Show newer

Kolona yapıştırılmış iki çalışmayı da beğendim. Mekanın tek güzelliği sanat değil tabii. İnsanlardan kaçan siyah-beyaz bir kedi de vardı. Sondaki dikiş makinesini de çekmek istedim. Bir yerden sonra neyin sanat olup neyin olmadığını anlayamıyor insan.

Show thread

Ekran koruyucuyu bozmadan bilgisayarı çekmeyi denedim. Görsel Refik Anadol eserlerini andırıyor.

Show thread

Nesneler üzerine düşünmeyi seviyorum. İlk fotoğrafta, izlediğimiz videoyu perdeye yansıtan projeksiyonu görüyorsunuz. İkincisinde panoptikon var. Panoptikona panoptikonluk yaptım biraz.

Show thread

"Geleceğim." demiştim ve geldim. Saha Studio, sanatçıların çalıştığı bir yermiş. Studio da oradan geliyor muhtemelen. Latince studiare yani çalışmak mastarından türemiş.

Bu da, sanatçıların deneyimlerini aktardığı bir video. Türkiye yazmamış olmaları biraz üzdü.

Show thread

Sitcom veya durum komedisi, genellikle tipler üzerine kurulmuş bir komedi türüdür. Sürekli durumlar üzerine eğildiği için bir süre sonra kendini tekrar edebilir. Benim bu türden izlediğim iki dizi oldu: The Big Bang Theory ve The Office.

İkisinin ortak noktası başrollerinde Polonya kökenlilerin olmasıydı. İlkinde Leonard karakterine hayat veren Johnny Galecki, Polonya kökenli bir baba ve İtalyan-İrlanda kökenli bir anneden dünyaya gelmiş. Diğerindeyse John Krasinski, Jim Helpert rolünü oynuyor. O da, Polonya kökenli bir babaya ve İrlanda kökenli bir anneye sahip. Çoğu kişinin en sevdiği sitcom olan Friends dizisinin başrolünde Lisa Kudrow vardı.

Elbette üç örnekten genelleme yapılamaz ama Polonyalı olmadan sitcom çekilemeyeceği kabulü zihnime işlendi.

Fırıldak Kubilay olarak bilinen Kubilay Uygun, Demokratik Sol Parti'den Afyonkarahisar milletvekili seçilmiş, dört yılda Anavatan Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi, Doğru Yol Partisi ve Demokrat Türkiye Partisi'nin rozetlerini takmasıyla bu lakaba layık görülmüştü.

Bir insan nasıl olur da zulüm gördüğü bir oluşuma dahil olur? Bunu yapmak AKP için bile utançtır sanırım. Bir de, böyle bir fotoğrafım olacağına tecritte ölmeyi yeğlerim. Ali Tatar ve Cem Aziz Çakmak hatra gelince ar eder mi acaba bu şahıs? Gerçekten bilemiyorum.

Galatasaray için futbolda gidişat iyi değil. Ben bu takımın kültürel bir takipçisi olduğum için erkekler basketbol ve voleybol liglerimizdeki duruma bakıyorum sürekli.

Voleybol ligindeki seyrimiz oldukça iyi. İlk dört haftada yalnızca 3-2'lik bir yenilgi aldık. O da son on sezonun dördünün şampiyonu Halkbank'a karşı.

🏐 1 Ekim günü Tokat Belediyespor Plevne ile oynanan karşılaşmayı 25-23, 25-20 ve 29-27'lik üç setle kazandık.

🏐 5 Ekim 2022'de Hekimoğlu Global Connect Travel ekibine karşı 25-21, 29-27, 20-25 ve 25-19'luk dört set sonunda galip geldik ve üç puanı kaptık.

🏐 Aynı haftanın cumartesi günü Hatay Büyükşehir karşısında geriye düşmemize rağmen iki puan kazandık. Setler 25-20, 24-26, 23-25, 25-17 ve 15-13 bitti.

🏐 15 Ekim günüyse Halkbank ekibine evimizde yenildik fakat bir puanı kurtarmasını bildik. Setlerde 27-25, 20-25, 21-25, 25-23 ve 12-15'lik skorlar alındı.

Sezon başında Nedim Özbey yerine 2015'ten beri yardımcı antrenörlük görevinde bulunan Umut Çakar başantrenör yapıldı. Takımın yükselişinde bunun etkisi olabilir.

Ligin zirvesinde henüz yenilgi yüzü görmeyen Halkbank bulunuyor. Onu yine namağlup Arkas takip ediyor. Aralarında bir puan fark var. Üçüncü sırada son iki sezonun şampiyonu Ziraat Bankası var. Galatasaray ile dokuzar puandalar fakat sarı-kırmızılı ekip daha fazla set verdiği için bir sıra aşağıda.

Galatasaray'ın takipçisi Fenerbahçe, ilk üç hafta 3-2'lik galibiyetler alırken son hafta Türşad'a (Türkiye Şehit Aileleri Derneği) 3-1 kaybetti. Yedi puanlı iki ekip Cizre Belediyespor ve Bursa Büyükşehir Belediyespor iki galibiyet, iki yenilgiye sahip.

Voleybol takımlarının kendi sahası yok. Burhan Felek Voleybol Salonu, Fenerbahçe ve Galatasaray başta olmak üzere bir dizi takım tarafından kullanılıyor.

Galatasaray, beşinci hafta Ziraat Bankası ile oynayacak. Yenersek lig bir hayli karışacak.

Basketbolda işler pek iç açıcı değil. Üç haftalık mücadelemizde iki yenilgi aldık. Dört puanlı takımların zirvesinde, +7 averajla ilk sekizin son basamağındayız.

🏀 2 Ekim günü Anadolu Efes ile karşılaştık ve sahadan 77-68 mağlup ayrıldık.

🏀 8 Ekim 2022'deki Pınar Karşıyaka maçını son topta kaybettik. 72-70'lik skor bayağı acı oldu.

🏀 Uzun zamandır yolunu gözlediğimiz galibiyeti Petkim Spor Kulübü'ne karşı bulduk. 84-66 ile İzmir'den başı dik ayrıldık.

Avrupa'da durumumuz şimdilik iyi. Adı sanı bilinmedik iki takıma karşı net galibiyetler elde ettik. Belki de bir hafıza mekanı olan Abdi İpekçi Arena ortada hiçbir gerekçe yokken yıkılınca Anadolu Efes'e ait Sinan Erdem Spor Salonu'nda top koşturmak zorunda kaldığımız içindir. Kim bilir?

Son günlerde sosyal medyada Atatürk'ün günümüzdeki hali veya genç hali gibi yeniden canlandırma çalışmaları (rekreasyon) görüyorum. Bana göre bunlara mesai harcamak aşırı saçma. Atatürk'ü sarı saçı, mavi gözü için seviyorsanız bir şey diyemem ama Atatürk, bundan ibaret bir önder değildir. Bu bilinirse gerisi gelir.

Çalışmak denince çoğu insanın aklına bedensel olarak yapılan işler gelir. Garson, kurye, hamal, bulaşıkçı veya şoför diğerlerine nazaran daha çok emekçi görünürler halk nezdinde. Tüm bu zor işlerin başında da madencilik gelir.

Ülkemizde adına kaza denen maden faciaları dur durak bilmiyor. Aslında bu faciaların çoğu önceden alınabilecek basit önlemlerle engellenebilir ancak yönetim kademesinde bulunan insan müsveddeleri için fıtrat daha makul bir seçenek.

Bartın'ın Amasra ilçesinde meydana gelen maden faciası da işte bu türden bir insanlık dramıydı. Toplumda 2014'teki Soma ve Ermenek vakalarından ders çıkarılmadığı yönünde bir fikir birliği oluştu. Sekiz yıl sonra aynı şeyleri konuşmak ne acı! İsimler değişiyor, şehirler değişiyor ama hikaye hep aynı.

Kaç madencinin öldüğü, kaçının yaralandığı önemli değil. İster bir düzine olsun isterse binlercesi, ben şunu anladım ki bu ülkede ateş düştüğü yeri yakıyor. Diğerleri için iki gün konuşulacak bir dedikodu malzemesi çıkıyor sadece. Fakat bilinmelidir ki anlatılan bizim hikayemizdir.

Son olarak, sosyal demokrat olduğu iddiasını taşıyan, ülkenin ana muhalefet partisinin "maden şehidi" diye yapıntı bir kavram kullanması cidden rezalettir. Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş bile taziye mesajında böyle bir ifadeye başvurmamıştır. Bu saçmalığa dayanmak iyice güçleşti.

Muharrem İnce pişmanlıktır. Kendisi kitleleri hayal kırıklığına uğrattığı için özür dileyeceği yerde muhalefete çatıyor. Ukrayna'nın yanında olmayı neredeyse vatan hainliği addedecek. Öngörüsüne de güvenmiyorum; güvenemiyorum artık.

24 Haziran gecesi benim için 15 Temmuz kadar karanlıktı. İnce, o gece ortadan kayboldu ve çok talihsiz bir biçimde "Adam kazandı" diye bir ileti attı sadece. Yaşamı hakkında endişelenenlere şizofren yakıştırması yaparak peşinden gelenleri iktidar yanlılarına madara etti. O gece nerede olup ne yaptığını da dört yıl sonra yani hiç umrumda olmayan bir zamanda açıklama girişiminde bulunuyor. Aslında lafı gevelemekten başka bir şey yapmıyor.

Ortaya çıkan ses kayıtlarıyla ağzı bozuk ve maço bir tip olduğunu öğrendik. Türkiye'de nadirattan sayılacak bağımsız medyayı nefret ve iftira diliyle karşısına almasını da es geçmeyelim. Hâlâ cumhurbaşkanlığı seçimini kazanacağına dair hayaller görüyor. Umarım bu kendisi hakkındaki son yazım olur bu. Gündemi işgal etmesinden çok sıkıldım çünkü.

Selanik, ilk kez 1387 yılında Çandarlı Halil Paşa ile Gazi Evrenos tarafından ele geçirildi ancak Osmanlı, bu kenti uzun süre elinde tutamadı. 1402'de Ankara Savaşı'nda Emir Timur karşısında bozguna uğrayınca devletin iç dengeleri bozuldu. Çelebi Mehmet'in hüküm sürdüğü Fetret Devri boyunca Selanik, Bizans idaresindeydi. Bizanslılar çareyi şehri Venediklilere satmakta buldu. Yedi yıllık Venedik yönetiminden sonra II. Murat'ın 1430'daki kuşatması başarılı oldu ve kent yeniden el değiştirdi.

1492'de Endülüs Emevi Devleti'nin yıkılmasının ardından İber Yarımadası'ndaki zulümden kaçan Yahudiler kente yerleştirilirdi. 9 Kasım 1912'de Balkan Savaşları sürerken dağılan ordusunu toparlayamayan Tahsin Paşa, kenti kayıtsız şartsız teslim etti.

Sivas'ın Osmanlı egemenliğine girmesi Selanik'le çok yakın zamanlardadır. 1398'de Kadı Burhanettin, yine bir Türk devleti olan Akkoyunlular'dan almıştır şehri. Halep ise 1517'de yapılan Ridaniye Muharebesi sonucu Osmanlı'ya katılmıştır.

Biri tüm bunları birbirine katıp Atatürk'e laf atmak için fırsat kolluyorsa net bir biçimde kötü niyetlidir. Söylenecek daha çok söz olabilir fakat bu tür insanlara katlanamıyorum artık.

Bazen şu kitaptakinden daha saçma şeyler geliyor başıma.

Tanzimat döneminde Fransa yerine İspanya'ya gönderilen Kıbrısizade Münir Mustafa Paşa'nın hikayesinin anlatıldığı Tan Feos, kendi toplumuna yabancılaşmayı vurgulayan bir eser. Kıbrısizade, tahsilini tamamlayıp yurda döndüğünde buradaki insanlarla anlaşamadığını farkeder. Ağzından İspanya'da öğrendiği o ifadeler dökülür mütemadiyen: Tan feos.

Yapım, ülkemizde pek ilgi görmeyen mockumentary yani kurgu belgesel türünün yer yer örneği olurken aynı zamanda bir dönem filmi olarak ele alınabilir. Bu filmde yanlış Batılılaşma gibi Tanzimat klişelerini de tiye alınır.

İspanya tarihi bağlamında Eduardo Galeano'nun Latin Amerika'nın Kesik Damarları adlı eserine de gönderme yapılmış. Galeano adı film süresince anılmasa bile İspanya'nın sömürgecilik faaliyetlerine değinmeye gayret edilmiş.

Show thread

Kirli dille üretilen iftiracı ve ötekileştirici söylemi duyunca AKP sanmıştım, AKP'ymiş.

Batılıların ikiyüzlülüğü beni hayrete düşürüyor. Mehsa Emini, gözaltında şüpheli bir şekilde ölünce İranlı kadınlar bu zulme tepki olarak saçlarını kazıtmıştı. Avrupalı kadınlar da saçlarından bir parça kestikleri videolar paylaşıyorlar. Böylece ne kadar erdemli olduklarını cümle aleme duyuruyorlar. Onlar için kendileriyle ilgili olmayan bir şeyin önemi yoktur tabii ama "Enough activism today" diyip geçelim.

Pek çok insan Almanya'nın en zengininin otomotiv devlerinin veya Siemens gibi endüstri 4.0'ın başlatıcısı şirketlerden birinin başındaki kişi (CEO?) olduğunu zanneder. Ancak bu ülkenin en zengin kişisi Aldi Süd'ün sahibi Beate Heister ve kardeşi Karl Albrecht Jr.'dir. İkinci sırada Dieter Schwarz geliyor. O da Swarz Gruppe'nin (Lidl ve Kaufland) sahibidir. Üç zengini atlayıp altıncıya gelecek olursak Aldi Nord'un sahibi Theo Albrecht Jr. ismine ulaşıyoruz.

Tüm bu saydıklarım Almanya'da Discounter olarak bilinen ucuzluk marketleridir. Türkiye'deki üç harfli market zincirlerinin de kökeni bunlardır. Türkiye'de daha çok emek sömürüsü ve kökleşmiş markaları taklit ederek ürettikleri jenerik ürünlerle popülerlik kazansalar da fiyatları şu sıralar AVM duopolü Migros ve Carrefour ile neredeyse aynı.

BioNTech kurucularının 2021 yılı listesinde üst sıralarda yer alması ilginç bir ayrıntı olmuş. Pandeminin sona ermesinde ilgili firmanın ürettiği aşı ne derece etkilidir bilmiyorum ama birilerini zengin ettikleri çok açık.

Doğruluk değeri sıfıra en yakın olan önermelerden biri "İşsizlik yok, iş beğenmiyorlar" önermesidir. Bu sözün üç noktada sorunlu olduğunu görüyorum.

1️⃣ İş tanımları belirsizleşiyor. İnsan kaynakları adı verilen birimin de etkisiyle çaycı yerine çay demleme ve servis elemanı gibi uydurma titrler dolaşıyor ortalıkta.

2️⃣ İşverenler her işi yapabilecek joker gibi elemanlar istiyor. İşçi bir alanda ne kadar uzmanlaşırsa uzmanlaşsın, farklı bir görev veremeyince işe yaramaz olduğu sanısı oluşuyor. Sanırım patronlar şirketi ortağıymışçasına sahiplenen emekçiler düşlüyor.

3️⃣ Özellikle tecrübesiz gençleri önüne ne iş gelirse yapacak durumda bırakmak amaçlanıyor. Prekarya görünümlerinden biri bu aslında. Herkesin düzensiz ve güvencesiz çalışacağı bir düzen kurgulanıyor. Böylece sermayeye kulluk zorunlu olmaktan çıkar ve gönüllü hale gelir.

Uzun bir aradan sonra izlemeyi iple çektiğim Zehir adlı oyunu Fatih Reşat Nuri Sahnesi'nde izleme imkanı buldum. Geçen sezon hep Gazhane'nin az koltuklu salonlarında oynadığı için bu imkana erişememiştim. Kısmet bugüneymiş. Maskesiz izlemek de çok başka hissettirdi tabii.

27 Nisan 2022 akşamı eski adı aylık akbil olan mavi kartımı kaybetmiş ve Kadir Gecesi olarak bilinen bu mübarek geceyi Sultangazi'nin güzide mahallesi Cebeci'de geçirmek zorunda kalmıştım. Şansım varmış ki otobüs şoförü vasıtasıyla kartımın sağ salim olduğu bilgisine ulaşmıştım.

Yine de bu aptallığım bana 80 liraya patlamış ve sahnelendiği sırada Beşiktaş'ta 36Z şoförünü beklediğim için yine bu sahnede gösterimde olan Hayat Der Gülümserim oyununu kaçırmama neden olmuştu.

Şehir Tiyatroları'nda izlediğim oyunlarda daha önce böyle kalitesiz bir seyirci kitlesiyle karşılaşmamıştım. Ne yazık ki oyun başladıktan sonra geldikleri yetmiyormuş gibi telefonunun fenerini açanlara ve oyun sırasında yorum yapanlara maruz kaldım.

Aslında tanıtımlara aldanarak oyuncu kadrosunu dört kişi sandım ancak minimal sezondaki diğer oyunlar gibi iki kişilikmiş bu da. Özellikle Yaprak Dökümü dizisinde mucizeler yaratan Ahmet Saraçoğlu'nun performansını merak ediyordum. Neyse ki ona denk geldim. Saraçoğlu ile Sevinç Erbulak güzel bir duo olmuş.

Birbirlerine karşı birdenbire yükselmeleri korkutucu olsa da ani duygu geçişlerini çok iyi işlemişler. Yalnız, uçuk kaçık kelimeleri not etmek istiyorum. Patetik veya sentimental bunlardan ikisi. "Lost in translation" diyip geçelim. Keşke sadece çevirmek yerine uyarlasalarmış.

Başta Normandiya adının anılmasından dolayı İkinci Dünya Savaşı ile ilintili bir zaman dilimi oluştu kafamda. Hatta çiftin oğullarını savaşta kaybettiğini düşünmüştüm. Putin'in Savaşı devam ederken, dolayısıyla Ukraynalı ve Rus gençler gençliklerinin bağrında toprağın altına girerken bu sanrı pek de anlamsız değildi. Fakat kazın ayağı öyle değilmiş. Bir trafik kazasından sonra hastanede kaybetmişler biricik evlatlarını. Bu da aklıma Şaban Vatan, Mısra Öz Sel, Ayşe Bülbül, Emel Korkmaz ve birçok şehit annesi gibi çocuğunu toprağa koymak zorunda kalan kişileri getirdi.

Sürekli üçüncü bir kişinin sahneye çıkmasını bekledim ama olmadı. Sonuçta sorunlu ve dengesiz bir kadınla işleri nispeten yoluna koymuş bir adamın öyküsünü dinledik. Benim için oldukça hoş bir deneyimdi. Başta Lot Vekemans olmak üzere emeği geçen herkese şükranlarımı sunmak isterim.

Show older
Qoto Mastodon

QOTO: Question Others to Teach Ourselves
An inclusive, Academic Freedom, instance
All cultures welcome.
Hate speech and harassment strictly forbidden.