok iyi. Kendisi çok efendi biri. Öfkeli kalabalığı da efendiliğiyle ikna ediyor.

2) Kuki
Para her şeyin anahtarı. İlkkan'ın da paraya ihtiyacı olunca ne yapacağını şaşırıyor. Kölelik ilanına başvuruyor. Dört gün kölelik yaparak borçlarını kapatacak parayı elde edeceğini düşünüyor ancak bu kölelik başka bir kölelikmiş. Sahibe Seher'e otuz altı bin lira borçlanıyor. Bu sırada Yılmaz ve Ersoy, Ümran Hanım'ın ayağına platin takılacak torunu Ozan için para topluyorlar. Senet imzaladığı için ödememesi durumunda müstehcen görüntüleri internette yayınlanacak olan İlkkan'a veriyorlar paranın büyük kısmını. Zaten Ozan da oyun koltuğu almak için numara yapıyormuş. Yılmaz, yine başına hiçbir iş gelmeden yırttı yani.

3) Bej
Yılmaz'ın yardımcı doçent olan ablası Canan'ın oğlu Kutay'ın anaokulundaki sınıfında müsamere yapılıyor. Ancak Kutay, arı rolünü oynamak isterken ona petek rolü veriliyor. Dedektif misali iz süren üçlü, Zafer Hoca'nın bej ceketli beyle ilişkisinden şüpheleniyor. Önce iyi niyetle belki Kutay'ı arı yapar diye bir akıllı saat hediye ediyorlar. Pastanede Alman pastası yerken Ersoy'un yengesinin gönderdiği devasa fıstık ilginçti. İstekleri yerine gelmiyor. Tesadüfen akıllı saati İlkkan'ın telefonuna bağladığının farkına varıyorlar. Sonunda hocanın konumunu takip ederek bej ceketli adamla yat pazarlığı yaptığını ifşa ediyorlar. Zafer Hoca okuldan atılıyor, yerine beden eğitimi öğretmeni Defne Hanım geliyor. Onun aklında zaten Kutay'ı arı yapmak varmış.

4) Sokak Röportajı
Alışverişten çıkıp eve giderken sokak röportajına katılan Yılmaz, hedef gösteriliyor. Birkaç şiddet olayı yaşayınca da Bolu'ya doğru kaçmaya başlıyorlar. Yolda da başlarına gelmeyen kalmıyor. Özellikle dinlenme tesisinde sembolist bir tavırla tehdit edilmeleri çok hoştu. Arabaları da hiç olunca mağarada bakliyat ve kutti yiyerek günlerini geçiriyorlar. Yılmaz'ın kendilerini jandarmaya ihbar etmesiyle hikaye son buluyor. Kendisini kimse hatırlamıyor. Aslında İlkkan, bayağı bir alışmıştı bu hayata. Tüm bu komedinin yanında, sosyal medya linçlerinin fenomenolojisini yapan bir bölüm olmuş resmen.

5) Çaça ve Cosplay
Yılmaz'ı kendimle özdeşleştiriyorum. İlkkan ve Ersoy'un sevgili yapıp farklı hobiler edinirken Yılmaz'ın yalnız kalması bu özdeşliği ispatlar nitelikteydi. Aslında bu bölüm, baştan sona benim ikili ilişkilerdeki durumumu anlatıyordu. Yılmaz, bu aşamada karakterli olduğu için yalnız kaldığını iddia ediyor. Çünkü ona göre ikisinin yaşam tarzı da sahte. Ancak partide Ecemşah'ı görünce işler değişiyor. Cosplay onun için bir ilgi alanı oluveriyor. Birtakım gelgitlerden sonra Yılmaz'ın yapamadığını öğreniyoruz. Belki de gerçekten karakterli biridir. Son olarak Yılmaz, göndermeleri anlamak konusunda iyi değil.

6) İki İçi Dışı Bir Kişi
Adı bayağı acayip olan bu bölümde Ersoy'un İngilizce öğretmeni olan dayısı Zeki ile tanışıyoruz. Patavatsızlığını "Benim içim dışım bir." diyerek kapatmaya çalışıyor. Kendisinde toksik bir sevgi var. Buna da "Takılıyorum." diyor sürekli. Kuryenin Zeki yüzünden kovulmasından sonra arabada pasif agresif bir vaziyette tartışan Yılmaz ve İlkkan, çareyi Zeki'den daha beter bir patavatsız olan Olgaç'ı çağırmakta bulur. Bu panzehir işe yarar ama olan Ersoy'a olur.

7) Gelin Başı
Bu dizinin bir özelliği, ayrıntılarda bile ilginç tespitler yapmasıdır. Bölümün başında müşteri hizmetlerini 25 dakika beklemek üzerine geçen muhabbet de bunun bir örneği. Ersoy'un çocukluğunda yanıp bittiği Hümeyra'nın düğününde yaşananlar anlatılıyor. Hümeyra'nın annesi minivan hediye ettiği için mahcup olmamak gerek. Ersoy ve Yılmaz, gelin başı yaptırırken İlkkan düğün fotoğrafı çekiyor. Bu arada, Yılmaz'ın tekvando kursundan almak istediği fazladan ödenen parası karşılığında verilen Taner'den beş tekvando şovu da beni bayağı güldürdü. Hüseyin'in Ersoy'a karşı soğuk tavırları dikkatimden kaçmadı. İlkkan fotoğraf çekerken Hümeyra'nın saçından dolayı uçurumdan yuvarlanması sonucunda oluşan panik de güzel işlenmiş. Sonunda Hümeyra'nın iki aylık bebeği olduğunun öğrenilmesi ve nişanın atılması ile her şey hayra çıkıyor. Taner'in tekvando şovuyla da bölüm sona eriyor.

8) Resimdeki Ünlü
Lakabı küçük olan ünlünün adını kare bulmacada bulamadıkları için şekilden şekile giriyorlar. Kayıp ilanı bile veriyorlar. Sonunda Küçük Orhan'ın menajeri Kamer Bey'e ulaşıyorlar. Esra'yı bu bölümde yeniden görmek güzel. Kendisi çok orijinal bir karakter. Onun Yılmaz'la olan çocuk yıldız tartışmasının şeker kullanımına gelmesi hoşuma gitti. Sonunda Küçük Orhan'a yaptıkları ziyarette onun cüce olduğunu öğrenmeleri benim için de bir parça şok oldu. İlkkan'ın cüce sözünü kırıcı bulması üzerine Orhan'ın verdiği tepki takdire şayandı. Bölümün sonunda bizimkilerin Class Garden'ın locasındaki tavırları da ayrı komikti.

9) Eşref Hidayet Gürdal Kültür Merkezi
Bu İlkkan'ın kadın düşkünlüğü ne olacak bilmiyorum. Yazıştığı Şebnem'in horon gösterisi için geldiği kültür merkezinde Yılmaz'la başına gelmeyen kalmadı. Bir yerde mahsur kalıyorlar ve burada telefon çekmiyor. Çekse de kimsede telefon yok. Bu bölüm biraz yavaş ilerliyordu. Bu yüzden, olaylar dolu dolu olsa da sıkıldım.

10) Vita Brevis
Roma'yı o kadar seviyorum ki anlatamam. Bu bölüm de Roma'daki iki senatörün başından geçenler anlatılıyor. Bir kere bölüm, her anlamda çok gerçekçi olmuş. Bunu belirtmeden geçmemem gerekiyor. Bölüm latrinada başlıyor. Kölelere boyundan asma cezası vererek yeni bir idam yöntemi keşfetmeleriyle devam ediyor. Yılmaz, senatoda pantolon giymeyi öneriyor. Fakat toga Roma ve Romalılığın bir simgesi olduğu için bu öneri kabul görmüyor. Sonrasında İlkkan veya buradaki adıyla Primus Sangris Septimus, vatana ihanet suçundan yargılanıyor. Avukatlığını Yılmaz yapıyor; aslında yapamıyor. Her zamanki gibi gaza geliyor. Yargılama sonucunda Septimus masum bulunurken Yılmaz suçlu bulundu ve idama veya intihara mahkum edildi. Yılmaz, kendi icat ettiği yöntemle asılacakken Nero'nun halk düşmanı ilan edildiği ve intihar ettiği haberi gelir. Yılmaz'ın infazı iptal olsa da intihar etmeden önce yaptığı konuşma hoşuma gitti.

Show thread

Birinden hoşlandım ve bunu ona söyledim. Pozitifliği, saflığı, iyiliği ve enerjisi beni etkilemişti. Kendisi kibarca böyle bir ilişkiyi istemediğini söyledi. Bu beni üzdü ama üzerinde fazla durmadım. Çünkü bu üzülecek şeyler listemde son sıralardaydı. Olsa iyi olur muydu, bunu yanıtlamak imkansız. En azından açıldım ve içimde kalmadı. Bu hissi çok düşünerek büyütmek ve farklı bir hale bürümek de ihtimal dahilindeydi. Şimdilik sadece, bir süre daha bu defteri kapalı tuttuğumu söyleyebilirim.

Yine taraftarsız bir İstanbul takımı Süper Lig'e çıktı. Ümraniye, ilk ikideki yerini garantiledi ve Süper Lig'deki yedinci İstanbul takımı oldu.

Play-off etabından da bir İstanbul takımının gelmesi olası. Zira bitime üç hafta kala İstanbulspor, Erzurumspor, Bandırmaspor ve Eyüpspor buradaki yerini koruyor. Hâlâ ümitvar olan ekiplerden biri de sekizinci sıradaki Tuzlaspor.

Bunlar dışında, İkinci Lig Beyaz Grup'u 20 puan farkla şampiyon tamamlayan Pendikspor Birinci Lig'de, Üçüncü Lig Üçüncü Grup'ta şampiyonluğu garantileyen Esenler Erokspor İkinci Lig'de mücadele edecek.

Show older
Qoto Mastodon

QOTO: Question Others to Teach Ourselves
An inclusive, Academic Freedom, instance
All cultures welcome.
Hate speech and harassment strictly forbidden.