Show newer

Görev yaptığım lise, İkitelli'de sanayi sitelerinin ortasındaydı. Bu sırada öğretmenliği hiçbir zaman memurluk olarak görmedim. Ben ders saati ücretli çalışan bir işçiydim. Kendimi ne okuldaki hizmelilerden ne de çevredeki beden işçilerinden ayrı tuttum. Bu da ideallerimden vazgeçmediğim için benim adıma bir onur vesikası oldu. İçimdeki ezikliği bir yerde böyle telafi edebildim. Proleteryadan biriydim çünkü. Hem de sözünün eri bir emekçiydim.

İnsanın içi öyle daralır ki bazen nefes almakta güçlük çeker. Sanki evrende bir başına kalmıştır. Damarlarından akan kanın sesini duyar hale gelir. Her şey onunla küçülür gibi olur. Tüm ışıklar söner, etraf kapkaranlık olur. Gizliden gizliye ölmüş gibidir ama yaşamaya devam ediyordur. Bir nevi...

İnternette, dershane veya şimdiki adıyla temel liselerde felsefe öğretmeni olmak konusunu araştırırken bulduğum makale. İlginç ama bazı meselelerde ipucu veriyor.

Akşit Göktürk bu eserinde çeviri üzerine düşüncelerin tarihini Hieronymus'tan itibaren anlatıyor. Bununla kalmıyor, dilbilim kuramları üzerine adeta ders veriyor. Metin türleri bu derste önemli bir yer tutuyor.

Çeviri tarihi ve çevirinin nasıl olması gerektiği üzerine kuramların anlatıldığı bölümle eşdeğerlik ve yeterlilik konusunda bizzat kendisinin İngilizce ve Almancadan yaptığı çeviri örnekleri de gayet hoştu.

Açıkçası okuyup not çıkarmaktan keyif aldığım bir kitap oldu. Çeviri ve tabii dil konusunda ufkumu genişletti, yeni şeyler öğretti. Birçok soruma yanıt bulabildim.

Şakayla karışık dizi-film projelerim oluyor arada. Çoğunlukla varolan bir yapımın adından uyarlıyorum bunları. Aklıma gelen tüm projeleri bir seri halinde paylaşmak istiyorum.

İki Başkadır adlı dizi projemin yönetmenlik koltuğunda Erkun Koya oturuyor. Konusu Türkiye'nin başkanlık sistemine geçişi. İlk sezon özellikle 7 Haziran 2015 ile 1 Kasım 2015 arasında yaşananlar üzerine eğiliyor. Dizinin adı referandum döneminde iktidar yanlılarının dile getirdiği çift başlılıktan gelmektedir.
Devamı için onay gelirse orada da 1 Kasım 2015'ten 18 Temmuz 2018'e kadar yaşananlar anlatılacak. Bunları anlatmak üç sezon sürebilir.

🇬🇷🇬🇷🇬🇷 THE WORST GREEK PRESIDENT EVER 🇬🇷🇬🇷🇬🇷

Yalandan da olsa ülkeyi yöneten güruh, Yunanistan ile uzun süredir gerginlik yaşamıyordu. Ülkedeki faşizan dalga sonunda o raddeye geldi. Sosyal medyadaki troller de bu sahte gündemin tartışılması için çalışıyor. Bakalım işin ucu nereye varacak?

2016-2017 eğitim-öğretim yılının karne günü, okuldan dönerken öldürmüşlerdi Aybüke Yalçın'ı. Pek de önem verilmeyen bir branş olan müzik öğretmeniydi. Yeni mezundu. Henüz 22 yaşındaydı.

İlk kez öğretmen sıfatını alıp işe başladığım gün olan 22 Şubat'ta Aybüke'yi düşünmüştüm ben de. Onun atandığı zamankine benzer bir mesaj yayınlamak istemiştim çünkü kendimi onunla özdeşleştiriyordum. Bu meslekte yaşadığım zorluklarda hep kendisi geliyordu aklıma. Alanıma değer verilmiyordu, öğrencilerle son zamanda biraz daha sık olmak üzere sorunlar yaşıyordum ve idareyle yer yer meydana gelen sıkıntılar giderek büyüyordu. Birbirimizin yüzüne bakmak zorunda olduğumuz meslektaşlarım da garip ruh halleri içerisindeydiler. Ancak benim aklımın bir köşesinde hep PKK'nın şehit ettiği öğretmenler, başta da Aybüke vardı. Bu yüzden sabrettim, direndim.

Son olarak, ondan kalan bir videoda seslendirdiği türkünün ona uyarladığım halini paylaşayım. Bunu Öğretmenler Günü'nün ertesinde 29 Kasım 2021'de yazmıştım:

Mağusa Limanı, limandır liman
Beni öldürenlerde yoktur din iman
Uyan Aybüke uyan, uyanmaz oldun
Kahpelerin pususuna dayanmaz oldun

Hıdırellez'de kesin olarak hatırladığım iki şeyi istemiştim. Başka bir deyişle istediğim şeylerden ikisini net hatırlıyorum.
Biri iyi, parası bol olan bir iş, diğeri güzel huylu sevgiliydi. An itibariyle ikisi de yok ve çok uzak görünüyor.

Eğitimdeki zorbalıktan bu kadar bahsetmişken bir kurumun bu konu üzerinde durması güzel. Aynı zamanda önemli bir adım.

Karagöz mü oynatıyoruz burada?: En az iki kişiden oluşan bir topluluğun bir noktada gerçekleşen, genellikle kendilerini pek ilgilendirmeyen ve çoğu zaman güldürücü bir olaya kilitlenmesi üzerine söylenebilecek yeni nesil deyim.

Parasızlık, sevgisizlik ve uğraşsızlık. Kısacası düşmüşlük. Bundan kötüsü herkes için çok kötü hatta berbat ötesidir.

Türk gençlerine uygulanan ekonomik şiddetin bir türü de tecrübeli olmayan adaylara iş vermemektir. Tecrübesiz olanlar ya işsiz kalıyor ya da torpille işe giriyor. Bunun dışında kalıp kendi imkanlarıyla işe giren gençler ise tecrübe eksikliği nedeniyle sürekli mobbinge maruz kalıyor.
Aslında tecrübesiz olanı çalıştırmamak kendi içinde paradoksal bir döngü yaratıyor. Tecrübesiz iş bulamadığı için tecrübe edinemiyor. Tecrübe edinemediği için de çalışmaya başlayamıyor. Buna genç işsizlik sarmalı da denebilir.

Pek çok özel okul, felsefe öğretmenliği de yapabilecek bir psikolojik danışman arıyor. Yani onlara göre hem rehber öğretmen hem de felsefe grubu öğretmeni aynı kişi olmalı. Bu bir yandan emek sömürüsünün dayandığı ahlaksızlığı işaret ederken diğer yandan felsefeye gösterilemeyen önemin nişanesi oluveriyor.

Rick and Morty, BoJack Horseman ve Love, Death & Robot ile birlikte en sevdiğim animasyon Disenchantment. Bu dördü arasında sonuncu saydığım belki sevgi hiyerarşisinde ilk sırada geliyordur.

Disenchantment, aslen inanç yitimi anlamına geliyor. Dizi, başlangıçta prenses, daha sonra kraliçe olan Bean'in üzerine kurulmuş. Onun yoldaşları iblis Luci ve benim de dahil olduğum büyük bir kalabalığın favori karakteri Elfo ile yaşadıkları maceralar anlatılır. Paralel bir ortaçağda geçen hikayede günümüze dönük espriler yapılıyor. Kırk bölümün her biri birbirinden güzel. Sürekli fantastik bir dünya ve onun üyeleriyle karşılaşıyoruz. Diziyi sevimli bir hale getiren de bu.

Ülke havasıyla, tarz-ı siyasetiyle ve gündemiyle tam Afganistan-Pakistan ayarına geldi. İnanılmaz.

Aman avcı vurma beni
Ben bu dağın, ay balam, maralıyam
Hem maralı hem yaralı
Avcı vurmuş, ay balam, yaralıyam

Bir taş attım çaya düştü
Çaydan bir çift, ay balam, suna uçtu
Menim gönlüm sana düştü
Senin gönlün, ay balam, kime düştü

Bu dağlarda ceylan gezer
Tırnakları, ay balam, taşlar ezer
Ben o yara neylemişem
O yar benden, ay balam, kenar gezer

İstanbulspor, Bandırmaspor'u 2-1 yenerek Play-off etabının galibi olarak 2005'te veda ettiği Süper Lig'e çıktı. Böylece, Süper Lig'deki sekizinci İstanbul takımı oldu.

Aslında Bandırmaspor, buraya kadar çok iyi gelmişti. Maçın ilk bölümünde de baskın oynuyordu. Ancak gerek hakemin takdir haklarını İstanbulspor'dan yana kullanması gerek Bandırma ekibinin fırsatları değerlendirememesi onları bir yıl daha Birinci Lig'de yarışmaya mecbur bıraktı.

En son 2014-2015 sezonunda Balıkesirspor, bu ligde yarışmış ve 27 puanla sonuncu olarak ligden düşmüştü.

Show older
Qoto Mastodon

QOTO: Question Others to Teach Ourselves
An inclusive, Academic Freedom, instance
All cultures welcome.
Hate speech and harassment strictly forbidden.