Show newer

Sorun, ortadan kaldırılması gereken bir durumu ifade eder. İnsan, doğası gereği sorunlarla yaşamak istemez. Sorunlar ya çözülür ya da ustaca gizlenir. Şayet gizlenirse, bir gün tekrar ortaya çıkacağı muhakkaktır. Sorunları çözen kişiler bu işi elinin ucuyla değil de gerçekten yapmalıdır.

Mesele, sorun gibi değildir; halledilir. Bir meseleyi halletmek için akıl gerekir. İki akıl bir akıldan, dört akıl iki akıldan, nihayet on akıl dört akıldan üstündür. Gerek marjinal gerek ılımlı farklı düşünce biçimlerinin bir araya gelmesiyle sağduyu oluşur. Sağduyu her zaman doğru sonuca götürmeyebilir de.

Bir insan bilmeden "Kürt sorunu" ifadesini kullanıyorsa, çok büyük bir yanlış yapıyor demektir. Kürtleri sorunla birlikte anarak ortadan kaldırma alegorisine yol açabilir. Doğru ifade "Kürt meselesi" olmalıdır. Madem ki Kürtler, Türkiye'nin vazgeçilmez bir parçasıdır, o halde bu aynı zamanda Türkiye meselesidir. Herkesin meseleyi halletmek üzere çalışması gerekir. Aynı durum, Kıbrıs için de geçerlidir.

İstanbul'un en renkli ve katmanlı seçim bölgesi bence 2 numaralı olan. Birinci bölge zaten komple Anadolu Yakası. Üçüncü bölge ise Trakya'ya yakın ilçelerden oluşuyor. İkinci bölge, 12 ilçeye ev sahipliği yapıyor ve nüfus bakımından diğer iki bölgenin gerisinde kalıyor. Ancak kültürel ve sosyoekonomik açıdan en uçtaki insanları bünyesinde barındırıyor. Alfabetik olarak sıralayacak olursak şu ilçeleri içeriyor:
Bayrampaşa
Beşiktaş
Beyoğlu
Esenler
Eyüp
Fatih
Gaziosmanpaşa
Kağıthane
Sarıyer
Sultangazi
Şişli
Zeytinburnu.

Başta deprem bölgesindeki insanlar olmak üzere bugün birçokları için bayram olmaktan uzaktır. Ancak madem eskilerden beri süregelen bir şölen var, biz de erkenden kalkıp şarkımızı söyleyelim.

Uyan artık, uykundan uyan,
Uyan, esirler dünyası!
Zulme karşı hıncımız volkan,
Bu ölüm dirim kavgası.
Mazi ta kökünden silinsin,
Biz başka alem isteriz.
Bizi hiçe sayanlar bilsin,
Bundan sonra her şey biziz.

Tanrı, bey, patron, ağa, sultan
Bizleri nasıl kurtarır?
Bizleri kurtaracak olan
Kendi kollarımızdır.
İsyan ateşini körükle,
Zulmü rüzgarlara savur.
Kollarının bütün gücüyle
Tavı gelen demire vur.

Mersin, depremzedelere en çok kucak açan il oldu. Bu süreçte Mersin'in misafirperverliği ve dayanışma ruhu unutulmasın diye depremden etkilenen on ilin merkezi caddelerinden birine adı verilebilir.

Sinan Oğan, asgari ücreti otuz bin lira yapağını söylemedi. Asgari ücreti yoksulluk sınırına çıkaracağını ve bu sınırın 31500 lira olduğunu ifade etti. Doların 20 lira olduğunu düşünürsek 1575 dolara denk geliyor. Yapılması imkansız değil. Peki siz kişi başına düşen geliri nasıl yirmi bin dolara yükseltmeyi planlıyorsunuz?

Basit bir Yugostalji mi yoksa tutkulu bir özlem midir bilmiyorum ama Yugoslavya'ya karşı bir bağlılığım var. Bugün Yugoslavya'nın yerini alan Bosna-Hersek, Makedonya, Karadağ gibi devletlerin tam bir devlet olduğunu bile düşünmüyorum.

Asıl merak ettiğim Yugoslavya'nın neden Bulgaristan olmadan kurulduğu veya Yugoslavya ile Bulgaristan'ın neden birleşmediğiydi.

Bulgaristan, Berlin Antlaşması sonucu 1878'de Osmanlı'ya bağlı vassal bir devlet olarak kurulmuş, 5 Ekim 1908 günü ise I. Ferdinand öncülüğünde bağımsızlığını ilan etmiştir. Yugoslavya, I. Dünya Savaşı sonrası birleşip örgütlenen güney Slavlarının 1918'de kurduğu bir ülkeydi. İlk adı Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı idi ve başında Karađorđević Hanedanı'ndan I. Petar vardı.

II. Dünya Savaşı iki ülke de sosyalist bir yönetime geçti. Stalin, Bulgaristan'ın Yugoslavya'ya katılmasıyla daha bütüncül, büyük ve güçlü bir sosyalist devlet oluşmasını istiyormuş. Fakat Tito yönetimindeki Yugoslavya, Komitern ve daha sonra Kominform üyesi Bulgaristan ile birleşmek istememiş. Bulgarların da Yugoslavya'ya katılmaya pek gönlü olmadığı söyleniyor.

Aksaray denince bende hep İstanbul semti olan Aksaray çağrışıyor. İl olan ya aklıma gelmiyor ya da hep ikinci sırada geliyor. İstanbulmerkezcilik huy olmuş bende.

Bu zamana kadar halkın çoğu AKP'ye oy verdiği için seçmen davraşının da AKP'nin dileğince şekilleneceğini düşünenler bütünleme safsatasına başvururmuş oluyor. Buna bir örnek vereyim de ne kadar aptalca olduğunu anlayın.

Öncül: İnsan vücudunun %70'i sudur.
Sonuç: O halde insan sıvıdır.

İleride iki veya daha fazla ülkenin yöneteceği bölgeler olabilir mi? Trakya, Donbas veya Ulster gibi... Önce devletlerin mutlaklık iddiasından vazgeçmesi gerek.

Türkiye'de insanlar çalışmaktan aklını yitirmiş. Herhangi bir hobileri, uğraşları yok. İşe gidip gelmekten gözlerinin feri sönmüş, yüzlerindeki nur gitmiş. Tüm gününü harcadığı bu iş sonunda kazandıklarının ay sonunu getirmeye yetmemesi de cabası.

Yüksek mesai saatlerinden şikayet ettiğimizde "Gelişmemiş bir ülkeyiz, daha çok çalışmaya ihtiyacımız var." veya "Verimli çalışmıyoruz aslında." deniyor. Birincisi, uzun süreler çalışmak bir ülkeyi geliştirseydi biz bu alanda dünya lideri olurduk. Zira OECD ülkeleri arasında haftalık mesai saati en uzun olan ülke Türkiye. İkincisi, verimlilik bir çalışanın zerre kadar umrunda olmamalı. Şirket kazanınca biz de kazanamıyorsak neden şirketin zararını üstlenelim?

Bu düzen değişmeli. Günü sekiz saatlik üç eşit parçaya bölme anlayışından kurtulmalıyız. Bazıları günde altı saat çalışmayı öneriyor. Benim önerim ezelden beri dört saatti. Haftanın beş günü, günde dört saat çalışmak yeter de artar bile. Artık hayatımızın merkezine çalışmayı koymayacağımız bir çağ açmanın vakti geldi bence.

Ekonomik sözcüğünün çift anlamlılığı çok acayip. Ekonomi ile ilgili anlamına gelen önad olarak kullanılabiliyor. Aynı zamanda düşük bütçeli veya uygun fiyatlı anlamına geliyor.

Herkesin hayatının kamu malı olduğu ülkede "Bana ne" diyebilmek erdemdir.

İkinci tur, ikinci tur diye tutturdular. Büyük konuşmayayım ama seçimin tek turda biteceğini düşünüyorum.

Ekonomik garabetin bir kanıtı: Kurtuluş, Feriköy ve Bomonti, Şişli'de yer alan kalburüstü, eli yüzü düzgün semtlerdir. Beş yıl önce bu semtlerde Carrefour, Migros ve bakkallar bulunurken şimdi yüz metrede bir üç harfli bir market var.

Erkan Baş, herkesin kendi evinde oturması konusunda haklıydı. İşsizliğin azaltılması için mesai saatlerinin düşürülmesi önerisi de son derece mantıklı. Buna karşı çıkanların sermayedarlar değil utangaç AKP'li liberal ergenler olması çok elim.

İsmail Cem, sosyal demokrasi ile demokratik sosyalizmi aynı anlamda kullanıyordu. Ben bir adım ileri gidiyorum ve sosyalizm ile sosyal demokrasinin birbiri yerine kullanabileceğini söylüyorum.

Bence Türkiye'de hatırı sayılır bir biseksüel nüfus var. Kimisi bunu homofobi ile kapatmaya çalışıyor kimiyse gizli kapaklı iş görüyor. Kimliğiyle barışık insan çok az.

İki sendikanın (Türk-İş ve DİSK'e bağlı Birleşik Metal-İş) yayınladığı açlık ve yoksulluk verileri çok vahim bir durumu gözler önüne seriyor.

Türk-İş'in aylık araştırmalarından bahsedelim önce. Buna göre ocak ayında açlık sınırı 8864.48 lira iken yoksulluk sınırı 28874.58 lira olmuş. Şubat ayında ise bu rakamlar 9425.15 ve 30700.83'e yükselmiş. Mart ayında 9591.13 ve 31241.47'yi görüyoruz. Türk-İş, bu ikisi dışında bekar bir çalışanın yaşama maliyetine yer veriyor raporunda. Bu da ocak ayı için 11557, şubat ayında 12265.88 ve martta 12469.98 liraymış.

Birleşik Metal-İş'in paylaştığı rakamlar yukarıdakilerden pek farklı değil. Onlar da ocak ayı için açlık sınırını 8782, yoksulluk sınırını 30379 lira olarak bulmuş. Şubat ayında 9234 ve 31939 lira iken mart aylarında durum şöyle: Açlık sınırı 9752, yoksulluk sınırı 33754 lira. Bir de sağlıklı ve düzenli beslenmek için günlük harcama tutarını hesaplamışlar. O da aylara göre sırasıyla 292.75, 307.79 ve 325.08 lira.

Euronews'in 7 Nisan 2023 tarihli haberine göre dünyada gıda fiyatları 12 aydır düşerken Türkiye'de 31 aydır yükselmekteymiş. OECD ülkeleri arasında %15, AB içinse %20 olan gıda enflasyonu Türkiye'de %67. Bunun bir nedeni ülkemizin çift paralılığıdır (ki Berat Albayrak bu meseleyi bir türlü anlayamamıştı). Her meta dolar ve lira olarak fiyatlanmaktadır.

Haftada altmış saate yakın çalışan, durağa gelen üçüncü otobüse anca arka kapıdan binebilen, olası bir depremde mezarı olacak evde oturan işçiler neden kendilerini potansiyel zengin olarak görür? Bize anlatılan masallar yüzünden.

Kısa Dalga'dan Mehmet Çetingüleç'in yazdığına göre DSP Genel Başkanı Önder Aksakal, zamanında Dev-Sol'cu (buraya özellikle dikkat; Dev-Yol değil Dev-Sol) imiş. Bugün İslam soslu mafyatik bir narko-terör ittifakında yer almasının nedeni tamamen çıkardan ibaretmiş.

Nasyonal sosyalizmdeki sosyalizm, liberalizm karşıtlığıdır. Adolf Hitler, sosyalizmin ortak refah yaratmak olduğunu, bunun Alman ırkının dayanışmasıyla sağlanabileceğini, Marksizm ve komünizmin tam zıttı olduğunu iddia ediyordu. "Nasyonal sosyalizm de sosyalizmdir." demeyin, böyle deli saçması önermelere inanmayın.

Show older
Qoto Mastodon

QOTO: Question Others to Teach Ourselves
An inclusive, Academic Freedom, instance
All cultures welcome.
Hate speech and harassment strictly forbidden.