Muhafazakar Parti'nin başkanlık yarışında 200'ün üzerinde milletvekilinin oyunu alan Rishi Sunak, Birleşik Krallık'ın yeni başbakanı olacak. Penny Mordaunt, son ana kadar 100'ün üzerine çıkacağını söyledi ancak bu gerçeği yansıtmıyordu.
Aslında Boris Johnson istifa ettikten sonra girdiği yarışı son ana kadar önde götürüyordu. Fakat eylül ayındaki kongrede Liz Truss galip gelmişti.
Kökleri Birleşik Krallık'ın yıllarca sömürdüğü Hindistan'dan gelen bir başbakan herkesi heyecanlandırır ama neler yapacağını ve neler yapamayacağını önümüzdeki dönemde göreceğiz.
KONDA tarafından hazırlanan Harman adlı çalışmanın farklı bir versiyonu burada da vardı. Buradaki, ekrana dokunarak çalışıyordu. Bir de, yalnızca Türkiye ortalaması ve bienal katılımcılarıyla sorulara yanıt veren kişilerin koordinat sisteminde karşılaştırılması veriliyordu.
İlk görseldeki süslü bir kapı, ikincisindeki bienalin yayınlarından bir kare. Üçüncüsü bilgisayar ekranı ve kurna; modern ile gelenekselin kesişimi. Son fotoğrafta ise dışarı açılan kapı var. Bu kapı, mekanın da sonuydu ama oradan çıkış yoktu. Tüm mekanı tekrar adımlayıp geri dönmek gerekiyordu.
Bu salondan odalara açılan kapılar, odaların içinde de odalar var. Labirentvari bir mimaride nerenin nerede olduğunu unuttum. Rastgele bakalım.
Salonun bir köşesinde fotoğraf ve belge sergisi vardı. Yine toplumsal hareketler işlenmiş. Ele alınan ülkeler Çin Halk Cumhuriyeti ve Avustralya.
Burayı inceledikten sonra şöyle bir kapıdan bir salona giriliyor. Fotoğraftan da anlaşıldığı gibi alçak bir kapı ama benim eğilmeme gerek yoktu.
Antrede Çinili Hamam'da olduğu gibi ses üzerine bir çalışma vardı. Bu, biraz daha interaktifti.
Bugün üst üste İstanbul Bienali mekanını ziyaret ettiğim dördüncü gün. Küçük Mustafa Paşa Hamamı'na gittim bu sefer.
Bulması pek kolay olmadı. Eminönü tarafından yola çıkınca, tabelalar iyi yerleştirilmediği için sezgilerime dayanarak ilerledim. Büyük oranda mekana eriştim diye düşünürken bayağı uğraştırdı. Defalarca Google haritasının yardımına ihtiyaç duydum.
Sonunda mekana varmıştım ki kapısı diğer taraftaymış. Tavaf edercesine döndüm yapının etrafında bir kez ve girişe ulaştım.
Üç gün önce gündemdeydi. O zaman yazma imkanı bulamadım. Şimdi iki dakika yirmi bir saniyelik videoyu izleyip küçük notlar aldım. Söze nasıl başlayacağımı bilmiyorum ama çok zor olmamalı bu.
Girizgah adına belirtmem gerekir ki eline mikrofon ve kamera alan sokak röportajı yapıyor. Yüzünü göremediğimiz adamın tavrını biraz buna bağlıyorum. Kadını direkt hippi olarak etiketliyor. Yanlışlıklar silsilesi bununla başlıyor.
Kadın ise kendi tarzının bohem olduğunu söylüyor. Om işareti olan bir kolyesi var. Hinduların meditasyon başlangıcında söylediğini belirtiyor. Om mani padme hum sözün tamamı. Asaf Halet Çelebi'nin de böyle bir kitabı var hatta. Burada asıl dikkatimi çeken Hinduların yaptığı ibadeti meditasyon olarak tanımlaması. İbrahimi dinler için ritüeller ibadet olarak adlandırılırken diğer dinlerdekine neden böyle bir isim veriliyor?
Hakan Günday ve yeraltı edebiyatı üzerine iki çift laf edilmiş ama adam bir türlü müsaade vermiyor. Kadın, yaşıtlarının kendisini kıskanmaktan çok önyargıyla baktığını söylüyor. Dışlandığını ama çoğunlukla umursamamaya çalıştığını da ekliyor. Farklı olmanın bedelidir bu da. En azından bir tanesi.
Kadının oldukça pozitif olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim. O kadar pozitif bir insan ki bunu muhatabına geçirmeyi başarıyor. Yaşı kaç bilmiyorum ama muhtemelen ben o yaşlarda kendisinden daha pozitiftim. Sonra yaz baharım kışa döndü ama hâlâ o günlerden bir parça var.
Dış görünüşü üzerine verimsiz bir konuşmadan sonra kendini pagan olarak tanımladığı yönünde bir yanıt veriyor adamın münsabetsiz sorularından birine. Paganın tanımını yaparken dar anlamıyla ele alıyor. Evet, eski Türkler dahil birçok antik gelenek pagandır ve doğayla iç içedir. Fakat sadece doğa olarak düşünülmemeli. Yahudi-Hıristiyanlık öncesi dinleri aşağılamak için de pagan ifadesi kullanılır.
Sözün özü, sınırlarını bilmeyen bir insan evladı tarafından yapılmış olsa bile hoşuma gitti bu röportaj. Bu kadının arkadaşım olmasını isterdim.
İlgilenmediğim birkaç sergiyi daha atlayarak sona gelelim. Öyle bir final oldu ki muhteşemdi. KONDA tarafından hazırlanan Harman adlı çalışmada bilgisayar ekranındaki sorular yanıtlanıyor. Kimlerle daha iyi anlaşıldığı sorusuna butonlara basarak cevap veriliyor. Bu yanıttan sonra projeksiyonda bir kimlik yazıyor. Mesela kişi "Kürtlere bayılırım" dediyse ona göre bir kimlik ataması yapılıyor. Ben üniversite mezunu, şehirli bir Türk çıktım.
Bu oyunu beş dakika kadar oynadıktan sonra görevli bir kadın bienalin kapanmasına altı dakika olduğu konusunda beni uyardı. Kendisini onayladım. Sonra herkes için aynı duyuruyu bağırdı. Neden altı sayısının seçildiği kafamı kurcalarken aşağı indim. Girişte karekod okuttuğum bankodaki kadın kapının kilitli olmadığını söyledi. Girdiğim yerin yanındaki kapıdan çıkıp avama karıştım.
Sergilerin bir bölümünden daha çok dikkatimi çeken şey görevlilerin okudukları kitaplar oldu. Hepsinin gayet nazik ve yardımsever olmasının yanında mekanın nispeten boş olduğu saatlerde kitap okumayı tercih etmeleri mükemmel. Kimisi de defter bulunduruyordu yanında. Bir iki kere de abidik gubidik su şişelerine rastladım. Son fotoğrafta görüldüğü gibi.
Kısıtlı bir sürede bu kadar çok yapıtı derinlemesine incelemem mümkün değildi. Ben de çoğunun fotoğrafını çekip geçtim.
Bu kısım Açık Radyo üzerine. Buraya gelene kadar birkaç yeri atladım. Son görselin olduğu yere de giriş yasaktı. Bu fotoğrafı aldım ve çıktım sadece.
Burası bienalden bağımsız olduğunu düşündüğüm bir alan. Emin Barın ve eserleri sergileniyor.
Karşıki odadan görünümler. Mozambik üzerine çalışmalar vardı. Tam olarak anladığımı söyleyemem.
Bu siyah perdenin ardında bir video gösterimi olduğunu zannettim fakat perde rüzgar nedeniyle hareket ediyormuş. Kara örtüyü aralayıp arkasına geçmek istediğimde görevli beni uyardı. Serginin bu kattan ibaret olduğu kanısı oluşmuştu bende ancak dört kat daha varmış.
İlk girdiğim odada kadın hareketiyle karşılaştım yine. Hayır Hayır adlı ironik şarkıyı beğendim. Kara mizah ögeleri barındırıyor. Kulaklıkla dinlense de yer yer dışarıdan duyulabiliyor müzik. Konsept böyle.
Bugün çok yoğundu. Mesainin bitimine doğru vakit geçmez oldu. Cebir ve hileye başvurup on dakika kadar erken çıkmış olabilirim hatta. Sanki uzayzamanda bir bükülme olmuş da bir dakikanın yedi yıla denk geldiği alternatif bir gerçeklikte bulmuşum kendimi.
Bir kağıda adresini yazmıştım. Hızlı adımlarla ilerlemeye çalışsam da kalabalıkları yarmak güç oluyordu. Sonunda Barın Han adındaki mekanı ziyaret ettim. Üst üste üçüncü gün bienal yapabildim. Yarın da Küçük Mustafa Paşa Hamamı'nı ziyaret edebilirsem Fatih ayağını tamamlamış olacağım. Darısı Kadıköy'deki mekanlara.
Sanırım yanlış kapıdan girdim buraya. Müzik aletleri ve yağlıboyalar bulunan bir atölyeye girmiş bulundum. Küçük bir grup vardı. Bu topluluk ile bir süre bakıştık. Sonra her şey çok normalmişçesine; oranın müdavimiymiş gibi devam ettim. Tekrar düşününce çok komik bir enstantane ama kırk beş dakikalık bu ziyaretim baştan aşağı bir sitcom bölümü gibiydi. Yer yer değineceğim bunlara.
Ahmet Taner Kışlalı, tam da 23 yıl önce arabasına yerleştirilen bombanın infilak etmesi sonucu veda etmişti bu hayata. Onun katledişi normal bir cinayet değildi. Türkiye'de gerici şiddetin bir yüzüydü. Bunun benzeri sözde faili meçhul suikastler Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Turan Dursun ve adını sayamadığım birçoklarına yapılmıştı.
Bugün öldürüldüğü sırada öğretim görevlisi olduğu Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi tarafından dijital arşivi açılıyor. Gerçekten heyecanlandırıcı bir gelişme bu. Umarım bu bir başlangıç olur ve apolitik yetiştirilmek için çaba gösterilen bir kuşağı uyandırabilir.
Liz Truss'tan önce iki monark gören son başbakan 1951'de iş başı yapan Winston Churchill. Göreve gelişinin ertesi senesi VI. George'un vefatı II. Elizabeth'in yetmiş yıl sürecek iktidarını başlatacaktı.
Üç kere başbakanlık koltuğuna oturan Robert Gascoyne-Cecil, 1895'te başladığı son seferde Victoria'yı gömdü. VII. Edward ile iki yıl kadar çalıştı. 3 Nisan 1721'de Robert Walpole ile açılışı yapılan makamda Stanley Bladwin, 1935'te 326 günlük kral VIII. Edward ve VI. George ile çalışma imkanı buldu. 1923'te 246 gün, 1924'te ise dört yıl 213 gün süren başbakanlığında V. George kraldı. Bu da Baldwin'i üç monarkla çalışan tek başbakan yapıyor.
🇸🇪 Mereyusblog
Romersk medborgare från Miklagård.
På Mastodon sedan 23.X.2021
Bara postar oviktiga tankar.
Allmän egendom (PD). Inga begränsningar.
Jag tjänar ingen inkomst av det jag lägger upp här.
🇬🇧 Mereyü's blog
Roman citizen from İstanbul.
On Mastodon since 23.X.2021.
Just posting unimportant things.
Everything I publish is Public Domain (PD).
I don't earn any income here.
🇹🇷 Mereyü'nün blogu
Civis romanus sum.
23.X.2021'den beri Mastodon'da.
Önemsiz şeyler üzerine.
Paylaştığım her şey kamu malıdır (PD).
Buradan herhangi bir gelir elde etmemekteyim.