Show newer

İnsanların kazandığı parayı herhangi bir yatırımda değerlendirmeyip yeme-içme, tatil veya hobi için harcamasını "sınıfsal" olarak nitelemek sinyalcilik gibi geliyor. Sinyalcilik de ezikliktir. Bunu genellikle yeni yetme solcular yapıyor.

Geçen sene ekim ayının sonunda dükkanına böyle bir uyarı asan Vezneciler'deki Rağmen Sahaf, İBB'nin kira sözleşmesini yenilememesi nedeniyle kapanmış. Bir kez daha en doğru adaya oy verdiğimi hissediyorum. İşletmeciye bakanlıklar, devlet beslemesi terör yapılanmaları ve AKP'li belediyeler sahip çıkacaktır ama ben bir sonraki dükkanını Gazze'ye açmasını öneriyorum.

Kim Milyoner Olmak İster yarışmasında bir Fenerbahçe taraftarının elendiği soru. Bu güzide kulübümüzün logosunda bulanan renkleri içeriden dışarıya doğru hatırlayalım: Sarı, lacivert, yeşil, kırmızı, siyah ve beyaz. Yalınlıktan uzak ve çorba gibi bir logo tercihi taraftarların da kafasını karıştırıyor.

Yine Giray Altınok'un bir çalışması olan Var Bunlar dizisini izledim. Aslında sondan bir önceki bölümdeki garson kesitini görmüş ve izlemeye karar vermiştim.

Başrollerde Tufan karakterine hayat veren Giray Altınok ve onun ekürisi Samet'i canlandıran Kerem Özdoğan var ki onu Prens dizindeki Elçi Sangu rolüyle tanıyoruz. Birçok kişi diziyi Gibi ile benzeştirmiş. Absürt mizah olması ve iki ana karakter bulunması bakımından benzer bir kurguya sahip ama bu dizinin öne çıktığı birkaç nokta var.

Birincisi Samet'in işi dolayısıyla kurumsal hayata dair izlenimleri sunabiliyor olması. Mesela, kahve makinesiyle dövüştüğü bölüm harikaydı. Ayrıca, her bölümün kopuk birer evren yerine tüm dizinin sürerlik sağlaması da onu Gibi'den ayırıyor. İki karakter de kadın düşkünü olarak resmedilmiş. Biriyle flört imkanı bulunca onlar için sınır yok.

Dizinin yayınlandığı platform beIN Sports'un internet yayının yapıldığı Tod olunca pek yayılmaması normal. Bazı sahneler hiç akmıyordu. Samet karakteri öyle salak ki insan "Salaklığın da bir sınırı olmalı" diyor bir yerde. Ali Sunal'ın olduğu bölüm bir vodvili andırıyordu. Buket karakteri diziye renk katmış. Karakteri oynayan Cansu Diktaş, aynı zamanda Giray Altınok'un eşiymiş.

Bir bölümün 20-25 dakika olması oyunu ve kurguyu diri tutmuş. Bazen yarım saatlik bölümler bile sıkabiliyor. Sezonların on üçer bölüm olmasının bir anlamı var mı bilemiyorum. Galatasaray'ın her maçını takip eden, fırsat bulduğunda deplasmanlara da giden Giray Altınok, çiçekler, bardakların iç rengi gibi birkaç yere sarı ve kırmızıyı yerleştirmiş. Umarım farklı projelerde izleriz kendisini.

Elli dördüncü yıldönümünde Büyük İşçi Direnişi'ni saygı ve minnetle anıyorum.

24'üncü hafta photomania

1️⃣ Kendi çektiğim bir fotoğraf
2️⃣ İnternetten indirdiğim bir fotoğraf
3️⃣ Bir trashpost görseli
4️⃣ Storilerden edindiğim bir fotoğraf

Rahatına düşkün, günlük zevklerinin peşinden koşan, hedefine ulaşmakta bir ilkesi olmayan ve politika üretmekte yetersiz insanlarla yol yürünmez. Gezi Parkı eylemcilerine şiddet uygulayan ve hakaretler savuran sahibine rağmen Kızılkayalar, o günden beri yedi şube daha açtı. Önünde kuyruk olan bu büfelerin üçü Kadıköy'de, biri de Beşiktaş'ta. Mado, dünya kadar alternatifi olmasına rağmen ağzına kadar dolu. İzmirlileri tehdit eden Pınar patronu için gereken tepki koyulmadı. Boykot bizim mahalleye uzak bir kültür demek ki. Halbuki İslamcılar İsrail ile alakası olmayan Starbucks'ı satılmış medyanın da yardımıyla resmen terörize etti ve devlet destekli Espressolab çevresinde bütünleşiyorlar.

Bugün yaşadığımız tüm sıkıntıların, haber bülteni izlerken tanık olduğumuz vahşi cinayetlerin, insanların birbirine karşı tahammülsüzlüğünün, her şeyin en kalitesizini en pahalıya alıyor oluşumuzun ve karşılaştığımız tüm rezaletlerin nedeninin 2017'de sonuçları AKP eliyle değiştirilen referandum ve bununla beraber devlet tarafından vatandaşlık sözleşmesinin feshedilmesi olduğunu düşünüyorum. 2017 Anayasası ile Türkiye toplumunu ulus yapan antlaşma ortadan kalkmış, ayrı dünyalarda yaşayan iki farkı topluluk ortaya çıkmış ve Onarılamaz Kesin Yıkım başlamıştır.

Sadece bileklik sipariş etmiştim. Koca kutuyu görünce şaşırmıştım. Bir da büyük poşete koymuşlar. GSStore'un müsrifliği beni öldürüyor.

Türkiye'nin dezenflasyon sürecine girdiği yönünde yazılıp çiziliyor. Bana hiç doğru gelmiyor fakat söylentiler gerçekleşir ve enflasyon düşüşe geçerse fiyatlar yine de normale dönmeyecek. Bunu şöyle düşünebilirsiniz: Saatte yetmiş beş kilometre hızla giden araç hızını otuz kilometreye düşürse bir anda geri gitmeye başlamaz. Aynı doğrultuda ama daha yavaş bir şekilde ilerler. Eskilerin söylediği bir söz de fikir verebilir: Bıçağı beş santim sokanın üç santim geri çekmesi lütuf değildir.

Şimşek McQueen, ekonominin başına geleli bir yıl oldu ama olumlu yönde ilerleyen tek bir veri yok. Gözlerinden ışıltı saçan Nureddin bile daha iyiydi. Dışarıdan gelen paranın etkisiyle son on yıldaki en iyi ekonomi bakanı bile sayılabilir. Yüzükçü Berat, milletin zor zamanları için saklanan ihtiyaç akçesini yemişti. Işıldak Nureddin Bitkisel, tamamen seçim ekonomisinin getirdiği sahte baharla anılıyor. Şimşek McQueen ise kasada para kalmadığı için AKP'lilerin pudra şekerini, dördüncü otomobilini ve Monako tatilini milletin canına çökerek finanse ediyor. Çünkü zamanında Işıldak Nureddin demişti: "Türkiye ezik değil."

AKP'nin cezasızlık politikası Türkiye'yi dünyanın en ilkel ülkesi haline getirdi. Doğrunun yanlıştan ayrılmasını sağlayacak bir hukuk düzeni yerine terör düzeni hakim bu topraklarda. Bu nedenle bazı insanlar adaleti kendi elleriyle tesis etmeye çalışıyor. Ancak bunu yaparken çok dikkatli olmak gerekiyor. Mesela Gezi Parkı eylemleri sürerken Kabataş iftirasını atanların ayağına beton döküp denize sallasaydık Fahrettin Altun da dahil kimse iftiraya bulaşmazdı. Daha basit bir örnek vermek gerekirse, engelli rampası önüne park eden dallama sabah aracını bulamasaydı veya paramparça halde görseydi hayatı boyunca yaşamadığı bir aydınlanmanın öznesi olurdu.

23'üncü hafta photomania

1️⃣ Kendim çektiğim bir fotoğraf
2️⃣ İnternetten indirdiğim bir fotoğraf
3️⃣ Storilerden edindiğim bir fotoğraf
4️⃣ Ekran görüntüsü

Tepe Nautilus AVM'de gezerken Danimarka'nın IKEA'sı olarak tanımlanan JYSK mağazası karşıma çıktı. Esenyurt, Beylikdüzü ve Büyükçekmece'de şubeleri olduğunu biliyordum ve bir ara uğramayı planlıyordum fakat bu biraz sürpriz oldu.

Mağaza, İskandinavlığı iyi bir şekilde pazarlıyor gibi görünüyor. Tıpkı Fransız olmasına rağmen ürünlerinde Norveç bayrağını kullanan Neutrogena gibi. Bunun yanında, ücretsiz teslimat gibi IKEA'nın sunmadığı bazı olanakları da sağlıyor. Galiba sektöre yeni girdiklerinden rekabeti kızıştırmak istiyorlar.

Dükkan, Koçtaş gibi bir mobilyacının sığabileceği büyüklükte. Çoğu ürünü de bulmak mümkün. Ancak minimal bir IKEA diyebiliriz. Ürün tasarımları geliştirilebilir. Mesela porselen bir kupayı elime aldığımda çok ağır olduğunu gördüm. Halbuki çay veya kahve içecek kişinin her seferinde az eforla bunu kaldırması gerekir.

Fiyat algım kaybolduğu için fiyatlar hakkında yorum yapamayacağım. Türkiye'deki hakları (kısaca frenchise) kimin elinde diye araştırmak lazım. Şimdilik güzel, hoş bir yere benziyor.

Sanırım İBB, otobüslerde wifi hizmeti vermeye başlamış. Bu sabah ilk kez bağlandım ve hızı şaşırttı. Emeği geçenlere gönülden teşekkür ederim.

Özgür Demirtaş, YouTube'da 26 Nisan 2020'de yayınladığı Nakit Kraldır! ( Cash is King!) ve 7 Haziran 2020'de yayınladığı iki bölümlük Bir Evin Fiyatı ve Gerçek Değeri videolarıyla pek çok kişinin pandemi döneminin başında ucuz kredilerden yararlanmasını ve dolayısıyla evsahibi olmasını engellemiş.

Artık görmekten sıkıldığım bir serzeniş var. Halkın büyük kısmı tarafından kabul edilen yazımın dilimize ambargo koymuş bir kurumun sözlüğündekiyle çelişmesi nedeniyle bu şekilde yazanları cahil kabul etmek olarak özetlenebilir. Direkt, inisiyatif, orijinal, sezaryen gibi aslı Türkçe olmayan sözcükleri dilimizin karakteristiğine uyarlayarak direk, insiyatif, orjinal, sezeryan olarak yazmakta ve söylemekte sakınca yok bence. Sonuçta Fransızca, İngilizce, Latince, Arapça veya Farsça konuşmuyoruz. Bir dil, o dilde süreklilik kazanmalıdır. Aksi saçma olacağından sözcüklerin kaynak dildeki bağlamını gözetmek zorunda değiliz. Konuştuğumuz dilin nesnesi olmadığımıza göre bu inat saçmadır. Halkın söyleyip yazdığı şekliyle kabul edilmelidir.

Çocukluk ondan nefret etmekle,

Ergenlik ondan nefret etmekle,

Olgunluk ondan nefret etmekle başlar.

"Türkiye'de kadınlar çok açık giyiniyor. Avrupa'da, Amerika'da böyle değil" diyenlerin salaklığı halis mi? İnanarak söylüyorlar bir de.

Show older
Qoto Mastodon

QOTO: Question Others to Teach Ourselves
An inclusive, Academic Freedom, instance
All cultures welcome.
Hate speech and harassment strictly forbidden.