Enflasyonist ortamda bir şeyi almanın en iyi yolu taksitlendirmedir. Böylece sürekli artan fiyatlardan korunmuş ve her ay sabit bir tutar ödemiş olursunuz. Ben de banka hesabımın bulunduğu Enpara'dan kredi kartı almak istedim.
Aslında bu zamana kalmayacaktı ama Enpara, kasım ayında Kamuoyu Aydınlatma Platformu'na (KAP) QNB Finansbank ile yollarını ayırabileceği yönünde bir açıklama yapmıştı.
Sonuç ise;
Bugün ara sıra gündeme gelen "Çantamda ne var?" paylaşımı yapacağım. Yalnız, millet ne güzel fotoğraf çekerken benimki Kaçakçılık Şube tarafından ele geçirilen mallar gibi oldu. İyi fotoğraf çekememiş olsam da video gibi düşünülebilir bu yazı.
İlk görselde çantam var. Kasım ayında LC Waikiki'den almıştım. İki gözü var. Takip eden iki görselde büyük gözdeki, son görseldeyse ön gözdeki eşyalar görünüyor.
Gözlük bezi olarak kullandığım mikrofiber bez (Carrefour olmalı bu)
Biri kalın biri daha hafif iki şapka (külah da denebilir. LC Waikiki)
Boyunluk (Collezione)
Eldiven (İstanbul'un havasına güven olmayacağını bildirin o meşhur deyiş gelebilir akla. Yine LC Waikiki)
Havlu (Askerden kalma)
Yağmur kaydırıcı (Daha iyi bir adı vardır bunun elbet. Decathlon)
İki adet kitap
Not defteri (Artık pek kullanmıyorum)
Bir litrelik su (Uludağ Premium)
Islak mendil (Migros)
Eski günlerden kalma bir maske
Peçete (kağıt mendil veya selpak da deniyor. Bim'den almıştım)
Eyüp Sabri Tuncer Çeşme limonu kolonyası
Torku kolonyası
Dalin kolonyası
Vücut spreyi (Avon)
Deodorant sprey (Yazdan kalma ama ne zaman lazım olacağı belli olmaz. Nivea)
Nivea krem
Ayna
İki tükenmez kalem (En derinden çıktı)
Migros poşeti
Migros kolonya (Reklam almadım)
İki adet şarj aleti (Biri telefon biri saat için)
Nivea dudak kremi
Kulaklık (Radyo dinlediğim için kablolu)
Çakmak (Hiç lazım olmadı)
Tesbih
Oyuncak
Bunlar gemi iyice azıya almış. Paramiliter bir örgüt, ana muhalefet liderinin konuk olduğu, televizyonun en çok izlendiği saatlerde (prime time) yayınlanan bir programa reklam verebiliyor. Bu örgütün elemanları -psikolojik muharebe taktiklerini iyi bildiklerinden olsa gerek- daha sonra dalga geçiyor.
Uğur Dündar ve Kemal Kılıçdaroğlu skandala sert tepki gösterdi. Kanal da ilgili kişilerin işine son verdiğini duyurdu ama yetmez. Burada dönen çarkı ifşa etmek gerekiyor. İlerleyen dönemde bu örgüt ülkemiz için çok büyük bela olabilir.
Amatör şarkıcıları keşfetmek için Soundcloud kullanırdım. Zira Can Kazaz da buradan çıkmıştır. Fakat son dönemde cover adı verilen yapımları dinliyorum. YouTube'da en sevdiğin beş kanalı paylaşmak istiyorum.
🎼 Ayça Özefe: Kadife bir sesi var. YouTube videolarının sıklığı azaldı. Twitch yayınlarına devam ediyor. Bir buçuk yıl kadar da özgün parçalar çıkarıyor.
🎧 Nursena Yener: Türkçe yorumlamaları maalesef iyi değil ama İngilizce olanlar gayet hoş. Kanalını vlog olarak da kullanıyor.
🎸 Erva Sude Dağlı: Majeste grubunun Aşk Dediğin şarkısıyla tanıdım. Shorts paylaşımları da oluyor.
🥁 Bilal Göregen: Çoğu insan onu bu kategoride görmez ama darbukasını konuşturduğu, Bayram Boynukara'nın hazırlayıp sunduğu videoları yorumlamadan başka bir şey değildir. Acun Ilıcalı'nın bir programıyla ünlü olan Göregen, Fin halk şarkısı Ievan polkka ile patlamıştı. Konuyla alakasız ama Vikipedi maddesini de istek üzerine ben yazmıştım.
🎹 İlayda Su Çakıroğlu: Bir Zeynep Bastık şarkısı hakkında yazdığım alaycı yazıdan sonra ilgili şarkının sonuna (Ara) "cover" yazmamla karşıma çıktı. Bunun bir trol olduğunu (Melisa Fis yorumuyla Biraderim İçin gibi) düşünmüştüm ama değilmiş. Zamanla en sevdiğim YouTube kanalları arasına girdi. Bazen nereden bulduğunu anlamadığım garip şarkıları yorumlasa da özgün halinden iyi söylüyor. Sosyal medya hesaplarından (Twitter ve Instagram) backlinking yapması dışında bir problem yok.
Kimi zaman istemdışı kimi zaman eğlenme amacıyla kimi zaman da bilgi edinmek için YouTube yorumlarını okurum. Bu kadına gelen yorumların ezici çoğunluğu "Bu samimiyet nereden geliyor?" diye sorulması gereken türden. Türkiye'de ne yazık ki insanlar yaş olarak küçük gördükleri kişilere 'Sen' diye hitap ediyor. Bunu aile terbiyesine bağlıyorum biraz da.
Fatih Terim'in çoğunlukla dalga geçmek için arkasına müzik eklenerek paylaşılan bir videosu var. Terim, burada gayet akıcı bir İtalyanca konuşuyor ve sözlerinde de pek yanlışlık yok. Bu yazımda bu kesiti irdeleyeceğim. Sekiz saniyelik bu tirada yapısöküm uygulayacağım.
Terim bu sözleri, 16 Eylül 2021 akşamı Lazio ile oynanan Avrupa Ligi maçı sonrasındaki basın toplantısında "Bu takım sizi nereye kadar götürebilir ve İtalya'ya bir gün dönmeyi düşünüyor musunuz?" şeklinde İtalyanca sorulan bir soruya yanıt olarak söylüyor. E Grubu'nun ilk hafta mücadelesinde Galatasaray, Morutsan'ın ortası ve Lazzari'nin dokunuşuyla kaleye giden absürt bir golle galip gelmişti. 67'nci dakikadaki gol kaleci Strakosha'ya yazılmıştı.
Terim'in ağzından çıkanlar "O ciyanno fatto bene..." diye anlaşılsa da aslında "Oggi hanno fatto bene però domani chi sa non si sa mai perché giovani giocotori sempre posso fare tutto la caso campo a." şeklindedir. Basitçe "Bugün iyi iş çıkardılar ama yarın -kim bilir, asla bilemezsin- genç oyuncular sahada her zaman her şeyi yapabilir." diye çevrilebilir. Şimdi Dante'nin ölümsüz eseri İlahi Komedi'den sonra en derinlikli İtalyanca eseri kelime kelime analiz edelim.
Oggi: Bugün demektir. Eskiden hoggi biçiminde kullanılırmış. Latince hodie sözcüğünden aktarılmış.
Hanno: Avere (sahip olmak) eyleminin üçüncü çoğul şahıs, geniş zamandaki çekimidir. Kök fiil de Latince habere ifadesinden neşet etmiş.
Fatto: Yapılmış anlamına gelir. Buradaki kullanımıysa doğru, iyi. Kökeni Latince factus. Argoda zom, küfelik, zilzurna sarhoş gibi anlamlara geliyor.
Bene: Güzel, iyi demektir. Burada zarf olarak kullanılmış.
Però: Ama, fakat, ancak, lakin. Latince per hoc (bundan dolayı) kalıbından geliyor.
Domani: Yarın. Latince de mane (sabahın körü) ifadesinden türemiş.
Chi sa: "Kim bilir?" anlamına gelen sözde soru. Chi, soru zamiridir. Kökeni Latince quis. Sa ise sapere kök fiilinin üçüncü şahıs, geniş zaman çekimidir.
Non si sa mai: Önceki kalıp ifadeyi takip eden bir ara tümce yine. "Asla bilemezsin." anlamına gelir. Non, olumsuzluk edatıdır. Cümleyi değiller. Si, dönüşlülük zamiridir; kısaca kendi diyebiliriz. Latincesi se. Sa, önceki tümcedekiyle aynı anlamda. Mai ise asla demektir ki Latincesi magis.
Perché: Çünkü. Soruda ise neden diye sormaya yarar. İçin anlamına gelen per ile ne soru edatı che sözcüklerinin birleşiminden oluşmuştur.
Giovani: Gençler anlamına gelir. Tekili giovane. İtalyancada sıfatlar Türkçedeki gibi isim olarak kullanılabiliyor. Böylece, gençler bir grubu niteleyen ad olarak karşımıza çıkıyor. Köken yine Latince: Iuvenis.
Giocatori: Giocatore (oyuncu) sözcüğünün çoğul hali. Tiyatro oyuncularını tanımlamak için de bu sözcük kullanılır. Giocare (oynamak) fiiline gelen -tore (bir nevi fiilimsi) ekiyle oluşturulmuştur. Giocare, Latince iocare eyleminden köken alıyor.
Sempre: Her zaman, daima. Bazı durumlarda hâlâ anlamında kullanılıyor.
Posso: potere (-ebilmek) sözcüğünün birinci tekil şahıs, şimdiki zaman çekimidir. Halk Latincesi aynı ifade, Latincede posse şeklinde seslendiriliyor.
Fare: Yapmak, etmek, eylemek. Şaşırtıcı olmayan biçimde Latince facere sözcüğünden.
Tutto: Hepsi, tamamı, bütünü. Halk Latincesi tottus, Latince ise totus.
La: İtalyanca dişil artikel.
Caso: Vaka, olay anlamına gelse de burada şey veya neler olarak çevirebiliriz.
Campo: Saha, alan. Mesela campo da tennis, tenis kortu demektir.
A: Aslında yönelme hal eki olarak kullanılır ama Fatih Terim burada bulunma hal eki şeklinde ünlemiş. Bir de, belirtilen nesneden sonra kullanması biraz edebi bir hava katmış.
Yılbaşı gecesi bakanın kuryelik yapması ve şimdi de piyano çalan kurye. Getir, her yere verdiği reklamlar yetmiyor olacak ki (tramvaylarda giydirme, YouTube videoları ve televizyonda) PR işine girişmiş. Bu viraller ne kadar faydalı oluyordur; kim bunları görüp "Getir'den alışveriş yapmalıyım." diyordur bilemiyorum fakat pandemi döneminde agresif büyüyen bu şirketin o günleri mumla aradığı aşikar.
Getir'de çalışma şartları maalesef kötü. Bunu da Ecem Ülkü Senerman üzerinden anlatmıştım. Kendisi çevrimiçi operasyon yürütüyordu. Bunun dışında yapılabilecek işlerden biri de müşteri temsilciliğidir. Bunu da Michael Scott ile eşgüdümlü olarak çağrı merkezi çalışanların yaşadığı sıkıntıları yazdığım bir yazımda aktarmıştım.
Kuryelerin durumunun da bu ikisinden arta kalır yanı yok. Getir, genellikle bir taşeron aracılığıyla (Vigo) kurye alıyor. Burada çalışmak için kendi motorunuza sahip olmanız gerekiyor. Motoru olmayan için günlük ücret karşılığında motor kiralanabiliyor. Yemek verilmiyor. Özel sağlık sigortası ve performansa bağlı olarak Getir'den hediye çeki gibi şeyler var. 12 saate varan çalışma süreleri söz konusu. Bir kurye, gününün yarısını çalışmaya ayırırsa 45 dakikalık bir mola hakkı var. Vardiyasının bitimine yarım saat kala ara veremez.
8 Temmuz 2018 tarihinde Çorlu'da yaşanan tren faciası sonucu 7'si çocuk 25 kişi hayatını kaybetmişti. Bugün bu katliamın 12'nci duruşması görüldü.
Davada on üç sanık taksirle bir veya birden fazla kişinin ölümüne ve yaralanmasına neden olma suçundan yargılanıyor. Bu duruşmadaki sanıkların savunmalarını basına yansıdığı kadarıyla aktaracağım. Aslında kendim de birtakım yorumlarda bulunmuştum ama bunları eklemekten vazgeçtim.
Dönemin TCDD 1'inci Bölge Müdürü Nihat Aslan, kendisine bağlı 11 servis müdürünün olduğunu ve bunların da alt birimlerinin bulunduğunu söylüyor. Görevinin bu birimlere müdahale değil koordinasyon sağlamak olduğunu ifade ediyor. Denetleme yetkisi de yokmuş. Personel eksiği olduğunu gerekli yerlere yazmasına rağmen eleman sağlamamışlar.
TCDD 1'inci Bölge Müdür Yardımcısı Levent Meriçli, bölge müdür yardımcılığının idari bir görev olduğunu söylüyor. Kendisi jeoloji mühendisi olduğundan bu konularda uzman olmadığını ve kaza yerinde denetim yapacak bilgisinin olmadığını ifade ediyor. Kendisinin döneminde bakım onarım işi yapılmamış.
Meriçli, ihalelerin bölge müdürünün sorumluluğunda olduğu ancak onayı genel müdürün verdiği yönünde bir bilgilendirmeden sonra Mümin Karasu'nun vekaleten atandığını ve mühendis olmadığını ekliyor. Kaza olmadan bölgede ne gibi bir problem olduğunu bilemeyeceğini söylüyor.
TCDD 1'inci Bölge Demiryolu Bakım Müdür Vekili Mümin Karasu, hakkında yakalama kararı çıkarıldıktan beş gün sonra, 10 Ekim 2022'de tutuklanmıştı. Avukatı karara itiraz etmiş, savcı da mütalaa vererek kararın hukuka uygun olduğunu belirtmiş ve talebin reddedilmesini istemişti. Ancak mahkeme 23 Kasım 2022 tarihinde, sanığın kendi isteğiyle adliyeye gelerek teslim olduğunu ve olayın üzerinden dört yıl geçmesine rağmen duruşmalarda yeni delil bulunmadığını göz önünde bulundurarak Karasu'nun tahliyesine karar vermişti. Böylece davada tutuklu bir sanık kalmamıştı.
Karasu, söylediği üzere, halen TCDD'de görev yapıyormuş ve aylık kazancı 15900 liraymış. Kendisinin fiziken sahadaki işleri takip etmesinin mümkün değilmiş. Gerekli birimlere iki kez uyarı yazısı yazmasına rağmen bilinçli taksirle yargılandığının altını çiziyor. Hedef gösterilmesinden yakınıyor.
Oğuz Arda Sel, 9 Ocak 2009'da dünyaya geldi. Yaşasaydı 14 yaşında olacaktı. O gün o trende olmasaydı yaşayacaktı da. Şimdi o hep 9 yaşında. Peki sorumlular nerede? Onu henüz bilemiyoruz.
Bazı tartışmaların sonuna geldik. Galatasaray'ın iyi futbol oynamadığını söyleyen herkesi bu akşamki güzel oyunla susturduk diye tahmin ediyorum. Ali Koç Fenerbahçe'nin başkanı seçildiğinden beri Kadıköy'de oynanan beş derbinin üçünü kazandık. Hem de on yıldır alınmayan bir sonuçla. Bir kez daha ispatlandı ki:
İSTANBUL IS RED
Birlikte çalıştığım kadın işten ayrılınca bütün sorumluluk bana kaldı. Böyle bir gidiş şekli garip ama satınalma sorumlusu da hiçbir şey demeden istifa edip kaçar gibi gitmiş. Muhabeci bir ay kadar önce istifa etmişti. Sanırım ihbar süresinin dolmasını bekliyor.
İki haftadır çoğunlukla satış konularıyla ilgileniyorum. Geçen gün bir acentacıyla görüşüp ona oda gezdirdim hatta. Fazla yoğunluk yok ama bazen ofisteki iki sabit ve bir mobil telefon hep beraber çalıyor. Bir keresinde cebimdeki telefon da aynı anda çaldı hatta.
Bugün normalden bir saat geç çıkıp yollara vurdum kendimi. Raylı sistemleri kullanarak Ümraniye'ye gittim. Burası tam bir kaos merkeziydi fakat son yıllarda yapılan düzenlemeler faydalı oldu. Ondan sonra Kadıköy'e giden (aslında gittiğini sanıdığım) bir otobüse binip ters yöne, evlerde hâlâ soba kullanılan bir muhitte buldum kendimi.
Geri dönüşte Üsküdar metrosunu (M5) kullandım. Bu metroyu her kullandığımda yüklenici firma Doğuş Holding'in üç dört kez uzatma aldığı geliyor aklıma. Üsküdar'dan beş dakikada Beşiktaş'a varan gemilerden birine dahil oldum. O sırada metroda yapılan anonslardan aklımda kalmış olmalı ki Yıldız metro durağından pembe hat aracılığıyla eve gitmek geldi.
Cumartesi akşamları trafik anlam veremediğim bir biçimde yoğun oluyor. O yüzden bu saatlerde karayolu kullanılmaz. Metro en ideal yoldur. İBB, bu hafta hem Yıldız-Fulya uzatmasını hem de Bostancı ile Dudullu arasındaki M8 hattını hizmete sundu. Bu hattı da mart ayına kadar kullanmak istiyorum. Bir de, 2023 yılında İstanbul dışında çıkmak... Muhtemelen Marmaray ile Gebze'ye giderim.
Meseleyi fazlaca dağıttım. Yıldız istasyonundan izlenimlerimi paylaşayım:
🚆 Bayağı bir derinde. Bu bölgedeki arkeolojik kazılar nedeniyle olmalı.
🚊 Durak tam olarak bitmemiş. Girişteki ışıklandırmada eksiklikler var. Platformda oturma yerleri eksik.
🚇 İki sefer arasında 11 dakika veriyor. Senkronizasyon çalışmalarından dolayı olduğunu tahmin ediyorum.
🚋 İnternet henüz çekmiyor. Bunun için ayrıca bir altyapı çalışması gerekiyor.
🚂 Varış noktası Mahmutbey değil Mecidiyeköy olarak yazıyor. Entegrasyon tamamlanmamış.
Yine de açılması daha iyidir. Bu bölgede yaşayan, çalışan ve okuyan insanlara vakit kazandıracak; dahası kalabalık olduğu için kendini kolayca amorti edebilecek. Sırada bu bölgedeki otobüs hatlarını yeniden düzenlemek var.
Bildiğim kadarıyla metroda fotoğraf çekmek yasak. Yalnızca yetkililerden izin alınarak çekilebiliyor ancak istasyondaki bazı şeyler ilgimi çekti. Bunları da fotoset olarak ekliyorum.
Komik olmayan herhangi bir espri yaptığımda "Yine de Pınar Fidan'dan komik" diyerek geçiştirirdim. Pınar Fidan, herkesin eve kapandığı dönemde dolaşıma sokulan kesitle sosyal medya lincine uğradı. Kendisi dünyanın en az komik insanı olabilir ama bunu yapanlara saldırmadı. Kendisinin iyi niyetli olduğunu düşünüyorum. Okuduğum kadarıyla son gösterilerinde esprilerini iyileştirmiş.
Son günlerde tartışılan yeni bir vaka var: Kendi paylaştığı kesit üzerinden olumsuz eleştirilere maruz kalan Nebiye Arı. Bu kesitte espri nerede anlamadım. Her politik mizah yapmaya çalışan Zelenski olamıyor ama hanımefendi tersten Levent Kırca olmuş.
Bir komedyen, şakasına gülünmediği içim ortalığı bu kadar velveleye vermez. Ülkemizdeki gerçek bir dış mihrak olan serbestiyet.com da Arı ile röportaj yapmış. Kendisi burada sekülerlerin de İslamcılar kadar yobaz olduğunu söylüyor.
İslamcıların tek sorunu yobazlık mı? Son yirmi yılda yaşanan tüm skandallar bu güruhla ilintili. Son KPSS ve altı yaşındaki çocuğun istismarı da böyle. Bir de, İslamcılar kayıtsız şartsız hep mağdurdur. İkinci Dünya Savaşı bittikten çeyrek asır sonra doğmuştur ama karneyle ekmek almıştır. Kendisi de başörtüsü mağduru olduğunu iddia ediyor mesela.
Mütesettir bir hanımefendi de ekran görüntüsü alarak bu kesitte gülmeyenlerin fotoğrafını paylaşmıştı. Üzerine yazdığı not da "Bu fotoğrafta Bağdat Caddesi'ni gördüm" gibi bir şeydi. Espri bile olmayan bir enstantaneye gülmediğimiz için İslam düşmanı ilan edecekler neredeyse. Ayrıca, sizi gerçekten istemiyoruz. Kadıköy'de de, Beşiktaş'ta da, Şişli'de de... Geldiğiniz her yeri ideolojik saiklerle şekillendiriyorsunuz. Yirmi adım ötesinde cami olan kafelerde niye mescit olmadığını soruyorsunuz.
Bayağılığın sürekli hoş görülmesinden hatta övülmesinden bıktım. Espri satışını yapamayan biri iyi bir komedyen değildir. Bunun Atatürkçü veya muhafazakar olmakla alakası yok.
LinkedIn'de denk geldiğim bir paylaşım ilgimi cezbetti yine.
Ünlü akaryakıt markası Shell, çalışanlarına yılbaşı erzağı dağıtmış. Eskiden Türkiye sosyal bir devletken şirketler, işçilere gıda ve yakacak yardımı yapıyordu. Şimdi emekçiler yılbaşı sepetiyle mutlu oluyorlar.
Peki ne var bu yılbaşı sepetinin içinde? Zeytinyağı, Türk kahvesi, beyaz leblebi, fıstık, badem, kar küresi ve abudik gubidik şekerler. Bunlarla hobi olarak yine mutlu olabilir bir insan ama çok daha fazlasını firmaya verdiğini bilmeli. Emek konusunda bilinçli olunmalı.
1886'da Kayseri'de dünyaya geldi. Bursa Askeri İdadisi, Harp Okulu ve Mekteb-i Erkan-ı Harbiye'yi bitirdikten sonra gönüllü olarak Yemen'e gitti. Büyük Savaş patlak verince Filistin, Çanakkale ve Makedonya cephelerinde görev aldı. 1919'de Milli Mücadele'ye katıldı. I. İnönü ve II. İnönü muharebelerindeki başarıları sonucu kaymakam (yarbay) rütbesine terfi ettirildi. Kütahya-Eskişehir Muharebeleri sırasında 15 Temmuz 1921'de Çöğürler mevkiinde şehit oldu. Şehadetinin ertesi günü TBMM tarafından miralay (albay) rütbesi verildi.
Miralay Mehmet Nazım Bey, ailesi Yücel soyadını aldığı için kaynaklarda Mehmet Nazım Yücel olarak da geçer. 2021'de TCDD, adının uzun olmasını gerekçe göstererek Çöğürler'deki tren istasyonuna Mehmet Nazım adını vermedi. Bu da gerçek bir kahramana karşı ayıbımız oldu.
Mustafa Kemal, Samsun'a çıktığında aklında cumhuriyet fikri var mıydı bilemiyorum. Böyle bir düşüncesi olduğuna inanmak istiyorum. Havza, Amasya, Erzurum ve Sivas'tan sonra 27 Aralık 1919'da Ankara'ya geldi. Burayı Kurtuluş Savaşı'nın karargahı haline getirdi.
18 Mart 1920'de Meclis-i Mebusan feshedildi. 23 Nisan 1920'de Büyük Millet Meclisi'nin kurulması Türkiye'nin geleceğinde saltanata yer olmadığının net bir şekilde ifadesiydi.
1920 yazında Yunan Ordusu, Sakarya Nehri kıyısına dayandı ve Ankara'yı ele geçirmek istedi. 5 Ağustos 1921'de TBMM tarafından kendisine başkomutanlık yetkileri verilen Mustafa Kemal, Melhame-i Kübra olarak da adlandırdığı Sakarya Meydan Muharebesi ile işgalcileri püskürttü.
13 Ekim 1921'de Fransa ile imzalanan Ankara Antlaşması güney illeri için olduğu kadar kent için de önemlidir. Zira Fransa, bu antlaşma ile Anadolu'daki iddiasından vazgeçmiştir.
Nihayet Ankara, 13 Ekim 1923'te başkent ilan edildi. Bu bir anlamda Milli Mücadele'ye tam destek veren halkı ödüllendirmekti. Fakat İstanbul'daki entelektüeller karara muhalif bir tavır takınmıştır.
Bu karikatür de o karşı çıkışı yansıtıyor. Edirne, Bursa ve İstanbul; başkentlik tacını Ankara'ya devrediyor. Üçü genç ve güzel çizilmişken Ankara, köylü ve çirkin olarak resmedilmiş. Bu da İstanbul'un o dönemde Anadolu'ya bakışının ifadesi.
Uzun bir aradan sonra bir LinkedIn gönderisi üzerine yorum yapacağım. Bu kişi tanıdık biri aslında. Bu hanımefendinin özel okullar hakkındaki bir gönderisini temmuz ayının başında yorumlamıştım. Bu sefer bu kişinin Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası'nda görev aldığını biliyorum.
Özel okullarda çalışan öğretmenler eylülde mayısa kadar sürecek bir sözleşme imzalar. İmza sürecinde asgari ücretin üzerinde bir miktar olur ama ocaktaki zammın ardından hep geri düşer. Fakat öğretmenlerin de gözünün açıldığını görüyorum. Artık ocak ayına kadar sözleşme yapıp ocaktan sonra yeni sözleşme imzalıyorlar. Tabii kurum, asgari ücrete çalışacak birini rahatlıkla bulabilir.
Ocak ayı maaşının asgarinin altına düşeceğinden yakınmış ama bu gerçeği yansıtmıyor. Asgari ücretli de zamlı maaşını şubatta alacak çünkü. Burada bir miktar acındırma var.
İtibarsızlaştırma konusunda haklı. Bu da eğitim sisteminin öğretmene vermiş olduğu görev yüküyle alakalı. Tüm sorumluluk öğretmendeyken hiçbir yetkisinin olmayışı bu duruma kapı aralıyor.
Son olarak bu yakınma, asgari ücretin tanımı ile ilgili. Nitelikli bir çalışana asgari ücret verilmez, verilmemeli. Dünyanın hiçbir yerinde ücretli öğretmenlik yok gerçi. Türkiye'de de ücretli yapılan nitelikli bir meslek yok. Ücretli vatman yok mesela.
Sosyal medyada paylaştığı yalan ve provokatif haberlerle kendinden söz ettiren haber hesaplarının birinin paylaşması sonucu haberim oldu bu videodan. Bir dakikadan bir iki saniye eksik bu videonun ne anlattığını analiz edeceğim bu yazımda.
Genç kadın, metrodan evine sekiz dakikada gittiğini söylüyor. Orta tempoda iyi bir mesafe denebilir. Muhtemelen "Metroya beş dakika mesafede" denerek normalin birkaç katına satılan bir evde yaşıyor. Buranın Anadolu Yakası olduğunu tahmin ediyordum. Onuncu saniye civarında kadraja giren apartmandaki tabeladan bu tahminimin doğru olduğunu anladım çünkü telefon numarası 216 ile başlıyordu.
Saniyelik olarak kamerayı yola çevirdiğinde dört şeritli bir cadde gördüm. Dar bir sokak falan değil burası. Metro çevresinde olduğuna göre pek tenha olmadığını düşünebiliriz fakat Maltepe-Pendik hattında ıssız sayılabilecek metro çıkışları var. Bu da onlardan biri olabilir.
Eşofmanlı olduğunu belirtiyor. Bunu söylerken halk ağzındaki söylenişi olan eşortman diyor. Daha sonrasında işitebildiğim kadarıyla bosfol gibi bir ifade kullanıyor. Bunun ne anlama geldiğini bulamadım fakat eşofman alelade giysi olduğu için daha az çekici geleceğini düşünüyor olabilir. Yine de laf atmamaları gerektiğini biliyor. Taciz konusunda herkes bu kadar bilinçli olmuyor maalesef.
Videonun ortalarına doğru çektiği araba orada başka nedenden ötürü bekliyor olabilir ama kadın cinayetlerinin önünün alınamadığı (veya kasten alınmak istenmediği) bir ülkede yaşayınca insan ürküyor. Paranoya olsa bile hak verilebilir bir korku bu.
Kadın, "Lütfen kadınlara laf atmayın!" diye yalvarıyor artık. Daha öncesinde de hepsine küfür etmek istediğini söylüyor. Canına tak etmiş ve başına bela almadan yapabileceği şeylerden biri bu.
Eskiden de bu tür tacizciler vardı ancak onlara sapık deniyordu ve toplum tarafından dışlanıyorlardı. Sapıkların sırtının sıvazlanması bu dönemde olan bir şey.
Kulaklık bile takamadığını belirttikten sonra videonun sonunda tacizcileri bir kez daha uyarıyor. Bazı erkekler, birbirlerinden aldıkları gazla altına araba çekince bütün kadınların dibinin düşeceğini düşünüyor.
Aslına bakarsanız bu ülkede erkeklerin ezici çoğunluğu prens gibi yetiştiriliyor. Hiçbirinin bir dediği iki edilmiyor. Çoğu belli bir yaşa gelene kadar sorumluluk almaktan uzak. Kendi yatağını bile toplamaktan aciz olduklarını askere gidince fark ediyorlar.
Gerek açık gerek gizli bu kadar taciz varken kadın olmak çok zor. Bazı erkekler, bu konuda rahat davranıyor ve bu pisliği yaptıktan sonra türlü psikolojik manipülasyonlarla hiç olmamış gibi davranabiliyorlar.
Fazlasıyla dolmuşum bu konularda. Bu kadınla da ilgili değil mevzu. İlgi çekmek için böyle bir yola başvurmuş olabilir pekala. Fakat her gün bir dünya kadın bu tedirginliği yaşıyor. Onları nasıl görmezden geleceğiz?
GALATASARAY, YENİDEN LİDER!
Futbolda işler kötü gidiyordu ama son maçlarla düzelttik ve bir maç daha idare edebilirsek yeni yıla lider gireceğiz. Umuyorum ki bunun sonu şampiyonluk olur.
Lig olsun şampiyona olsun Galatasaray'ın amacı bulunduğu her turnuvada kupayı almaktır. Diğer branşlardaki duruma da bu bağlamda değinmek istiyorum.
Basketbolda Galatasaray Nef, 12 maçta aldığı yedi galibiyetle dördüncü sırada. Ligdeki ilk beş maçın yalnızca birini kazanarak berbat bir başlangıç yaptı ama son olarak doludizgin ilerleyen lig lideri Türk Telekom'u 106-100 mağlup etti. Tabii, Dimitris İtudis yönetimindeki Euroleague lideri Fenerbahçe Beko'yu geçmek mümkün değil.
Diğer bir basketbol branşı olan kadınlar basketbolunda Galatasaray Çağdaş Faktoring, 12 maçta dokuz galibiyetle dördüncü sırada. Bu haftaya kadar sarı-kırmızılılar, ligde önünde yer alan ÇBK Mersin Yenişehir Belediyesi, Fenerbahçe Alagöz Holding ve Emlak Konut takımlarına yenildi.
Voleybolda her iki takım da Galatasaray HDI Sigorta adını taşıyor. Kadınlar ligindeki takımımız, 12 maçta yedi galibiyet aldı. Aslında ilk beş hafta puan kaybetmeden ilerliyordu. Altıncı hafta Fenerbahçe Opet karşısındaki 3-0'lık yenilgiden sonra Eczacıbaşı Dynavit, Nilüfer Belediyesi, Vakıfbank ve Türk Hava Yolları'na yenildik.
Erkekler liginde ilk yarı tamamlandı. 13 maçta sekiz galibiyeti olan takım, yedinci sırada yer alıyor. Mağlup olduğu ekipler Halkbank, Ziraat Bankkart, TÜRŞAD, Spor Toto ve Arkas Spor. Fakat altıncı hafta karşılaştığımız Fenerbahçe HDI Sigorta'ya karşı 3-1 kazandık.
Sutopu Süper Ligi başlayalı beş hafta olmuş ve geçen sezonun şampiyonu Galatasaray, oynadığı tüm maçları kazanmış. Bu takımlar; İzmir Büyükşehir Belediyesi, Bursa Büyükşehir Belediyesi, Heybeliada, Kınalıada ve ezeli rakibimiz ENKA.
Tekerlekli sandalye basketbolunda Galatasaray Tunç Holding, lider Fenerbahçe Göksel Çelik'in bir puan gerisinde. 12'nci haftada bu takıma karşı 71-64 yenilmesi dışında 13 haftalık periyotta yenilgi yüzü görmedi.
Son olarak kadınlar futbolunda on takımdan oluşan B Grubu'ndaki ilk yarı maçları tamamlandı. Galatasaray Petrol Ofisi, son hafta namağlup lider Ankara Büyükşehir Belediyesi FOMGET GSK'ya yenildi.
Cumartesi çalışmak saçma bence. Neyse ki işe giderken toplu taşıma araçları ve yollar daha sakin oluyor. Bugün de bu şekilde mesaiye başladık. Öğlenleyin de her zamanki gibi çıktık.
Ne zamandır Beylikdüzü ve Avcılar gibi dış ilçelere uğramıyordum. Hava da güzel olunca bunu bir fırsat bildim ve bir otobüs ve metrobüsle Beylikdüzü'ne vardım. Metrobüse en son ne zaman bindiğimi hatırlayamıyorum. Bu yüzden Cumhuriyet Mahallesi yerine bir durak önce iniverdim. Aslında güzel bir deneyim oldu benim için. Meydanı da gezmiş oldum.
Yaşam Vadisi, son gittiğim nisan ayından beri değişmemiş. Çektiğim fotoğrafları PixelFed hesabımda paylaşmayı düşündüm ama uzun uzun yazmak fikri daha cazip geldi ve burada paylaşma kararı aldım.
🇸🇪 Mereyusblogg
Romersk medborgare från Miklagård.
På Mastodon sedan 23.X.2021
Bara postar oviktiga tankar.
Allmän egendom (PD). Inga begränsningar.
Jag tjänar ingen inkomst av det jag lägger upp här.
🇬🇧 Mereyü's blog
Roman citizen from İstanbul.
On Mastodon since 23.X.2021.
Just posting unimportant things.
Everything I publish is Public Domain (PD).
I don't earn any income here.
🇹🇷 Mereyü'nün blogu
Civis romanus sum.
23.X.2021'den beri Mastodon'da.
Önemsiz şeyler üzerine.
Paylaştığım her şey kamu malıdır (PD).
Buradan herhangi bir gelir elde etmemekteyim.