5 Eylül 2022'den itibaren TRT Radyo-3 yeni yayın dönemine başladı. Yeni dönemde birkaç programın günü ve saati değişti. Birkaçı sona erdi. Yeni başlayan programlar da oldu.
Öncelikle yer değiştiren programlardan bahsedeyim:
🕰 Kitaplığımdaki Müzik, pazartesi 11.00'den 16.00'ya alındı.
🕰 Garaj, cumartesi 17.05'teyken bu dönem pazartesi aynı saate yayınlancak. Cumhur Özmakinacı iyi hoş ama Adil Seymen Altınyeleklioğlu ile buluşamayacağız pazartesileri.
🕰 Pastoral, cuma 09.00'dan pazartesi 20.00'ye çekildi. Neden böyle bir değişiklik yapıldı anlamadım.
🕰 Tahtın Müziği, çarşamba 14.00'te yayınlanıyordu. Artık salı günleri 11.00'de.
🕰 Balkan Bandosu, perşembe 12.05'ten cumartesi yerine 11.15'te dinleyiciye ulaşacak. Nispeten daha dinlenebilir bir zaman dilimi.
Kaldırılmasına en çok üzüldüğüm program Pasifik Kıyısında oldu. Eşi benzeri olmayan bir programdı o. 1600 ve Bach'giller sanırım konu darlığından veda etti radyolara. Bir Gün Yolunuz Düşerse de entelektüel anlamda dolu bir programdı.
Aslında değişen programları liste olarak buraya yazmak istiyordum ama saydığım kadarıyla 33 program var bu şekilde. O yüzden yeni programların içerikleri hakkında yazacağım yine.
📯 Ayna İçinde Ayna, her pazartesi 11.00'de Senfonik Şiir programında olduğu gibi lied türünü ele alıyor. Şarkı ve şiir arasındaki ince çizgiden yayın yapılıyor.
💫 Duyguların Müziği, Yeryüzünün Şarkısı, Genç Müzik, Yerelden Küresele Müzik, Müziğin Saklı Tarihi, İnci Avcısı, İklimlere Yolculuk ve Romantik adlarından anlaşılacağı üzerine klasik müzik üzerine. Yayınlandıkları kuşak 08.00-16.00 klasik kuşağıdır.
🎷 İçinde Caz Var, Caz Fora, Cazda Stil Yaratanlar ve Avrupa'da Caz, eskilerin yerini alan caz kuşağı programları.
🎞 Filmlerin Nota Sahnesi, Bir Filmde Duydum ve Sinemanın Gizli Kahramanları, film müzikleri üzerine yapılan programlar.
📿 Alla Turca Alafranga, hoşuma gitti. Osmanlı ile Batı arasındaki etkileşimin müzik boyutu üzerine eğiliyor.
🎶 Vokaliz, değişik tınıları bir arada duyabileceğimiz bir program. Klasik müzik de var içinde a capella da pop da. Karışık kaset gibi.
💃 Güneyde Bir Yer, Güney Amerika’dan ezgileri sunuyor bize. Adındaki güney ifadesi epey meraklandırmıştı beni. Tango Tutkusu ile birbirlerini tamamlayacaklardır.
🌍 Dünya Sahne ve Stüdyolarından, Bir Gün Yolunuz Düşerse programının eksiğini kapatacak gibi duruyor. Maestro’nun Günlüğü esintileri de var.
🪕 Lavta Efsanesi, lavtanın gelişim sürecini ele alıyor. Aiaia Adasının Perisi ile birlikte en ilginç isme sahip program. Aiaia Adası, Tanrıça Kirke’nin yaşadığı yerdir. Program bale üzerine.
🦄 Kulüp 27, 27’ler Kulübü çağrışımı yaratsa da konusunun ne olduğunu tam olarak anlamadım.
📚 Kitaptaki Müzik, kitaplar ve müziklerin koşutluğunu sunuyor bize. Kitapsız ve müziksiz yaşanmayacağını fısıldıyor.
🎨 Renklerin İçinden, Forte ile kendisinden haberdar olup sevdiğim Uğur Haspolat’ın sunduğu program. Ondan farkı, konuk alıp bir saati podcast gibi işlemesi.
👂 Akustik 3, son dönemde gençlerin de favorisi olan akustik müzik ve akustik versiyonları konu alıyor.
Bu konuda yazacaktım. Fotoğrafı galeriye atmıştım. Birkaç gündür öylece bekliyordu. Hazır faizler 100 puan daha düşmüş, dolar yeni rekorlar kırmış ve asgari ücret böylece 300 doların altına düşmüşken bunu konuşalım.
Nursena Say, Miss Türkiye 2022 birincisi olmuş. Güzelliğin derecelendirilemeyeceğini düşündüğüm için bu tür yarışmalara karşıyım. Güzellik, sürekli yendien keşfedilen bir niteliktir. Neyin güzel olduğu gösterilebilir fakat güzelin tanımını yapmak çok zor.
Estetik üzerine bu kadar yazdım ama birinci seçilen kadının gerçekten arı duru bir güzelliği var. Kendisiyle aynı yaşta ve aynı üniversiteden mezun olduğumu öğrenince biraz garip hissettim. Türkiye güzeli sıfatına haiz olacak birini daha önce görmüş olma olasılığı acayip.
İnsanları dış görünüşe göre yargılamak çoğunlukla hayat kurtarır. Yani, giyimi de dahil olmak üzere güven vermeyen birinden uzak durmak gerekir. Ancak bir insanı bedeni üzerinden aşağılamak kabul edilemez bir hatadır. İnsanın dışı genelde içini yansıtıyor fakat günümüzde makyaj ve plastik cerrahi bu konuda yanılmamıza neden olabilir.
Putin'in sosyal medyada sıklıkla arkasına duygusal bir müzik ve altyazı eklenerek paylaşılan bir videosu var. Bu sözü ayrıntılı olarak inceleyeceğim. Hatta yapısöküme uğratacağım.
Sözün ağızdan çıktığı haliyle başlayalım. Putin diyor ki: Ещё 50 лет назад ленинградская улица меня научила одному правилу: если драка неизбежна - Бить надо первым. Yani mealen "50 yıl kadar önce Leningrad sokakların bana bir kural öğretti: Kavga kaçınılmazsa, ilk yumruğu sen at."
Putin'in bunu gerçekten uyguladığını Ukrayna'da gördük. Ortada geçerli bir neden olmamasına karşın bağımsız bir ülkenin topraklarına girdi. Kendisi bunun bir savaş olmadığında ısrar ediyordu ancak üç ayda aldığı yerleri bir günde vermek zorunda kalınca işin rengi değişti. Kısmi seferberlik ilan etti. Yani, ilk yumruğu atmak her zaman kavgadan galip ayrılmak anlamına gelmiyor.
İnterneti didik didik edip bu sözü ne zaman ve ne için söylediğini buldum. 22 Ekim 2015'te Suriye hakkında konuşurken söylemiş bu sözleri. Beşar Esad, büyük kentleri ele geçirmeden önce Suriye'de teröristler fink atıyordu. 2014'te IŞİD palazlanmıştı. Bugün savaş büyük oranda sona ermiş gibi görünüyor.
Şimdi kelime kelime irdeleyelim bu video kesitini.
Ещё: Daha, ayrıca, hâlâ, henüz gibi anlamlar taşır. Bunu söze başlamak için kullanıyor.
лет: Yıl, yaş anlamındaki лета sözcüğünün çoğulu. Çoğu Avrupa dilinde olduğu gibi Rusçada da sayılarla beraber gelen isimler çoğul olur. Türkçede 50 yıl diyoruz. Rusçada ise 50 yıllar deniyor.
50 üzerinde durmaya gerek yok. Dünyanın her yerinde kullanılan Arap rakamları. пятьдесят, пять (beş) ve десять (on) sayılarından oluşuyor.
назад : Zarf olarak geri anlamında. Bağlaç olarak önce demektir. на-: e doğru ve зад: geri köklerinin birleşiminden oluşmuştur.
ленинградская: Leningrad ile ilintili. -ский eki bir yerleşim biriminin adını orada yaşayan insanlara çevirir. İngilizcedeki -ish gibi düşünülebilir. Англия + -ский: английский Bu örneğimizde İngiltere sözcüğü İngiliz oldu.
Putin, 7 Ekim 1952'de o zamanki adı Leningrad olan Sankt Petersburg'da doğmuştur. Şehir 1914'e kadar Petrograd adıyla bilinirdi. Putin'in kenti bu adıyla kullanması garip değil. Kendisi Sovyetler'den pek hazzetmese de yıllarca duyduğu, kullandığı addan vazgeçmiyor.
улица: Tekil durumda cadde, sokak demektir. Leningrad'da tek sokak olmayacağına göre burada kastedilmek istenen dışarı anlamıdır. Türkçeye aktarırken çoğul kullanımı daha oturaklı.
меня: bana veya beni
научила: научить (öğretmek) mastarının tekil geçmiş formu
одному: один (bir, biricik, tek, yalnız) dativ tekil. Bu sözcüğün böyle çekilmesinin nedeni Rusçanın grameri.
правилу: Yönelme halindeki (dativ) правило. Kanun, yasa anlamında.
если: eğer
драка: kavga, dövüş
неизбежна: неизбежный (kaçınılmaz) sözcüğünün dişil tekili
Бить: Vurmak, dövmek mastarının emir formu
надо: gerek, lazım, -malı
первым: İlk anlamındaki первый sözcüğünün araç durumu
Madem lige milli maçlar nedeniyle ara verildi, beni de uyku tutmadığına göre, pek de süper olmayan ligimizin ilk yedi haftasını değerlendireyim.
Galatasaray'ı bu süreçte durgun buldum. Güzel transferler yapılmasına rağmen maçları bir gol farkla kazandık. Galatasaray, sonunda takım olabilmiş ama şu aşamada şampiyonluk biraz abartılı bir düşünce. Taraftar da takımın arkasında fakat bize Fenerbahçe gibi bir şov sunmuyorlar. Okan Buruk eleştirilerini ise yersiz buluyorum. Kendisi Domènec Torrent nam zat şahsa kıyasla çok daha iyi.
İktidarın gözdesi Başakşehir, fişek gibi gidiyor. Oynadığı altı maçta dört galibiyet, iki beraberlik aldı. Emre Belözoğlu yönetimindeki takım, dokuz gol atarken hiç gol yemedi. Pandemi nedeniyle hiç olan 2019-20 sezonundan sonra bir şampiyonluğun geleceğini sanmıyorum. Yine de büyük konuşmamak lazım.
Fenerbahçe, ilk yedi haftada göz kamaştırıyor. Attıkları yirmi golle ligin en skorer ekibi oldular. Eskişehir'de Konyaspor'a yenilmelerini ve ilk hafta Ümraniyespor'a takılmalarını saymazsak gayet iyi gidiyorlar. Kasımpaşa'ya altı, Alanyaspor'a beş, lider konumdaki Adana Demirspor'a dört gol attılar. Böyle devam ederlerse iki seçenek görüyorum: Şampiyonluk ya da son hafta hüsran. Fenerbahçelilerin ikincisine tahammülü kalmadı.
Beşiktaş ve Trabzonspor, zevkli bir oyun sergilemiyor. Beşiktaş'ın beşinci hafta Ankargücü deplasmanında yaşadığı saha olayları futbolda şiddeti bir kez daha gündeme getirdi. Sahaya atlayan bir holigan, futbolculara saldırdı. Stat güvenliğinin bu sırada maçı izlemesi skandaldı. Maçın ardından güvenlik şirketinin patronunun yaptığı yazılı açıklama daha büyük bir skandaldı. Bu olay aynı zamanda Passolig denen illetin bir fişleme aracı olduğunu net bir şekilde kanıtladı.
Trabzonspor, Antalyaspor karşısında yerle bir olduktan sonra daha dengeli gitti. Beşiktaş, ondan bir tık iyi sadece.
Ligin dibine demirleyen İstanbul takımları da dikkatimden kaçmadı. Son yedide üç İstanbul temsilcisi var. 13'üncü sırada altı puanlı Karagürmrük, 16'ncı sırada beş puanlı İstanbulspor ve 18'inci sırada yalnızca iki puanı bulunan Ümraniyespor. Bu sezon on dokuz hafta sürecek ilk yarının 4, 5 ve 17'nci haftalarında İstanbul takımları birbirleriyle karşılaşmayacak. Ancak görünen o ki, seneye böyle bir durum olmayacak.
Hatayspor, Beşiktaş ile 2020-21 sezonunda yaptığı malum maça kadar sempati duyduğum bir takımdı. Şikeli olduğuna gönülden inandığım o maçtan sonra, kendilerine karşı olumsuz duygular besliyorum. Yalnızca bir puana sahip güney ekibinin düşmesi beni keyiflendirir.
Bu tabloda en üzüldüğüm takım Antalyaspor. Nuri Şahin, çok değerli bir teknik direktör ancak dört haftadır şans yüzüne gülmüyor. Gaziantep'teki 5-2'lik hezimet sonrasında Kasımpaşa, Kayserispor ve Adana Demirspor'a diş geçirememesi takımı son sıralara attı.
En büyük dileğim, Galatasaray'ın ligi şampiyon olarak tamamlamasıdır. Gerisi zaten çok da önemli değildir.
Patronlar belirli aralıklarla yüksek ücret vermelerine karşın çalışacak eleman bulamamaktan yakınıyor. Suriyeli, Afgan, Pakistanlı ve Afrikalı işçilerin daha kârlı olduğunu da serzenişlerinin bir köşesine ekliyorlar.
Sektör temsilcileri de işçi bulamamaktan şikayetçi oluyor muntazaman. Mesela Dünya gazetesinden Leyla İlhan, Yener Karadeniz ve Merve Yiğitcan'ın 25 Temmuz 2022 tarihli Büyükşehirlerde Kira Göçü Başladı başlıklı haberinde bu tutumu görüyoruz.
Türkiye Alışveriş Merkezleri ve Perakendeciler Federasyonu (TAMPF) Başkanı Alp Önder Özpamukçu, kariyer olanaklarının fazla olmasına rağmen eleman bulamıyormuş. Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği (TGSD) Başkanı Ramazan Kaya da benzer dertten muzdarip. Tüm Restoranlar ve Turizmciler Derneği (TÜRES) Başkanı Ramazan Bingöl ise kuryeliğin rağbet gördüğünü fakat eleman bulmada sıkıntı yaşamadığını aktarmış. Ancak böylesi bir durumu kaçınılmaz olarak görüyormuş.
Bu kişilerin işleri güçleri ajitasyon. Bunu yaparken de tabii ki yalan söylüyorlar. On bin liraya çalışan kimseyi bulamadıklarını sıklıkla tekrarlıyorlar fakat iş görüşmesine gittiğimizde gerçekler yüzümüze vuruluyor. Asgari ücretten bir kuruş fazlasını isteyince o iş olmuyor. Asgari ücret karşılığı çalışmaya hazır da bir dünya insan var. Hiç kimse maval okumasın.
Kapitalizmin ilk zamanlarında insanlar günde on sekiz saat çalışırlarken uyanıp tekrar işe gitmek konusunda güçlük yaşıyorlarmış. Geç kaldıklarında patronu zarara uğrattıkları gerekçesiyle ücretlerinde kesinti yapılıyormuş. Bu yüzden Britanya ve İrlanda'nın dört yanında knocker-upper (tıklatıcı) adı verilen kişiler türemiş. Bu kişilerin görevi, işe gitmesi gereken işçinin evinin camına tıklatarak onu uyandırmakmış. Charles Dickens da Büyük Umutlar (Great Expectations) adlı kitabında bahsediyor bundan.
Ne yapsak yaranamıyoruz şu patronlara. İşin sonu buraya doğru gidiyor.
Bazıları İran'daki olaylara cui bono yani "Kimin yararına?" penceresinden bakıyor. Bu bakış açısı belli ipuçları verse de meseleleri tam anlamıyla kavramanızı sağlamaz. Bir olaydan çıkarı olanların olayın nedeni olduğuna dair bir korelasyon yoktur. Mesela, kışın gelmesi kömür şirketlerini sevindirir çünkü satışları artacaktır. Fakat kışı getirenlerin kömürcüler olduğunu söylemek gülünç olacaktır.
Yolda yürürken Evrensel satan bir bayi buldum ve destek için almaya karar verdim. Malum, bu gazeteyi satan bayi bulmak zor. Gazeteye baktığımda dört lira olduğunu gördüm. Şansıma cebimde de üç adet bir lira, iki tane de elli kuruşluk bozukluk vardı. Esnaf da şaşırdı Evrensel satabilmesine.
Bir süredir haber sitelerine uğramadığımdan bu zamdan da haberdar değildim. Sonradan baktığım kadarıyla zam, bu salı günü gelmiş. Ne yazık ki, bu işin sonunu hayırlı görmüyorum. Elimizden gelen sınırlı desteği veriyoruz ama bu yeterli olmaz. Kaçınılmaz sona doğru gidiyoruz.
Putin, özel operasyon olarak başlattığı işgal için kısmi seferberlik ilan etti. Bunun savaş olduğunu söyleyenleri de sindirmeye çalışıyordu fakat işler beklediği gibi gitmedi. Yedek personeli de böylece cepheye sürecek. İlerleyen dönemde Rus gençleri de silah altına alınabilir. Belarus diktatörü Lukaşenko da Putin'in yardımına koşuyor.
İşgalin başında Rus muhipleri mesleği yüzünden Zelenski'yle dalga geçiyordu. Yedi aylık süreçte bu ikiliden daha komik birinin olmadığı ortaya çıktı.
İstanbul Şehir Tiyatroları sezonu açtı ama "Klasiklere geri dönelim." demişler. Geçen sezonun oyunları, Hamlet, Çingene Boksör ve Haldun Dormen çevirisiyle Komik Para adlı vodvil sahnelenecek ekim ayı boyunca.
Pandemi, sanat camiasını kötü etkiledi. Adını New York'un tiyatrolarla dolu caddesinden alan Broadway tiyatrosunun en uzun soluklu örneği The Phantom of Opera (Operadaki Hayalet), 18 Şubat 2023 itibariyle perdelerini kapatıyor. Majestic Theatre adlı sahnede 6 Ocak 1986'dan beri oynanan oyun, koronavirüs pandemisi nedeniyle yeterli seyirciyi bulamamış, bu da ekonomik yönden sıkıntı yaşamalarına neden olmuş.
Ülkemizde New York'taki Broadway veya Londra'daki West End gibi tiyatro bölgeleri yok ama İstanbul'un çeşitli bölgelerinde ekim ayı boyunca izlenebilecek bazı oyunları listelemek istiyorum.
🎭 Craft Bomontiada topluluğunun orijinal oyunu Dalgakıran / Sea Wall, hayli dikkatimi çekti. Simon Stepens yazmış, Balım Kar ve Çağ Çalışkur çevirmiş. Tek kişilik oyunda Serkan Altunorak karşımıza çıkıyor. Yönetmen koltuğunda yine Çağ Çalışkur var.
3, 6, 8, 15 ve 20 Ekim tarihlerinde Bomontiada'da izlenebilir. Biletler yetişkin için 220, öğrenci için 110 lira.
Aslında Bomontiada, bana çok hitap eden bir mekan değil. Daha çok orta sınıf olmaya özenen züppelerin mekanı gibi geliyor. Yine de kendisini AVM içindeki sahnelere tercih ederim. Özellikle Mecidiyeköy'de bulunan AVM'ler bölgesindeki Cevahir, Profilo ve Trump bu tür sahnelerin başını çekiyor. Mert Fırat, Didem Balçın, Özgür Aydın ve Onur Dilber'i kadrosunda bulunduran DasDas Sahne, Ataşehir'deki Metropol İstanbul AVM'nin içinde mesela.
🎭 Talimhane Tiyatrosu, oyunlarını Talimhane'de oynamıyor. Koşuyolu tarafındaki Alan Kadıköy, ekim ayı boyunca oyunun sahneleneceği mekan olacak. Duncan MacMillan ve Jonny Donahoe'nin yazdığı, Seçil Honeywill'in çevirdiği ve Lerzan Pamir'in yönettiği interaktif oyunun tek kişilik başrolünde Geniş Aile dizisindeki Zekai rolüyle tanınan Bora Akkaş var.
5, 18 ve 28 Ekim tarihlerinde seyirciyle buluşacak oyunun biletleri 140 lira. Öğrenciler için 110, gençler ayakta kategorisi içinse 30 lira ücret belirlenmiş.
🎭 Adını İsveç Konsolosluğu'nun yanındaki Kumbaracı Yokuşu'ndaki 50 numaralı bina olmasından alan Kumbaracı50, güzel oyunlara imza atıyor. William Shakespeare tarafından yazılan Bir Yaz Gecesi Rüyası (A Midsummer Night's Dream) oyununun uyarlamasını, daha doğrusu bozulmuş halini görüyoruz burada.
Biraz Eksik Yaz Gecesi, Biraz Fazla Rüyası; Can Doğan tarafından çevrilmiş, İsmail Sağır tarafından yeniden düzenlenmiş, Gülhan Kadim ise yönetmen koltuğunda. Oyun biraz kalabalık. O yüzden hepsinden tek tek bahsetmeyeceğim. 29 ve 30 Eylül, 8, 22 ve 29 Ekim'de kendi sahnelerinde oynanacak oyunun biletleri yetişkin için 180, öğrenci içinse 110 lira.
🎭 Günümüzün kavuklusu Şevket Çoruh ve tiyatrosu Baba Sahne'den bahsetmeden olmaz. Bahariye'de yer alan sahnede uzun süredir Bir Baba Hamlet oynanıyor. Oyunun yazarı Sebastian Siedel, çevirmeni Yücel Erten, yönetmeni Emrah Eren. Şevket Çoruh, önceleri Murat Akkoyunlu ile oynarken şimdileri Günay Karacaoğlu ile oynuyor.
3, 4, 5, 23, 24, 25 ve Ekim'de kendi yerinde sahnelenecek oyunun biletleri 200 lira olarak satışa sunulmuş. Loca ise 1000 lira.
🎭 Moda'daki Migros'un hemen yanında yer alan Oyun Atölyesi tarafından ilk kez sahnelenecek bir oyundan bahsedeceğim. Geçtim Ama Tiyatrodan ve Kosovalı Peer Gynt ile Devlet Tiyatroları'ndan bildiğim Yeton Neziray tarafından yazılan Acındırma Propaganda Birimi, Senem Cevher çevirisi ve Muharrem Özcan yönetmenliğinde izleyiciyle buluşacak.
Oyuncu kadrosu televizyonlardan tanıdık simalardan oluşuyor. Mustafa Karatepe, Hasibe Eren, Onur Özaydın ve Ezgi Coşkun sahne alacak oyuncular. Prömiyeri 5 Ekim'de yapılacak oyun; 6, 7, 20, 21, 27 ve 28 Ekim'de oynanacak. Biletler 180 lira.
🎭 Son olarak, Öteki Beriki Tiyatro Topluluğu tarafından Şişli Tiyatrosu'nda sahneye konacak bir oyundan söz edeceğim. Elenika, İstanbul Pogromu ile hayatı değişen Rum kantocu Elenika'nın hikayesini anlatıyor. Bu yüzden ilgimi çekti.
Senaryosunu Handan Gökçek'in yazdığı, Yılmaz Tüzün'ün yönettiği oyunda Tomris Çetinel ve Yasemin Şimşek Tüzün rol alıyor. Oyun 14 ve 15 Ekim'de sahnelenecek ama kasım ve aralık aylarında da devam edecek. Oyunun biletleri yetişkin için 150, öğrenci içinse 80 lira.
Şişli Tiyatrosu, Abide-i Hürriyet Caddesi'ndeki Arzu Pasajı'nın içinde ve herhangi bir tabela olmadığı için bulmak zor. Maalesef son dönemde kültür sanat faaliyetleri böyle bir hal aldı. Halkı kuru ekmeğe muhtaç edenler tiyatro, sinema veya konsere gitmeyi ayıp ve dahası utanılacak bir şey olarak görüyor.
Kemal Kılıçdaroğlu, Selahattin Demirtaş veya başka birine şeref madalyası takacağını hiçbir zaman söylemedi. Sadece Demirtaş'ın kendi hakkındaki iddiaları şeref madalyası olarak göğsüne takacağını ifade etti. Elazığ'daki provokasyon kimin eseri bilinmiyor ama akla bir iki oluşum geliyor sadece.
Özellikle sosyal medyada kendini gösteren tarafsızlık fetişi var son zamanlarda. AKP ile CHP birbirinin kopyası gibi gösterilmeye çalışılıyor. Bu durum öyle bir hal aldı ki, fikir belirtmek isteyen gençler "CHP'li değilim ama" diyerek söze başlamak zorunda kalıyor. Seçim yaklaştıkça tarafsız görünme çabaları işe yaramayacak çünkü faşizme meyleden her sistemde bitaraf olan bertaraf olur.
Avrupa, Hitler'e müdahale etmede çok geç kalmıştı. Putin ve haydut devlet Rusya'ya aslında 2014'te dur demeliydi fakat işgalcilere karşı tutumu yine de olumlu. Onları Şampiyonlar Ligi, Euroleague, Formula 1, EuroBasket başta olmak üzere tüm turnuvalardan uzaklaştırdılar. Bazı yaptırımlar aşırı gitse de, Rusya tüm dünyadan soyutlandı. Bağımsız bir ülkeyi fetih hayalleriyle yola çıkan tüm diktatörlerin sonu böyle olacak.
Gibi dizisinin ikinci sezon sekizinci bölümünden bir parça. Yılmaz, Esra ile çocuk oyuncu konusunu tartışırken bir dizi safsataya başvuruyor. Benim tespit edebildiklerim ad hominem, ignoratio elenchi ve red herring yani kişi karalama, alakasız sonuç ve konuyu saptırma. Türkiye'de bunlarsız tartışma olmuyor tabii.
Zafer ve Memleket gibi koparma (breakaway) partilerin temelde iki amacı var.
🔥 İYİ Parti ve CHP'ye alternatif oluşturarak ulusalcı tabandan (CHP ve MHP) gelen oyların kendilerine verilmesini sağlamak ve Millet İttifakı'nın oy oranının artmasına engel olmak
🧿 %3 barajını geçerek hazine yardımı almak. Böylece olası iktidar değişiminde yıkıcı muhalefet olmak
Burada söylediklerimin bir kısmını ilgili gönderiye yorum olarak yazdım. Paylaşımı yapan kişi beni engelledi. İnternetten aratınca bulunuyor fakat ben göremiyorum. Eziklik çok başka bir şey.
Bilge Karasu, Göçmüş Kediler Bahçesi adlı kitabında yer alan beşinci masal olan Yağmurlu Kentin Güneşçisi başlıklı öyküsünde sürekli yağmur yağan bir yerden bahsediyor. Öyle ki bu kentte yaşayan insanlar güneşli havanın ne demek olduğunu bilmezlermiş. Gökyüzünü yalnızca kurşuni boz bir renkte gördüklerinden asıl renginin mavi olduğundan habersizlermiş. Yağmurun yağması normal haline geldiği için hayatlarını buna göre düzenlemişler.
Dahası yaşamları oldukça deterministik olan kent sakinleri, havanın nasıl olacağını merak etmezmiş; bilirlermiş çünkü. Bu yüzden de yağmur yağmazsa ne yapacakları üzerine kafa yormazlarmış.
Ancak kentte güneşin bir gün açacağını söyleyen biri varmış. Herkes bu kişiye deli gözüyle baksa da, umudunu yitirmemiş. Kendisi de güneşli bir gün görmediğinden bunun nasıl bir şey olduğunu bilmezmiş tabii. Sadece o günün geleceğini ümit edermiş.
Öyküde ele alınan ümitvar şahıs güneşli günleri gördü mü bilinmez ama normal üzerine yazılmış güzel bir metin okudum.
LinkedIn'e şöyle bir bakmak istedim. Bu yazıyı görünce kan beynime sıçradı. Saysöv edip rahatladıktan sonra, şimdi argüman aşamasına geçelim.
Bu rezil harfler toplamını paylaşan kişinin titri "People and Culture Manager". Bu unvan, bütün gün oturup kahve içmekten başka iş yapmayan insan kaynakları biriminin yeni adıymış. Bundan önce de personel birimi deniyordu. Birinin çıkıp insan kaynakları elemanı olmak için ne gibi bir nitelik gerektiğini anlatması gerekiyor artık.
Şahıs kısaca "İşçiyi eşek gibi çalıştırdığımız yetmez, yularını da sıkı tutmamız gerek." diyor. Aidiyet denerek ne kastediliyor? Çalışmak genel anlamda para için yapılan işten ibaret. İşçi çalıştığı yere ait olsa ne olur, olmasa ne olur? Mesai saatleri içinde görev tanımının gereklilikleri yapılıyor. Bundan fazlasını istemek ahlaksızlık gibi geliyor bana.
Maaş ve yan haklardan bahsetmiş. Yan hak, sanırım sigorta ve iaşe demek. İşveren bunları zaten çalıştırdığı kişiye sağlamak zorunda. Yüksek maaş dese anlarım. Asgari şartları sağlıyor diye, işverene minnet neden?
Çalışmanın basit bir ticari ilişkiden öteye gitmemesi gerekir. İşçi emek-gücünü satan özne, işveren satın alan konumdadır. Dolayısıyla şartlar işçinin emek-gücünü satabilmesine uygun hale getirilmeli. Fakat mevcut yasalar işverenden yana. Geçmişte işçi mücadeleleriyle kazanılan çoğu haki patronlar tarafından iç edildi.
Aşırı tepki veriyor olabilirim ama yetti artık. Bu çürümüş düzene katlanamıyorum.
Kazakistan, lideri Nursultan Nazarbayev istifa ettikten sonra başkentinin adını Nur-Sultan olarak değiştirmişti. Şimdi kentin adını tekrar Astana yapmışlar. Neden Nur-Sultan oluverdi? Neden geri alındı? Hiçbir şey anlamadım bu işten.
Şehir başkent olmadan önce beyaz mezar veya kutlu kent anlamına gelen Akmola olarak anılıyormuş. Rus İmparatorluğu kenti ele geçirince Akmolinsk, Sovyetler dönemindeyse Tselinograd olarak bilinir olmuş. Kazakistan bağımsız bir devlet olunca başkentin Almatı yerine burası olmasına karar vermiş. Kentin adını da Kazakça başkent anlamına gelen Astana ile değiştirmiş.
Gaza gelip iş yapma tüm Türkler için ortak nokta galiba. Bu hikaye bunu anlatıyor biraz da.
Dün yapılan KPSS ölgün bir havada geçti. Kimsede asıl sınavdaki heyecan yoktu. Herkes "Bitse de gitsek" kafasındaydı. Sorular asıl sınava göre düzgün olsa da, sınavın yok yere iptal edildiği ve bunun için bir dünya yaygara koparıldığı ihtimali beni de tedirgin ediyor.
Sınav yapılırken Saraçhane'de bir grup toplandı. Dertleri LGBT imiş. Toplum yozlaşıyormuş bu oluşum yüzünden. Bir kere, orada toplanıp Beyazıt Meydanı'na yürüyenlerden daha toplum düşmanı bir kitle yok. Fikirde Birlik Mücadele Platformu adı altında birleşip "Büyük Aile Buluşması" diye bir miting organize ederek LGBT bireyleri hedef gösteriyorlar ve bazı liberaller bunu savunuyor.
Ülkemiz gerçekten ideoloji çöplüğü. Muhafazakar olduğunu söylemeye utanan da liberalizme sarılıyor ama Karl Popper okumadan, Hoşgörü Paradoksu diye bir şeyden haberdar olmadan internette gördüğü şeylerle gününü geçirince bir yerde patlak veriyor. Daha yazılacak çok şey var da neyse.
Bu miting sırasında yağmur yağıp güneş açınca gökkuşağı çıktı gökyüzünde. Gerçekten epik bir görüntüydü.
🇸🇪 Mereyusblogg
Romersk medborgare från Miklagård.
På Mastodon sedan 23.X.2021
Bara postar oviktiga tankar.
Allmän egendom (PD). Inga begränsningar.
Jag tjänar ingen inkomst av det jag lägger upp här.
🇬🇧 Mereyü's blog
Roman citizen from İstanbul.
On Mastodon since 23.X.2021.
Just posting unimportant things.
Everything I publish is Public Domain (PD).
I don't earn any income here.
🇹🇷 Mereyü'nün blogu
Civis romanus sum.
23.X.2021'den beri Mastodon'da.
Önemsiz şeyler üzerine.
Paylaştığım her şey kamu malıdır (PD).
Buradan herhangi bir gelir elde etmemekteyim.