Show newer

19 Mayıs 1919’dan Lozan’a

Mustafa Kemal’in İstanbul Hükümeti ve İngilizlerin onayı ile 19 Mayıs 1919’da Samsun’a müfettiş olarak atanmasının ardından, yaptığı ilk iş, yerel çetelerle irtibata geçip, Pontus Rumlarını toptan imha girişimine başlamak olmuştur. Tek bir köy kalmaz Pontuslu Rumların kanlarıyla sulanmadığı, Karadeniz’in bütün dereleri kırmızı akar yıllarca.
En iyi Müslüman, en iyi Türk olduklarını ispat etmek adeta Pontusluların toplumsal davranış biçimine dönüşür. Türk milliyetçiliğine, Müslümanlığa sarılırlar. Türk ırkçılığının merkezi haline getirilen Pontus şehirleri adeta Cumhuriyetin muhaliflerini sindirmede kullanacağı kontrgerilla merkezleri haline getirilir.

ozgurpolitika.com/haberi-19-ma

Zihinleri uyandıran bilgelik sözleri :
1. “İnsanların içinde yaşadığı en büyük hapishane, başkalarının gözünde nasıl göründüklerine dair duydukları korkudur.”
— David Icke
2. “Çok hızlı özür dileyenlere dikkat edin: Çoğu zaman bunu gerçekten pişman oldukları için değil, tartışmayı kapatmak için yaparlar.”
— Paulo Coelho
3. “Başkalarını kontrol etmeye çalışanlar, genellikle kendilerini kontrol edemeyenlerdir.”
— Marcus Aurelius
4. “Adaletsiz bir dünya ile yüzleşmenin tek yolu ona başkaldırmaktır.”
— Albert Camus
5. “Bilgelik, ne zaman konuşacağını bilmektir. Zeka ise ne zaman susacağını.”
— Sokrates
6. “Kırık bir kalp, başarının asla öğretemeyeceği dersleri öğretir.”
— Halil Cibran
7. “Çoğu insan gerçeği değil, teselliyi arar.”
— Carl Jung
8. “Kaybedecek hiçbir şeyi kalmayan bir insan, artık kontrol edilemez.”
— Fyodor Dostoyevski
9. “Bilge insan asla intikam peşinde koşmaz, çünkü hayatın bunu ondan çok daha iyi yapacağını bilir.”
— Konfüçyüs
10. “Kime güveneceğine dikkat et: Tuz ve şeker birbirine çok benzer.”
— Japon atasözü
11. “Bir şeyin peşinden koşmayı bıraktığında, işte o zaman sana gelir.”
— Buda
12. “Bir aslan tarafından yönetilen koyun ordusu, bir koyun tarafından yönetilen aslan ordusunu her zaman yener.”
— Arap atasözü
13. “Adaletsizlik nerede olursa olsun, her yerdeki adaleti tehdit eder.”
— Martin Luther King Jr.
14. “Başkaları için yaşayan kişi, sadece kendisi için yaşayan birine kıyasla çok daha uzun süre hatırlanır.”
— Lev Tolstoy
15. “En kötü yalnızlık, kimsenin seni anlamadığı yalnızlıktır.”
— George Eliot
16. “Birinin sana ne kadar değer verdiğini öğrenmek istiyorsan, artık sana ihtiyacı kalmadığında nasıl davrandığına bak.”
— Friedrich Nietzsche
17. “Başkalarıyla kendini kıyaslamayı bıraktığında, sonunda en iyi halin olursun.”
— Lao Tzu
18. “Eğer tek amacın dünyaya uyum sağlamaksa, asla bir etki bırakamazsın.”
— Bilinmeyen
19. “Birinin hala iyiliğe inanmasının sebebi ol.”
— Bilinmeyen
20. “Bir şeyler ters giderse, onu düzelt. Ama endişelenmemeyi öğren: Endişe hiçbir şeyi çözmez.”
— Ernest Hemingway

lemmy.world/post/30027113

"Anarşizm romantik bir masal değil, beş bin yıllık deneyime dayanan, hayatlarımızın yönetimini krallara, rahiplere, politikacılara, generallere ve komiserlere emanet edemeyeceğimizi kavrayan inatçı bir anlayıştır."

-Edward Abbey

Çağımızın en sıradan olgusu kendilerini bilgili, eğitimli ve aydınlanmış sayan, bir sürü gereksiz şey bilen insanların, hem hayatın anlamını bilmeyerek hem de bu bilgisizlikten gurur duyarak çok derin bir cehalete kapılmış olmalarıdır."

—Lev Tolstoy

"Malcolm X silahlı zencileri savunuyor!" Bunda yanlış olan neydi? Neyin yanlış olduğunu söyleyeyim. Ben beyaz adama karşı fiziksel savunmadan bahseden siyah bir adamdım. Beyaz adam zencileri linç edebilir, yakabilir, bombalayabilir ve dövebilir - bunda bir sorun yok: "Sabırlı olun" ... "Gelenekler yerleşiktir". "Her şey daha iyi olacak."
-- Malcolm X

“1925 yılında Diyarbakır’da görev yapan Şark İstiklal Mahkemesi başsavcısı Süreyya Özgeevren 1957 yılında Dünya Gazetesinde yayınladığı anılarında bir olay anlatır:
"Bir gün mahkemeye kara yağız, yiğit bir Kürt genci getirdiler. Hakimler sorguya çekti.
Türkçe bilmediği anlaşılınca, hakimler danıştılar ve delikanlının idamına karar verdiler.
Mahkemenin idam gerekçesi dehşet vericidir:
"Türkçe bilmeyen bir kimseden bu memlekete hayır gelmeyeceğinden idamına...
Hemen o gece çocuğu götürüp astılar.Dağkapı'da Yalova adlı küçük bir otel vardı.
Orada kalıyordum. Uyur uyumaz, o Türkçe bilmeyen çocuk rüyama girerek boğazıma sarıldı ve Türkçe, niye beni bıraktın beni idam ettirdin? diye tehdit etti.Sabaha kadar bu hal iki-üç kere tekrarladı.
Deliye dönmüştüm. Sabahleyin mahkemeye gittim ve hakim arkadaşlara dedim ki, 'Birader, Türkçe bilmeyenleri asarsak tüm Diyarbakırlıları, hatta tüm doğuluları asmamız lazım. Biz buraya suçluları cezalandırmaya geldik.' Rüyada başıma gelenleri onlara anlattım.
Mazhar Müfit ve öteki hakimler, 'sen karışma, bu bizim işimizdir' dediler. Ben de savcılığımı ileri sürdüm, aramızda münakaşa ağız kavgasına kadar ilerledi. Ben ve onlar şifre ile durumu Ankara'ya bildirdik.Bir hafta sonra Başvekil İsmet İnönü’den şu telgrafı aldım
"Ahmet Süreyya Bey, Diyarbakır İstiklal Mahkemesi Başsavcısı.. Gayemiz, Kürtlerin ve Kürtçülüğün kafasının ebediyen ezilmesidir. Hakim arkadaşlarınla anlaş. Gözlerinden öperim.”

İsmet İnönü’nün Kürtlere bakışının resmi belgesidir.
Mahmut Uzun'un paylaşımından

19 MAYIS NEYİN TARİHİ?

Elias Nin

19 Mayıs, “Halkın Takımı” olarak nam salmış olan Beşiktaş Kulübünün girişimiyle ilk kez 1935 yılında kutlanır. Beşiktaş kulübü, 19 Mayıs’ın resmi bayram olarak ilanı için Ankara’dan ricada bulunur; bu rica bir yasa teklifi olarak Mustafa Kemal’e sunulur ve onun da onayıyla bir kanun halini alır. 1938 yılı itibariyle de “Gençlik ve Spor Bayramı” olarak kutlanır.
Resmi tarih anlatımına göre 19 Mayıs, “Mustafa Kemal, İstanbul hükümetinden bağımsız olarak 19 Mayıs 1919’da Samsun’a gelir ve orada Milli Mücadeleyi başlattıkları” tarihtir.
Deniz Gezmiş ve arkadaşları da kendi mücadelelerini “ikinci Bağımsızlık Savaşı” olarak adlandırdıklarından, 19 Mayıs tarihinde, adeta tarihi tekerrür ettirmek istercesine Samsun’a gider ve orada “Tam Bağımsız Türkiye İçin Mustafa Kemal Yürüyüşü” düzenlerler. Lakin gerçek hiç de Türk resmi tarih tezinde anlatıldığı gibi değildir.
Mustafa Kemal, Padişaha rağmen Samsun’a gitmez. Mustafa Kemal ve yanındaki İttihatçı kadrolar Padişah Vahdettin’in emriyle Damat Ferit Paşa tarafından Samsun’a gönderilirler. İttihatçı kadroları Samsun’a götüren gemi İngilizlerin izniyle İstanbul Boğazı’ndan geçerek Karadeniz’e ulaşmıştır. Gemidekilerin maaşları da saray tarafından ödenmektedir.
Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Samsun’a gidiş nedeni “İşgale karşı mücadele etmek” değil, bağımsızlık yoluna girmiş Pontus Rum ve Koçgiri Kürt bağımsızlık girişimlerini ortadan kaldırmaktır. Ermenilerin bağımsızlık girişimi önceden bastırılmış olsa da bir tehdit olarak devam ediyordu; bunun da tamamen bertaraf edilmesi plan dahilindeydi.
Tabii bu sırada bir de ilan edilmiş Erzincan Sovyetleri var, henüz tehdit oluşturmasa da yarın bir tehdit olabilirdi, o da dağıtılmalıydı.
19 Mayıs’ın birçok anlamı olsa da bu tarih esasen Pontus Rum Soykırımı ile özdeşleşmiştir; biz de buradan devam edelim.

Pontus’ta Ne Olmuştu?

Pontus Rumlarının tehciri 1914 yılında başlamıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkan Savaşlarında yenilmesiyle birlikte, Pontus Rumlarının tehciri de başlamıştır. Bahane ise Pontus Rumlarının “Rus işbirlikçisi” oldukları iddiasıdır.
Esasen tehcir ve jenosit, İttihat ve Terakki'nin o yıllardaki temel siyasetidir, zaten bundan yalnızca Pontus Rumları değil, Ermeniler ve Süryaniler de paylarına düşeni almıştır.
Toplu tehcir kararı hayata geçirilmeden önce, Pontus Rumlarının yerleşim alanlarına Topal Osman ve İpsiz Recep'in kontrol ettiği çeteler tarafından saldırılar düzenlenir.
Erkeklerin çoğu Osmanlı ordusunun amele taburlarına alınarak ölesiye çalıştırılmaya götürüldüklerinden, Pontus Rum yerleşim yerleri daha da savunmasızdır; bu da Topal Osman ve İpsiz Recep çetelerinin savunmasız köylere saldırılarını daha da kolaylaştırır.
1916 yılı itibariyle ise Pontus Rumlarının kitlesel olarak tehciri başlatılır. 1916 yılındaki toplu tehciri araştırmacı yazar Tamer Çilingir şöyle resmediyor: “Sevkiyat’’ diye bahsedilen sürgün Karadeniz’de, 1916 yılının Kasım ayı ortalarında hayata geçirildi. Dağlara sığınanların dışında, gidenlerin büyük çoğunluğu bir daha geri dönemeyecekti. İttihatçıların onlara hazırladığı kader bununla sınırlı değildi. Bu sürgünde varılacak yer ölümdü. 50 km güneye çekilmeleri kararı alınmasına rağmen kat edecekleri yol kimi zaman 200 km olmuştu."

1914-1922 arasında baskınlarda ve tehcir sırasında toplam 353 bin Pontuslu öldürülür.

Sonuç olarak

19 Mayıs, Türkler için “bağımsızlığa” ilk adımın, Pontuslular için ise bağımsızlık haklarının Türklük tarafından çiğnendiği, Pontus halkının soykırıma uğratıldığı, topraklarından sürgüne gönderildiği tarihin adıdır.
Türklerin adına “bağımsızlık” dedikleri, “Osmanlı bakiyesi” olarak kabul ettikleri topraklarda Türklüğün hâkimiyetinin tesis edilmesinden başka bir şey değildir.

instagram.com/nin.elias/p/DJ01

19 Mayıs:
Güneş mi, Ateş mi?

Samsun ufkunda bir güneş doğdu, diyorlar.
Oysa Karadeniz’in dağlarında ölüm, kan, duman tütüyordu.
Bir millet doğdu diyorlar, bir başka millet
toprağından, dilinden, tarihinden siliniyordu.

Adına “kurtuluş” dediler,
ama kim için, kimden?
Yıkılan sadece bir imparatorluk muydu,
yoksa komşunun evi, kilisesi, mezarlarıymıy dı?

Bir elinde nutuk, ötekiyle susturulan çığlıklar…
Rum anaların çocukları Karadeniz’de boğuldu,
Sürgün yolları taş değil, kemik doluydu.

Ve şimdi…
Her 19 Mayıs’ta,
birileri bayrak taşırken coşkuyla,
birileri içinden kanlı bir denize bakar sessizce.

Mahmut Uzun
instagram.com/p/DJ0Y_FCK1Et/

Ferhat Kurtay, Eşref Anyık, Mahmut Zengin
ve Necmi Öner: Kürt Ulusal Direnişinin 18 Mayıs’ı…

Elias Nin

12 Eylül Askeri Darbesini yapan Generallerin yegâne görevi Kürdistan’daki ulusal ve sınıfsal uyanışı ve Türkiye’deki sınıf mücadelesini boğmak değildi; düşüncenin de tasfiyesi planlanmıştı.
Devrimcileri hapsetmek, ezmek, fiziki olarak ortadan kaldırmak bir çare değildi, bunu onlar da biliyordu.
Kesin çözüm, ütopyayı ortadan kaldırmaktı, bu da ancak içeriden kuşatmayla mümkün olabilirdi. Bu bakımdan, bunun karşısında direnebilecek kadroların ezilmesi gerekiyordu. Mesela bu yapılmadan Öcalan yolu açılamaz, Kürdistan’ın Türkiyelileşmesi bir “siyasi zafer” olarak Kürtlere sunulamazdı.
Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi, tasfiye planının 1 numaralı merkeziydi. Tutsakların bu saldırılara karşı koyacak tek silahları vardı, çıplak bedenlerinde vücut bulmuş olan iradeleri.
Onları acı ve ölümle tehdit eden düşman, ancak ölüm yenilgiye uğratılarak, bu silah düşmanın elinden alınarak yenilgiye uğratılabilirdi.
Mazlum Doğan’ın kendi canına kıyması tam da buydu: O, düşmana şu mesajı vermişti:

“Beni ölümle korkutamazsın, senin elinden o silahı alıp seni silahsız bırakıyorum.”

Mazlum’un ölümü, tutsakları savunma hattından saldırı hattına taşımıştır; onun bayrağı Ferhat Kurtay, Eşref Anyık, Mahmut Zengin ve Necmi Öner tarafından devralındı: Onlar da bedenlerini ateşe vererek Mazlum Doğan’ın yaktığı ateşin alevlerinin bütün Kürdistan’a yayılmasını sağladılar. Tarih: 17 Mayıs 1982 idi.
Hayri Durmuş, Kemal Pir, Akif Yılmaz ve Ali Çiçek ise açlıkla açlığı yendiler.
Açlıktan bitap düşmüş bedenlerini düşmana siper ederek, Mazlum Doğan, Ferhat Kurtay ve yoldaşları tarafından kazanılan mevzide direndiler.
Düşman bir kez yenilgiye uğratılmış, tutsaklar ve onların nezdinde Kürt ulusal direnişi teslim alınmamış, Kürdistan’ın üzerini kaplayan gri bulutlar dağılmaya başlamıştı.
Ne var ki bu yeterli olmadı, dışarıdan kuşatan düşman yenilgiye uğratıldı ama düşmanın içeriden kuşatması önlenemedi ve bugünlere gelindi.
Sonuç ne olursa olsun, Ferhat Kurtay ve yoldaşlarının yaktıkları ateş gelecek kuşaklara yol göstermeye devam edecek.

instagram.com/p/DJy9T6etDAG/

19 MAYIS, YALAN ÜZERİNE İNŞA EDİLEN KİRLİ BİR TARİH

Mahmut Alınak

Türk resmi tarihine göre Ulusal Kurtuluş Savaşı Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkmasıyla başlamıştır! Bu kirli bir yalandır. Mustafa Kemal ve arkadaşları işgalci devletlerle savaşmak bir yana onlardan destek aldılar.
M. Kemal NUTUK adıyla yayımlanan 1927’deki meclis konuşmasında bakın ne diyor: “Kazım Karabekir’e 19 Eylül 1919’da gönderdiğim telgrafta Amerikalılar, Fransızlar ve İngilizlerle pek ciddi temaslar yapıldı, bunların Sivas’a kadar gelen yetkilileri lehimizde oldular, bizimle iyi ilişkilere girdiler, bizim de içinde olduğumuz Kuvayi Milliye’nin tam anlamıyla milli nitelikte olduğunu olduğunu bize de bilgi vererek bağlı oldukları makamlara rapor ettiler, diye durumu bildirdim.”
Bu nasıl bir ulusal kurtuluş savaşı ki, emperyalist devletlerden destek görüyor?
Tarihi gerçek şudur ki, Kemalistler ve Türk ordusu İngiliz, Fransız ve İtalyan kuvvetlerine tek bir kurşun bile atmadılar. Onlar Ferit Paşa hükümetini devirip iktidarı el geçirme plânları yaparken, Antep, Urfa, Maraş ve Antalya’da yoksul halk işgalci güçlerle savaşıyordu. Örneğin halk 1920 Ağustosu’nda Antep’te Fransız güçleriyle savaşırken, Kemalist subaylardan oluşan Kent Savunma Kurulu zenginlerin para karşılığında şehirden ayrılmalarına izin verme kararı almıştı. Bunu protesto eden halk, “…Biz onların rahatı için cephede tüfeklerimizi yastık yerine başımızın altına koyarak, kuru topraklar üzerinde yatıyoruz… Hanlar, oteller, mağazalar, köşkler bizim değildir. Biz niye onlar için ölelim? Kimse harice çıkmayacaktır. Aksi halde silah istimal edeceğiz” bildirisi yayımlayarak, zenginlerin şehirden çıkmalarını engellemişti.
İngilizler İstanbul’u işgal ettiğinde de Kemalistler ve Türk ordusu ortalıkta yoktu.
Kemalistler Ankara’da iktidar koltuğuna oturuncaya kadar Ege’deki savaşa da katılmadılar. Yunanlarla Demirci Mehmet Efe ve diğer gerilla grupları savaşıyorlardı. Öyle ki Atatürk Nutuk’ta, Aydın bölgesi kolordu komutanı Refet beyin, Demirci Mehmet Efe’nin komutası altına girdiğini söylemiştir.
Kemalistlerin yaptıkları tek şey İngilizlerin İstanbul’da dağıttıkları meclisi Ankara’ya taşımak oldu. İngilizler ömrünü tamamlamış Padişah’ı tasfiye ederek İstanbul meclisini dağıtmakla Mustafa Kemal’i iktidara taşıyacak yolun taşlarını döşediler.
“Yedi düvele karşı savaştık” sözü rezil bir yalandır. Böyle bir savaş yoktur. Yunanlılarla olan savaş ise yerel bir savaş olup Ankara Meclisi’nin kurulmasından sonradır. O vakit zaten Türk devleti vardı.

x.com/mahmutalinak/status/1924

Ambalaj kültürünün göbeğinde yaşıyoruz. Evlilik sözleşmesi aşktan daha önemli, cenaze ölümden, elbise bedenden, ayin tanrıdan daha önemli.”

Eduardo Galeano

Komünist Önderi Saygıyla Anıyorum!
***
^Halkların kardeşliği sloganı baştan beri burjuva-liberal bir hiledir!
Önce tam hak eşitliği, ancak ondan sonra halkların kardeşliği."

İbrahim Kaypakkaya

Devrimi satın alamazsınız. Devrimi siz yapamazsınız. Yalnızca siz devrim olabilirsiniz. Ya sizin ruhunuzdadır ya da hiçbir yerde değildir.

Ursula K. Le Guin

İnsanlar bir sopayla dövülürken, bu sopaya "Halkın Sopası" denmesi onları pek mutlu etmez.
- Mikhail Bakunin

Anarşist sonuç, her türlü insan faaliyetinin yerel ve anlık olandan başlaması, merkezi ve yönlendirici bir ajansı olmayan bir ağda birbirine bağlanması, orijinal hücre büyüdükçe yeni hücrelerin ayrılması gerektiğidir.

Colin Ward

"Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun salaklığımızın uydurması. İçimizde şeytan yok. İçimizde aciz var. Tembellik var. İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey, hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var."

Sabahattin Ali

Show older
Qoto Mastodon

QOTO: Question Others to Teach Ourselves
An inclusive, Academic Freedom, instance
All cultures welcome.
Hate speech and harassment strictly forbidden.