Gibi'nin ikinci sezonu ilkinden daha iyiydi. Olaylar belli bir şemaya oturmuştu. Ahmet Kürşat Öçalan'ın oynadığı Ersoy karakteri de dizinin vazgeçilmezi olmuştu.
Bu sezonun bölümleri için puanlama yapmayacağım çünkü hepsi birbirinden güzel. Ben sırayla izlemedim ama yayınlanma sırasıyla yorumlayacağım:
1) Vücutçu Yalvaç
İlkkan'ın yeğeni Yalvaç'ın eve bir süreliğine misafir olmasıyla bizimkilerin başına gelenler anlatılıyor. Yalvaç'ın çok terlemesi, fazla açık giyinmesi ve kaslı vücudu nedeniyle her gittikleri yerden kovuluyorlar. Ancak Yalvaç'ın karakteri çok iyi. Kendisi çok efendi biri. Öfkeli kalabalığı da efendiliğiyle ikna ediyor.
2) Kuki
Para her şeyin anahtarı. İlkkan'ın da paraya ihtiyacı olunca ne yapacağını şaşırıyor. Kölelik ilanına başvuruyor. Dört gün kölelik yaparak borçlarını kapatacak parayı elde edeceğini düşünüyor ancak bu kölelik başka bir kölelikmiş. Sahibe Seher'e otuz altı bin lira borçlanıyor. Bu sırada Yılmaz ve Ersoy, Ümran Hanım'ın ayağına platin takılacak torunu Ozan için para topluyorlar. Senet imzaladığı için ödememesi durumunda müstehcen görüntüleri internette yayınlanacak olan İlkkan'a veriyorlar paranın büyük kısmını. Zaten Ozan da oyun koltuğu almak için numara yapıyormuş. Yılmaz, yine başına hiçbir iş gelmeden yırttı yani.
3) Bej
Yılmaz'ın yardımcı doçent olan ablası Canan'ın oğlu Kutay'ın anaokulundaki sınıfında müsamere yapılıyor. Ancak Kutay, arı rolünü oynamak isterken ona petek rolü veriliyor. Dedektif misali iz süren üçlü, Zafer Hoca'nın bej ceketli beyle ilişkisinden şüpheleniyor. Önce iyi niyetle belki Kutay'ı arı yapar diye bir akıllı saat hediye ediyorlar. Pastanede Alman pastası yerken Ersoy'un yengesinin gönderdiği devasa fıstık ilginçti. İstekleri yerine gelmiyor. Tesadüfen akıllı saati İlkkan'ın telefonuna bağladığının farkına varıyorlar. Sonunda hocanın konumunu takip ederek bej ceketli adamla yat pazarlığı yaptığını ifşa ediyorlar. Zafer Hoca okuldan atılıyor, yerine beden eğitimi öğretmeni Defne Hanım geliyor. Onun aklında zaten Kutay'ı arı yapmak varmış.
4) Sokak Röportajı
Alışverişten çıkıp eve giderken sokak röportajına katılan Yılmaz, hedef gösteriliyor. Birkaç şiddet olayı yaşayınca da Bolu'ya doğru kaçmaya başlıyorlar. Yolda da başlarına gelmeyen kalmıyor. Özellikle dinlenme tesisinde sembolist bir tavırla tehdit edilmeleri çok hoştu. Arabaları da hiç olunca mağarada bakliyat ve kutti yiyerek günlerini geçiriyorlar. Yılmaz'ın kendilerini jandarmaya ihbar etmesiyle hikaye son buluyor. Kendisini kimse hatırlamıyor. Aslında İlkkan, bayağı bir alışmıştı bu hayata. Tüm bu komedinin yanında, sosyal medya linçlerinin fenomenolojisini yapan bir bölüm olmuş resmen.
5) Çaça ve Cosplay
Yılmaz'ı kendimle özdeşleştiriyorum. İlkkan ve Ersoy'un sevgili yapıp farklı hobiler edinirken Yılmaz'ın yalnız kalması bu özdeşliği ispatlar nitelikteydi. Aslında bu bölüm, baştan sona benim ikili ilişkilerdeki durumumu anlatıyordu. Yılmaz, bu aşamada karakterli olduğu için yalnız kaldığını iddia ediyor. Çünkü ona göre ikisinin yaşam tarzı da sahte. Ancak partide Ecemşah'ı görünce işler değişiyor. Cosplay onun için bir ilgi alanı oluveriyor. Birtakım gelgitlerden sonra Yılmaz'ın yapamadığını öğreniyoruz. Belki de gerçekten karakterli biridir. Son olarak Yılmaz, göndermeleri anlamak konusunda iyi değil.
6) İki İçi Dışı Bir Kişi
Adı bayağı acayip olan bu bölümde Ersoy'un İngilizce öğretmeni olan dayısı Zeki ile tanışıyoruz. Patavatsızlığını "Benim içim dışım bir." diyerek kapatmaya çalışıyor. Kendisinde toksik bir sevgi var. Buna da "Takılıyorum." diyor sürekli. Kuryenin Zeki yüzünden kovulmasından sonra arabada pasif agresif bir vaziyette tartışan Yılmaz ve İlkkan, çareyi Zeki'den daha beter bir patavatsız olan Olgaç'ı çağırmakta bulur. Bu panzehir işe yarar ama olan Ersoy'a olur.
7) Gelin Başı
Bu dizinin bir özelliği, ayrıntılarda bile ilginç tespitler yapmasıdır. Bölümün başında müşteri hizmetlerini 25 dakika beklemek üzerine geçen muhabbet de bunun bir örneği. Ersoy'un çocukluğunda yanıp bittiği Hümeyra'nın düğününde yaşananlar anlatılıyor. Hümeyra'nın annesi minivan hediye ettiği için mahcup olmamak gerek. Ersoy ve Yılmaz, gelin başı yaptırırken İlkkan düğün fotoğrafı çekiyor. Bu arada, Yılmaz'ın tekvando kursundan almak istediği fazladan ödenen parası karşılığında verilen Taner'den beş tekvando şovu da beni bayağı güldürdü. Hüseyin'in Ersoy'a karşı soğuk tavırları dikkatimden kaçmadı. İlkkan fotoğraf çekerken Hümeyra'nın saçından dolayı uçurumdan yuvarlanması sonucunda oluşan panik de güzel işlenmiş. Sonunda Hümeyra'nın iki aylık bebeği olduğunun öğrenilmesi ve nişanın atılması ile her şey hayra çıkıyor. Taner'in tekvando şovuyla da bölüm sona eriyor.
8) Resimdeki Ünlü
Lakabı küçük olan ünlünün adını kare bulmacada bulamadıkları için şekilden şekile giriyorlar. Kayıp ilanı bile veriyorlar. Sonunda Küçük Orhan'ın menajeri Kamer Bey'e ulaşıyorlar. Esra'yı bu bölümde yeniden görmek güzel. Kendisi çok orijinal bir karakter. Onun Yılmaz'la olan çocuk yıldız tartışmasının şeker kullanımına gelmesi hoşuma gitti. Sonunda Küçük Orhan'a yaptıkları ziyarette onun cüce olduğunu öğrenmeleri benim için de bir parça şok oldu. İlkkan'ın cüce sözünü kırıcı bulması üzerine Orhan'ın verdiği tepki takdire şayandı. Bölümün sonunda bizimkilerin Class Garden'ın locasındaki tavırları da ayrı komikti.
9) Eşref Hidayet Gürdal Kültür Merkezi
Bu İlkkan'ın kadın düşkünlüğü ne olacak bilmiyorum. Yazıştığı Şebnem'in horon gösterisi için geldiği kültür merkezinde Yılmaz'la başına gelmeyen kalmadı. Bir yerde mahsur kalıyorlar ve burada telefon çekmiyor. Çekse de kimsede telefon yok. Bu bölüm biraz yavaş ilerliyordu. Bu yüzden, olaylar dolu dolu olsa da sıkıldım.
10) Vita Brevis
Roma'yı o kadar seviyorum ki anlatamam. Bu bölüm de Roma'daki iki senatörün başından geçenler anlatılıyor. Bir kere bölüm, her anlamda çok gerçekçi olmuş. Bunu belirtmeden geçmemem gerekiyor. Bölüm latrinada başlıyor. Kölelere boyundan asma cezası vererek yeni bir idam yöntemi keşfetmeleriyle devam ediyor. Yılmaz, senatoda pantolon giymeyi öneriyor. Fakat toga Roma ve Romalılığın bir simgesi olduğu için bu öneri kabul görmüyor. Sonrasında İlkkan veya buradaki adıyla Primus Sangris Septimus, vatana ihanet suçundan yargılanıyor. Avukatlığını Yılmaz yapıyor; aslında yapamıyor. Her zamanki gibi gaza geliyor. Yargılama sonucunda Septimus masum bulunurken Yılmaz suçlu bulundu ve idama veya intihara mahkum edildi. Yılmaz, kendi icat ettiği yöntemle asılacakken Nero'nun halk düşmanı ilan edildiği ve intihar ettiği haberi gelir. Yılmaz'ın infazı iptal olsa da intihar etmeden önce yaptığı konuşma hoşuma gitti.
Birinden hoşlandım ve bunu ona söyledim. Pozitifliği, saflığı, iyiliği ve enerjisi beni etkilemişti. Kendisi kibarca böyle bir ilişkiyi istemediğini söyledi. Bu beni üzdü ama üzerinde fazla durmadım. Çünkü bu üzülecek şeyler listemde son sıralardaydı. Olsa iyi olur muydu, bunu yanıtlamak imkansız. En azından açıldım ve içimde kalmadı. Bu hissi çok düşünerek büyütmek ve farklı bir hale bürümek de ihtimal dahilindeydi. Şimdilik sadece, bir süre daha bu defteri kapalı tuttuğumu söyleyebilirim.
Yine taraftarsız bir İstanbul takımı Süper Lig'e çıktı. Ümraniye, ilk ikideki yerini garantiledi ve Süper Lig'deki yedinci İstanbul takımı oldu.
Play-off etabından da bir İstanbul takımının gelmesi olası. Zira bitime üç hafta kala İstanbulspor, Erzurumspor, Bandırmaspor ve Eyüpspor buradaki yerini koruyor. Hâlâ ümitvar olan ekiplerden biri de sekizinci sıradaki Tuzlaspor.
Bunlar dışında, İkinci Lig Beyaz Grup'u 20 puan farkla şampiyon tamamlayan Pendikspor Birinci Lig'de, Üçüncü Lig Üçüncü Grup'ta şampiyonluğu garantileyen Esenler Erokspor İkinci Lig'de mücadele edecek.
Trabzonspor'un yıllar sonra gelen şampiyonluğu beni fazla sevindirmedi. Ben her sezon Galatasaray'ın şampiyon olmasını isterim. Galatasaray'ın şampiyon olamadığı sezonlar kimin şampiyon olduğu umrumda değildir. Hatta şampiyonluk olasılığı ortadan kalktığı andan itibaren ligin bitmemesi de benim için mesele olamaz.
Türkiye'deki her şeyde olduğu gibi Türk futbolu da buhran içinde. Bu sezon Beşiktaş'ın Avrupa'da gösterdiği, daha doğrusu gösteremediği performans da bunu ispatlıyor.
Bunun yanında pandemi, hayatımızdan çok şey götürmüş. Kendisini tarihin tozlu sayfalarında okumak üzereyiz ancak bıraktığı hasarı uzun yıllar taşıyacağız sanırım. Her alanda kalitesizleşme kendini belli ediyor. Futbol da buna dahil.
Ancak dün gördüğüm bir fotoğraf beni çok etkiledi. Ekrem İmamoğlu'nun kızı Beren'e sarılarak şampiyonluğu kutladığı anın fotoğrafıydı. Yıllar sonra gelen şampiyonluk bir yana, kızına gerçekten bağlı bir babanın görüntüsüydü bu.
Bu lig her sene yeniden oynanıyor. Şampiyon olunur, olunmaz; bu yıl olmaz, seneye olur. Bunlar dert değil. İnsanın sevdikleri yanında olsun, bu yeter.
Noodle, piyasada bulunan çoğu markanın Çin tuzu olarak da bilinen monosodyum glutamat içerdiği için tercih etmediğim bir üründü. Ancak gerek Knorr'un gerekse A101'de satılan sade noodle olan Banetti'nin böyle bir şeyden yoksun olması beni bu erişteye tekrar ısındırdı.
Migros'ta gördüğüm Nudo da MSG içermeyen noodle türlerinden. Şu ana kadar denediklerimin en iyisi aynı zamanda. Çünkü hem baharatı hem de gerçek sebzelerden yapılmış bir çeşnisi var. Tek sorun, paketinde yazdığı gibi üç dakikada pişmemesi. Tam kıvamına gelmesi için biraz daha pişirmek gerekiyor.
Kendisinden fazla şikayetçi olmadığım kolonyamani hastalığı var bende. Bu teşhisi, her alışverişimde mutlaka kolonya aldığım için koymuştum.
Bugün de Torku'nun kolonyasını deneyip beğendim ve almak amacıyla yola koyuldum. Tarihi Yarımada'da dolaşırken Torku ikinci plana düştü. Kendimi gezmeye verdim.
Hocapaşa'da gezerken bir kolonyacıya rastladım. Adı Birsen Kozmetik'miş. Limon dışında en popüler ancak az bulunan kolonyalarda şansımı denemek istedim. Limon kolonyasının her formu zaten her yerde bulunuyordu.
Tütün ve çam kolonyası aldım. Neye niyet neye kısmet...
Şakayla karışık ne zamandır yemek kitabı formunda bir hikaye yazacağımı söylüyordum. Geçen gün gözüme çarpan kitap, bu düşüncenin ilk kez benim aklıma gelmediğini fark ettirdi. İlk başta bunu benim yapamamış olmamın getirdiği moral bozukluğuyla birlikte düşüncemin hayata geçmesi sevinciyle aldım kitabı.
Yeme-içme alışkanlıkları veya kültürü her zaman ilgimi çekmiştir. Örneğin Antik Yunanistan'da insanların ne yiyip içtiğini merak ederim. Kitap kazılarda yenen yemekleri konu alıyor. Ancak bir hikaye değil anı. Aynı zamanda sohbet havası var. Edebiyat derslerinde işlenen yazın türleri arasındaki çizgilerin kaybolmasına da vesile oluyor böylece.
Arkeolog Muhibbe Darga, eserinde ellinin üzerinde yemek tarifi veriyor. Aslında bu kadar anı anlatıyor. Üslubun biraz esprili olması da hoşuma gitti. Bir arkeologun yaşamını, daha doğrusu neler yaşadığını anlamak için de okunabilecek güzel bir kitap.
Gerçek adı Paul Van Hover olan Stromae, 2009'da çıkardığı Alors on Danse teklisiyle meşhur olmuştu. O zamandan beridir de hem müzikal anlamda hem de öğreticilik anlamında kaliteli şarkılar yapmaya devam ediyor.
Ruanda asıllı bir Belçikalı olan Stromae'nin mahlası, aslında maestro sözcüğünün verlanize edilmiş halidir. Verlan, Fransızca bir sözcüğün hecelerinin yerlerinin değiştirilmesiyle elde edilen bir çeşit argodur.
Alors en Danse adlı güzel parçayı da içine alarak 2010 yılında çıkardığı Cheese albümünden en beğendiklerim Te quiero ve House'llelujah parçalarıydı. Burada müzikalite ve sanırım kitleleri coşturmak niyeti ön planda olduğu için öğreticilik yoktu.
2013'te çıkan Racine carée albümü öncekinden daha güzeldi. Ta fête parçası yine hareketliyken Papaoutai, babasını uzun zamandır görmeyen bir çocuğun dilinden yazılmıştı. Aynı zamanda "Baba nerelerdesin?" anlamına gelen Papa, où t'es? ifadesinin değişik şekilde yazılmasıydı.
Cinsiyet rollerini konu alan Tous les mêmes, ezgisiyle olduğu kadar klibiyle de fark yaratıyordu.
Mükemmel anlamına gelen Formidable parçası, sevgilisinden ayrılan sarhoş bir adamın dilinden yazılmıştı. Parantez içinde yazılan ceci n'est pas une leçon (bu bir ders değildir) ifadesini anlamlandıramadım.
Twitter'ı konu aldığı Carmen ve kelime oyunu yaparak kansere dikkat çektiği Quand c'est ? şarkıları da takdire şayan.
Son albümü Multitude bu yıl çıktı. Buradan en çok, seks işçisinin ölümünü konu alan Fils de joie adlı yapımı beğendim. Klibi de kısa film gibi olmuş. Ney sesinin duyuluğu Pas vraiment, elektro müziği bize hatırlatan Riez ve Bonne journée de hoşuma gitti.
Tüm bunlar Stromae'nin maestro unvanını ne kadar hak ettiğinin kanıtıdır.
Büyükçekmece Belediyesi, logosunu değiştirmiş. Sonradan araştırdığım kadarıyla eski logosunu 36 yıldır yani 1986'dan beri kullanıyormuş.
Eski logoda ilçenin simgesi olabilecek tüm yapılar kullanılmıştı. Tüyap Kulesi, Mimarsinan Köprüsü ve Büyükçekmece Gölü vardı. Tüm bu yapılar çizilirken gereğinden fazla detaylandırılmıştı.
Şimdiki zamanın formlarına uygun olarak tasarlanmış logoda köprü ve göl var. Kule feda edilmiş ama minimalizm yolunda bu önemli bir adım. Çünkü eski zamanlarda az sözle çok şey anlatmanın geçer akçe olduğu gibi, şimdi de az çizgiyle çok şey resmetmek daha yeğ tutuluyor.
30 Mayıs 2020'de başlayan ve 21 Haziran 2021'de gece yarısından sonrasıyla sınırlanan canlı müzik yasağı ise devam ediyor.
NBA play-off turunda ilk elenen ekip Brooklyn Nets oldu. Zaten Cleveland ile oynadıkları play-in maçını 115-108 kazanarak bu aşamaya gelen Nets, Boston Celtic karşısında dört maçta da galip gelemeyerek resmen süpürüldü.
Sezon başında Kevin Durant, Kyle Irving ve James Harden'i bir araya toplamasıyla sükse yaratan New York takımı, daha sezon ortasında dağılmıştı. Harden, Philadelphia 76'ers oyuncusu Ben Simmons ile takas edildi. O da hiçbir maça çıkamadı. Irving, koronavirüs aşısı olmayı reddedince çoğu maçta o da olmadı.
Doğu konferansındaki diğer tüm karşılaşmalarda 3-1 skoru elde edilmiş. Miami Heat ile Atalanta Hawks; Philadelphia 76'ers ile Toronto Raptors ve son şampiyon Milwaukee Bucks ile Chicago Bulls arasında böyle üstünlük durumu var.
Batı konferansında yaygın skor 2-2. Sadece Golden State Warriors, Denver Nuggets ile olan seriyi 3-1'e taşımış. Phoenix Suns ile New Orleans, Dallas Mavericks ile Utah Jazz ve Memphis Grizzlies ile Minnesota Timberwolves arasında eşitlik söz konusu.
Şimdilik konuşmak için erken ama en azından artık kimin şampiyon olamayacağı belli.
🇸🇪 Mereyusblogg
Romersk medborgare från Miklagård.
På Mastodon sedan 23.X.2021
Bara postar oviktiga tankar.
Allmän egendom (PD). Inga begränsningar.
Jag tjänar ingen inkomst av det jag lägger upp här.
🇬🇧 Mereyü's blog
Roman citizen from İstanbul.
On Mastodon since 23.X.2021.
Just posting unimportant things.
Everything I publish is Public Domain (PD).
I don't earn any income here.
🇹🇷 Mereyü'nün blogu
Civis romanus sum.
23.X.2021'den beri Mastodon'da.
Önemsiz şeyler üzerine.
Paylaştığım her şey kamu malıdır (PD).
Buradan herhangi bir gelir elde etmemekteyim.