Haberlerde gördüğümde bunu bir protesto sanmıştım ama alakası yokmuş. A.K. Çocuğu (Ayetel Kürsi), Trabzon'da düzenlediği miting sırasında kötü bir görüntü verip daha sonrasında rahatsız olmasın diye korumalar vatandaşı uyarıyor. LGBT diye bir şeyden muhtemelen haberi olmayan vatandaş yağmur altında beklemek zorunda kalıyor. Rengarenk şemsiyler her yağmurda satışa çıkar. Burada art niyet aramamak lazım. Renklere karşı alerji patolojik olabilir ama.
Sosyal medyada, şurada ve burada muhafazakar ve çoğu mütesettir olan kadınların İran'daki olaylar üzerine yorumlarını okuyorum. Ezici çoğunluğu, meseleyi özgürlükten ziyade İslam düşmanlığı olarak görüyor. Bu zihniyet gerçekten dehşet verici. Bazılarının psikolog titrini taşıdığını öğrendiğimde Üstün Dökmen'in haklı olduğu kanaatine vardım.
@kayfaber orası öyle ama zaten bu kişinin yeni döneme hazırlık için geleceğini düşünüyorum. AKP'ye yönelik devr-i sabık sıkıntılı bir konu. Bunun aksayacağı kanısındayım.
Benim yeni hükümetten bir beklentim de emek süreçlerindeki vahşi koşulları düzeltmesi. Bu konuda umudum yok gerçi.
@kayfaber normal bir demokraside cumhurbaşkanı adaylarını bizim belirlememiz gerekir. Ancak Türkiye'deki İslamcı rejim, kendi gibi olmayana yaşam alanı tanımıyor. Bizi bu kötülükten kurtaran kim olursa olsun onun arkasında durmalıyız. Aday seçme lüksümüz yok. Bunu siz de belirtmişsiniz.
Normalde Tayyip Erdoğan'ın seçime girememesi lazım. Çünkü iki dönem seçildi. Yasada da birinin en fazla iki dönem cumhurbaşkanlığı yapabileceği yazıyor. Burası Türkiye olduğu için böyle hukuksuzluklar küçük birer ayrıntı olarak görülüyor.
Öne çıkan veya çıkarılan iki aday vardı: Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş. Fakat iki yıl boyunca belediyeyi AKP'ye bırakmak tehlikeli. Mesela İmamoğlu olmasaydı, açtığı raylı sistemler (M7 ve T5) de olmayacaktı. Seçimden birkaç ay önce açılacaktı belki bu hatlar. Beton Kanal hakkında ses çıkaran biri olmayacağı için o bölgedeki arazilerin Katarlılara satışı devam edecekti.
Garanti kazanacak bir aday yok. Sonuçta seçim bu. Sandık kurulana kadar ne olur bilinmez. Tabii, sözüm size değildi. Aday üzerinden umutsuzluk yaymak isteyenlereydi. Bu kişilerin de çoğunlukla trol olduğunu düşünüyorum. Muhalefetin adayının kim olduğunun önemi yok. Her halükarda yapacaklardı bunu. Önümüzdeki dönem en aşağılık karalama kampanyalarına hazır olmalıyız. 2019'daki yerel seçimlerde Pelikan grubu terör estirmişti. Benzer performans bekliyorum bu seçimde de.
Putin, Avrupa'yı doğalgazı kesmekle tehdit ederken Twitch kullanıcısı bir Rus, ocağı tüm gün açık bırakarak dünyaya nispet yapıyor. ребятки, будьте добрее друг к другу (Gençler, kendinize iyi bakın) yazmış bir de.
Diktatör Putin yönetimindeki Rusya bir çıkmaza girdi. İşgal ettiği bölgeleri (Donetsk, Luhansk, Zaporijya ve Herson) kendisine bağlayacak çakma plebisit düzenliyor şimdi de. Sözde Ukrayna'da Neo-Nazi gruplar vardı. NATO da Rusya'yı tehdit ediyordu. Hepsi fos çıktı.
Zaten seferberlik ilan edildi. Bu şakacı arkadaşımız da yakında silah altına alınabilir. Kendisine bir mesajım olacak: Не забудьте выключить газ на пути к фронту!
Böyle kimselerin var olduğuna inanmıyorum ama Kemal Kılıçdaroğlu'nun az oy alacağı önkabulüyle oy vermekten vazgeçenler petitio principii yani döngüsel safsataya düşüyor. Kılıçdaroğlu az oy alacak veya falanca kesimden oy alamayacak diye tahmin yürütüyorlar ama kendileri oy vermekten imtina ediyor. Zahmet edip oy verseler belki artacak oy oranı. Kendini gerçekleştiren kehanet olmasını bekliyorlar bir nevi.
Bugün Taksim, Beşiktaş, Ortaköy, Nişantaşı ve Şişli bölgesinde dolaştım. Her yerde Kılıçdaroğlu pankartları vardı. Haramilerle hesaplaşacağını söylediği pankartlarda remiz olacak adı ve altı ok yer alıyordu. Bunu Kemal Kılıçdaroğlu'nun cumhurbaşkanlığına aday olacağına yordum. Haberler de bu yönde geliyor. Tabii ki kendisinin destekçisi olacağım. Ülkemiz için en hayırlısı olsun.
Gezi Parkı civarındaki Yaklaşım Tüneli'ni bir türlü bulamadım. İş görüşmesinden önce ve sonra aradım ama nafile. Benden sonra iki kişiyle daha görüşecekmiş İnsan Kaynakları hanımefendi. Pek umutlu değilim zaten.
Ben de Boğazkesen Caddesi'ndeki Büyükdere35 atölyesinin yolunu tuttum. Adı kötü ve olumsuz çağrışımlar yaratan bu caddedeki sergide tüm duvarları kaplayan aynalar vardı. Fotoğraf çekerken en sevmediğim şey suretlerin kadraja girmesidir. Bu yüzden aynaların fotoğrafını alamadım. Aynalarda Kürtçe, Ermenice, Rumca ve Türkçe şiirler yazıyordu.
Mekan kafe gibi düzenlenmiş. Masalar var. Manda sütü içeren ürünler satılıyor. Sütlaç, muhallebi ve kaymak 50, yoğurt 35, ne olduğuna anlam veremediğim manda bitki çayı ise 10 lira. Dili Kürtçe, Çingenece ve Türkçe arasında değişen müzik de çalınıyor.
Bu bienalin ne olduğunu bir türlü anlayamadım. Çağdaş sanatın Dada adı kullanılarak yozlaştığına şahidim fakat bu ne oluyor? Üç yıl beklemiş olmak bir yana, sanatı böyle görmek çok acı. Sinirlerinim bozuluyor.
Liseden çıktığımda yağmur başlamıştı. Halbuki sabah günlük güneşlikti. Sıraselviler Caddesi'ne çıkıp Saha Studio adlı mekana uğramak istedim.
Bulması zor oldu. Bir pasajın içinde ve bir kat aşağı inerek ulaşılıyor. Tüm talimatları izledim fakat gel gör ki burası sadece çarşamba ve cumartesi günleri açıkmış.
Pera Müzesi ile aynı gün ziyaret edeceğim burayı. Muhtemelen çarşamba gününe denk düşüreceğim.
Liseyi gezmeyi tamamlamaya cesaret edemedim. İlerideki odada yer alan panoları çekerken önümden iguana benzeri bir canlı geçti. Başta, görüntüsünü aldığım videolardan birinde olduğunu sandım ama gerçeği fark edince kendime geldim. Kedi büyüklüğünde bir fareydi bu. Tarihi bir mekan olduğu için yadırgadım tabii bu durumu.
Bu fotoğrafı da olaydan birkaç saniye önce çektim. Bienalin sonu burası.
Devlet Dersi adlı bu izlentinin ilk kısmında ölen çocukların listesini, ikinci kısmındaysa bir öğretmenin 1960'larda çektiği bir filmi görüyoruz. Film çöpten bulunmuş. Öğrenciler tahtaya adını yazıyor. Hepsinin iyi giyimli ve bakımlı olması güzel bir ayrıntı.
Tanıtım yazıları berbat bir Türkçeyle hazırlanmış. Biraz daha gözden geçirilebilirdi. Bienalin bu ayağı, bu haliyle maalesef vasat bir sergi oldu.
Girişteki küçük ekranlar da toplum hareketlerinden izler barındırıyor. Bu hareketlerden çok, tabletlerin markasının Lenovo olması dikkatimi çekti. Bienalin sponsorunun Koç olduğunu anımsadım bir an.
Söz arasında, Roma kolonları çok hoş duruyor salonda.
Böyle büyük ekranlarda da hayat hikayeleri işlenmiş. Tarihin bir kısmına tanıklık eden deneyimler pek ilgimi çekmedi. Zaten bir şey anladığım da söylenemez.
Sergi toplumsal hareketleri ele alıyor. Gezi Parkı, çeşitli ülkelerdeki işçi eylemleri, LGBT yürüyüşleri ve kadın hakları protestolarından örnekler var. İzlentiler dünyanın farklı coğrafyalarından ama ekranların yanında bir bilgilendirme yer almıyor. Müneccim olmadığım için hepsini bilemiyorum da. Bu yönden eksik kalmış bir sergiydi.
Bugün saat 14.00'te Taksim'deki bir otelle iş görüşmem var. Fırsat bu fırsat diye düşünüp Bienal'e erken başlama kararı aldım. Saatler 10.00'u gösterir göstermez Merkez Rum Kız Lisesi'ni mesken tuttum.
Mekanı bayağı beğendim. Bir hafıza mekanı olarak nitelendirilebilir. Zaten bina buna uygun doğal bir dekora sahip. Fakat ışıklandırma berbat. Işık diye bir şeyden haberi olmayan kişi veya kişiler tarafından yapılmış gibi.
Şibbolet, bir topluluğu diğerinden ayıran telaffuz farkı olarak tanımlanabilir. Adını Tevrat'taki bir anlatıdan alır. Savaşan iki kabileyi şibbolet sözcüğünün söylenişi ayırmaktadır. Böylece savaşan taraflar kimin hangi kabileden olduğunu anlayabilmektedir.
Bu strateji günümüzde de kullanılmaktadır. Ukraynaca özel bir çeşit ekmek anlamına gelen паляниця (palyanitsya), Ukrayna'ya ait kültürel bir ürün olduğu için Rusya'da bilinmemektedir. Ruslar bu sözcüğü полуниця (polunitsya) -Türkçeye çevirirsek çilek- olarak söylüyorlar.
Sosyal bilimlerde de kullanılan kavramlar önemlidir. Savaş veya operasyon, devrim veya darbe demek kişinin tarihsel olaylar karşısındaki tutumunu gösterir.
Siyasi görüşlerin istenmeden de olsa açığa vurulmasını sağlayan bazı ifadeler var. Onlar da şibbolet gibidir. Mesela hiçbir AKP muhalifi Ak Parti demez. PKK telaffuzu da örnek verilebilir buna. TDK görevlisi değilse birinin Pekeke sesletimi bu konudaki görüşlerini faş eder.
İşte böyle, kendini saklasa da kimileri kriz dönemlerinde patlayıveriyor. Nerede diktatör varsa Perinçekçiler orada. Rusya, Çin, İran... Dur durak bilmiyorlar. Kendilerini Türkiye'deki demokratiklikten uzak ortamın muhalifi gibi gösterseler de kimse yemiyor artık.
5 Eylül 2022'den itibaren TRT Radyo-3 yeni yayın dönemine başladı. Yeni dönemde birkaç programın günü ve saati değişti. Birkaçı sona erdi. Yeni başlayan programlar da oldu.
Öncelikle yer değiştiren programlardan bahsedeyim:
🕰 Kitaplığımdaki Müzik, pazartesi 11.00'den 16.00'ya alındı.
🕰 Garaj, cumartesi 17.05'teyken bu dönem pazartesi aynı saate yayınlancak. Cumhur Özmakinacı iyi hoş ama Adil Seymen Altınyeleklioğlu ile buluşamayacağız pazartesileri.
🕰 Pastoral, cuma 09.00'dan pazartesi 20.00'ye çekildi. Neden böyle bir değişiklik yapıldı anlamadım.
🕰 Tahtın Müziği, çarşamba 14.00'te yayınlanıyordu. Artık salı günleri 11.00'de.
🕰 Balkan Bandosu, perşembe 12.05'ten cumartesi yerine 11.15'te dinleyiciye ulaşacak. Nispeten daha dinlenebilir bir zaman dilimi.
Kaldırılmasına en çok üzüldüğüm program Pasifik Kıyısında oldu. Eşi benzeri olmayan bir programdı o. 1600 ve Bach'giller sanırım konu darlığından veda etti radyolara. Bir Gün Yolunuz Düşerse de entelektüel anlamda dolu bir programdı.
Aslında değişen programları liste olarak buraya yazmak istiyordum ama saydığım kadarıyla 33 program var bu şekilde. O yüzden yeni programların içerikleri hakkında yazacağım yine.
📯 Ayna İçinde Ayna, her pazartesi 11.00'de Senfonik Şiir programında olduğu gibi lied türünü ele alıyor. Şarkı ve şiir arasındaki ince çizgiden yayın yapılıyor.
💫 Duyguların Müziği, Yeryüzünün Şarkısı, Genç Müzik, Yerelden Küresele Müzik, Müziğin Saklı Tarihi, İnci Avcısı, İklimlere Yolculuk ve Romantik adlarından anlaşılacağı üzerine klasik müzik üzerine. Yayınlandıkları kuşak 08.00-16.00 klasik kuşağıdır.
🎷 İçinde Caz Var, Caz Fora, Cazda Stil Yaratanlar ve Avrupa'da Caz, eskilerin yerini alan caz kuşağı programları.
🎞 Filmlerin Nota Sahnesi, Bir Filmde Duydum ve Sinemanın Gizli Kahramanları, film müzikleri üzerine yapılan programlar.
📿 Alla Turca Alafranga, hoşuma gitti. Osmanlı ile Batı arasındaki etkileşimin müzik boyutu üzerine eğiliyor.
🎶 Vokaliz, değişik tınıları bir arada duyabileceğimiz bir program. Klasik müzik de var içinde a capella da pop da. Karışık kaset gibi.
💃 Güneyde Bir Yer, Güney Amerika’dan ezgileri sunuyor bize. Adındaki güney ifadesi epey meraklandırmıştı beni. Tango Tutkusu ile birbirlerini tamamlayacaklardır.
🌍 Dünya Sahne ve Stüdyolarından, Bir Gün Yolunuz Düşerse programının eksiğini kapatacak gibi duruyor. Maestro’nun Günlüğü esintileri de var.
🪕 Lavta Efsanesi, lavtanın gelişim sürecini ele alıyor. Aiaia Adasının Perisi ile birlikte en ilginç isme sahip program. Aiaia Adası, Tanrıça Kirke’nin yaşadığı yerdir. Program bale üzerine.
🦄 Kulüp 27, 27’ler Kulübü çağrışımı yaratsa da konusunun ne olduğunu tam olarak anlamadım.
📚 Kitaptaki Müzik, kitaplar ve müziklerin koşutluğunu sunuyor bize. Kitapsız ve müziksiz yaşanmayacağını fısıldıyor.
🎨 Renklerin İçinden, Forte ile kendisinden haberdar olup sevdiğim Uğur Haspolat’ın sunduğu program. Ondan farkı, konuk alıp bir saati podcast gibi işlemesi.
👂 Akustik 3, son dönemde gençlerin de favorisi olan akustik müzik ve akustik versiyonları konu alıyor.
🇸🇪 Mereyusblogg
Romersk medborgare från Miklagård.
På Mastodon sedan 23.X.2021
Bara postar oviktiga tankar.
Allmän egendom (PD). Inga begränsningar.
Jag tjänar ingen inkomst av det jag lägger upp här.
🇬🇧 Mereyü's blog
Roman citizen from İstanbul.
On Mastodon since 23.X.2021.
Just posting unimportant things.
Everything I publish is Public Domain (PD).
I don't earn any income here.
🇹🇷 Mereyü'nün blogu
Civis romanus sum.
23.X.2021'den beri Mastodon'da.
Önemsiz şeyler üzerine.
Paylaştığım her şey kamu malıdır (PD).
Buradan herhangi bir gelir elde etmemekteyim.