Uzun bir aradan sonra bir LinkedIn gönderisi üzerine yorum yapacağım. Bu kişi tanıdık biri aslında. Bu hanımefendinin özel okullar hakkındaki bir gönderisini temmuz ayının başında yorumlamıştım. Bu sefer bu kişinin Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası'nda görev aldığını biliyorum.
Özel okullarda çalışan öğretmenler eylülde mayısa kadar sürecek bir sözleşme imzalar. İmza sürecinde asgari ücretin üzerinde bir miktar olur ama ocaktaki zammın ardından hep geri düşer. Fakat öğretmenlerin de gözünün açıldığını görüyorum. Artık ocak ayına kadar sözleşme yapıp ocaktan sonra yeni sözleşme imzalıyorlar. Tabii kurum, asgari ücrete çalışacak birini rahatlıkla bulabilir.
Ocak ayı maaşının asgarinin altına düşeceğinden yakınmış ama bu gerçeği yansıtmıyor. Asgari ücretli de zamlı maaşını şubatta alacak çünkü. Burada bir miktar acındırma var.
İtibarsızlaştırma konusunda haklı. Bu da eğitim sisteminin öğretmene vermiş olduğu görev yüküyle alakalı. Tüm sorumluluk öğretmendeyken hiçbir yetkisinin olmayışı bu duruma kapı aralıyor.
Son olarak bu yakınma, asgari ücretin tanımı ile ilgili. Nitelikli bir çalışana asgari ücret verilmez, verilmemeli. Dünyanın hiçbir yerinde ücretli öğretmenlik yok gerçi. Türkiye'de de ücretli yapılan nitelikli bir meslek yok. Ücretli vatman yok mesela.
Garip bir kitle var. Elektrik ve doğalgaza zam gelince, dolar kuru yükselince, gram altın pahalanınca veya petrol fiyatları fırlayınca başlıyorlar "Asgari ücret zammından memnun musunuz?" demeye?
Aslını itiraf etmek gerekirse ben pek memnun değilim. Çok daha yüksek olmalıydı ama işbirlikçi sendikalar toplu iş sözleşmelerinde (TİS) daha yüksek teklif edebilsin diye bu kadar düşük miktarda anlaşıldı.
Doların da altının da petrolün de asgari ücretle alakası yok. Enflasyon neden dizginlenemiyor peki? Burada ekonomik krizin ne demek olduğunu anlamak gerekiyor. Ekonomik kriz, paranın belli ellerde toplanmasıdır. Klişe bir deyimle zengin daha zengin, fakir daha fakir olur.
Önce şu soruyu sormak gerekiyor: "Piyasa emekten mi yoksa sermayeden mi yana?" Bugün bu soruya hiç kuşkusuz sermaye diye yanıt verebiliriz. Şirketler 2018'den beri çok büyük kârlar açıkladı ama kodamanların hiçbiri bu kârı işçilerine yansıtmıyor. Bu da krizin sadece ekonomik değil ahlaki de olduğunu gözler önüne seriyor.
@melcebi Vakıfbank gibi şirketlerin bir kısmı devlet destekli hatta. Yani sermaye değil vergilerimiz tarafından fonlanıyor. Belediyeler de maalesef bu yarışa giriyor. Pek çoğu temel kamu hizmetlerini veremezken köklü kulüplere rakip oluyor. Tabii, Galatasaray ve Fenerbahçe de esasında şirkettir. Bunlara yapılan devlet yardımını da es geçmemek gerek. Vergi bilinci olmayan toplumda bu durum müstahak mıdır?
Sosyal medyada paylaştığı yalan ve provokatif haberlerle kendinden söz ettiren haber hesaplarının birinin paylaşması sonucu haberim oldu bu videodan. Bir dakikadan bir iki saniye eksik bu videonun ne anlattığını analiz edeceğim bu yazımda.
Genç kadın, metrodan evine sekiz dakikada gittiğini söylüyor. Orta tempoda iyi bir mesafe denebilir. Muhtemelen "Metroya beş dakika mesafede" denerek normalin birkaç katına satılan bir evde yaşıyor. Buranın Anadolu Yakası olduğunu tahmin ediyordum. Onuncu saniye civarında kadraja giren apartmandaki tabeladan bu tahminimin doğru olduğunu anladım çünkü telefon numarası 216 ile başlıyordu.
Saniyelik olarak kamerayı yola çevirdiğinde dört şeritli bir cadde gördüm. Dar bir sokak falan değil burası. Metro çevresinde olduğuna göre pek tenha olmadığını düşünebiliriz fakat Maltepe-Pendik hattında ıssız sayılabilecek metro çıkışları var. Bu da onlardan biri olabilir.
Eşofmanlı olduğunu belirtiyor. Bunu söylerken halk ağzındaki söylenişi olan eşortman diyor. Daha sonrasında işitebildiğim kadarıyla bosfol gibi bir ifade kullanıyor. Bunun ne anlama geldiğini bulamadım fakat eşofman alelade giysi olduğu için daha az çekici geleceğini düşünüyor olabilir. Yine de laf atmamaları gerektiğini biliyor. Taciz konusunda herkes bu kadar bilinçli olmuyor maalesef.
Videonun ortalarına doğru çektiği araba orada başka nedenden ötürü bekliyor olabilir ama kadın cinayetlerinin önünün alınamadığı (veya kasten alınmak istenmediği) bir ülkede yaşayınca insan ürküyor. Paranoya olsa bile hak verilebilir bir korku bu.
Kadın, "Lütfen kadınlara laf atmayın!" diye yalvarıyor artık. Daha öncesinde de hepsine küfür etmek istediğini söylüyor. Canına tak etmiş ve başına bela almadan yapabileceği şeylerden biri bu.
Eskiden de bu tür tacizciler vardı ancak onlara sapık deniyordu ve toplum tarafından dışlanıyorlardı. Sapıkların sırtının sıvazlanması bu dönemde olan bir şey.
Kulaklık bile takamadığını belirttikten sonra videonun sonunda tacizcileri bir kez daha uyarıyor. Bazı erkekler, birbirlerinden aldıkları gazla altına araba çekince bütün kadınların dibinin düşeceğini düşünüyor.
Aslına bakarsanız bu ülkede erkeklerin ezici çoğunluğu prens gibi yetiştiriliyor. Hiçbirinin bir dediği iki edilmiyor. Çoğu belli bir yaşa gelene kadar sorumluluk almaktan uzak. Kendi yatağını bile toplamaktan aciz olduklarını askere gidince fark ediyorlar.
Gerek açık gerek gizli bu kadar taciz varken kadın olmak çok zor. Bazı erkekler, bu konuda rahat davranıyor ve bu pisliği yaptıktan sonra türlü psikolojik manipülasyonlarla hiç olmamış gibi davranabiliyorlar.
Fazlasıyla dolmuşum bu konularda. Bu kadınla da ilgili değil mevzu. İlgi çekmek için böyle bir yola başvurmuş olabilir pekala. Fakat her gün bir dünya kadın bu tedirginliği yaşıyor. Onları nasıl görmezden geleceğiz?
GALATASARAY, YENİDEN LİDER!
Futbolda işler kötü gidiyordu ama son maçlarla düzelttik ve bir maç daha idare edebilirsek yeni yıla lider gireceğiz. Umuyorum ki bunun sonu şampiyonluk olur.
Lig olsun şampiyona olsun Galatasaray'ın amacı bulunduğu her turnuvada kupayı almaktır. Diğer branşlardaki duruma da bu bağlamda değinmek istiyorum.
Basketbolda Galatasaray Nef, 12 maçta aldığı yedi galibiyetle dördüncü sırada. Ligdeki ilk beş maçın yalnızca birini kazanarak berbat bir başlangıç yaptı ama son olarak doludizgin ilerleyen lig lideri Türk Telekom'u 106-100 mağlup etti. Tabii, Dimitris İtudis yönetimindeki Euroleague lideri Fenerbahçe Beko'yu geçmek mümkün değil.
Diğer bir basketbol branşı olan kadınlar basketbolunda Galatasaray Çağdaş Faktoring, 12 maçta dokuz galibiyetle dördüncü sırada. Bu haftaya kadar sarı-kırmızılılar, ligde önünde yer alan ÇBK Mersin Yenişehir Belediyesi, Fenerbahçe Alagöz Holding ve Emlak Konut takımlarına yenildi.
Voleybolda her iki takım da Galatasaray HDI Sigorta adını taşıyor. Kadınlar ligindeki takımımız, 12 maçta yedi galibiyet aldı. Aslında ilk beş hafta puan kaybetmeden ilerliyordu. Altıncı hafta Fenerbahçe Opet karşısındaki 3-0'lık yenilgiden sonra Eczacıbaşı Dynavit, Nilüfer Belediyesi, Vakıfbank ve Türk Hava Yolları'na yenildik.
Erkekler liginde ilk yarı tamamlandı. 13 maçta sekiz galibiyeti olan takım, yedinci sırada yer alıyor. Mağlup olduğu ekipler Halkbank, Ziraat Bankkart, TÜRŞAD, Spor Toto ve Arkas Spor. Fakat altıncı hafta karşılaştığımız Fenerbahçe HDI Sigorta'ya karşı 3-1 kazandık.
Sutopu Süper Ligi başlayalı beş hafta olmuş ve geçen sezonun şampiyonu Galatasaray, oynadığı tüm maçları kazanmış. Bu takımlar; İzmir Büyükşehir Belediyesi, Bursa Büyükşehir Belediyesi, Heybeliada, Kınalıada ve ezeli rakibimiz ENKA.
Tekerlekli sandalye basketbolunda Galatasaray Tunç Holding, lider Fenerbahçe Göksel Çelik'in bir puan gerisinde. 12'nci haftada bu takıma karşı 71-64 yenilmesi dışında 13 haftalık periyotta yenilgi yüzü görmedi.
Son olarak kadınlar futbolunda on takımdan oluşan B Grubu'ndaki ilk yarı maçları tamamlandı. Galatasaray Petrol Ofisi, son hafta namağlup lider Ankara Büyükşehir Belediyesi FOMGET GSK'ya yenildi.
Cumartesi çalışmak saçma bence. Neyse ki işe giderken toplu taşıma araçları ve yollar daha sakin oluyor. Bugün de bu şekilde mesaiye başladık. Öğlenleyin de her zamanki gibi çıktık.
Ne zamandır Beylikdüzü ve Avcılar gibi dış ilçelere uğramıyordum. Hava da güzel olunca bunu bir fırsat bildim ve bir otobüs ve metrobüsle Beylikdüzü'ne vardım. Metrobüse en son ne zaman bindiğimi hatırlayamıyorum. Bu yüzden Cumhuriyet Mahallesi yerine bir durak önce iniverdim. Aslında güzel bir deneyim oldu benim için. Meydanı da gezmiş oldum.
Yaşam Vadisi, son gittiğim nisan ayından beri değişmemiş. Çektiğim fotoğrafları PixelFed hesabımda paylaşmayı düşündüm ama uzun uzun yazmak fikri daha cazip geldi ve burada paylaşma kararı aldım.
Şule Çet, 29 Mayıs 2018'de bir plazanın 20'nci katından düşerek hayatını kaybetmişti. Bu şaibeli ölüm kamuoyuna da yansımıştı. Cinayet şüphelileri Berkay Akand ve Çağatay Aksu, dava sırasında karşı tarafın insanlık onuruna saldıran ve hukukla bağdaşmayan aşağılıkça savunmalar yapmıştı. Bu da yetmezmiş gibi kendileri ve Şule Çet hakkında Ekşi Sözlük girdilerini sildirmişti. Bir insan başkası hakkında yazılanları nasıl internetten kaldırabilir bilinmez ama bunun organize bir kötülük olduğu konusunda herkes hemfikir.
17 Haziran 2020'de sanıklardan Çağatay Aksu müebbet ve 12 yıl, 6 ay; Berkay Akand ise 18 yıl, 9 ay hapis cezasına çarptırıldı. Dün de istinaf bu kararı onadı.
İstinaf süreci iki buçuk yıl kadar sürmüş. Acaba İmamoğlu hakkındaki düzmece davada istinaf ne kadar sürecek? Hem sicili temiz birine en üst sınırdan ceza veriyorlar hem hüküm almayı geri bırakmıyorlar hem de kamu hizmetlerinden men ediyorlar. Diyecek söz yok!
Bazı gizli dahilerin önerdiği gibi asgari ücrete zam yapılmasaydı ülkenin yarısı parayı en temel ürünlere harcayacak dolayısıyla piyasada para dönmeyecekti. Bunun sonu ürünlerin satılmamasından ve tabii stokçuluktan doğan kıtlık ve stagflasyon olacaktı. Millet hem işsiz hem de aç kalacaktı. Kısacası daha büyük felaketler yaşanacaktı. Bu durum kötünün iyisi (ehven-i şer) olabilir. Olaya at gözlükleriyle bakanların tüm bunları anlaması mümkün değil.
Kılıçdaroğlu her seferinde nasıl en yanlış tarafta konumlanabiliyor? Gerçekten hayretler içerisindeyim. Ortada onca sorun varken başında bez parçası olan insanlara ayrıcalık vaadiyle çıktı. Anayasaya aykırı bir kanun teklifi üzerinde iktidar müstevlileri ile anlaşmak üzere. Şimdi de İstanbul'da yeniden seçim yapılmasını istiyor. Bu seviyeler bu kadar hata kabul etmez. Cumhurbaşkanı adaylığına adım adım giderken daha dikkatli olmalı. Tüm umutlarımızı kendisine bağlamak zorunda kalmak çok acı. Bu sefer de tatsız bir sonla biterse CHP, sonsuza dek kapatılmalı. Atatürk adı üzerinden oy devşiren ne idüğü belirsiz bir yapıdan kurtulmuş oluruz böylece.
Asgari ücrete zam gelince enflasyon yükseliyormuş. Özgür Demirtaş söylüyor bunu. Aslında ticaretten pek anlamadığını gösteriyor çünkü ticarette tek gider elemanlara ödenen ücret değildir. Bir yer işletenler kira, elektrik, nakliye ve anamal gibi türlü bedellerle karşı karşıyadır ki işçi ücretleri bunlara nazaran çok ufaktır.
Bu işin başka bir boyutu da temmuzdan beri dolar neredeyse sabitken ve petrol fiyatı düşmüşken her şeyin en azından iki kat pahalanmış olmasıdır. Yani olay emekçilerin ezici çoğunluğunun almak zorunda olduğu ücret değil beceriksiz ekonomi yönetimidir. Bir de ahlaksızlık var ki o başka bir yazının konusu.
@Entel_igencaman34 @melcebi teşekkür ederim. Bu kadın müdür olmamasına rağmen birim sorumlusu. Benim üstüm yani. Satış ofisinde bir şey olduğu zaman ondan hesap soruyorlar.
@melcebi doğru söylüyorsunuz. Ben bu zamana kadar gideceğini düşünüyordum. Hâlâ fazla devam etmeyeceğini düşünüyordum. O yüzden sabrettim. Bir de tüm bunları söylersem kavga çıkabilir. Blogda pasif agresif yazmaya devam edeyim.
İşyerindeki durumlar hakkında en son iki hafta önce yazmıştım. Bu sürede bazı şeyler birikti. Yine yazmam gerekiyor. Zira şu sıralar biraz kafam karışık.
Geçen iki haftada beraber çalıştığım kadınla özel muhabbeti kestim. Sorduğu sorulardan kaçmayı bir şekilde başardım. Yalnızca iş hakkında konuşmak istiyordum.
Benim kendisi hakkında birkaç şikayetim var. Bunları hiçbir yere yazmamıştım. Aklımın bir köşesinde tutuyordum fakat paylaşmazsam patlayacak gibiyim an itibariyle.
Mesai başlangıcı 09.00 olmasına rağmen on beş yirmi dakika sonra geliyor. Her gün "Acaba bugün gelecek mi?" diye düşünüyorum. Evinin otele uzak olması bunun bir bahanesi olabilir mi? Bazı günler hastaneye, nüfus müdürlüğüne, şuraya ve buraya gidip öğlenleyin işe geliyor. Tembellik hakkı iyi, hoş ama böyle durumlarda bana hiç haber vermiyor. Ofisten çıktığında da aynı şeyi yapıyor. Genel müdür bana sorduğunda bir şey diyemiyorum. Hanımefendi bir de beni iletişimsizlikle suçluyor.
Özel hayatında yaşadığı bir olumsuzluğu işine yansıtabiliyor. Olumsuz şeyler herkesin başına gelebilir. Peki benim suçum nedir? Bu dengesizliğe katlanmak çok güç. Maaş gününden sonra kimseye haber vermeden kaçıp gitmesini henüz aşamadım.
Eşi başta olmak üzere, aile üyeleriyle uzun uzun telefonda konuşuyor. Bu sırada işle alakalı bir şeyle ilgilenmiyor. Zaten çalan sabit telefonu açması için en az üç kere çalması gerekiyor. Bazen açmasını bekliyorum bazen de telefonu çekiyorum. Aklı çok başka yerlerde. Bekleyen bir şeyi üç dört kez hatırlatmam gerekiyor. Bana telefonla oynamanın yasak olduğunu söylüyor ama kendisinin elinden telefonu düşmüyor.
17.30'da mesaim bitiyor. Bu saat gelip çıkmak için hazırlandığımda "Şu mailler yanıt bekliyor." diye çıkmama izin vermeyebiliyor. Geçen gün de böyle bir şey yaptı ama bilgisayarı kapatıp gittim. İki dakika geç durağa gidince bir saat otobüs bekliyorum. Yemek ve nefeslenmek dışında pek mola yapamıyorum zaten. Dokuz saatlik mesai de yetmiyorsa ne yapabilirim?
Geçen hafta eğitim vardı. Sabahleyin ofise gelip "Ben eğitime gidiyorum." dedi. Öğleden sonra yani satışla ilgili konular geçtikten sonra bana "Sen de gel." diyor. Yoğunluğu bahane ederek gitmedim. Anlatılan konuların çoğunu zaten biliyordum. Bilmesem beni işe almazlardı sanırım.
Kendisinin iyi bir insan olduğunu düşünüyorum ama bunları yapmasa daha iyi olur.
D&R, en son ne zaman alışveriş yaptığımı hatırlayamadığım bir mağaza. Çünkü kitaplarımı ya kendi yayınevinin mağazasından ya da bkmkitap sitesinden alıyorum.
Dün de, yılın son alışverişlerinden birini yaparken bu konu aklıma geldi. İş Bankası Kültür Yayınları'nın Beşiktaş şubesinden üç kitap aldım. Kasiyerle ufak bir diyaloğumuz oldu. Şahit olduğum kadarıyla, bu mağazalarda yalnızca bir kişi çalışıyor. Peki zincir kitapçı D&R'de çalışma şartları nasıl?
📙 Genellikle yarı-zamanlı (part-time) çalışma ile öğrencilerin tercihi oluyor. Yarı-zamanlı çalışma, haftanın altı günü, günde dört çalışmaya denk geliyor. Tam zamanlı (full time) çalışmanın karşılığı asgari ücret ama yarı-zamanlı çalışınca asgari ücretin yarısından biraz fazla kazanılıyor. Ancak yarı-zamanlı çalışanlara yol ve yemek verilmiyor.
📕 Anladığım kadarıyla satış danışmanı (buradaki adı kitap temsilcisi) kasiyerlik yapmıyor. Herkesin ne iş yapacağı belli fakat bazı günler kitap temsilcisinin de kasaya bakması istenebiliyor. Bu da -Türkiye'deki emek süreçlerinde kronikleşmiş bir sorun olan- görev tanımında muğlaklığa neden oluyor. Mağaza, 2018'de Doğan Holding'den Turkuvaz Medya Grubu'na geçtikten sonra çalışma şartları kötüleşmiş. Eleman sayısı azaltılmış mesela.
📘 Molalar çok kısa. Yarı-zamanlı çalışanlar için 15 dakika gibi bir süre öngörülüyor.
📗 Perakende sektöründeki diğer firmaların yaptığı gibi, D&R'nin de hedefleri var. Hedefleri tutturunca çalışanlara prim veriliyor ancak yöneticiler bu primi iç etmek için elinden geleni yapıyor.
İstanbul Rams, dört gün önce yaptığı açıklamayla European League of Football'dan (ELF) çekildiğini açıkladı. 2023 sezonunda Avrupa liginde dokuz ülkeden on yedi takım olacak ama İstanbul bu takımlar arasında yer almayacak.
Ekip, yaptığı açıklamada bu işi beceremediklerini itiraf etti. Üst üste alınan yenilgiler bunun bir nedeni olarak görülebilir. Gerçekten de Rams, bu seviylerin takımı değil. Tabii bunun yanında maçlara taş çatlasa 300 kişinin gelmesi, enflasyonist piyasadan dolayı Avrupa'ya gidip gelmenin ve euro kurunun her gün yükselmesi sonucu futbolcu maaşlarını ödemenin zorlaşması; kısaca maddi imkansızlıklar da bu kararın alınmasında pay sahibidir diye düşünüyorum.
Takım, Koç Rams olarak Ünilig ve Türkiye Korumalı Futbol Ligi'nde (TKFL) yarışmayı sürdürecek. 2023, önem verdiğimiz bir yıldı. Bir Türk takımının burada olması iyi olacaktı ama olmadı. Belki 2024'te olur.
31 Aralık 2021'deki aylık 3.90 liraya yıllık abonelik kampanyasından yararlanarak GAİN üyeliği almıştım. 2 Ocak günü izlediğim 500T belgeselini eski blogumda (koyu.space) yorumlamıştım. Onun dışında, bu zamana kadar Ankapark belgeseli ve pek iyi denemeyecek üç kısa film izlemiştim. Yılın sonuna gelinirken yeni bir şeyler izlemek istiyordum. Son yaptığı zammın ardından Netflix aboneliğimi sonlandırmıştım. Neyse ki, böyle bir hesabımın olduğu düştü hatrıma.
Bir Şifa Bağımlısının İtirafları, zamanında listeme aldığım bir yapımdı. Altı bölümlük belgeselde kızı Ada'nın kesin bir tedavisi olmayan alopesi (saçkıran) hastalığına yakalanmasıyla düştüğü çaresizlikten kurtulmaya çalışan bir annenin hikayesi anlatılıyor. Kendi yaşadıklarını öncesinde yazıya döken Ela Başak Atakan, bu çaresizlik yüzünden alternatif tıbba yöneliyor.
Her bölümde uzman unvanına sahip, adına şifacı da denen birtakım şarlatanlar alanları hakkında konuşuyor. Yoga, akupunktur, nefes terapisi, refleksoloji, ozon tedavisi, access bars, kozmoenerji, titreşim tıbbı ve manuel terapi gibi saçma sapan alternatif tıp uygulamaları var. Aslında alternatif tıp ifadesi de sorunlu çünkü büyük ölçüde işe yarar bir bilim varken hangi derde derman olduğu bilinmeyen pratikler türetiliyor. Tıp, sorgulanabilir ve denetlenebilir bir bilim dalıyken alternatif olarak adlandırılan bu alanda uygulamaların uzun vadeli etkileri tartışılamıyor, malpraktis davaları görülemiyor veya olumsuz dönüt alabileceğimiz bir kontrol grubu yok. Tabii, tıp bilimi de mükemmel değil. Mesela son koronavirüs salgınında hastalara Favipiravir veriliyordu ancak bu ilaç influenzaya karşı etkiliydi. Zaten sonunda bu inattan vazgeçtiler ve tedavide Favipiravir kullanmamaya başladılar. Yine de, tıp bir bilim olduğundan kendini güncelleyebiliyor.
Burada dikkatimi çeken konu, şarlatanların hepsinin belli bir gelir seviyesinin üzerine çıkması oldu. Çoğunun motivasyonunun para olduğunu düşünüyorum. Anlattıkları şeylere belki onlar da inanmıyordur. Madalyonun öteki yüzüne baktığımızda doktorluğun gerçekten zor bir meslek olduğunu görüyoruz. Bir doktor alanında ün yaparsa çok para kazanabilir fakat bu kadar kolay zengin olmak bir doktorun yapabileceği bir iş değil.
Kadının kızında iki otoimmün hastalık daha çıkması üzücü ama en sonunda durumu kabullenmişler. Pazar günümü güzelleştiren bu belgeselin çekilmesine vesile olduğu için kendisine şükranlarımı sunuyorum. Yönetmen Caner Özyurtlu da özel bir teşekkürü hak ediyor. Kitabı da okumak istiyorum fakat biraz pahalı geldi bana. Belki de kağıt euro ile alındığı içindir.
@Entel_igencaman34 çok doğru. Yolsuzluğa giden yol liyakatsizlik ve torpilden geçiyor. Torpil veya daha kitabi ifadeyle nepotizm bir Türkiye gerçeği olmuş. Ortada bir kötülük kabak gibi duruyor fakat onu kim ortadan kaldırmak istiyor?
Kamu kurumlarında en düşük mevkidekinden genel müdürlere kadar neredeyse herkes bir şekilde yolsuzluğa batmış durumda. Toplumumuzda kamu malı bilincinin olmayışı, bu kişilerin sarf ve tasarruf hakkı ellerinde bulunmayan metaları türlü yollarla edinmesinin ve/veya bu metalardan kazanç elde etmesinin önünü açıyor. Halbuki adına irtikap da denen bu pisliğe bulaşanlar bunun halktan yani hem tüyü bitmemiş yetimden hem de kendinden toplanan vergilerle alındığını bilseler, belki de hiç bu işlerle iştigal olmayacaklardı. Bu tutum, benim uzun süredir üzerinde durduğum teoriyi doğrular nitelikte. Buna göre, kötü insanlar aynı zamanda aptaldır da. Hatta bir çoğu kendini zeki veya daha doğru bir deyişle kurnaz sanan aptallardır.
Kendi emeğinin hiçbir değeri olmamasını bir kenara bırakalım. Devlet değil de herhangi bir şirkette kendilerinin olmayan bir şeyleri eve götürseler kıyamet kopar. Mesela bir şeyler müdürünün bir top kağıdı öylece alıp gittiğini düşünelim. İlk sefer bir şey demeyebilirler. Bir hafta veya bir ay sonra aynı davranışı tekrarladığında yönetimin onunla konuşması hatta işine son vermesi pek olasıdır. Sözün özü, bu halk kamu malına kendi malı gibi (gibisi fazla bile) yaklaşmadıkça iflah olmayız.
🇸🇪 Mereyusblogg
Romersk medborgare från Miklagård.
På Mastodon sedan 23.X.2021
Bara postar oviktiga tankar.
Allmän egendom (PD). Inga begränsningar.
Jag tjänar ingen inkomst av det jag lägger upp här.
🇬🇧 Mereyü's blog
Roman citizen from İstanbul.
On Mastodon since 23.X.2021.
Just posting unimportant things.
Everything I publish is Public Domain (PD).
I don't earn any income here.
🇹🇷 Mereyü'nün blogu
Civis romanus sum.
23.X.2021'den beri Mastodon'da.
Önemsiz şeyler üzerine.
Paylaştığım her şey kamu malıdır (PD).
Buradan herhangi bir gelir elde etmemekteyim.