Olağan şüpheliler: ‘Yüzyılın en iyi kitabının’ yazarı Elena Ferrante kim?
Edebiyat dünyasının en sevdiği dedikodulardan biri Elena Ferrante’nin kim olduğu. Hakkında çok az şey biliniyor. Napoli’de doğduğu, müstear ismiyle yayınlanan başyapıtı ‘Napoli Romanları’ serisinin 49 dile çevrildiği...
Ve NY Times'a göre 100 yılın en iyi kitabının yazarı... Peki gerçekten Elena Ferrante kim?
https://10haber.net/kultur-sanat/olagan-supheliler-elena-ferrante-gercekte-kim-468025/
Yukarı mı çıkmak istiyorsunuz, kendi bacaklarınızı kullanın! Kendinizi yukarı taşıtmayın, başkalarının sırtına ve kafasına oturmayın.
Ata biniyorsun, öyle mi? Şimdi de süratle hedefine at koşturuyorsun, öyle mi? Pekâlâ, dostum! Ama kötürüm ayağın da oturuyor atın sırtında!
Hedefine vardığında, atından aşağıya adadığında; tam da kendi doruğunda, sen daha yüce insan –sendeleyeceksin.
Böyle Söyledi Zerdüşt, Friedrich Nietzsche
"Ötekinin var olduğu zamanlar sona erdi. Gizem olarak öteki, baştan çıkarma olarak öteki, Eros, arzu, cehennem ve acı olarak öteki ortadan kayboluyor. Bugün, ötekinin negatifliği, yerini aynının pozitifliğine bırakıyor. Aynının aşırı çoğalması, toplumsal gövdeyi etkileyen patolojik değişikliklere sebep oluyor. Bünyeyi hasta eden şey, mahrumiyet ve yasaklama değil, aşırı iletişim ve aşırı tüketim; bastırma ve olumsuzlama değil, her şeye izin verme ve her şeyi olumlamadır. Zamanımızın patolojik alameti bastırma değil, depresyondur. Yıkıcı baskı ötekiden değil, içten gelir."
"K. Harris: Prof. Ayer, kitaplardan, öğrenmekten ve düşünce alışverişinden söz ettiniz. Bana öyle geliyor ki, çok okumamış ve kafa yormamış bir insan içten bir Hümanist olamaz. Gerçekte, bu düşünceleri, herkes her zaman kavrayamaz, değil mi?
A. J. Ayer: Çok önemli bir sorundur bu bence. Bize karşı şunu ileri sürüyorlar: Öbür dünyaya inanmadığımız için, insanlarda umut adına bir şey bırakmıyormuşuz. Bizim ilkemiz şu: Gerçekleşebilecek ne kadar iyi şey varsa, bu dünyada gerçekleşmelidir; insan hayatı yaşanmaya değer bir hayat olabilir ve bu dünyada ulaşılacak amaçlar vardır. Tarih bakımından, sorunuzun da içerdiği gibi, çok küçük bir sınıf insan için doğru olmuştur bu. Her şeyden önce, insanın bütün bu sorunları biraz olsun akıl yoluyla ortaya atabilmesi için, belli bir kafa gelişmesine ulaşmış olması gerekir sanıyorum. Sonra, insan bu sorunları ortaya koysa ve bu dünyada yaşadığımız hayattan sonra her şeyin bittiğine karar verse, yine de çoğu zaman bunu yeterince değerlendirecek durumda değildir ya çok yoksuldur, ölesiye çalışmak zorundadır, ya sağlığı yerinde değildir vb. Bu durumdaki insanlar çok çabuk umutsuzluğa düşerler. Onun için, bana göre, bugünkü durumda, Hümanist Akımın yapmaya çalışması gereken en önemli şey, üyelere açık olan bütün olanaklarla insanların toplumsal koşullarını yoluna koymak olmalıdır. Yalnız ekonomik koşullarını değil, eğitim olanaklarını da geliştirmeye çalışmalıdır. Ben kendim, bugün Kiliselerle savaşacak yerde çağdaş Hümanist akımın bütün çabasını başlıca eğitim ve ekonomi sorunları üzerinde toplamasını, bugün, Hümanizmayı katı bir öğreti haline sokan olaylar üzerine eğilmesini isterdim."
“Her şeyden öte, yürüme arzunuzu kaybetmeyin. Her gün daha iyi hissetmek ve tüm hastalıklardan uzaklaşmak için yürürüm. Ancak yürürken en verimli şekilde düşünebiliyorum ve yürüyüşün uzaklaştıramayacağı hiçbir saplantı düşünemiyorum. Eğer yürümeye devam ederseniz, her şey yoluna girecektir”
—Kierkegaard
"Ermeni soykırım 'nın anısına dikilmiş ilk anıttır.
24 nisan 1919
tarihinde, 24 nisan 1915 gününün 4. yıldönümünde 11 nisan anıtı adıyla
bugün Taksim Gezi park 'nın bulunduğu
alanda, divan oteli'nin bulunduğu yerin yakınında Ermenilerin "TAPULU ARAZISI /MEZARLIĞI "na dikilmistir. "
11 nisan" denmesinin nedeni 24 nisan'ın jülyen takvimi'ne göre 11 nisan'a denk
gelmesindendir.
Ancak CUMHURIYETLE
BİRLİKDE ARAZININ ELE
GEÇİRİLMESİ / GASPI SONUCU ANIT
DA ORTADAN
KALDIRIDI --
Bu arada
Gezi Park'nın yan başında yer alan
Divan Otel ve TRT binasının da üzerinde bulunduğu ve geçmiste Ermenilerin
mezarlık olarak kullandığı tapulu geniş araziye, Cumhuriyet döneminde
hukuksuz bir sekilde el konmuş olduğunu biliyor muydunuz?"
İster anın ister anmayın güneşi balçıkla sıvayamazsınız...
Er yada geç bu insanlık suçuyla yüzleşmek zorundasınız.!
Mahmut Uzun
https://www.instagram.com/p/C-4-TPAK6Wq/
Yerzınga/Erzincan Ermeni Apostolik Kiliseleri
Ermeni Soykırımı’ndan hemen önce, Yerzınga’da Surp Nışan, Surp Yerrortutyun, Surp Sarkis ve Surp Pırgiç adında 4 Ermeni kilisesi ve Meryem Ana adında küçük bir şapel faaliyet göstermekteydi
Surp Nışan Kilisesi
Surp NışanYerzınga ve Yerzınga ruhani önderliğinin merkez kilisesi idi. Rivayete göre, adını IV. yy.’da Roma’dan getirilmiş haçtan almıştı (Tiridates Haçı). Yerzınga kiliseleri arasında en eskisi ve en büyüğü olan Surp Nışan’ın kagir yapısı bölgede sıklıkla olan depremler nedeniyle pek çok kez yenilenmiş ve yeniden inşa edilmişti. Mevcut bina 1834’de inşa edilmişti .Kilisenin ön avlusunda ortasında bir havuz bulunan güzel bir bahçe vardı. Tüm avlu ise mahalle evlerinden bir duvarla ayrılmıştı. Bahçenin bir kısmı mezarlığa tahsis edilmişti. Surp Nışan kilisesinin din görevlileri ve cemaatin ileri gelenlerini buraya gömülmüştü.
Surp Yerrortutyun Kilisesi (Kutsal Üçlük)
Surp Yerrortutyun kilisesi Kilise meydanının güneyindeydi. Aydınlık ve ihtişamlı bir kilise olarak tasvir edilir. Topraktan inşa edimiş surlarla çevriliydi. 1836’da inşa edilmişti . Surun içinde, kilise haricinde, mahalleye ait Merkez Okulu ve spor binası, aynı zamanda bahçe, havuz, geniş bir park, küçük bir koruya dönüşmüş mezarlık bulunmaktaydı.Surp Yerrortutyun kilisesinin cemaati en büyüğü idi, yaklaşık 600 haneden oluşurdu (1913 verilerine göre, Yerzınga’da Ermenilerin sayısı 2.021 hane idi). Bu bakımdan taşınmaz ve kilise gereçleri açısından en zenginiydi.
Surp Sarkis Kilisesi
Surp Sarkis kilisesi Kilise meydanının kuzeyindeydi. 1839’da inşa edilen kilise binası , orta çaplı bir büyüklüğe sahipti, dar ve sıkışık bir avluya sahipti. Avluda bir kaç dut ağacı ve küçük bir havuz vardı. Aramyan Okulu binası da kilisenin bitişiğindeydi.Kilise 24 azize ait olduğu rivayet edilen kemik parçaları, resimli ve hat sanatı ile kaleme alınmış, mucizevi “Goloş” İncili ve Kral Tiridates’in bayrağının kalıntısı ile ünlüydü. Yılda iki kere, S. Sarkis oruç haftası ve Büyük Oruç’un ilk Çarşambası “Goloş” İncil’i muhafaza edildiği yerden çıkarılır ve okunurdu. İmanlılar, özellikle hastalar ve adak ziyaretine gelenler, İncil’den şifa niyaz ederlerdi. Türk kadınlar dahi adak adayıp, secde ederlerdi.
Mahalledeki 450 hane Ermeni nüfusuyla, Surp Sarkis Yerzınga’da bulunan diğer Ermeni kiliseleri arasında en fakiriydi ve gelir getiren herhangi bir akarı yoktu. Kilise gelirleri genel olarak mahalledeki imanlıların bağışlarıyla oluşmaktaydı.
Surp Pırgiç Kilisesi
Surp Pırgiç kilisesi Yerzınga’nın eski mahallesinin ucundaydı. Kagir, sağlam yapılı, küçük bir kilise olarak tasvir edilirdi. Taştan sağlam sütunları ve yüksek kemerleri vardı. Sütun başları süslemelere sahipti. İçi Yerzınga’daki diğer kiliselere benziyordu, fakat giriş avlusu ve kadınlara tahsis edilen özel bir alan yoktu.
Kilise çevresinde bahçe vardı, avlu ise yüksek bir duvarla çevrili idi. Mahallenin tarihi mezarlığı güney duvarına bitişikti.
Kilise mülk bakımından zengindi. Cemaati eski mahallenin yaklaşık 400 hane Ermeni nüfustan oluşmaktaydı. Yerzınga’daki diğer Ermeni mahallelerindeki nüfus için Surp Pırgiç bir adak yeriydi ve özel vesilelerle ziyaret ederlerdi.
Surp Pırgiç kilisesine ait mahalle mektebi Naregyan’dı.
Surp Asdvadzadzin (Meryem Ana) Şapeli
Meryem Ana Şapeli Kilise meydanının batısında, sakin ve diğerlerinden ayrı bir sokağın köşesindeydi. Geniş bir avlusu vardı ve duvarlarla çevriliydi.
Eskiden yarı yıkık bir kilise olan şapel, uzun zaman terkedimiş bir halde kaldıktan sonra, 1885’de bir grup imanlı kadın tarafından toplanan bağışlar dayesinde şapele dönüştürüldü ve güzel el işleri ve mütavazı gereçlerle donatıldı.