Show newer

İyi bir insan olunca insanlar kötülük yapma imkanınızın olmadığını düşünebiliyor. Evet, kötülerin kötülük yapması akrebin sokması gibi bir içgüdüdür ama iyi insanlar kötülük yapmaktan aciz kimseler değildir. Şayet bir gün durumlar tersine işleyince ne gibi fenalıkla yüzyüze olduklarının farkına varıyorlar. Kötülüğün değil bilgi ve sevginin bir güç olduğunu anlamak gerekiyor sadece.

Senden önce dünyamı Güneş aydınlatır sanırdım. Gündüzüm gecemden farksızmış meğer.

Markaların 100'üncü Yıl pazarlaması hiç hoşuma gitmiyor. Samimiyetsiz bir göz boyama olarak görüyorum hepsini. Sonuçta bunların dini, imanı, milleti, kan grubu para değil mi?

Maden göçer, tren devrilir, asansör düşer... Hepsinin adı da kaza. Asıl kaza sizin ana rahmine düştüğünüz andır.

Tayyip Erdoğan yine tozu dumana katmış. Söylediklerinin nereye varacağını hesap edemiyor. Ülkeye ne olacağına dair bir endişesi yok. Ben zaten bu adamla ilgili sorunun siyasi değil psikolojik olduğunu düşünüyorum. Bu herif tam bir psikopat.

Sıkılmak, bu çağa ait bir kavram. Çevrede çok fazla uyaran var. Dışarı çıktığımızda abartılı -geceleri yanıp sönen- tabelalar, bilbordlar ve bilgilendirme panoları dikkat çekiyor. İlgi sürekli başka yöne kayıyor.

Bu devirde ortaya çıkan ürün de öncekileri katlayacak seviyede. Çoğu da tüketilmek için üretiliyor. Diğer kaygılar ikinci planda. Çok fazla izlenecek film, dinlenecek şarkı, okunacak kitap, gidilecek mekan ve keşfedilecek bilgi var. İnsan sınırlı ömründe nasıl hepsine vakıf olabilir?

Doğrusu çok azından haberdar olacağını kabul etmek ve bunu mesele etmemektir. Yoksa bizi eğlendirmesi veya bilgilendirmesi gereken, başka bir deyişle hayatın kasvetli yüzünü gizleyen bu şeyleri dert ederiz ve bu da iç sıkıntısına dönüşür. İç sıkıntısı, sıkılmaktan çok farklıdır. Şayet dağlar bu hisse sahip olsaydı, ansızın patlayıverip kum zerreleri haline gelebilirdi.

Evimde beş kahve makinesi var. Aldığım sıraya göre dizersem bunlar;
Fakir Vienna (2021'de Bim'den aldığım filtre kahve makinesi. Bir buçuk yıldır kullanmıyorum)
IKEA Upphetta (Hiç kullanma fırsatı bulamadığım bir litrelik French press)
Electrolux EasyPresso (Dizüstü bilgisayar ve saatle birlikte ocak ayının sonunda aldığım espresso ve türevlerini yapabilen cihaz)
Hario V60 (Radyo Voyage'da reklamlarını duyup özendim. Yalnızca bir kere kullanabildim. Çok kullanımlık bez filtre de almıştım halbuki)
Goldmaster Ziyade (Herkesin evinde bulunan Türk kahvesi makinelerinden biri)

Yine de çok kahve içebildiğim söylenemez. Tüm bunların gurme bir zevk olduğunu biliyorum ama ben daha çok çay içiyorum. Hatta sürekli çay içiyorum. Bazen böyle farklı nesnelere sahip olmak yetmiyor. İlgi alaka gerekiyor. İnsan alışkanlıklarından vazgeçemiyor.

Küçük bir çocukken ileride dünyayı değiştirebileceğimi düşünürdüm. İnsanları mutlu edeceğimi, dünya barışını getireceğimi ve emekçiler için adaleti sağlayacağımı sanırdım. Görünen o ki kimse bunların hiçbirini başaramayacak. Bana acı veren de bu farkındalığım oldu.

Bir Hıdırellez geleneği var ya hani; tuzlu bir hamur kızartılır ve yatmadan önce yenir. Kişi rüyasında kendine su verenle evlenirmiş. Ben de bir keresinde rüyamda fena halde susamıştım ve sebilden şişeme su alıp susuzluğumu dindirmiştim. Ne rüya, ne bilinçaltı ama!

21 Ekim 2023 yani bugün itibariyle telefonumda yüklü uygulamalar ve birkaç açıklama:

Firefox Beta (Öneri üzerine kurduğum tarayıcı. Genel olarak bunu kullanıyorum)
e-Devlet
e-Nabız
Yenibiriş
Kariyer.net
LinkedIn (İş bulmak için profil oluşturmuştum ama işe yaramadı. Benim için bir sosyal medya)
Opera (İkincil tarayıcım)
TRT İzle (İtiraf etmem gerekir ki buradan hiçbir şey izlemedim)
TRT Dinle (Türkü dinlemek için kullanıyorum)
ViMusic (YouTube Music içerikleri var)
İstanbul Senin
Moovit (İETT uygulamaları iyi çalışmayınca indirmiştim. Beş dakika şaşabiliyor)
RadioDroid (Diğer radyo uygulamalarında kanallar saatte -Huawei Watch GT 3 SE- görünmemeye başladı. Ben de bunu indirdim.
Sky Tonight (Teleskop alınca gökyüzünde ne göreceğimi bilmek için)
Spotify
Duolingo
MobilDeniz (Kredi kartımı aldığım Denizbank'ın mobil uygulaması)
Türk Telekom
İstanbulkart
Garanti BBVA (Maaş hesabım bu bankada. Yoksa adını bile hatırlamam)
BKM Express (Buna uzun süredir bakmıyordum. Kalmış öyle)
WhatsApp
Telegram
Yuito (Mastodon uygulaması. Tusky forku)
Pixelfed (Resmi uygulama)
Proton Mail (Telefonda isim bu şekilde görünüyor)
AnySoftKeyboard (Açık kaynak kodlu klavyem)
Jerboa (Lemmy sunucusu. Onu da kullanmıyorum ne zamandır)
Earth (Huawei, Google uygulamalarını desteklemiyor ama bunu indirip sorunsuz çalıştırabildim. Street View de var)
NewPipe (YouTube. Reklam yok. Arka planda da çalışıyor. Daha ne olsun?)
Squawker (Twitter. Hesap olmadan akış takip edebiliyorum. Gündemden haberdar olmak için kullanıyorum)
Stealth (Reddit. İlgimi çeken Türkçe ve İngilizce subredditleri okuyorum)
Vikipedi
Picsart (Üyeliğim yok. Sadece profil fotoğrafı yapmak istediğim fotoğraflara efekt veriyorum)
Trendyol
Dolap
Kutsal Kitap Çalışması (İncil ve Tevrat okumak için indirdiğim açık kaynak kodlu uygulama)
Tureng Sözlük
Genius (Şarkı sözü uygulaması. Ben yine de tarayıcıdan aratıyorum)
InnerTune (YouTube Music. Gayet kullanışlı ve basit)
ImgurViewer (Imgur linklerini açabilmek için)
Transistor (Yedek radyo)

Dört adet de uygulama marketi bulununuyor: F-Droid, IzzyOnDroid, FFUpdater ve Obtainium.

Bu haftanın başında keşfettiğim bir şarkıyı galiba bin kez dinledim. Tınısı, sözleri ve duygusallığı çok hoşuma gitti: Danimarkalı şarkıcı Agnes Obel'den The Curse. Bu sitede link paylaşamadığım için ekran görüntüsü atacağım.

Şarkının beni en çok etkileyen kısmı ise şu;
It was swift, it was just, another wave of a miracle
But no one, nothing at all would go for the kill
If they called on every soul in the land, on the moon
Only then would they know a blessing in disguise

Kötünün kötüyü bulması normaldir. Hatta bu, mıknatısın demiri çekmesi gibi bir doğa kanunudur. İyi birinin iyi biriyle bir araya gelmesi ise bir mucizedir çünkü evrendeki milyonlarca, trilyonlarca olasılıktan biri gerçekleşir.

Bu günlerde tek bir şey istiyorum. Buna ulaşmanın zor olduğunu biliyorum. İstememin bir nedeni de bu zorluk zaten. Kolay olsa bir anlamı kalmazdı. Sadece sonunun benim için hayırlı olmasını diliyorum.

Rüyamda evlendiğimi gördüğüm kişinin rehberimde kayıtlı olan adına soyadımı ekledim. Rüyalarla yaşamak mı, aşko kuşkoluk mu? Manifest yapmaya başladım artık. Buraya da *777* yazayım.

Günlerdir süren moral bozukluğu ve yaşama karşı bıkkınlıktan kurtulmak için bu sabah erkenden yola çıkıp serin havada dolaştım. Radyoda bunalım şarkılar çalınca uzun zamandır kullanmadığım Spotify hesabım düştü aklıma. Uygulamayı indirip yıllık üyelik aldım. Dinlerken ruh halim değişti, sanki 2017'ye ışınladım. Biraz kendime geldiğimi söyleyebilirim.

İnsanın değiştiremeyeceği olaylara yüz çevirmesi ne demektir? Üstü kapalı bir bilgelik mi yoksa mücadeleden kaçan bir kolaycılık mı? Bu savaşa herhangi bir müdahalem olamayacağını biliyorum ve bunu içim kan ağlayarak kabul ediyorum. Ne bitirebilirim bu vahşeti ne de normale döndürebilirim her şeyi. Bunu yapması gereken kişiler başka yollara sapmış durumda.

Ancak böyle olayları hiç umursamamak da vicdansızlık gibi geliyor bana. Bu bağlamda söylenen "Hayat devam ediyor." sözüne de gıcık olurum. Bizim için öyle olabilir. Orada öldürülenler için değil. Sanırım en iyisi delirmeyecek kadar orta yolu bulmak. Yoksa işin sonu çok farklı yerlere gidiyor.

Şayet kalbim yeterince temizse ve başka bir maneviyatla yattığım rüyalarım gerçekleşirse, önümüzdeki üç yılda beni yer yer paranormal olaylar bekliyor. Sonrasında ise hayatım belli sabitelerle devam edecek. Yaşayıp göreceğim. Her şeyin hayırlısı...

Çektiğim acılar beni olgunlaştırdı. Beş yıl öncesiyle kıyaslandığında başkalarına karşı daha anlayışlıyım. Peki insanları canavarlaştıran nedir? Bu ayın 7'sinden beri devam eden ve hayli köklü bir geçmişe sahip çatışmada taraflar neden bu kadar acımasız? Sanırım karşıdakileri insan olarak görmeyince öldürmek daha kolay oluyor. Onun da kendi içinde bir dünya olduğunu görmezden geliyorlar çünkü. Evrene katkısı olmayan bir kütle gibi görüyorlar. Belki de mesele budur. İnsan olduğumuzu unutuyoruzdur.

7 Ekim sabahından beri süregelen ve adlandırmakta bile zorlandığımız süreç nedeniyle dünyam resmen zindan oldu. 10 gündür kanın su gibi akmasına tanıklık ediyoruz. İntikam ateşiyle yanıp kavrulan tarafları durdurabilecek bir akıl yok. Kelimenin tam anlamıyla insanlık yıldızının söndüğü zamanlardayız.

Günlerdir doğru düzgün uyku bile uyuyamıyorum. Yemeden içmeden kesildim. Bu moral bozukluğunu işime yansıttığımı da söyleyebilirim. Çoğu insan bunun seksen yıllık bir politik sürünceme olduğunu düşünebilir, hatta kendine hak bildiği bir cephe seçebilir. Ancak ben, tüm gaddarlığıyla devam eden savaşa herhangi bir müdahalem olamayacağı için üzgünüm. Sanki yaşamamın bir anlamı yokmuş gibi geliyor son on günde.

İşin en kötü yanı ise bu savaşın hiç bitmeyecekmiş izlenimi vermesi. Bu nokta sözcükleri toparlayabilmek zor. Herhangi bir temenni veya sitem olmadan yazımı bitirmek istiyorum. Kalın sağlıcakla!

Show older
Qoto Mastodon

QOTO: Question Others to Teach Ourselves
An inclusive, Academic Freedom, instance
All cultures welcome.
Hate speech and harassment strictly forbidden.