"Görenekleri izledikçe robot gibi davranırız, toplumun ya da topluluğun izdüşümünde yaşarız. Ama toplum ya da topluluk ne insani ne de insanüstü bir şeydir, yalnızca salt göreneklerin mekanizmasıyla etkili olur, kimsenin sorumlu ve bilinçli yaratıcı öznesi olmadığı göreneklerin. 'Toplumsal yaşam ya da topluluk yaşantısı' göreneklerden ibaret olduğuna göre de, insani bir yaşam değildir, doğa ile insan arasında bir şeydir, bir yan-doğadır ve tıpkı doğa gibi akıldışı, mekanik ve ezicidir. 'Topluluk ruhu' diye bir şey yoktur. Toplum, topluluk, koskoca bir ruhsuzluktur, çünkü doğalaşmış, mekanikleşmiş, neredeyse mineralleşmiş insanlıktır. Bu nedenle, toplumun toplumsal 'dünya' diye anılması yerindedir. Gerçekten de insan kendini 'insanlık'tan çok, 'insanlıkdışı ortam' içinde bulur."
José Ortega Y Gasset
"Toplum öyle uyanık, keskin zekâlı, isyancı kimseleri
onaylamıyor.
Çünkü böyleleri toplumun yerleşik düzenine uyum
sağlayamıyorlar.
Onlar bu düzeni bozma eğiliminde olabiliyorlar.
İşte bunun için toplum sizin zihninizi kendi modeline
göre yoğurmak istiyor.
Sözümona eğitim adı verilen şey sizi uymaya, belli
yolları izlemeye, başkalarına benzemeye özendiriyor..
"Siz, sahip olma, üstün olma tutkusu üzerine düzenini
kurmuş olan topluma karşı çıkmadıkça asla bir çözüm
bulamazsınız.
Siz, sahip olma, üstün olma tutkusundan, güveninizin
peşinde koşmaktan vazgeçemedikçe yeni bir dünya
yaratmanın yolunu bulamazsınız..
"Özgürlük toplumsal modelin dışındadır.
Ama bu modelin bağımlılığından kendinizi kurtarabilmek
için bu modelin tüm içeriğini iyice anlamanız gereklidir.
Bunu yapmak zihninizin içeriğini anlamakla aynı şeydir.."
"İşte bunun için zihin topladığı biriktirdiği herşeyi; bütün
alışkanlıklarını, o öykünülen erdemlerini, güven duyduğu
herşeyi silecek biçimde her an ölmelidir.
Ancak o zaman önceki düşüncelerinin bağlayıcı ağından
kendini kurtarabilir.
Geçmişi silerek hep genç, hep taze kalır.
Hiçbir zaman eskiyip bozulmaz.
O zaman, karanlık, yoz düşüncelere zihinde yer kalmaz..
JİDDU KRİSHNAMURTİ
“Bu iş bir tek senin başına geldi sanıyorsun; sanki yeni bir şeymiş gibi, neden bunca gezip tozmadan, bunca değişik yerlerde dolaşmaktan sonra içindeki kederi, sıkıntıyı bir türlü söküp atamadın diye şaşıp kalıyorsun! Aslında ruhunu değiştirmen gerek, üstündeki gökyüzünü değil! İster engin denizleri aş, ister Vergilius'umuzun dediği gibi, "Karalar denizler silinsin gözlerden," nereye gidersen git, kusurların da peşinden gelecek. Aynı şeyden yakınan birine Sokrates şöyle demiş: "Bu gezintilerin sana hiç yararı olmuyor diye neden şaşırıyorsun, değil mi ki kendini de birlikte götürüyorsun! Seni yollara düşüren neden, seni bunaltan nedenden ayrı değil ki!" Yeni ülkeler görmen neye yarar, ya da yeni kentler, bölgeler görmen? Bu çırpınışların sonu bir hiçtir yalnızca. Bu kaçışların sana neden yararı olmuyor diye soruyorsun: Kendi kendinle birlikte kaçıyorsun da ondan!”
—Seneca (Ahlak Mektupları)
"...Ama bugün, birtakım aksi yönde nedenlerle, olaylar ve dengeler değişiyor: İdeal beden imajlarının istilacılığına ve baskıcılığına boyun eğdiğimiz bir çağda yaşıyoruz. Riyakârlıklarından gitgide vazgeçen -hiç değilse bu konuda- toplumsal gruplar güzelliğe gitgide daha açıkça değer veriyorlar. İnsanın daha güzel olmak istemesi... Görünüşte hiçbir zararı yoktur bunun. Ama konu çığrından çıktı, çünkü çok önemli ticari kozların nesnesi haline geldi. Eskiden reklam mesajları moda, bedeni gizleyen giysiler çevresinde yoğunlaşıyordu. Bugün doğrudan doğruya, özellikle kozmetik ve plastik sanayileri aracılığıyla bedene odaklanıyorlar. Böylece bazı mesajlar gitgide daha açık biçimde suçluluk duygusu aşılıyor. Bir jimnastik ve zayıflama salonu zinciri, reklam kampanyasında yaptıkları işin etkisini kanıtlama kisvesi altında şu mesajları vermekte hiçbir sakınca görmüyor: 'Elveda pörsük kalçalar', 'Kaloriler yansın', 'Göbek yok artık'... Suçluluk duygusu uyandıran ve pörsük kalçaları kötüleyen bu bombardıman, kadınların kendilerine saygılarını nasıl etkiler?
Bir başka olay: Eskiden birinci sayfalarını düzenli biçimde incelik ve diyet konularıyla dolduran kadın dergileri, bu sayfalara şimdi de estetik cerrahiyi eklediler... Daha güzel olmak için sıra ne zaman klonlamaya gelecek acaba?"
Christophe André
Kendine Saygı (&François Lelord)
Ermenistan, 3 Ağustos'u 'Ezidi Soykırımı Kurbanlarını Anma Günü' ilan etti.
Ermenistan 3 Ağustos'un Ezidi Soykırımı Kurbanlarını Anma Günü olarak ilan etti. Ezidi milletvekili Rustam Bakoyan tarafından sunulan yasa tasarısı oy birliğiyle kabul edildi.
Artı Gerçek - Ermenistan Parlamentosu yaptığı oylamayla 3 Ağustos'un Ezidi Soykırımı Kurbanlarını Anma Günü olarak belirlenmesine karar verdi.
İktidardaki “Sivil Sözleşme” Partisi’nden Ezidi milletvekili Rustam Bakoyan tarafından "Ermenistan Cumhuriyeti'nin Tatil ve Anma Günleri Hakkında" yasasına ek yapılmasını öngören yasa tasarısı önerildi. Yapılan oylamayla yasa tasarısı 88 lehte oy alarak oybirliğiyle kabul edildi.
Bakoyan, Ezidi halkına karşı işlenen soykırımın anılmasının gerekliliğine ve bu insani felaketin toplumun geniş kitlelerine tanıtmanın önemine vurgu yaptı. Milletvekili, son zamanlarda Ezidi halkına karşı işlenen soykırımın tanınma sürecinin yeni bir ivme kazandığını belirtti. Dünya genelinde 10’dan fazla ülke ve çeşitli uluslararası yapılar ile BM Güvenlik Konseyi, Yezidi soykırımını tanıdı.
NE OLMUŞTU?
IŞİD’ın Irak'taki Ezidiler'e yönelik 3 Ağustos 2014'te gerçekleştirdiği soykırımda çoğu Şengal'de olmak üzere toplamda yaklaşık 5 bin kişi öldürüldü, büyük bir bölümü çocuk ve kadın olmak üzere 10 bine yakın kişi esir alındı.
Ezidi Kürtleri Kurtarma Ofisi verilerine göre, bin 500 Ezidi Kürt doğrudan kurşuna dizilerek öldürüldü. Hala yaklaşık 2 bin 700 kişiden haber alınamıyor.
Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) 2019'da, 3 Ağustos'u "Ezidi Soykırım Günü" ilân etti.
Ermenistan Parlamentosu, 2014 yılında IŞİD ve bazı örgütler tarafından Ezidilere karşı işlenen suçları ‘soykırım’ olarak niteleyen tasarıyı daha önce kabul etmişti.(HABER MERKEZİ)
https://www.instagram.com/p/C52eAkFNmhR/?igsh=MTdnZGZndnhkdDFsZg%3D%3D