Show newer

12 MART CUNTASI ONLARI 54 YIL ÖNCE NURHAK'TA KATLETMİŞTİ
Üç genç devrimci, Sinan Cemgil, Alpaslan Özdoğan ve Kadir Manga, 31 Mayıs 1971 günü Nurhak’ta katledilmişlerdi.
İnekli köyü yakınlarında, Kürecik Amerikan radar üssünü basmak için yola çıkan üç devrimci bir muhtar tarafından ihbar edilmeleri sonucu jandarma tarafından kuşatılmış ve girdikleri çatışmada hayatlarını kaybetmişlerdi.
Gruptaki diğer devrimcilerden Mustafa Yalçıner ağır yaralanmış, Hacı Tonak yakalanmış, Metin Güngörmüş ve Ahmet Erdoğan ise kuşatmadan kurtulabilmişlerdi.
Daha sonra 6 Haziran da yakalanan Güngörmüş ve Erdoğan, Yalçıner ve Tonak la birlikte THKO davasından yargılanmışlar ve idama mahkum edilmişlerdi.
Dördünün de cezası daha sonra Askeri Yargıtay tarafından ömür boyu hapse çevrilmişti.

Alıntı

“1925 yılında Diyarbakır’da görev yapan Şark İstiklal Mahkemesi başsavcısı Süreyya Özgeevren 1957 yılında Dünya Gazetesinde yayınladığı anılarında bir olay anlatır:
"Bir gün mahkemeye kara yağız, yiğit bir Kürt genci getirdiler. Hakimler sorguya çekti.
Türkçe bilmediği anlaşılınca, hakimler danıştılar ve delikanlının idamına karar verdiler.
Mahkemenin idam gerekçesi dehşet vericidir:
"Türkçe bilmeyen bir kimseden bu memlekete hayır gelmeyeceğinden idamına...
Hemen o gece çocuğu götürüp astılar.Dağkapı'da Yalova adlı küçük bir otel vardı.
Orada kalıyordum. Uyur uyumaz, o Türkçe bilmeyen çocuk rüyama girerek boğazıma sarıldı ve Türkçe, niye beni bıraktın beni idam ettirdin? diye tehdit etti.Sabaha kadar bu hal iki-üç kere tekrarladı.
Deliye dönmüştüm. Sabahleyin mahkemeye gittim ve hakim arkadaşlara dedim ki, 'Birader, Türkçe bilmeyenleri asarsak tüm Diyarbakırlıları, hatta tüm doğuluları asmamız lazım. Biz buraya suçluları cezalandırmaya geldik.' Rüyada başıma gelenleri onlara anlattım.
Mazhar Müfit ve öteki hakimler, 'sen karışma, bu bizim işimizdir' dediler. Ben de savcılığımı ileri sürdüm, aramızda münakaşa ağız kavgasına kadar ilerledi. Ben ve onlar şifre ile durumu Ankara'ya bildirdik.Bir hafta sonra Başvekil İsmet İnönü’den şu telgrafı aldım
"Ahmet Süreyya Bey, Diyarbakır İstiklal Mahkemesi Başsavcısı.. Gayemiz, Kürtlerin ve Kürtçülüğün kafasının ebediyen ezilmesidir. Hakim arkadaşlarınla anlaş. Gözlerinden öperim.”

İsmet İnönü’nün Kürtlere bakışının resmi belgesidir.
Mahmut Uzun'un paylaşımından

Komünist Önderi Saygıyla Anıyorum!
***
^Halkların kardeşliği sloganı baştan beri burjuva-liberal bir hiledir!
Önce tam hak eşitliği, ancak ondan sonra halkların kardeşliği."

İbrahim Kaypakkaya

Bir çok erkekten duydum ki, hayatında akıllı bir kadın arıyormuş.

Ben her zaman bunun gibi insanları düşünmeye teşvik ederim...

Akıllı kadınlar kendi kararlarını verir, kendi arzularına sahip olur ve kendi sınırlarını belirler.

Asla onun hayatının merkezi olamayacaksın çünkü onun kendi merkezi var. Akıllı bir kadın size asla onu manipüle etme veya şantaj yapma hakkını vermez. Sorumluluğu üstleniyor.

Akıllı kadınlar tartışır, analiz eder, savaşır. Bir yerde durmazlar, ilerlerlerlerler.

Akıllı kadınların senden önce de hayatı vardı ve bil ki sen gittikten sonra da yaşayacaklar.

Seni uyarıyor, izin isteme.

Çiftlerde akıllı kadınlar takip edecek bir lider, hayat sorunlarını çözecek bir baba, yetiştirecek bir çocuk aramıyor. Ne seni takip etmek ister, ne de ileriye yürüyüp senin için yol açmak.

Tam yanında yürümek istiyorlar.

Şiddetsiz bir hayatın ayrıcalık ya da lüks değil, hak olduğunu biliyorlar.

Öfke, üzüntü, sevinç ve korkuyu dile getirirler, çünkü bilirler ki, korku onları zayıflatmaz, öfkenin de onları "adam"a dönüştürmez. Bu duyguların ikisi de, diğer her şey de onları insan yapar. İşte bütün mesele bu.

Akıllı bir kadın özgürdür çünkü özgürlüğü için savaşmıştır. O bir kurban değil, o bir hayatta kalan.

Asla onu yakalamaya çalışma çünkü o mutlaka kaçmasını bilecektir.

Akıllı bir kadın değerinin vücut şekline göre olmadığını bilir. Bu yüzden yaşı, boyu, şekilleri ve cinselliği hakkında bir şey söylemeden önce dikkatli düşünün. Çünkü bu duygusal istismar ve o bunu biliyor.

Yani "hayatında akıllı bir kadın arıyorsun" demeden önce kendine onun hayatına yerleşmeye hazır mısın diye sor.

Gabriel Garcia Marquez

instagram.com/p/DJuStFMqEz9/

Modern devlet, doğası gereği askeri bir devlettir; ve her askeri devlet, zorunlu olarak bir fetihçi, istilacı devlet olmak zorundadır; hayatta kalabilmek için ya fethetmeli ya da fethedilmelidir, çünkü birikmiş askeri güç, bir çıkış yolu bulamazsa boğulacaktır. Bu nedenle Modern devlet, büyük ve güçlü bir devlet olmaya çabalamalıdır: bu hayatta kalabilmesi için vazgeçilmez ön koşuldur.

Mikhail Bakunin


15 Mayıs Dünya Vicdani Retçiler Günü!

Sıradan kendi halinde bir çiftçi olan Pahom, daha zengin bir hayatın hayalini kurmaktadır. Uzak bir yerlerde, cömert bir reisin karşılıksız toprak verdiğini duyunca, daha çok toprak elde etmek için reise gidip talebini iletir.

Gerçekten de Reis herkese istediği kadar toprak veren cömert biridir.

Pahom’a “Sabah güneşin doğuşundan batışına kadar katettiğin bütün yerler senin fakat güneş batmadan yeniden başladığın yere dönmen lazım.” der. “Yoksa bütün hakkını kaybedersin.”

Pahom güneşin doğuşuyla beraber başlar yürümeye. Tarlalar, bağlar, bahçeler geçer. Tam geri dönecekken gördüğü sulak bir araziyi es geçemez.

Şu bağ, bu bahçe derken bakar ki güneşin batmasına az kalmış. Koşar, koşar, ama kesilir takâti. Halsiz adımlarla yürümeye devam ederken, Pahom’un burnundan kanlar damlamaya başlar.

Tam başladığı noktaya yaklaşmışken, bir an yığılır yere ve bir daha kalkamaz…

Reis olanları izlemektedir. Çok kereler şahit olduğu olay yeniden vuku bulmuştur.

Adamlarına bir mezar kazdırır. Pahom’u bu mezara gömerler.

Reis Pahom’un mezarının başında durur şöyle der: “Bir insana işte bu kadar toprak yeter."

Mütemadiyen biriktirmek istiyoruz.

Yiyemeyeceğimiz kadar erzak,

Giyemeyeceğimiz kadar kıyafet,

Kullanamayacağımız kadar eşya,

Oturamayacağımız kadar ev…

Gözlerimiz midelerimizden, arzularımız ihtiyaçlarımızdan daha büyük…

Tüketmeye de çok meraklıdır insan. Biriktirdiği paranın, eşyanın, malın mülkün yanında zaman tüketir, söz tüketir…

Benlik biriktirirken, benliğini tüketir…

Sofraya koyabildiğimiz bir bardak çayın, zeytine, ekmeğe ulaşabilmenin bir zenginlik olduğunu ne zaman fark edeceğiz?

Gören bir gözü, tutan bir eli, yürüyen bir ayağı satın alamayacak ve kaybedince tekrar sahip olamayacak kadar fakiriz hepimiz.

Aldığı maaşı yetiremeyenlere, modayı takip edemeyenlere, evini beğenmeyenlere, mekanı dar bulanlara, daha çok para için, hesabı daha fazla kabartmak için çırpınanlara da yeter toprağın altı.

İhtiraslarımız, bitip tükenmeyen arzularımız için az bir toprağa ihtiyaç var.

Tolstoy

Show older
Qoto Mastodon

QOTO: Question Others to Teach Ourselves
An inclusive, Academic Freedom, instance
All cultures welcome.
Hate speech and harassment strictly forbidden.