Show more

Ziyadesiye geç kalmış bir ziyaretti bu. Kütüphane Troleybüs, 1 Mart 2022'de açılmıştı fakat uzun süre ilgilenmedim. Bugün bir yerlerde gözüme çarptı ve malum seçim gelmeden şöyle bir uğradım.

1984'ten beri kullanılmayan İstanbul Üniversitesi'nin içindeki bir binayı bu şekilde değerlendirmek çok özel. Zaten ders çalışan öğrencilerden başka uğrayanı pek yok sanki. Türkiye'de kütüphanelerin kaderi bu maalesef.

Bu seneki IKEA iftar endeksi de geldi. Az önce metro durağında çektim bu fotoğrafı fakat Qoto, gönderi aramasını kapattığı için üstteki gönderiyi bulmak için ekranı bayağı bir kaydırmam gerekti.

Show thread

Aslında açıldığı hafta ziyaret etmeyi düşünüyordum ama kalabalık olur diye sürekli ertelemiştim. Bugüne müsaitlik yaratıp baştan sonra dolaştım Bugur Palas'ı.

Gerçekten muhteşem bir mekan olmuş. Ben sadece restore ederler diye bekliyordum ama kütüphane, kafe ve sergisi olan bir yerleşke kazandırmışlar İstanbul'a.

Girişte İstabul Senin uygulamasından bilet almak zorunlu. Uygulama biraz ağır aksak çalıştı. Neyse ki iki buçuk dakikada biletimi alabildim.

Magnum İstanbul'da adlı bir sergi vardı. Fotoğraflar bir camın ardından saklandığı için fazla otoğraf çekmedim çünkü hem yansıma hem de kötü açıdan vuran ışık nedeniyle parlama yapıyordu. Bu sergiden de bir fotoğraf ekledim. Toplumsal hareketler konulu bir dizi fotoğraf vardı. Bakar bakmaz buranın Ukrayna olduğunu anladım. Işıltılı bir andı.

Teras içinse diyecek bir şey yok. İstanbul'un her yanını görebileceğiniz bir nokta. Gökdelenlerden yönünüzü tayin edebilirsiniz.

Ekrem İmamoğlu, bugün bu ülkede en çok hedef gösterilen ve iftira atılan siyasetçidir. Buna rağmen halkın arasında rahatça dolaşabiliyor. Bu kadar rahat olmasının nedeni de yaptığı her şeyin hesabını verebiliyor olmasıdır.

Belediye AKP'nin elinde olsaydı bu mekanın kimlere peşkeş çekileceği herkesin malumu. Şimdiyse halkın hizmetinde.

Mustafa Kemal, o güne kadar yarı aç yarı tok yaşamış, bulduğunda yemiş, bulamadığında sabretmiş, çok çalışıp az kazanabilmiş, çabalarının karşılığını asla tam olarak alamamış bir sürüyü, tebayı halk, ulus ve yurttaş olduğuna nasıl ikna etti? Kendisinin de bir iradesi olduğu fikrini nasıl işledi bu kitleye? Gerçekten inanılmaz bir lider.

Bu Datça’da
Bu uzak zürafasında Anadolu’nun
Filizkıran fırtınası esiyor
Eş zamanda İstanbul’da, Gaziosmanpaşa’da
Dal gibi Aleviler kırılıyor
İşte bu, vatanla milletin
Bölünmez bütünlüğüdür

Yirmi dokuz yıl önce Gazi Mahallesi Katliamı için böyle yazmış Can Yücel. Daha sonrasında Cumartesi Anneleri olarak bilinen eylemlerin başlamasına vesile olacaktır yirmi iki kişinin öldürüldüğü bu olay. Söylemeye gerek yok ama polisler komik cezalar aldı ve cezaları ertelendi. Belki de hâlâ aynı yerdeyiz.

Devleti canhıraş savunanları anlayamıyorum. Türkiye özelinde düşünürsek, devletin ne faydasını görmüş olabilirsin?

Yerli veya yabancı kodamanın biri tarafından biçilsen bir yaptırımı yok.

Yolda yürürken öldürülebilirsin. Sonra çok şerefli avukatlarımız katilinin akıl sağlığının yerinde olmadığına dair rapor alabilir.

Gece uyurken deprem olur. Yandaki bina sağlam olmadığı için ölebilirsin.

Bu ülke için bacağını feda edersin, paranın bir kısmını geri isterler.

Hastanede bir yıl sonraya randevu verilir. Onda da tedavi ile ilaca para ödersin.

Seçimlerde oy verip belediye başkanı seçersin, yetkilerini kısıtlayıp çalışmasını engellerler.

İnterpol'ün aradığı IŞİD militanları Gaziantep'te pet shop işletiyordur.

Gezegenin dört yanındaki suç örgütü üyelerine mülk karşılığı vatandaşlık veriliyordur.

Bir de, devletin kendini korumak için yasaları, kolluk kuvveti ve memurları var. Sana mı kaldı devleti savunmak?

Öncelikle bilmen gereken halkın devleti yaşatmak için var olan sanal bir kitle olmadığıdır. Devlet, işlerin kolaylaşması adına kurulan bir örgüttür, yapılanmadır. Ancak tam tersi oluyorsa ortadan kaldırılmasında sakınca yoktur.

Beş aydan çok oluyor Garip Savaş başlayalı. Ekim ayının ilk haftasında İslamcılarla solcuların birlik olup neler dediğini hatırlıyorum. Gazze, İsrail için Vietnam, Stalingrad olacaktı; Hamas militanları tüneller vasıtasıyla İsrail kuvvetlerine geçit vermeyecekti. Müslümanların mübarek kabul ettiği şu günde sormak istiyorum: Ne oldu? İsrail'in böyle yapacağı belliydi. Küçük bir sahil şeridine doldurdukları insanları hiçbir kural tanımadan katlettiler. Bunu yapanları besleyen de maalesef Türkiye oldu. İsrail'e yapılan meyve-sebze ithalatının üçte ikisi Türkiye'den yapıldı. Fakat İslamcılara göre İsrail'in sonu Starbucks, kola ve deterjana yapılan boykotla gelecek.

Filistin'in bağımsız bir ülke veya vassal devlet olmasının bana bir faydası yok. Benim önemsediğim mesele açıkhava hapishanesi haline gelmiş bir yerde yaşanan insanlık dramıdır. Yıllardır süren siyasi zorbalığın sonucu olarak ortaya çıkan örgütlerin adı önemli değil ama Hamas veya başka bir terör grubunu savaunmanın alemi yok. Şu an tek istediğim herkesin aklını başına alması ve müzakelerin başlamasıdır.

Aslında kent lokantaları konusu daha önce bağımsız bir aday tarafından gündeme getirilmişti. O zaman yazmayı istedim ama devamını getirmek konusunda başarılı olamadım.

Belediyenin bu girişimi konusundaki düşüncelerim alıntıladığım gönderide görülebilir. Bunu biraz ayrıntılandıracağım. Aradan geçen bir buçuk yılda değişen noktalar da oldu. Mesela yemeğin fiyatı 40 liraya çıktı.

Öncelikle bu mesele sürekli esnafla beraber anılır oldu. Esnafın bu projeden dolayı zarar edeceği, hatta batacağı konuşuluyor. Bunun benim nazarımda pek önemi yok ama yine de açıklamış olayım. Yaşadığımız ekonomik buhrandan en az etkilenen kesim esnaflardır. Şu sıralar talep bolluğundan dolayı en mutlu günlerini yaşıyor bile olabilirler. Herhangi bir girdiye zam gelince onu yansıtmaktan çekinmiyorlar. Kâr marjı da hep aynı kalıyor haliyle. Bir mal veya hizmeti birer hafta arayla aynı fiyata bulmak imkansız hale geldi. Bu durumda esnafın halini düşünmeye pek mecalimiz kalmıyor.

Bir diğer husus ise bu lokantaların ürün çeşitliliğin ve müşteri kitlesinin çevre lokantalarla aynı olmayışıdır. Burası bir dönerci, pideci, hamburgerci veya pizzacı değil. Dolayısıyla onlara doğrudan zarar veremez. Esnaf lokantalarıyla da aynı segmentte olduğunu pek düşünmüyorum. Bu tarz yerlerde yemek için birden fazla seçeneğiniz olur. Kent lokantalarında ise önceden belirlenmiş bir menü var. Aşevi veya üniversite yemekhanesi benzetmesi yapabiliriz ki burayı tercih edenlerin çoğu öğrenci ve emekli.

Esnafa zarar verme hakkında son söyleyeceğim ise bu lokantalardan yalnızca on bir adet bulunduğudur. Onlar da tek bir bölgede yoğunlaşmamış. Kent yoksulluğunu en derinden hisseden Bağcılar, Pendik, Sultanbeyli ve Küçükçekmece'de birer şubesi var. Yani şehrin dört bir yanına yayılmış, senin ticaret yaptığın bölgede muhtemelen bir tanesi bulunan bu aşevleri nedeniyle batacaksan, bat zaten. Bunda bir sakınca yok.

Benim asıl önemsediğim nokta, kamu kaynaklarının sınırlı bir kesimin yararlanabileceği bir projeye harcanmasıydı. Elbette para karşılığı satın alınan bir hizmet var, bedava değil ama yine de tüm kalemler hesaplandığında belediye açısından büyük bir zarar olduğunu düşünüyorum. Ayrıca, yemek bir altyapı hizmeti olmadığı için belediyenin asli görevi de değildir. Bunun yerine toplu ulaşımı iyileştirmeye ağrılık verilebilirdi. Üç kişiden ikisinin ücretsiz yararlandığı, dolayısıyla birinin üç kişinin masrafını üstlendiği bir kamu hizmeti olmasaydı keşke.

Şimdi toplu taşımanın kârı önceleyen bir şirketin elinde olmasıyla belediyenin işletmeciliğini üstlenmesi arasında fark göremiyorum. Kent lokantaları piyasayı regüle etmekten de çok uzaktır. Geçmişte fırıncıların kartelleşmesine karşı Halk Ekmek kuruldu ancak şu sıralar burada satılan ekmek ile fırında satılan arasında çok az fiyat farkı var.

Sözün özü, belediyenin yapmakla yükümlü olmadığı bir hizmet üzerinden esnaf-patron bakış açısıyla yapılan çıkarsamalar meselenin özünü kavramayı engelliyor. Kamu kaynakları kodamanların vergi borcu, hazıryiyici milletvekilleri, gereğinden fazla memur, otuz beş yaşındaki emekli ve birçok gereksiz projeye harcanmaktadır. Kent lokantaları ondan biri sayılabilir.
QT: qoto.org/@mereyu/1091535872459

Mereyü 🇺🇦:verified:  
İnsanlar İstanbul'daki toplu ulaşımın pahalı, yavaş ve sıkış tepiş olduğundan şikayet ediyor. Gerçekten de otobüslere baktığımızda durum böyle. Yük...

9 Mart 1971'de cunta başarılı olsaydı bugün nasıl bir ülkede yaşıyor olurduk? En azından her şeyin başlangıcı olan 12 Mart Muhtırası gerçekleşmemiş olacaktı. Böylece 12 Eylül, Özal'lı liberal yıllar ve dolayısıyla AKP diye olgularla hiç tanışmayacaktık. Elbette başka sorunlarımız olacaktı. Hareketi planlayanların iç savaş korkusu bugünlerin yaşanmasının nedenidir. Çünkü bir ihtilalcinin ölümü tereddüt yaşadığı andır.

Eylül ayının son haftası işe başlayan çalışma arkadaşım bugün istifa etti. Yönetimin fiyat aksiyonu önerilerini kabul etmemesi, personellerin ilgisiz tavrı, son maaş zammının yetersiz kalmasının yanında Antalya'da eski çalıştığı otelin genel müdürünün yeni açılacak tesiste kendisine satış müdürlüğü teklif etmesi de bu kararı almasında etkili olmuş. Nisan ayının başında artık beraber çalışmayacağız.

Ondan önceki iki satışçıya göre daha iyi olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Zincir otelin yapısına hakimdi. Psikolojisi daha düzgündü. İnsanları etkileyen bir mizacı vardı. İşin başında duruyor ve büyük bir mazereti olmadıkça aksatmıyordu. Fakat bana karşı yer yer anlayışsız davranıyordu. Evim yandıktan sonra kafamı toparlayamamışken işe odaklanma problemlerimle ilgili yaptığı konuşma, gözlüğüm kırıldığı için işe gidemediğim gün için izin vermek istememesi, burnumun kanadığı günün gecesinde yaşadığım hastane macerasına inanmaması ve son olarak ofisten çıktığım için azarlaması hep bu tavrın ürünü. Kendisi sinirli olduğunu kabul ediyor zaten. Onun cezası da bu demek ki.

Aslında işin başlarında kendisine karşı muhabbet beslemiştim. Aldığı kararlar yanlış olsa da sineye çekebiliyordum. Yaptığım birkaç hatada beni korudu ancak bazılarında da yaptırımdan çekinmedi. Aradaki korelasyonu veya örüntüyü anlayamadım hiçbir zaman.

Birlikte geçen beş ayda bazı keskin değişikliklerimin nedeni oldu. Duolingo derslerine ve çalışırken Radyo-3 yerine Spotify dinlemeye başlamak; bu uygulamadan tekrar premium üyelik almak, LinkedIn kullanım şeklini değiştirmek ilk aklıma gelenler.

Bu noktada bir şeyi de itiraf etmek istiyorum. Ekim ayının ortasında yattığım rüyalarda evlendiğimi gördüğüm kişi oydu. Bir mucize olmasını bekledim. Sevgilisi ile ayrılacaklar, sonra ikimizin ortak bir geleceği olacak diye umdum ama son yıllık izne çıkmadan önceki azarlaması benim için son oldu. Hayatımın bir döneminde pozitif hislerle dolmamı sağladı. Yazdığım tüm ilişki gönderileri onun hakkındaydı. Çalışma arkadaşım ve gelecekteki eşim olarak iki karakteri birbirinden ayırıyordum fakat o olaydan sonra birleştirip uzaklaşmak zorunda kaldım. Pek önemsemedim ama LinkedIn'de beni engellemiş. Canı sağ olsun.

Tersinin olmasını çok isterim ama görünen o ki kendisiyle bir daha aynı ortamda bulunamayacağız. Şu satırları yazarken bile bir karamsarlık eşlik ediyor bana; sıcak basıyor. Yolunun bahtının açık olmasını diliyorum. Her şey gönlünce olsun. Sağlıklı ve mutlu bir ömür sürsün. İyi bir insan olduğundan kuşkum yok.

8 Mart'ın öznesi quiz

1.
a) İranlı kadınlar
b) Translar
c) Hacer Foggo

2.
a) Eşinden şiddet görmüş kadınlar
b) They/them birey
c) Esat Oktay Yıldıran

3.
a) 12 saat çalışan fabrika işçileri
b) İnekler
c) Gheorghe Hagi

4.
a) Sosyalist feministler
b) Rojava
c) Fahrettin Altun

5.
a) Plaza çalışanları
b) Suriyeliler
c) Fatma Betül Sayan Kaya'nın akrabaları

6.
a) Mevsimlik tarım işçileri
b) Veganlar
c) Berberler tarikatı

7.
a) Bilim insanları
b) Afgan-Pakistanlı kaçaklar
c) Kızılcık Şerbeti Umut

8.
a) Aynı işi yapmasına rağmen daha az maaş alan kadınlar
b) Pervin'e dönerek
c) TikTok fenomenleri

9.
a) Şiddete uğrayan doktorlar
b) Onlyfans kullanıcıları
c) Mehmet Ali Erbil

10.
a) Regl yoksulluğu çekenler
b) Hamas
c) Nedim Saban

Bizim cenahla yani bu ülke için belli idealleri olan seküler kesimle dalga geçilmesi canımı sıkıyor. Sürekli bir karikatürize etme, aşağılama, hor görme, ötekileştirme söz konusu. Bu yeri geliyor kadınlar üzerinden, "CHP'li teyzeler" denerek yapılıyor, bazen de İzmir üzerinden stereotipleştirmeyle.

Yerel seçimler yaklaşıyor, herkesin bildiği üzere. Kimsede o eski seçimlerin heyecanını göremiyorum. Geçen seçimin kaybedilmesi ve sonrasında yaşananlar insanlarda büyük bir hayal kırıklığına neden oldu. En basitinden Anayasa Mahkemesi, Can Atalay hakkında iki kez hak ihlali kararı verdi ancak alt mahkeme bunu uygulamadı. Böylece Hatay halkının iradesi elinden alınmış oldu.

Kurye öldürüp elini kolunu sallayarak ülkeden kaçan Somalili de benim için ülkeden çok büyük bir kopuş oldu. Garip Savaş bahanesiyle sözde İslamcı kaygılarla bezenmiş bir yaşam tarzının dayatılması ve ekonominin başına kurtarıcı olarak getirilen kişinin kamu harcamalarının tek kuruşuna dokunmayıp tüm krizin acısını halktan çıkarmaya çalışması da umudumuzun yitiminde önemli bir yere sahip olgulardır.

Sosyal medyadan yürütülen operasyonlardan daha önce söz etmiştim. Şimdi, AKP'nin İzmir Belediyesi için aday gösterdiği muhterem adına yapılan operasyondaki ayrıntıdan bahsetmek istiyorum. Hamza Dağ, AKP'nin tanıtım ve medya başkanı olarak görev yapıyordu. Twitter'da yönettiği haber sayfaları da var. Geçen ay Doa Kozmetik, İzmir'deki tramvay nedeniyle oluştuğunu söylediği trafik yüzünden AKP'ye oy vereceğini ilan etmişti. Tabii ki bu, anlık sinirle verilmiş bir tepki değildi. Kliyanteli seküler kesimden muhafazakarlara geçmeyeceğine göre bu işten pek kâr ettiği söylenemez.

Geçen günlerdeyse Aykut Elmas'ın ilk çıktığı Vine günlerindeki yancısı Halil İbrahim Göker, İzmirlilerin gevrek, domat, darı, çiğdem gibi yerel adlandırma yaptığı şeyleri alaya alarak başlayan bir video yayınladı. Körfezin kokusuna, yolların bozukluğuna ve trafiğe de değiniyor. Aslında bu değintiler tamamen Hamza Dağ'ın üç hafta önce yayınladığı animasyona dayanıyordu. Yani bu yancı zatın, yeryüzündeki kötülüğün temsilcisi partiden viral aldığını net bir şekilde söyleyebiliriz.

Ayrıca İzmir'de kokaine kokain deniyor; pudra şekeri denerek güzelleştirme yapılmıyor. Bunu bir kenarda tutun. İleride lazım olabilir. Dünyanın nereye gittiği belli. Bu ülkeyi yönetiyormuş gibi yapanlar tam tersi yönde kürek çekmeye çalışıyor. Bizim yaşam tarzımız, dünya görüşümüz, ideallerimiz taban tabana zıt bu kişilerle. Girdiği kabın şeklini alanlar, AKP'ye olan öfkemizi anlamakta güçlük çekiyor. Onlar için dik duruş egzersizleri önerebilirim. Umarım en yakın zamanda Türkiye bu ak büyüden kurtulur.

29 Şubat, dört yılda bir kez takvimlerde yer alan bir gün. Bu seneki versiyonunda çalışıyorum. Yani benim ve milyonlarca emekçi için kayıp oldu. Bedavaya bir gün daha çalışmış olduk.

Peki önceki versiyonlarında ne yaptığınızı hatırlıyor musunuz? Ben yazayım;
2020: Babam daha sonra kolon kanseri olduğunu öğrendiğimiz bir rahatsızlık nedeniyle ameliyata girmişti. Dolayısıyla yoğun bakımdaydı. Zaten koronavirüs salgının Türkiye'de de olduğu konuşuluyordu. Resmi açıklama bekleniyordu.
2016: Pazartesiye denk geliyordu. Bir gün öncesinde Nadir Hastalıklar Günü etkinliği yapmıştık. Herkese bunu anlatıyordum. Hazırlık sınıfındaydım.
2012: Lisenin ilk yılıydı. Dokuzuncu sınıftaydım. Fizik dersi vardı. Hocası sert mizaçlı bir kadındı. İçinde bulunduğumuz günün dört yılda bir kez geldiğini ima edince gülümsemişti.
2008 ve öncesini hatırlamıyorum.

Bugün Ataköy Baruthane'ye gitmek üzere plan yapmıştım. İşimi bitirdikten sonra metro ile Ataköy-Şirinevler istasyonuna gelip ara sokaklardan dolanarak yürüdüm. Hava çok güzel. Şubat ayına göre fazlasıyla sıcak denebilir. Yol üzerinde Migros dikkatimi çekti, Atrium AVM'ye uğradım ama bir şey almadım.

Sahilyolu yönüne aynı sokakta devam etmek imkansız olduğundan bir ara yolu kaybettim. Bu sırada karşıma Ayamama Yaşam Vadisi çıktı. Gerçekten yaşama karşı azmimi ve isteğimi yükseltti. Buradan sonra ilerlediğim yoldan emin olamadım ve Petal Haritalar'dan yardım aldım. Rauf Orbay Caddesi'ndeki üstgeçidi yeniledikleri için kullanıma kapatmışlar. Navigasyon beni üç yüz altmış metre yürüttükten sonra karşıma koca bir hiç çıktı, mecburen geri döndüm. Yol üzerinde herhangi bir yaya geçidi veya trafik ışığı da bulunmadığından dikenli tellerden atlayan mülteciler gibi atladık yola ve karşıya geçtik.

Son beş yılda İstanbul çok güzel bir dönüşüm geçirdi. Parklar, kütüphaneler, kültür-sanat alanları inşa edildi veya yeniden düzenlendi. Zaten ben de kentte daha fazla AVM veya toplu konut değil nefeslenecek yeşil alanlar, kafa dinleyecek mekanlar ve eğlencek yapılar istiyorum. Bir de daha az çalışmak, daha fazla yeri gezmek, daha fazla kitabı okumak, daha fazla dizi ve filmi izlemek, daha fazla müziği dinlemek istiyorum. Yaşamak zaten bunlarla yaşamaktır. Günün yarısını işe ayırıp sosyal medyadan boş yapmak ve gri evlerde pineklemek zaman öldürmektir.

Baruthane Millet Bahçesi bu anlamda çok iyi olmuş. Aileler, çocuklar, çiftler hep buradaydı. Fotoğrafları çekerken gözüm yaşardı ama havadandır diye düşünüyorum. Böyle mekanların artması dileğiyle başka bir paylaşımda görüşmek üzere.

Charlize Theron, Hollywood'da bulunan malikanesini 3.8 milyon dolara satışa çıkarmış. Güncel kurla yaklaşık 118 milyon lira ediyor. Buna Nişantaşı'nda bir daire olmuyormuş. Haftaya bu tutarı yakalacağı ise başka bir gönderinin konusu fakat konut krizi üzerine güzel bir ipucu denebilir.

Ekrem İmamoğlu herhangi bir davette preslenmiş dana kaburga, patates terin, glaze havuç, manjari çikolatalı mus, tutku meyveli krema, ananas salsa, egzotik sorbe verseydi cami hoparlörlerinden bile duyardınız.

Два роки тому почалося російське вторгнення в Україну. Багато трагедій було пережито. Моя міцна підтримка з Україною, і завжди буде. Я просто хочу, щоб це припинилося. Слава Україні!

Biraz eksik biraz fazla, medyumum geri döndü. Fakat oturması gerek daha.

Türkiye'nin çevre sorunlarını bir de şu bilgi ışığında irdeleyelim;
Tayfun Kahraman ve Can Atalay içeride,
Binali Yıldırım, Murat Kurum ve Bekir Pakdemirli, falanca müdürlüğün başında.
Köpekleri salıp taşları bağlamışlar diyebiliriz sanırım.

Show more
Qoto Mastodon

QOTO: Question Others to Teach Ourselves
An inclusive, Academic Freedom, instance
All cultures welcome.
Hate speech and harassment strictly forbidden.