“Huşartsan veya İstanbul Ermeni Soykırımı Anıtı , 1915'teki soykırım sonrasında hayatını kaybeden kurbanlara ithaf edilen ilk anıt olan mermer bir anıttı.
1919 yılında Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisindeki İstanbul'da Taksim Meydanı yakınındaki Pangaltı Ermeni Mezarlığı'nda yapılmıştır ve 1922'de İstanbul'un işgali sırasında sökülüp kaybolmuştur.
Ermeni Kırımı'nda hayatını kaybedenlerin anısına anıt inşa edilmesi için bir komite kuruldu. Komitenin çalışmaları sonrası anıt 1919'da inşa edildi ve 1930'lu yıllarda yıkılarak arazisine el konulan, bugün İstanbul'da Taksim Meydanı'ndaki Gezi Parkı yakınlarında bulunan Pangaltı Ermeni Mezarlığı içerisine yerleştirildi.[2] Anıt, Ermeni soykırımı kurbanlarına ithaf edilen ilk anıt olmuştur.
Anıt, 1922 yılında Pangaltı Ermeni Mezarlığı'ndan sökülmüş ve kaybolmuştur. Tarihçi Kevork Pamukçuyan'a göre, anıtın tabanı en son İstanbul Askeri Müzesi'ne ev sahipliği yapan Harbiye Askeri Kışlası bahçesinde görüldü.”
https://tr.wikipedia.org/wiki/Huşartsan
“Evet kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere
dokunmaz.
Güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler.
Evet biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce.”
Onca yıl mücadele edersin, kitaplar okursun, tarihi öğrenirsin, belgeseller izlersin.
Doğru bilgi hangisidir diye didinir durursun, yırtarsın.
Üniversiteler okuyup diplomalar alırsınız.!
Hepsi boş…
OKUMUŞ CAHİLLERİN
DAHA ÇOK ÇOĞALDIĞI,
CAHİLE KÖLE
OLURSUNUZ ..!
… bizim yoldaşımız kimdir biliyormusun kardeşim ?
… halkına ,davasına, sevdasına, kurban olacak onurlu
insanlardır…
"Cellatlarına saygı duyan kurbanlardan nefret ederim."
Topunuzun canı cehenneme.!
Mahmut Uzun
Göbeklitepe'den daha eski: Karahantepe'de başka bir şey var!
1-Göbeklitepe'nin dünyada uyandırdığı hayranlık sürerken, Şanlıurfa'nın 60 kilometre doğusunda yer alan ve 12 bin yıllık geçmişe sahip Karahantepe'nin etkisinin çok daha büyük olacağı düşünülüyor.
2-Bölgeyi gören ünlü İspanyol fotoğrafçı Isabel Munoz, "Karahantepe'de kesinlikle başka bir şey vardı" dedi.
İnsanlık tarihini yeniden yazdıracak bulguları ortaya çıkaran Göbeklitepe, 11 bin 600 yıl öncesine ait sunduğu bilgilerle çığır açmaya devam ediyor.
3-Bölgeden son gelişmeleri aktaran Karul, "Geldiğimiz aşamada pandemiden dolayı belirli bir noktaya odaklandık, o noktada da içerisinde kamusal yapıların, konutların olduğunu ve içerisinde 600-700 yıllık yapıların olduğu farklı katmanları içeren yerleşim dokusunu kısmen çıkardık.
4-Bu yıldan itibaren kazıların yanı sıra açığa çıkan kalıntılarında korunmasıyla ilgili ayrı bir proje yürüteceğiz” dedi.
'Kazı yaptığımız alan çok küçük bir bölümü içeriyor'
5- Karahantepe'nin 140 dönümlük bir alan olduğunu ifade eden Prof. Dr. Karul Karahantepe çok büyük bir yer kazı yaptığımız alan çok küçük bir bölümü içeriyor. Bugüne kadar yaptığımız çalışmalarla Karahantepe'ye ilişkin bir şey söylemek çok güç. Buna rağmen buradaki çalışmalar neyi öne çıkaracak derseniz Göbeklitepe ile çağdaş, benzer kültürel ögeleri içeren ama farklılıklara da sahip başka yerleşmelerin de olduğunun en önemli kanıtlarından birini oluşturdu. Bu da bizim Taş Tepeler Projesi’ni yapmamıza vesile oldu, bugün 9 noktada birbiriyle çağdaş yerleşkeler kazılıyor. Karahantepe özelinde MÖ 9 binli yıllara ait çok sayıda kamusal yapıların olması bunlarla eş zamanlı günlük yaşamın sürdüğü konutların yapıldığını keşfetmek en önemli bulgulardan biri" ifadelerini kullandı. Taş Tepeler Projesi'nin ise dünyada yapılan en büyük 'prehistorik' (tarih öncesi) proje olduğunu vurguladı.
Mehmet Tuncer paylaşımıdır.
https://x.com/dusunbildergisi/status/1728366649433063591?t=0Lg35rjT0USVc1G8k4RMDA&s=35
YANLIŞ MI BİLİYORUM?
Kadir Dağhan
Bu gün 24 Kasım.
Tüm resmi veya dini günlere, kutlamalara, kurtarıcılara karşı olmam nedeniyle sanıyorum bana söz düşmez.
Ancak yüreğimde yer eden zelal yürek öğretmenler yanında adlarını, kendilerini bile anmak istemediğim öğretmen maskeliler yaratıklar var maalesef.
Her meslekte olduğu gibi.
Kim neyi kutlarsa kutlasın, beni ilgilendirmiyor.
Ancak;
Birkaç istisna ülke hariç, dünya çoğunlukla 5 Ekim'i Öğretmenler günü olarak kabul ediyor.
Bizde ise TÖB-DER'i kapatan, öğretmenlere yapılmadık zulüm bırakmayan, aşağılayan, hor gören, canlarına kast eden 12 Eylül karanlığının, 24 Kasım olarak ilan etmesi kabul görüyor maalesef.
Bu durum, aynı zamanda ruhları şad olmasın, cellat darbecileri, ülkeyi karanlık günlerin içine bırakan zihniyeti de onaylamak olmuyor mu?
Nice Enver öğretmenlerimizi unutmak değil mi?
Yanlış mı düşünüyorum?
Tüm zelal yüreklere tüm dillerden SELAM OLSUN.
"Erkekler tarafından, erkekler için düzenlenmiş bir dünya bizimkisi. Diktatörlükleri öylesine eski ki, dilleri bile etkisi altına almış.
Çoğu dillerde erkek, hem erkek hem kadın demek; erkek, her dilde bir üstünlük sıfatı. Gene, erkeklerin yaşamı açıklamak için uydurdukları efsanelerde, ilk insanın adı Adem. Havva sonradan geliyor, ona zevk vermek ve başına işler açmak için, Kiliseleri süsleyen resimlerde Tanrı sakallı, yaşlı bir adam olarak gösteriliyor, hiçbir zaman ak saçlı bir kadın olarak değil.
Tüm yiğitler erkek: ışığı bulan Prometheus’dan uçmaya kalkan Icarus'a, Tanrı'nın oğlu olarak nitelenen İsa'ya değin: sanki onu doğuran kadın bir kuluçka makinesi ya da bir sütnineymiş gibi. Ama işte, belki de sırf bu nedenlerle, kadın olmak çok harika bir şey. Nasıl da cesaret isteyen bir serüven! "
Oriana Fallaci, Doğmamış Çocuğa Mektup
TOLSTOY
Ömrünün son günlerini Istanbulda geçirmek isteyen ve vasiyetinde mezarına haç konulmasını istemeyen, Istanbul'a gelirken Bulgaristan'da bir tren garında ölen Rus edebiyatının dev ismi Tolstoy’un son fotoğrafı ve hayatı sorgulatacak ders niteliğinde 17 sözü:
1. Öyle horozlar vardır ki, öttükleri için güneşin doğduğunu sanırlar.
2. Hayat ne gideni geri getirir, ne de kaybettiğin zamanı geri çevirir. Ya yaşaman gerekenleri zamanında yaşayacaksın, ya da yaşamadım diye ağlamayacaksın.
3. Bozuk para insanın cebini deler, bozuk insan da kalbini. Bu yüzden harcayın ikisini de gitsin.
4. İnsanı bedenen ameliyat etmek için uyutmak, ruhen ameliyat etmek için ise uyandırmak gerekir.
5. Herkes insanlığın kötüye gittiğini kabul eder ama, hiç kimse kendisinin kötüye gittiğini kabul etmez. Herkes insanlığı değiştirmeyi düşünür ama, hiç kimse önce kendini değiştirmeyi düşünmez.
6. Varlığı bir şey kazandırmayan insanların, yokluğu hiçbir şey kaybettirmez.
7. Ne diye şeytana kızarsın? Bir iyilik yap da, o sana kızsın.
8. Bil ki, yaşadıklarınla değil yaşattıklarınla anılırsın. Ve Unutma; ne yaşattıysan elbet bir gün onu yaşarsın.
9. Bir insanı bulunduğu mevkiyle değil, göz koyduğu mevkiyle ölçmek gerekir.
10. En güçlü iki savaşçı sabır ve zamandır.
11. Bir insan acı duyuyorsa canlıdır. Başkasının acısını duyuyorsa insandır.
12. İnsanın gerçek gücü sıçrayışta değil, sarsılmaz duruştadır.
13. Kendi mutluluğundan başka hedefi olmayan insan kötüdür.
14. İnsanların çoğu onu yapıyor diye yanlış, yanlış olmaktan çıkmaz.
15. Kimse, kimseyi küçümseyecek kadar büyük değildir, bilmelisin. Küçümsediğin her şey için gün gelir, önemsediğin bir bedel ödersin.
16. Birine çamur atmadan önce iyi düşün ve sakın unutma, önce senin ellerin kirlenecek.
17. Başkalarının hayatından ders alın. İnsan, bütün hataları kendisi yapacak kadar uzun yaşamıyor.
Epikuros der ki:
"Hastayken bedenimin acılarını hiç dile getirmedim, beni görmeye gelenlere böyle şeylerden söz etmeyip bir konu üzerinde özellikle durarak doğa felsefesinin esaslarını tartışmayı sürdürdüm: Zihnin bedenin hissettiklerinin, hareketlerinin bilincinde olmasına rağmen bunlardan etkilenmeyip, kendine has iyiliği muhafaza etmesini. Herhangi bir durumda yaptıkları gibi doktorların küstahlaşmalarına da müsaade etmedim, yaşamımı olması gerektiği gibi güzel ve iyi sürdürdüm..."
Sen de hastalandığında ya da başka bir durumda Epikuros'un yaptığını yap. Çünkü ne olursa olsun felsefeden uzak kalmamak, sıradan ya da cahil biriyle gevezelik etmemek tüm felsefi disiplinlerin ortak ilkesidir. Yalnızca şu anki eylemine ve o eylemde kullandığın alete ver dikkatini. (s.98)
Marcus Aurelius
Kendime Düşünceler
"Ben sizin hilelerinizle başedemedim, bu bana dert olsun, ama ben de size boyun eğmedim bu da size dert olsun"
Dersim - Seyit Rıza ve arkadaşları Uşenê Seydi, Aliyê Mirzî Silî, Hesenê İvaîmê Qıjî, Hesen Ağa, Fındık Ağa, Resik Uşen'in idam edilmesinin üzerinde 86 yıl geçti. Görüşme yapmak üzere devlet tarafından Erzincan’a davet edilen Seyit Rıza, 5 Eylül 1937 günü yolda gözaltına alınıp tutuklandı. 15 Kasım 1937 yılında Ankara'dan özel görevle gönderilen İhsan Sabri Çağlayangil'in denetiminde yapılan yasadışı bir mahkeme neticesinde Elazığ Buğday Meydanı'nda idam edilen Seyit Rıza ve arkadaşları, kimsenin bilmediği bir yere defnedildi.
Dersim Katliamı;
Devletin, 4 Mayıs 1937’de Bakanlar Kurulu kararı ile uygulamaya koyduğu, on binlerce Dersimlinin katledildiği ve yaşam alanlarından sürüldüğü Dersim Katliamı, Dersimlilerin, “Tertelu Viren-İlk Tertele” denilen 1915 Ermeni Soykırımı’na atfen “Tertelu Peen-Son Tertele” ya da “Tertele Kırmancu, Tertele Zazawu” şeklinde de ifade ettiği “Tertele-Soykırım” 86 yıl önce bugün başladı.
25 Aralık 1935’te çıkarılan “Tunceli Kanunu” ile ilk olarak, 4 Ocak 1936’da Dersim’in adı “Tunceli” olarak değiştirildi. Tunceli,devletin yaklaşık bir yıl sonra başlatacağı katliam ve soykırım operasyonuna, “Dersim’e devletin tunç eli değecek” söylemine atfedilerek verdiği isimdi.
Dersim’de katliam,sürgün ve tertele, 1938 sonlarına dek yoğun bir şekilde sürdü.15-18 Kasım 1938 tarihleri arasında Seyyid Rıza ve arkadaşlarının idam edilmesiyle katliam fiilen sonlandırıldı ancak devletin saldırıları 1939 yılı boyunca aralıklarla sürdü. Katliamdan 72 bin kişi doğrudan ya da dolaylı olarak etkilendi.
1923’te Cumhuriyetin ilanı ile birlikte “ulus devlet” inşasına girişen TC’nin gerçekleştirdiği Dersim Katliamı, fiziksel soykırımın ötesinde, yer değiştirmeye zorlanan yetişkinler ve ebeveynleri katledilerek, evlatlık verilen kız çocukları gibi gerçekler düşünüldüğünde kültürel bir soykırım amacı da taşıyordu.
Aradan geçen 86 yılda devlet hiçbir geri dönüş yapmadı, sorumlular hesap vermedi. Katliamcı asimilasyon politikaları ise bugün dersim halkına karşı yürütülmeye devam ediyor.
Sevan Nişanyan'ın Atatürk'ün yaşamına yönelik sözleri sosyal medyada gündem oldu. Devlet başkanı olmuş bir kişi, yüksek libidosuyla gençliğinden bu yana tanınan bir kişi, neden çok sayıda kız çocuğu evlat edinir. Erkek çocuğu hiç edinmemiş, hep kız çocukları evlat edinmiş. Bu kız çocuklarıyla özel dairesini paylaşıyor. Yani geceleri onlarla yalnız kalıyor devlet başkanı. Bu kabul edilebilecek bir durum mudur, değil midir, onu sizin takdirinize bırakıyorum.