Show newer

Türkler başkalarının ülkelerini isgal edince faşist olmuyorlar, başkalarının dillerini yasaklayınca fasist olmuyorlar, baskalarının kültürlerini yağmalayınca fasist olmuyorsun.
Tepeden tırnağa ırkçılık yaparsan halk düşmanı bir faşist olmuyorsun,
Talandan beslenirsen faşist olmuyorsun,
Başka halkları küçümseyen sözleri, fıkraları anlatınca fasist olmuyorsun.
Çingene kelimesini aşağılık olarak kullandıkları zaman fasist olmuyorsunuz,
Kürd’lerin müziğini kendi müzikleri gibi kullanıp köksüz türkçe sözlerle kirletip, ondan sonra Türk sanat müziği yada Türk halk müziği deyince fasist
olmuyorsunuz,
Kürdistan’ı harabeye çevirince fasist olmuyorlar.

AMA BİR KÜRD TÜM BUNLAR FAŞİZMDİR DESE
Yada ben kendi milletimden, tüm haklardan bahsetsem FAŞİST oluyorum…

Öyle mi?

İşte türklük böyle bir
FAŞİZİMDİR.

Uzak durun bunlardan.!

Mahmut Uzun

instagram.com/p/CujPWHuqtW5/

Srebrenitsa Soykırımı: Sürece nasıl gelindi, neler yaşandı?

euronews • Son güncelleme: 11/07/2023 - 08:11

Bosna Savaşı sırasında 8 binden fazla Boşnak sivilin Sırp askerler tarafından katledildiği Srebrenitsa Katliamı, üzerinden 28 yıl geçmesine rağmen hala yakın tarihin kanaya yarası olarak tazeliğini koruyor.

Bosna Savaşı sırasında 8 binden fazla Boşnak sivilin Sırp askerler tarafından katledildiği Srebrenitsa Katliamı, üzerinden 28 yıl geçmesine rağmen hala yakın tarihin kanaya yarası olarak tazeliğini koruyor.

11 Temmuz 1995'te başlayan ve 8 bin 372 Boşnak sivilin Ratko Mladic emrindeki Sırp askerler tarafından hunharca öldürüldüğü Srebrenista Katliamı, 2. Dünya Savaşı'ndan sonra Avrupa'da yaşanan en büyük insanlık trajedisi olarak nitelendiriliyor. Aradan çeyrek asır geçmesine rağmen halen bin kurbanının kayıp olduğu bu büyük trajedi sadece Bosna Hersek'in değil tüm insanlığın adalet arayışının sembolü haline geldi.

Soykırımda katledildikten sonra toplu mezarlara gömülen Bosnalıların DNA örneklerinden kimlik tespit çalışmaları ise devam ediyor.(...)

DEVAMI tr.euronews.com/2021/07/10/sre

Medusa'nın Kesik Başı ve Bütün Hikâyemiz
Özlem Dikeçligil

Baudrillard, “Medusa öyle kökten bir ötekiliği temsil eder ki ona bakan ölür”1 der. Ve Medusa’nın ötekiliğini ulaşılamayacak bir yere koyar. Çünkü Medusa’nın ötekiliğinde ölüme açılan, dönüşü olmayan bir yan vardır. Medusa’nın o kadar derine itilmiş bir sessizliği vardır ki isyanını dile getiremediği için ona her bakanı içindeki ölüme çağırır.

Medusa’nın Ovidius tarafından bize anlatılan hikâyesinde2 ışık düşen tek bir an, ferah nefes alacağımız ufacık bir boşluk dahi yoktur. O kadar karanlık ve kasvetli bir hikâyedir ki bu, gölgesi binlerce yılı aşarak bugünün tecavüzlerinin, kadın cinayetlerinin üzerine düşer. Ve yılan saçlarının öfkesi bütün kadınları ateş gibi sarar.

Athena’nın tapınağında rahibe olan üç kız kardeşin hem en güzeli hem de ölümlüsüdür Medusa. Diğer ikisi Gorgon olarak ölümsüzdürler. Ama Medusa’nın başı, öldürülen, tecavüze uğrayan, şiddet gören her kadında, her çocukta gövdesinden tekrar tekrar koparılacağı için ölümü çoğalan, bitmek bilmeyen bir ölüm olmalı ve tanrısal şefkatin ufacık bir parçasından dahi nasibini almamalıdır. Bu yüzden bir tecavüz mağduru olarak ölümlü olmak zorundadır. Onun “ötekiliğini” biricik kılan, kimselere benzemez yapan da budur: hikâyesindeki saf karanlık.
Kadın cinayetlerinin hemen hepsinin arkasına sinsice gizlenmiş sözde aşk burada da iş başındadır. Medusa’nın dillere destan güzelliğinden etkilenen Poseidon, Medusa’dan karşılık göremeyince ona Athena’nın tapınağında tecavüz eder. Ovidius bu tecavüzü bize şöyle anlatır: “Sevenler bölüşemiyordu güzelliğiyle ünlü Medusa’yı, kıskanıyorlardı. Bütün güzellikleri içinde saçları göze batardı. Gören biri anlatmıştı bunları. Kızlığını deniz tanrısı bozmuş derler.3
DEVAMI: oggito.com/icerikler/medusanin

"Balıkçı Kadının Kızı
Ursula, bu denemesinde kadın yazarlara yönelik ya bebek ya kitap dayatmasını eleştirmiştir. Çocuklu bir kadının yazdığı hiçbir kitabın o muhteşem listelerde yer alamadığına değinmiş ve bunun sebebinin de sanatçının kendisini sanatına feda etmesi gerektiği düşüncesi olduğunu belirtmiştir. Bu düşünceye uymayan sanatçıların kendilerini ikinci sınıf hissetmesine neden olmaktadır. Kültüre göre sanatçı özerk, tercih yapan bir benliktir; böyle bir benlik olabilmek için kadın kadınlığından soyunmalıdır. Doğurganlığından, erkeği taklit ederek, sıyrılmalıdır. Örneğin, Slyvia yaptığı bu hatayı kendini öldürerek telafi etmiştir. Katil erkek egemen toplumdur. Ataerki kendine, kendi çıkarına hizmet etmeyen her şeyi yok etme bastırma çabasındadır.

Ruhtaki Stalin

Yevgeni İvanoviç Zamyatin’in kısıtlamalarla dolu hayatına değinmiştir. Sindirmeyi, baskıyı ve sansürü yenmenin tek yolunun da bunları reddetmek olduğunu belirtmiştir. Zamyatin’in ruhen düşmanlarından büyük olduğunu ve onların küçüklüğünün kendisine bulaşmasını, ufalmayı bilinçli olarak reddettiğini belirtmiştir. Stalin’i ruhuna sokmadığını ifade etmiştir. Rusların, sanatın insan zihnini değiştirebileceğine yönelik inançları olduğunu ve bu inançları yüzden sanatı sansürlediklerini ifade etmiştir.

Kaçış Yolları
Ursula, okullarda bilimkurgu dersleri olmasının güzel yanının; eleştirinin çok kitap okumuş eğitimli ve zeki insanlardan gelecek gerçek eleştiriler olacağını belirtmiştir.

Fantezinin bir kaçış edebiyatı olduğu eleştirilerine de Tolkien’ın sözüyle yanıt vermiştir: …eğer aklın ve ruhun özgürlüğüne değer veriyorsak, hürriyet taraftarıysak, elbette kaçmakla ve elimizden geldiği kadar çok mahpusu da kurtarmakla yükümlüyüz.

Uzaylı Kocakarı

Menopoza yönelik fikirlerini dile getiren Ursula; menopozun görmezden gelinmesinin yanlış olduğunu, bunun kişinin kadınlığını yok sayması, savuşturması, erkek gibi olduğunu iddia etmesidir” der. “Erkekler bir kere ergen olduktan sonra bir daha değişmezler ve bu onların kaybı, bizim değil.” der. Niçin onların yoksunluğunu ödünç alalım ki?” diye sormadan da edemez Ursula.

Editör: Ceren Kozalıoğlu"
ALINTI
kitap.yazarokur.com/kadinlar-r

Diyarbakır Ergani'de çiftçilik yapa 54 yaşındaki Nuri Balcı'da Zirki köyünden Sarkis Usta'nın hikayesini anlattı (23 Eylül 2015)
"Sarkis Usta'nın 1915'e kadar Zirki köyünde herkesle arası çok iyiymiş . Köylülere hep yardımcı olurmuş. Köylülelere buğday ambarlarının yapımını o öğretmiş.Buğday ambarları nakışlı tahtadan geçmeli, yani çivi kullanılmadan yapılıyormuş.Karasaban başta olmak üzere çiftçilikte kullanılan araç ve gereçlerin yapımını dahi Sarkis Usta köylülere öğretmiş.1915'te olaylar başlayıca korucular (bejikler) var olan Ermenileri öldürmeye başlıyor .Kaçabilenler kaçıyor .Sarkis Usta'yı köylüler bejiklerden korumuş .Bir süre bağ evinde saklanmış .Bejikler bağ evinde onu rahat bırakmamışlar .Bağ evinden gelip köyde yaşlı bir kadının samanlığında barınmaya başlamış.Sonrasında Hıdır İlyas adlı bir bejik Sarkis Usta'nın yerini tesbit ediyor .Gelip yaşlı kadına Sarkis Usta nerede, diye soruyor .Yaşlı kadın nerede olduğunu bilmediğini söylüyor .Sarkis Usta bejikle yaşlı kadının konuşmalarını duyunca samanlıktan çıkıp kaçmaya başlıyor.Bejik Sarkis Usta'nın kaçtığını görünce tabancasını çekip arkasından kurşunlayıp öldürüyor.Ardından da köylülere ; Bunu mezara koymayacaksınız , gömmeyeceksiniz ," diyor.Köylüler bejikten çok korktukları için cesede dokunmuyorlar .Cesedi köpekler parçalıyor .
Sonra köyde samanlığında kendisini koruyan Ayşe Nene ,Sarkis Usta'nın parçalanmış kolunu kucağına alıp ; "Bu kol bize neler neler yaptı. Kapı, pencere,karasaban,buğday ambarlarını hep bu kol yaptı " diye ağıtlar yakarak kolu götürüp bir yere gömüyor.
1924'te Şeyh Sait isyanı başlayıncaya kadar bejikler köylülere baskılarını sürdürüyorlar .İsyanda köyün muhtarı Ali Keya, bejik Hıdır İlyas'a Sarkis Usta'dan dolayı baskı uygulamaya başlıyor.Hıdır ilyas korucu olduğu için askerlik bile yapmamıştır.İlyas askeri yetkililere gidip, ben Ermenileri öldürdüğüm için Ali Keya (Muhtar) bana baskı yapıyor diyor .Muhtar askeri yetkililere ;Hıdır İlyas'a baskı yapmadığını , asker kaçağı olduğunu , askerliğini yapması gerektiğini söylediğini açıklar.Bunun üzerine bejik Hıdır İlyas kaçıp kayıplara karışır.
Ben bu hikayeyi en az 10 kişiden dinledim .Hepsi de bu şekilde anlattı."
Ergani Tarihinin Saklı Sayfası Ermeniler
Müslüm Üzülmez

Hüseyin Topgider

Kemalizm, Türk faşizminin en ırkçı, en şöven, en vahşi, en asimilasyoncu uygulama biçimidir.
Kemalizm bütün dillere, kültürlere, uluslara düşmandır.
Anadoludaki bütün etnik yapıları Türkleştirmek Kemalizmin ve Kemalist devletin temel amacıdır.

twitter.com/TopgiderH/status/1

“Chénier devrim patlak verince heyecanla Paris’e döner. Devrimde aktif rol oynar… Ancak, devrim sonrasında tahttan indirilen kralın idam edilmesine karşı çıkınca, ihtilalciler tarafından kraliyet yandaşı ilan edilerek tutuklanır. Oysa Chénier, kralın idam edilmesine karşı değildir, Chénier her hangi bir insanın her hangi bir suretle ölüm cezasına çarptırılmasına karşıdır.

“Hiçbir suç ölüm cezasını gerektirecek kadar büyük değildir” diyerek kendi kalemini kırmıştır.

Herkes, tutuklanan şairin savunma yazmasını beklerken o şiirler yazmaya devam eder; Çünkü sadece suçu olanların savunma yapacağını düşünmektedir. Suçu olmamasına karşın idama mahkum edilir: Devrim kendi çocuklarını da yok etmektedir…
Devrim taraftarı Chénier’i giyotine götürürler ve ona son bir şans verirler, savunduğu şeyden vazgeçtiği zaman asılmayacaktır. Halk yalvarırcasına haykırır “vazgeç” diye… Romantik şair savunduğu YAŞAM HAKKI fikrinden vazgeçmez.

İnfazı seyretmeye gelen kalabalığa dönerek başını iki elinin arasına alıp “bu kafanın içinde daha çok şey vardı” diye bağırır… ve giyotin iner… tarih 25 temmuz 1794’tür. Kaderin cilvesine bakın 2 gün sonra da celladı Robespierre’nin başı aynı giyotinde kesilir.

Tutuklanınca şiirlerini ağaç yapraklarına yazıp, hapishaneden çıkaran şairin son mısraları yaşadığı hüznü ve acıyı yansıtır;

canlanır son ışık ve tatlı rüzgarlar gibi,
gözümde güzel günler
dibinde giyotinin üflerim neyimi
deyip neylersin kader.
düşünmeden kendimi, çürüyüp gideceğim,
bu karanlık çukurda
benim de kaderim bu! orada bekleyeceğim
alışalım unutmaya
ölüm uykusuyla kapanacak ah gözlerim
gideceğim bir anda
son şiirlerim bunlar benim
dört duvar arasında...”

Mahmut Uzun

instagram.com/p/CuIHhBtM5sf/

Beş yüz yıllık ‘misafirlik’! : Türkiye Yahudilerinin dünü, bugünü, yarını…
AVLAREMOZ-19 TEMMUZ 2017

“Yahudiler güvensizliği öğrendiler ve bu devlete bir daha güvenmemeyi de öğrendiler. Bugün Yahudi toplumunun maruz kaldığı anti-semitizmde de ve susmasında da bunun cevabını buluruz”

Türkiye ‘toplumu’ yine yüzleşmediği bir tramvayı ‘geride’ bıraktı. Daha giriş cümlesinde iki anahtar kelimeyi tırnak içerisinde aldım. Zira ‘geçmişiyle’ yüzleşememiş, ortak hafızası oluşmamış insan birlikteliğini toplum olarak adlandırmak anlamsız. Öte yandan özür dilemeden, geçmişle yüzleşmeden de yaşananlar “geride” bırakılmıyor. Anti-semit söylemin Türkiye örneğinde görüldüğü üzere her fırsatta tekrar tekrar yüzümüze çarpıyor. Hayat ne güzel şuursuz olunca!
1934’ün 21 Haziran- 4 Temmuz’unda, Trakya’da sadece inançları farklı olduğu için, sayıları da hiç önemli değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin binlerce yurttaşı yerlerinden edildi. Literatürde Trakya Pogromu olarak anılan, Türkiye Yahudilerini hedef alan olayların sene-i devriyesinde, hafızanın nesilden nesile devredilmiş haliyle, bir bilenle konuşmak istedim. Bu yüzden anti-semitizme karşı bir platform olarak faaliyet gösteren Avlaremoz’a başvurdum. Avlaremoz da beni Işıl Demirel ile buluşturdu. Işıl Demirel ile yaptığım röportaj sırasıyla, Trakya Pogromu, Türkiye’de anti-semitizm ve Avlaremoz’un faaliyetleri başlığı altında üç bölümde yayınlanacak.
Işıl Demirel, Gezi ‘olayları’ sonrası ‘sendikal örgütlenme ve siyasal hareketlenme’ nedeniyle işten atılan eski bir akademisyen. Antropolog olan Demirel yaklaşık bir senedir Sivil ve Ekolojik Haklar Derneği’nde (SEHAK) ve iki senedir Avlaremoz’un içinde yer alıyor. Anne tarafından da Yahudi olan Işıl Demirel ile, Türkiye Yahudilerinin dününü, bugününü ve yarınını konuştuk…

DEVAMI:
avlaremoz.com/2017/07/19/bes-y

Bugün bizlere ölüm fermanı yazanlar ..

O yarattığınız canavardan korkmuyoruz.!!!

Yasalarınız ve her türlü şiddetiniz bizleri daha da cesur yapar...!

Bizlere katliam ve insanlık suçundan başka bir şey sunmadınız...

İnsanlık suskun, insanlık sağır ve kör...

Ağla Ülkem ...
Ağla, Dünyanın dört bir yanına savrulmuş mazlum Halkım ....

Acımız ve öfkemiz büyüktür.

Mahmut Uzun
2 Temmuz 2023

instagram.com/p/CuL2PVHKckW/

Show older
Qoto Mastodon

QOTO: Question Others to Teach Ourselves
An inclusive, Academic Freedom, instance
All cultures welcome.
Hate speech and harassment strictly forbidden.