Bu fotoğrafın çekildiği yer Ukrayna, Yemen, Libya veya Suriye değil; 15 Temmuz gecesi Fetullahçıların bombaladığı Gölbaşı'ndaki Özel Harekat Daire Başkanlığı. Bu görsel bize ilkokul mezunu ağlak bir vaizin peşinden gitmenin nelere yol açabileceğini gösteriyor. İşte tarikatçılık böyle bir şeydir. Dolayısıyla milli birlik ve demokrasi kavramları kulağa hoş gelse de 15 Temmuz, tarikatlarla; tarikatçılıkla mücadele günü olmalıdır.
2006'dan istifa ettiği 2020'ye kadar dört dönem Japonya başbakanlığı yapmış Abe Şinzo, uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetmiştir. Ülkemizde Marmaray ile Başakşehir Çam ve Sakura Hastanesi'ninin açılışında görmüştük kendisini.
Suikaste dair en ilginç ayrıntı, saldırganın silahı üç boyutlu yazıcıda yapmış olması. Eski asker olduğu söylenen zatın neden böyle bir şeye başvurduğunu bilmiyorum ama Japonya gibi bir ülkede bunun yaşanması sanırım dünyanın geri kalanında türlü değişimlere neden olacaktır.
Birleşik Krallık Başbakanı Boris Johnson, 24 Temmuz 2019'dan beri sürdürdüğü görevinden istifa etti.
Başbakanlığı sırasında yılan hikayesine dönen Brexit olayını halleden Johnson, daha önce Londra belediye başkanlığı görevinde bulunmuştu. Bu sırada The Spectator dergisinin açtığı Tayyip Erdoğan'a saldırgan şiir yazma yarışmasını kazanmıştı. Yarışma 18 Nisan 2016 ila 18 Mayıs 2016 tarihleri arasında yapılmıştı. Benim de -en azından yazdığı şiirle- Londra Belediye Başkanı Boris Johnson'u tanımama vesile olmuştu.
Yazdığı şiir şöyleydi:
There was a young fellow from Ankara
Who was a terrific wankerer
Till he sowed his wild oats
With the help of a goat
But he didn't even stop to thenkera.
Johnson, Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinde en net tepkiyi koyan liderdi. Skandallar peş peşe gelince böyle bir sonla karşılaştı. Şimdi Birleşik Krallık nasıl bir süreç yaşayacak? Bunun dünyaya yansıması ne olacak? Bekleyip görmekten başka bir seçenek yok.
Kutlu Adalı, 26 yıl önce alçak bir suikaste kurban gitmişti. Daha öncesinde kendisine iftiralar atılmıştı. Bugün muhalif olan herkese yapıldığı gibi. Onun kaderi Uğur Mumcu ve Hrant Dink gibi oldu. Failler hâlâ meçhul.
Yıllar yıllar önce yaşanan belki bir akıl tutulmasıydı belki de saf kötülük. Bugün yaşananlar ise toplumsal cinnet. Hemen hemen aynı saatlerde bir doktor bir avukat öldürüldü.
Konya Şehir Hastanesi'nde görev yapan uzman kardiyolog Ekrem Karakaya, Hacı Mahmut Akçay tarafından katledildi. Fahrettin Koca, katilin Yunak Devlet Hastanesi'nde güvenlik görevlisi olduğunu açıkladı. Bu, olayı daha vahim kılan bir ayrıntı.
Ekrem Karakaya, daha önce 2013'ten 2020'ye kadar Karabük Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde görev yapmış ve hastaların sevgisini kazanmıştı. İki yıldır Konya'daydı. İki kızı vardı.
Saldırıdan sonra katil intihar etmiş olsa da, tıbbi sekreter ve bir hasta da dahil olmak üzere üç kişinin öldüğü haberleri yapıldı. Bu bilgi karmaşasının oluşmasına neden olan yozlaşmış medya ayrı bir yazının konusu.
Türk Tabipleri Birliği, 6-7 Temmuz tarihlerinde greve gidileceğini açıkladı. İki günlük iş bırakmayla kalmamalı bu. Ancak bu işin sonu sağlık bakanının istifası değil, Tayyip Erdoğan'ın istifası olmalıdır. Çünkü doktorları her fırsatta hedef gösteren odur.
Servet Bakırtaş, Bakırköy'deki hukuk bürosunda uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti. Katil Abdullah Türkoğlu, daha sonra Büyükçekmece'ye giderek kendisinden davacı olan Öznur Tufan'ı da öldürdü. Tufan'ın komşuları, Türkoğlu'nun Tufan'ın yeğenini vurup yaraladığı için beş yıl hapis yattığını aktarıyor. Bunlar, 71 yaşındaki Tufan, tazminat davasını geri çekmeyince olmuş.
Kendi sitesinden öğrendiğim kadarıyla Servet Bakırtaş, 1962 doğumlu. 1983'te İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun olmuş. 1985'ten beri avukatlık yapıyormuş.
Kendilerinden geriye piksellenmiş vesikalık fotoğrafları kaldı.
İstanbul'un ilk yaya durağı Pangaltı'da açılmış. Yaya durağı ifadesi, ilk başta garip gelse de Şişli gibi yeterli yeşil alanı olmayan bölgelerde insanların dinlenmesi için iş görür. Böylece oturmak için kafeye gitmeye de gerek kalmaz. Bu zamazingonun bir güzelliği de kaldırımı işgal etmemesi; yolun kenarına yapılmış olması. Zamanla artması dileğiyle!
2022-23 sezonu için yapılan fikstür çekimi ligimizin İstanbul Ligi'ne döndüğünün net ispatıdır. Üç Büyükler ve beraberindeki beş İstanbul takımı birbiriyle karşılaşmasın diye türlü düzenlemelere gidilmiş. Zaten bir ilden sekiz takım olması bile başlı başına skandal. Avrupa kupalarına ikinci turdan girip elenen ülkelerin ligi ayarına gelmiş olabilir mi adı süper kendi rezil ligimiz?
Göksel konseri -daha doğru ifade burada playback olacaktır- ortama fantastik bir hava katmış. Federasyon Başkanı Mehmet Büyükekşi'nin düzgün Türkçe konuşamaması beni üzdü. Sürekli "kadınlarımız" denmesi fazla rahatsız edici.
Fikstür için yeni bir algoritma kullanılacağı açıklandı. Bunun yanında sırf parası var diye Dünya Kupası Katar'a verildiği için 13 Kasım ila 24 Aralık arasında maç yapılmayacak. Devre arası da olmayacak. 16, 17 ve 22'nci haftadaki maçlar haftaiçi oynanacak. Sanırım şevke gelip ligi 20 takıma çıkarma kararı alanlar vazgeçtiğinden bu sezon 19 takımla oynanacak ve her hafta bir takım bay geçecek.
Galatasaray, açılışı Antalyaspor ile yapıyor. Dördüncü hafta son şampiyon Tranzonspor ile oynuyor. Sekizinci hafta Beşiktaş-Fenerbahçe derbisi var. On üçüncü hafta da Galatasaray ile Beşiktaş karşılaşacak. Asıl önemli olan bitime bir hafta kala oynanacak Büyük Derbi. Bu maçların sonucu ne olursa olsun dileğim yirmi dördüncü şampiyonluğa uzanacağımız bir mayıs ayıdır.
2016'da basçı Jasper Verhulst tarafından kurulan Altın Gün, psikedelik rock, alternatif rock ve Anadolu rock tarzında güzel eserler veriyor; yorumlamalar (cover) yapıyor.
Hollanda'da ikamet eden grup üyelerinden basçı, gitarist, baterist ve perküsyonist Hollandalı. Vokalde ise iki Türk var. Erdinç Ecevit Yıldız hakkında internette pek bilgi bulunmuyor. Merve Daşdemir, İstanbul doğumlu ve İstanbul Üniversitesi Antropoloji Bölümü mezunu. Hollanda'ya taşındıktan sonra Jasper Verhulst ile tanışması bu grubun kurulmasına vesile olmuş. İki vokalist de birbirinden güzel yorumluyor türküleri.
Aslında klasikleşmiş bir türkünün farklı enstrümanlarla yeniden üretimi beni rahatsız eder. Ancak Altın Gün, son zamanlarda çıkan dum tıslı yeni nesil tıngırtılardan çok farklı bir müzik yapıyor. Bu bağlamda Minor Empire ile benzeşim kurulabilir. Ancak Minor Empire, sadece yorumcu değil, özgün müzik yapımcısıdır. Ona başka zaman değinirim.
2017'de Goca Dünya / Kırşehir'in Gülleri ikilisi ile çıkış yapan grup 2018'de On, 2019'da Gece, 2021'de Yol ve Âlem olmak üzere dört albüme sahiptir. İlk Amerika turnelerini 2019 yazında yapmışlar.
Başta adından dolayı, bir hevesle kurulmuş ve başarısız olmaya mahkum Kadıköy çıkışlı hippi grubu sansam da önyargımı kırıp dinlediğimde bu basmakalıp düşüncemden utandım. Daha sonrasında dinledikçe dünya güzelleşmeye başladı.
LinkedIn'deki bağlantılarımdan birinin beğenmesiyle zaman akışıma düşen bu gönderi hayli ilgimi çekti. Üzerine uzunca bir yorum yapmak istedim.
Öncelikle bu gönderiyi yayınlayan kişi, 2006'dan beri özel okullarda görev yapan fizik öğretmeni bir hanımefendi. Ancak ben kendisini hedef göstermekten ziyade, düşüncelerini ele alacağım için aldığım ekran görüntüsünün isim kısmını kırptım. Biliyorum ki bu camiada bunun gibi düşüncelere sahip bir çok insan var.
Özel okulların yaptığı etkinlerden dolayı bir serzeniş var. Kurumlar bunu reklam için kullanıyor. Dışarıdan bakanlara öğretmenlerinin idealist olduğu, öğrencilerinse derslerinde başarılı oldukları kadar eğlenebildikleri bir ortam yansıtmaya veya sunmaya çalışıyorlar. Felsefecilere (en azından bana ve zümreme) kimse böyle bir taleple gelmiyor ama belli ki bazı öğretmenlere bu yönde baskı kurulmuş.
Asgari ücret konusunda haklı olsa da kurumun çalışanıyla ilgilenmemesi meselesine kesinlikle katılmıyorum. İdare mümkünse benimse hiç muhatap olmasın. Onlarla ilişkiyi asgari düzeyde tutmak isterim. Çalışmış olduğum kurum da deneyimsiz ve genç olduğum için benimle pek yüz göz olmuyormuş. Bunu istifa ettiğim günün sabahında kendisiyle ilk kez konuştuğum müdürün ağzından duydum. Yani, dertlerimi anlatacağım kişi üstlerim olmamalı.
Ücret ve çalışma şartları hakkında yakınma öğretmenler arasında hep var ama öğretmenler odasıyla sınırlı kalıyor. Kimse şikayetini bir üst merciye taşımıyor. Bu konuda şerefsizliğin büyüğünü ücretli öğretmenlikle devlet yapıyor aslında. O bambaşka bir konu.
Kurumlar bu kadar etkinliği öğretmene asgari ücret vermeden de yapabilir pekala. Patron açgözünü doyursun yeter. Zaten bir eğitim kurumu, bu alandan gelmeyen biri tarafından yönetildiğinde başlıyor sıkıntı. Voliyi vurmak için başka yollar aranmalı.
Klasik "Biz bir aileyiz." geyiğini hiç duymadım. Mesaimin 17.00'de bittiğini üzerine basa basa söylüyordum. O vakitten bir dakika sonra okul havaya uçsa umrumda olmaz. İnsanlar para kazanmak için yaptığı işlere neden bu kadar bağlanıyorlar? Anlaması güç.
Özel okuldakiler başta olmak üzere öğretmenler örgütlenmekten çok uzak. Bir şekilde atanıp devlet kurumunda göreve başlayanlar memur kafasıyla iş yapıyor. Atanamayan, intihar eden, iş cinayetine kurban giden öğretmenler unutuluyor. Öğretmenin kendi zanaatinden başka bir iş yapmak zorunda olması gerçekten çok acı bir durum. Fakat kim kurtarabilir bu zanaatkarları?
Özbekistan'da hükümet, Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev'in üçüncü dönem görev yapabilmesi için anayasa değişikliğine hazırlanıyor. Yapılacak değişiklikler arasında Karakalpakistan'ın özerk statüsü ve Özbekistan'dan ayrılma hakkı gibi konular olduğu iddia ediliyor.
Bu yüzden Karakalpakistan'ın başkenti Nukus'ta gösteriler düzenlendi. Özbekistan İçişleri Bakanlığı, değişikliklerin yanlış yorumlandığı konusunda ısrarcı.
Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Kasapoğlu, 18-25 yaş arasındaki gençlere ücretsiz Müzekart verileceğini açıklamıştı. 1 Temmuz ila 1 Ekim arasında geçerli olacak ücretsiz Müzekart için Genç Ne Sever adlı projenin sosyal medya hesaplarını takip etmenin yanında haftada beş saat gönüllü çalışmak gerekiyor.
İlki beyan üzere olduğu için yalan söylemek mümkün. Ancak yetkililer çalışınca bu kartın bedelinin ücretsiz olmadığını bilmiyorlar sanırım.
Kendisini 5 Eylül 2019 ila 5 Ekim 2019 tarihleri arasında okulumuzun kültür merkezi Tophane-i Amire'deki Opalizm adlı sergiyle tanıdığım Azerbaycanlı sanatçı Sakit Mammadov'un küratörlüğünü yaptığı Sanatın Türkçesi adlı sergisi varmış.
Geçen gün iş görüşmesi için gittiğim Başakşehir'den dönerken metroda rastladım afişlerine. İBB, üç yıldır kültür-sanat anlamında büyük işler yapıyor.
Sergide Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan ve Kırgızistan'dan on altı ressmın eserleri sergileniyormuş. Uzun süredir müze veya galeri gezmediğim için gitme düşüncesi kafamda belirdi ancak serginin yalnızca bir hafta sürmesi buna engel oldu.
Muhlis Akarsu, Muhibe Akarsu, Gülender Akça, Metin Altıok, Mehmet Atay, Seher Ateş, Behçet Aysan, Erdal Ayrancı, Asım Bezirci, Serpil Canik, Belkıs Çakır, Muammer Çiçek, Nesimi Çimen, Carina Cuanna Thuijis, Serkan Doğan, Hasret Gültekin, Murat Gündüz, Gülsüm Karababa, Uğur Kaynar, Asaf Koçak, Koray Kaya, Menekşe Kaya, Handan Metin, Sait Metin, Huriye Özkan, Yeşim Özkan, Ahmet Özyurt, Nurcan Şahin, Özlem Şahin, Asuman Sivri, Yasemin Sivri, Edibe Sulari, İnci Türk, Ahmet Öztürk ve Kenan Yılmaz.
33 aydın ve iki otel çalışanı, 29 yıl önce bugün Madımak Oteli'nde gericiler tarafından yakıldı. Katliamın kurbanlarının en küçüğü 12, en büyüğü 66 yaşındaydı.
Bunlar arasında beni en çok etkileyen iki isim var. Sevda Kuşun Kanadında ve Ömür Dediğin türküleriyle bilinen, henüz 22 yaşındaki Hasret Gültekin ile curasını konuşturduğu çok türkü yazmış olsa da Olof Palme'ye Ağıt olarak da bilinen Barış Güvercini ve Deniz Gezmiş, Hüseyin Aslan ve Yusuf İnan'ın idamlarının ardından yazdığı Altı Mayıs adlı türküyle ölümün bin bir türlü hali olduğunu hatırlatan Nesimi Çimen.
Busenur Doğanay'ı dün Ankara'da etkisini gösteren sağanak yağış nedeniyle kaybettik. Kendisi 20 yaşındaymış. Bodrum katta yaşadığı için evini su basmış. Son anlarında annesini arayarak "Boğazıma kadar su içindeyim." dediği aktarılıyor. Komşular da suyu kovalarla tahliye etmeye çalışmış.
Kendisi 11 Haziran günü Altındağ'da sele kapılarak hayatını kaybeden İlkay Yiğit'in akrabasıymış. Keçiören Belediye Başkanı Turgut Altınok, buna kader diyor. Altyapının hızla yapılması, yağmur kanallarının inşa edilmesi ve mazgalların temizlenmesi konusunda da uyarıyor.
Ankara'nın dereler üzerine kurulu olduğunu 2020 yapımı Asfaltın Altında Dereler Var belgeselinden görebilirsiniz. Ankara'nın altyapısı böyle kurulmuş zaten. Gerçi yıllardır süregelen bir ihmalkarlık var. Ne desek boş!
Viranşehir'de hasta yakınlarının saldırısına uğrayan doktor Şeyhmus Baraş, istifa edip diplomasını yırtmıştı. Bence son derece epik olan bu davranışı yanında kendisi bir daha doktorluk yapmak istemediğini ve sağlık bakanının ona TUS'a çalışma tavsiyesi verdiğini söylemişti. Adli kontrol şartıyla serbest bırakılan saldırganlar, sağlık bakanının tiviti üzerine tutuklanmış.
Sağlık camiasındaki şiddet ve doktorların istifa rüzgarı oldukça önemli konular. Başka bir önemli olay da artık doktorların çoğunun Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmamasıdır. Kozmik Albay kitabının yazarı Erkan Yılmaz Büyükköprü'nün paylaştığı gönderiye göre İstanbul'daki aile sağlık merkezlerine atanan yirmi iki hekimden yalnızca dördü Türk.
Cüneyt Arkın için AKM'de anma töreninin yapıldı. Teşvikiye Camii'nde kılınacak cenaze namazından sonra Zincirlikuyu Mezarlığı'nda toprağa verilecek.
Bana ilginç gelen Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat'ın Cüneyt Arkın'ın yaşadığı sokağa (ve bir kültür merkezine) adının verileceğini duyurması oldu. Bunun için ölmesini beklemiş olmaları ihtimalini düşünmek istemiyorum.
Yandaş medya, İsveç ve Finlandiya ile yapılan üçlü memorandumu bir zafer olarak yorumlamış. Bugün çıkan gazetelerin manşetleri şöyle;
📰 Hürriyet: Türkiye kazandı
📰 Sabah: Erdoğan evine zaferle dönüyor
📰 Türkiye: Veto hakkımız cepte
📰 Yeni Şafak: Fetö, NATO belgelerine girdi (Sürmanşet)
📰 Akşam: Zirvenin kazananı Erdoğan
📰 Milliyet: Türkiye'nin zirvesi oldu
📰 Yeni Akit: Türkiye kazandı, ZİLLET ÇUVALLADI (Aynen böyle yazılmış)
📰 Yeni Birlik: Zaferle eve dönüyor
📰 Milat: Kazanan Türkiye
📰 Takvim: Reel Madrid
📰 Diriliş Postası: 'Türkiye dize getirdi'
📰 Türkgün: Hiç kimse bileğimizi bükemez
Biden, memorandumun ardından yayınladığı mesajda üç ülkeyi de kutlamış ancak Türkiye'yi Oxford virgülüyle ayırdığı gibi "Turkey" olarak kullanmıştı. Eklediği görselde de Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı yoktu. Bu, aslında kimin kazandığını söylüyordu.
🇸🇪 Mereyusblogg
Romersk medborgare från Miklagård.
På Mastodon sedan 23.X.2021
Bara postar oviktiga tankar.
Allmän egendom (PD). Inga begränsningar.
Jag tjänar ingen inkomst av det jag lägger upp här.
🇬🇧 Mereyü's blog
Roman citizen from İstanbul.
On Mastodon since 23.X.2021.
Just posting unimportant things.
Everything I publish is Public Domain (PD).
I don't earn any income here.
🇹🇷 Mereyü'nün blogu
Civis romanus sum.
23.X.2021'den beri Mastodon'da.
Önemsiz şeyler üzerine.
Paylaştığım her şey kamu malıdır (PD).
Buradan herhangi bir gelir elde etmemekteyim.