Getir, Avrupa ve ABD pazarından çekiliyormuş. Pandemiyi, daha doğrusu hükümetlerin uyguladığı sokağa çıkma kısıtlamalarını fırsat bilip agresif büyüyen, orta ve uzun vadeli planı bulunmayan, elemanına değer vermeyen her şirketin kaderi budur.
Kadıköy'de Moda Caddesi'nin başında Migros 7/24 açılmış. Sanırım iki yıl oluyor ama ben sosyal medyada bugün gördüm ve gitmek istedim. Sadece otomatlardan oluşan bir market bu. Fiyatlar da market fiyatları ve el yakıyor.
Dışını çekerken bir hanımefendi poz verdi. Çiseleyen yağmurdan kaçan üç kadın buraya sığınmıştı. Bir şey almak isterdim ama gözüm pek kesmedi. Son fotoğrafta da kediyi görüyorsunuz. Umarım bu tarz girişimlerin sayısı artar.
TikTok'un ilk kez popüler olmaya başladığı zaman insanlar henüz dik çekim videolara alışmamıştı. Bu dönemde telefonu dik tutarak fotoğraf ve video çekenlere cahil ve beceriksiz muamelesi yapılıyordu. Ancak bu mecra video editlemeyi bir kaç aşamada yapabileceğiniz bir ortam sundu. Yaygınlaşması da bu kolaylıkla birlikte oldu.
Artık TikTok, Instagram'ın ardından Türkiye'de en çok kullanılan sosyal medya platformu oldu. Burada sosyal medyanın tartışmalı bir kavram olduğunu kabul ediyorum. YouTube, WhatsApp ve Ekşi Sözlük de sosyal medya sayılabilir fakat bu TikTok'un başarısını küçültmüyor.
Bugün dik çekim videolar, YouTube ve Instagram gibi platformlarda yer almakta, dahası bu tarz içeriklere de "Tiktok" denmektedir. İki dakikadan kısa, dik çekim ve aşağı doğru kolayca kaydırılabilir videolar sosyal medya algımızın anlık tüketilebilir şeyler üzerine kurulmasına neden oldu.
Mahsun Karaca'yı takip ettiğim için çekimini aşama aşama gördüğüm Mahsun J dizisinin ilk sezonunu bitirdim. Sanırım GAİN politika değişikliğine gitmiş. Dizinin bölümleri kırk dakikanın üzerinde. Halbuki bu platform bize otuz dakika civarında içerikler sunma niyetindeydi.
Dizi, çalışarak bir türlü para kazanamayan Mahsun'un illegal yollara sapmasını konu alıyor. Reklamcılık yapan çocukluk arkadaşı Leyla ile maceralara atılıyorlar. Mahsun Karaca, Ülkemizde 2018'den beri süregelen iktisadi krizin insanlık krizine dönüştüğünü anlamak konusunda mahir biri. Bunu yapımda güzel işlemiş.
Tanınan bir oyuncuya yer vermemesine rağmen oyunculuklar yapmacık değil. Leyla karakterini canlandıran Eda Akalın, harikalar yaratmış. Göksel'in sesinden Duruyor Dünya melodisi güzel bir jenerik olmuş. İstanbul manzaralarına da bu melodi eşlik ediyordu.
Ben sigara dumanından gözün gözü görmediği beşinci bölüme bayıldım. Gibi dizisindeki Ümitcan karakterini burada görünce kafamda "Pop bu" sözcükleri çınladı. Kadın mafya lideri, seks işçiliğini toz pembe gösteren odaklara karşı güzel bir yanıt olmuş.
Fakirlik içinde büyüyen, emeğinin karşılığını bir türlü alamayan, üstüne üstlük ömrünün çoğunu çalışarak geçiren kimselerin başka yollara sapması doğaldır. Neoliberalizmin aslında bir çöküş olduğu son derece anlaşılır bir biçimde aktarılmış. İkinci sezonu merakla bekliyorum.
IKEA'da bir çeşit yerelleştirme olduğuna dair bir videoya rastlamıştım internette. Kitaplıklarda Nutuk ve Türkçe kitaplar, restoranda Türk yemekleri ve Türk kültürüne dair diğer şeyler bulunuyordu.
Bugün iş çıkışı bu değişimi görmek için IKEA'ya gittim. Fakat herhangi bir değişiklik göremedim. İngilizceden çeviri İsveççe kitaplar, hot dog, donut gibi Amerikan işi fast food ve İsveççe bazı ifadeler vardı. Zaten IKEA, bir anlamda bu nedenle seviliyor. İsveç kültürünün taşıyıcısı olduğu için. Tıpkı Volvo, Jotun ve H&M gibi.
Restoran ve fast food kısmı çok kalabalıktı. Bu görüntüler aklıma Umut Sarıkaya'nın "Sana vereceğim parayla köfte harcı aldım." karikatürünü getiriyor.
Son olarak konuyla alakasız ama cam ve porselen bardakların, şişelerin nerede üretildiğine mutlaka bakıyorum. Türkiye dışında bir ülke adı görünce sinirleniyorum. Bizde Paşabahçe, Güral, LAV gibi markalar var. Çin, Bulgaristan, Tayland gibi ülkelerin adını görmek hoş olmuyor.
Dün Maçka Parkı'ndayken gelen kargo mailini gördüm. Bu sabah işe başladıktan on dakika sonra kargocu gelmişti. Sonuç mükemmel bence. İyi ki Galatasaraylıyım.
Seçimden sonraki bir ayda gördüğüm kadarıyla Ekrem İmamoğlu, iki grubun paranoyalarını gün yüzüne çıkardı.
Bunlardan ilki liberaller oldu. Kent lokantaları tartışmasından sonra "liboş" demekten imtina ettiğim, aklı başında insanlar sandığım liberal ve liberteryenlerle de ilişkimi sonlandırmak zorunda kaldım. Çünkü birçoğunun aslında Ayn Randcı olduğunu bilmiyordum. Keşke daha önce söyleselerdi de hiç muhatap olmasaydım kendileriyle. Vaktime yazık değil mi?
Bu kişilerin paranoyası on altı milyonluk bir kentte açılan bir düzine aşevi yüzünden komünizmin geleceği sanrısı oldu. Belediyenin bu icraatını başta pek tutmuyordum ama öyle saçma argümanlarla karşı çıkıldı ki artık bir gereklilik olduğunu düşünüyorum.
Diğer kesim ise ulusalcılardır ki bu kişilere makyajlı milliyetçiler de diyebiliriz. 23 Nisan törenlerinde siyah bir çocuk yüzünden kopardıkları yaygara Almanların ülkemizi işgal edeceği yönündeki paranoyadan kaynaklanmaktadır. Bu algının başını çeken Mine Kırıkkanat ve Cengiz Özakıncı için diyecek söz bulamıyorum. Tımarhaneye kapatılmanız lazım sizin.
Uzun lafın kısası aramızdaki delilerin ortaya çıkmasını sağladığı için İmamoğlu'na bir kez daha teşekkür ediyorum.
🇸🇪 Mereyusblog
Romersk medborgare från Miklagård.
På Mastodon sedan 23.X.2021
Bara postar oviktiga tankar.
Allmän egendom (PD). Inga begränsningar.
Jag tjänar ingen inkomst av det jag lägger upp här.
🇬🇧 Mereyü's blog
Roman citizen from İstanbul.
On Mastodon since 23.X.2021.
Just posting unimportant things.
Everything I publish is Public Domain (PD).
I don't earn any income here.
🇹🇷 Mereyü'nün blogu
Civis romanus sum.
23.X.2021'den beri Mastodon'da.
Önemsiz şeyler üzerine.
Paylaştığım her şey kamu malıdır (PD).
Buradan herhangi bir gelir elde etmemekteyim.