Eylül ayının son haftası işe başlayan çalışma arkadaşım bugün istifa etti. Yönetimin fiyat aksiyonu önerilerini kabul etmemesi, personellerin ilgisiz tavrı, son maaş zammının yetersiz kalmasının yanında Antalya'da eski çalıştığı otelin genel müdürünün yeni açılacak tesiste kendisine satış müdürlüğü teklif etmesi de bu kararı almasında etkili olmuş. Nisan ayının başında artık beraber çalışmayacağız.
Ondan önceki iki satışçıya göre daha iyi olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Zincir otelin yapısına hakimdi. Psikolojisi daha düzgündü. İnsanları etkileyen bir mizacı vardı. İşin başında duruyor ve büyük bir mazereti olmadıkça aksatmıyordu. Fakat bana karşı yer yer anlayışsız davranıyordu. Evim yandıktan sonra kafamı toparlayamamışken işe odaklanma problemlerimle ilgili yaptığı konuşma, gözlüğüm kırıldığı için işe gidemediğim gün için izin vermek istememesi, burnumun kanadığı günün gecesinde yaşadığım hastane macerasına inanmaması ve son olarak ofisten çıktığım için azarlaması hep bu tavrın ürünü. Kendisi sinirli olduğunu kabul ediyor zaten. Onun cezası da bu demek ki.
Aslında işin başlarında kendisine karşı muhabbet beslemiştim. Aldığı kararlar yanlış olsa da sineye çekebiliyordum. Yaptığım birkaç hatada beni korudu ancak bazılarında da yaptırımdan çekinmedi. Aradaki korelasyonu veya örüntüyü anlayamadım hiçbir zaman.
Birlikte geçen beş ayda bazı keskin değişikliklerimin nedeni oldu. Duolingo derslerine ve çalışırken Radyo-3 yerine Spotify dinlemeye başlamak; bu uygulamadan tekrar premium üyelik almak, LinkedIn kullanım şeklini değiştirmek ilk aklıma gelenler.
Bu noktada bir şeyi de itiraf etmek istiyorum. Ekim ayının ortasında yattığım rüyalarda evlendiğimi gördüğüm kişi oydu. Bir mucize olmasını bekledim. Sevgilisi ile ayrılacaklar, sonra ikimizin ortak bir geleceği olacak diye umdum ama son yıllık izne çıkmadan önceki azarlaması benim için son oldu. Hayatımın bir döneminde pozitif hislerle dolmamı sağladı. Yazdığım tüm ilişki gönderileri onun hakkındaydı. Çalışma arkadaşım ve gelecekteki eşim olarak iki karakteri birbirinden ayırıyordum fakat o olaydan sonra birleştirip uzaklaşmak zorunda kaldım. Pek önemsemedim ama LinkedIn'de beni engellemiş. Canı sağ olsun.
Tersinin olmasını çok isterim ama görünen o ki kendisiyle bir daha aynı ortamda bulunamayacağız. Şu satırları yazarken bile bir karamsarlık eşlik ediyor bana; sıcak basıyor. Yolunun bahtının açık olmasını diliyorum. Her şey gönlünce olsun. Sağlıklı ve mutlu bir ömür sürsün. İyi bir insan olduğundan kuşkum yok.
8 Mart'ın öznesi quiz
1.
a) İranlı kadınlar
b) Translar
c) Hacer Foggo
2.
a) Eşinden şiddet görmüş kadınlar
b) They/them birey
c) Esat Oktay Yıldıran
3.
a) 12 saat çalışan fabrika işçileri
b) İnekler
c) Gheorghe Hagi
4.
a) Sosyalist feministler
b) Rojava
c) Fahrettin Altun
5.
a) Plaza çalışanları
b) Suriyeliler
c) Fatma Betül Sayan Kaya'nın akrabaları
6.
a) Mevsimlik tarım işçileri
b) Veganlar
c) Berberler tarikatı
7.
a) Bilim insanları
b) Afgan-Pakistanlı kaçaklar
c) Kızılcık Şerbeti Umut
8.
a) Aynı işi yapmasına rağmen daha az maaş alan kadınlar
b) Pervin'e dönerek
c) TikTok fenomenleri
9.
a) Şiddete uğrayan doktorlar
b) Onlyfans kullanıcıları
c) Mehmet Ali Erbil
10.
a) Regl yoksulluğu çekenler
b) Hamas
c) Nedim Saban
Bizim cenahla yani bu ülke için belli idealleri olan seküler kesimle dalga geçilmesi canımı sıkıyor. Sürekli bir karikatürize etme, aşağılama, hor görme, ötekileştirme söz konusu. Bu yeri geliyor kadınlar üzerinden, "CHP'li teyzeler" denerek yapılıyor, bazen de İzmir üzerinden stereotipleştirmeyle.
Yerel seçimler yaklaşıyor, herkesin bildiği üzere. Kimsede o eski seçimlerin heyecanını göremiyorum. Geçen seçimin kaybedilmesi ve sonrasında yaşananlar insanlarda büyük bir hayal kırıklığına neden oldu. En basitinden Anayasa Mahkemesi, Can Atalay hakkında iki kez hak ihlali kararı verdi ancak alt mahkeme bunu uygulamadı. Böylece Hatay halkının iradesi elinden alınmış oldu.
Kurye öldürüp elini kolunu sallayarak ülkeden kaçan Somalili de benim için ülkeden çok büyük bir kopuş oldu. Garip Savaş bahanesiyle sözde İslamcı kaygılarla bezenmiş bir yaşam tarzının dayatılması ve ekonominin başına kurtarıcı olarak getirilen kişinin kamu harcamalarının tek kuruşuna dokunmayıp tüm krizin acısını halktan çıkarmaya çalışması da umudumuzun yitiminde önemli bir yere sahip olgulardır.
Sosyal medyadan yürütülen operasyonlardan daha önce söz etmiştim. Şimdi, AKP'nin İzmir Belediyesi için aday gösterdiği muhterem adına yapılan operasyondaki ayrıntıdan bahsetmek istiyorum. Hamza Dağ, AKP'nin tanıtım ve medya başkanı olarak görev yapıyordu. Twitter'da yönettiği haber sayfaları da var. Geçen ay Doa Kozmetik, İzmir'deki tramvay nedeniyle oluştuğunu söylediği trafik yüzünden AKP'ye oy vereceğini ilan etmişti. Tabii ki bu, anlık sinirle verilmiş bir tepki değildi. Kliyanteli seküler kesimden muhafazakarlara geçmeyeceğine göre bu işten pek kâr ettiği söylenemez.
Geçen günlerdeyse Aykut Elmas'ın ilk çıktığı Vine günlerindeki yancısı Halil İbrahim Göker, İzmirlilerin gevrek, domat, darı, çiğdem gibi yerel adlandırma yaptığı şeyleri alaya alarak başlayan bir video yayınladı. Körfezin kokusuna, yolların bozukluğuna ve trafiğe de değiniyor. Aslında bu değintiler tamamen Hamza Dağ'ın üç hafta önce yayınladığı animasyona dayanıyordu. Yani bu yancı zatın, yeryüzündeki kötülüğün temsilcisi partiden viral aldığını net bir şekilde söyleyebiliriz.
Ayrıca İzmir'de kokaine kokain deniyor; pudra şekeri denerek güzelleştirme yapılmıyor. Bunu bir kenarda tutun. İleride lazım olabilir. Dünyanın nereye gittiği belli. Bu ülkeyi yönetiyormuş gibi yapanlar tam tersi yönde kürek çekmeye çalışıyor. Bizim yaşam tarzımız, dünya görüşümüz, ideallerimiz taban tabana zıt bu kişilerle. Girdiği kabın şeklini alanlar, AKP'ye olan öfkemizi anlamakta güçlük çekiyor. Onlar için dik duruş egzersizleri önerebilirim. Umarım en yakın zamanda Türkiye bu ak büyüden kurtulur.
29 Şubat, dört yılda bir kez takvimlerde yer alan bir gün. Bu seneki versiyonunda çalışıyorum. Yani benim ve milyonlarca emekçi için kayıp oldu. Bedavaya bir gün daha çalışmış olduk.
Peki önceki versiyonlarında ne yaptığınızı hatırlıyor musunuz? Ben yazayım;
2020: Babam daha sonra kolon kanseri olduğunu öğrendiğimiz bir rahatsızlık nedeniyle ameliyata girmişti. Dolayısıyla yoğun bakımdaydı. Zaten koronavirüs salgının Türkiye'de de olduğu konuşuluyordu. Resmi açıklama bekleniyordu.
2016: Pazartesiye denk geliyordu. Bir gün öncesinde Nadir Hastalıklar Günü etkinliği yapmıştık. Herkese bunu anlatıyordum. Hazırlık sınıfındaydım.
2012: Lisenin ilk yılıydı. Dokuzuncu sınıftaydım. Fizik dersi vardı. Hocası sert mizaçlı bir kadındı. İçinde bulunduğumuz günün dört yılda bir kez geldiğini ima edince gülümsemişti.
2008 ve öncesini hatırlamıyorum.
Bugün Ataköy Baruthane'ye gitmek üzere plan yapmıştım. İşimi bitirdikten sonra metro ile Ataköy-Şirinevler istasyonuna gelip ara sokaklardan dolanarak yürüdüm. Hava çok güzel. Şubat ayına göre fazlasıyla sıcak denebilir. Yol üzerinde Migros dikkatimi çekti, Atrium AVM'ye uğradım ama bir şey almadım.
Sahilyolu yönüne aynı sokakta devam etmek imkansız olduğundan bir ara yolu kaybettim. Bu sırada karşıma Ayamama Yaşam Vadisi çıktı. Gerçekten yaşama karşı azmimi ve isteğimi yükseltti. Buradan sonra ilerlediğim yoldan emin olamadım ve Petal Haritalar'dan yardım aldım. Rauf Orbay Caddesi'ndeki üstgeçidi yeniledikleri için kullanıma kapatmışlar. Navigasyon beni üç yüz altmış metre yürüttükten sonra karşıma koca bir hiç çıktı, mecburen geri döndüm. Yol üzerinde herhangi bir yaya geçidi veya trafik ışığı da bulunmadığından dikenli tellerden atlayan mülteciler gibi atladık yola ve karşıya geçtik.
Son beş yılda İstanbul çok güzel bir dönüşüm geçirdi. Parklar, kütüphaneler, kültür-sanat alanları inşa edildi veya yeniden düzenlendi. Zaten ben de kentte daha fazla AVM veya toplu konut değil nefeslenecek yeşil alanlar, kafa dinleyecek mekanlar ve eğlencek yapılar istiyorum. Bir de daha az çalışmak, daha fazla yeri gezmek, daha fazla kitabı okumak, daha fazla dizi ve filmi izlemek, daha fazla müziği dinlemek istiyorum. Yaşamak zaten bunlarla yaşamaktır. Günün yarısını işe ayırıp sosyal medyadan boş yapmak ve gri evlerde pineklemek zaman öldürmektir.
Baruthane Millet Bahçesi bu anlamda çok iyi olmuş. Aileler, çocuklar, çiftler hep buradaydı. Fotoğrafları çekerken gözüm yaşardı ama havadandır diye düşünüyorum. Böyle mekanların artması dileğiyle başka bir paylaşımda görüşmek üzere.
Kanye West, güneyimizdeki garip savaş hakkındaki bir soruya "Bu konuda yeterince bilgi sahibi değilim. Ben Atalanta'da doğdum, beni böyle tartışmaların içine çekmeyin. Herkese barış ve sevgi ama yaşadığım şehirde her hafta on dört çocuk ölüyor. Bana bunu sorun." demiş. Kendinden böyle bilgece bir yanıt beklemezdim. Bizde biraz bu tavır eksik.
Birine derdini anlatınca
🌍 Dünyanın sonu değil
⚰️ Senden kötü durumdakiler de var
💨 Bu da geçer
🎈 Boş ver
gibi tavsiyeleri pek anlayamıyorum. Galiba insanlar söyleyecek sözü olsun diye başvuruyor bu kalıplara. Yoksa ben herhangi bir sorunumun dünyanın sonu veya kötünün kötüsü olduğunu; geçmeyeceğini düşünüyor değilim. Boş vermek ise ayrı bir yazının konusu.
"Alo alo, muhterem samiin…
Burası İstanbul Telsiz Telefonu,
1200 metre tul-u mevç, 250 kilosikl…
Bugünkü tecrübe neşriyatımıza başlıyoruz…"
Türkiye'de radyo yayını Eşref Şefik'in 6 Mayıs 1927 tarihinde seslendirdiği anons ile başlamıştır. Gece takvimi yırtarken öğrendim bugünün Dünya Radyo Günü olduğunu. Sabah dinlediğim yayınla da yukarıdaki ayrıntılara erişebildim. En azından kutlanacak bir gün daha...
Daha önce yapmam gerekirdi ama az önce sildim. Artık kimlikteki adıyla kayıtlı. Zaman ne getirir, ne götürür bilinmez ancak rüyada görmeyle bir şeyler olacağına inanmıyorum bundan sonra.
Bir fiil kökünü yeterlilik kipiyle çekimleyince yapabilmek, olabilmek, koşabilmek gibi mastarlar elde ederiz. Bu mastarlara dahi anlamına gelen de bağlacını ekleyip üçüncü tekil kişi ile çekimlediğimizde yapabilir de, olabilir de, koşabilir de sözcükleri çıkar karşımıza. Bazen de bağlacının kök ile kip arasına yerleştirildiğine tanıklık ediyorum. Bu tür söyleyişler hem kulağı tırmalıyor hem de nasıl yazılacağı bilinmiyor. Yanlış olsa da dile yerleşmiş bu uygulama için tire ile ayırmayı önerebilirim. Böylece yapa-da-bilir, ola-da-bilir, koşa-da-bilir eylemlerini türetiriz.
Öykü ve deneme okumayı çok seviyorum. Biri kurgusal, diğeri gündelik yaşamdan, her ikisi de kısa yazın türleri olması bakımından diğerleriyle karşılaştırıldığında önceliğimdir. Bugüne kadar yapıtlarının çoğunu okuduklarım arasından Sabahattin Ali ve Yaşar Kemal, Anadolu'yu tam anlamıyla anlatan yazarlardır. Hüseyin Rahmi Gürpınar, Sait Faik Abasıyanık, Ahmet Hamdi Tanpınar ve Haldun Taner üstattır. Refik Halit Karay, Peyami Safa ve Sezai Karakoç, sıkılıp yarım bıraktığım ve pek beğenmediğimdir. Yusuf Atılgan, ilginç bir deneyimdir. Tahsin Yücel ve Orhan Veli Kanık, ufuk açıcıdır. Duygu Asena ve Füruzan, kadınların dünyasını anlamamı sağlamıştır. Ferhan Şensoy, eğlencelidir. Ancak Aziz Nesin, bambaşkadır; yeri apayrıdır. Keşke daha çok yazsaydı.
🇸🇪 Mereyusblog
Romersk medborgare från Miklagård.
På Mastodon sedan 23.X.2021
Bara postar oviktiga tankar.
Allmän egendom (PD). Inga begränsningar.
Jag tjänar ingen inkomst av det jag lägger upp här.
🇬🇧 Mereyü's blog
Roman citizen from İstanbul.
On Mastodon since 23.X.2021.
Just posting unimportant things.
Everything I publish is Public Domain (PD).
I don't earn any income here.
🇹🇷 Mereyü'nün blogu
Civis romanus sum.
23.X.2021'den beri Mastodon'da.
Önemsiz şeyler üzerine.
Paylaştığım her şey kamu malıdır (PD).
Buradan herhangi bir gelir elde etmemekteyim.